Kur’a. Bir topluluk içinden birini seçip belirlemek, mal ve eşya taksim etmek veya şans çekmek için başvurulan yöntem.
Bu terim kısmet veya sehmin (sühme) karşılığı olarak “hisse, pay, şans” anlamında eski Araplar’ca da biliniyordu Kara’a fiili, seferleri sırasında kendisiyle birlikte eşlerinden hangisinin gideceğini belirlemek için kur’a çeken Hz. Peygamber için de kullanılmıştır. Makrû kelimesi “kur’a sonucu seçilmiş başkan veya reis” anlamına gelmektedir. Bu mânalandırmamn menşei kur’a kelimesinde bulunuyor olmalıdır. Çünkü kur’a “alt ya da dip kısmı geniş, üst tarafı dar boğazlı dağarcık, tuluk, kırba” demektir. Bu kap şans ve kader oklarını sallamak veya savurmak için kullanılabiliyordu. G. Flügel iki örnekle birlikte bu konuyu geniş şekilde incelemiştir.
Kur’a çekme deyimi günümüzde de “şans arama” veya “oy vererek seçme yahut seçilme” mânalarında kullanılmaktadır. Eskiden rahipler adaylar arasından din adamı olacakları kur’a ile seçerlerdi. Osmanlı döneminde kur’a, acemi oğlanlarının orduya alınması veya kayıtlarının belirlenmesi için kullanılmıştır: “kur’aya girmek” deyiminin “asker olma çağına ulaşmak” anlamını taşıması da buradan gelmektedir.
“el-İstiksâm bi’l-ezlâm” (oklarla kısmet arama) ve”ed-darb bi’l-kıdâh” (kıdh vurma; kıdh eski Araplar’ın fal açmak üzere kullandıkları bir alet), “remyü’l-cimâr” (taş atma), “et-tark bi’l-haşâ” (çakıl taşlarını bir birine vurmak suretiyle fal açma), “el-hatt bi’r-reml” remil atma. çizgi falı ve “mey-sir” (kumar) gibi çeşitli Câhiliye âdetleri Kur’an ve Sünnet tarafından yasaklandığı halde kur’a tapınmaya ilişkin ve kötü bir yanı olmadığı için serbest bırakılmıştır. Birçok hadis, Hz. Peygamber’in paylaşmada bir çözüm yolu olarak kur’aya başvurduğunu göstermektedir. Bir kararın taraflardan birine haksız görünmesi halinde her hâkim kur’aya başvurabilir.
Ayrıca kur’a, çeşitli kültürlerde kutsal sayılan veya ilham mahsulü olduğu kabul edilen bazı kitapların rastgele açılması suretiyle yapılan bir falcılık usulüdür. İslâmî akidede böyle bir telakki bulunmadığı halde bu falcılığın oldukça erken bir dönemde Emevîler zamanında başladığı anlaşılmaktadır. Burada Kur’ân-ı Kerim’i veya Buhârî’nin el-Câmitu’ş-şalüh”ın açarak tesadüfen o anda karşılaşılan âyetlerin sayılarının veya mânalarının yahut Hz. Peygamber’in sözlerinin yorumuna dayanan bir falcılık söz konusudur. Bu tarz falcılığın meşruluğu konusunda farklı görüşler ileri sürülmektedir. Buhârî şârihi Kastallânî. Hanbelî fakihi İbn Batta’yı takip ederek bunun meşruiyetini kabul ediyorsa da Ahkâmü’l-Kur’ân’da Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, Demîrî tarafından zikredilmiş olarak da Ebû Bekir et-Turtûşî ve Şehâbeddin el-Karâfî gibi müellifler Kur’an’dan fal açmanın caiz olmadığını söylerler. İbnü’l-Hâc el-Abderî bu yasak üzerine el-Medhal’in-de “Kerâhatü ahzi’l-fâl mine’l-Mushaf” başlığı altında geniş bir bölüm ayırmıştır (1,878).
Günümüze ulaşan falnamelerden anlaşıldığına göre İslâm’da en çok saygı gösterilen iki kitaptan fal açma konusu başlıca şu eserlerde anlatıldığı şekilde yapılmıştır:
1. Kur’atü’I-İmûm Ccfier b. Ebî Tâlib. Şîa tarafındanyayılan bu tarz ilk defa. 8 (629) yılında Mûte Sa-vaşı’nda şehid düşen Hz. Peygamber’in amcasının oğlu Ca’fer için kullanılmıştır. Rivayete göre bu sefer sırasında Ca’fer’in arkadaşı Abdullah b. Revâha Kur’an’dan fal açmış ve bir âyetten [Meryem 19/71] Ca’fer’in şehid düşeceğini önceden tahmin etmiştir.
2. el-Kur’atü’l-Me’mûniyye. Filozof Kindî’ye atfedilir. Eser. tablo halinde 144 sorudan (başlık) ibaret olup her biri on ikişer cevap ihtiva etmektedir. Aynı mecmuada yer alan el-Kufatü’d-Devâzdehemrec adlı kitapçığın müellifi meçhul olmakla birlikte İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde buna benzer isimde bir çalışma Kindi’ye nisbet edilmektedir. Me’mûn’a izafe edilen iki kur’a eseri daha vardır.
3. el-Kur’atü’l’Cevheriyye. Falcılığın uygulanmasında belirgin bir gelişmeyi göstermektedir. Te’vil usulü veya mecazi yorumla tefsir edilmiş âyetlerin kullanılmasına, cefr ve ilmü’l-hurûf ve’l-esmâ gibi usullerin yanında bazı aritmetik usuller de (hisâbü’l-cümel, hisâbü’nnim) eklenmektedir. Buna göre uygulanan bu usul harflerin değişik kümeler halinde birleştirilmesinden ve her paragrafta bu birleşmenin nesir halinde yorumlanmasından ibarettir. Paragraflar birbiriyle kafiyeli olup “kale er-râciz” ifadesiyle başlarlar.
Kurhtü hurûfi’l-mu’cem’de harfler ebced tertibine göre yatay olarak üç sıra halinde yerleştirilmiştir: İşaret parmağı harflerden biri üzerine konur ve nazım halindeki bu harfin mânasını açıklayan paragrafa bakılır.
Kur’atü Dânyâl. Bu kur’ada iki cümle halinde ifade edilmiş olan sayılar kur’a için kullanılır. Cümleler şöyle dizilmiştir:
Bu ifadelerin mânalandırılmasını sağlayan bir açıklama vardır. Kur’atu’l-Cevheriyye’de olduğu gibi nazım halinde ifade edilmiş “kale er-râciz” ifadesi de yer alır. İbnü’n-Nedîm’de böyle bir yazı Zülkarneyn’e, Dânyâl peygambere, Pisagor’a, İbnü’l-Mürtahil’e ve hıristiyanlara atfedilmektedir. Bu tür kur’a yoluyla büyük bir karmaşa ortaya çıkmakta ve bunun en çarpıcı örnekleri Bîrûni’nin Sanskritçe’den tercüme ettiğini söylediği el-Kurcatü’l-müşerriha bi’l-cavâkıb, el-Kufatü’J-müşemmene li’stinbâti’d-damîri’l-müşemmene ve Şerhu me-zâmîri’I-kur’ati’l-müşemmene adlı üç eserde görülmektedir.
Halkın kullanması için çok karmaşık olan bu kur’a tarzlarından başka “kur’a-tü’l-enbiyâ, kur’atü’t-tuyûr. kur’a meymûne” gibi çok daha basit kur’a şekilleri de bulunmaktadır. Kur’atü’l-enbiyâ. parmağın üzerine düştüğü peygamber isminde sorulan soruya cevap aramaktan İbaret olan ve esas itibariyle kur’a çekmeye dayanan bir kur’a şeklidir. Kur’atü’t-tuyûr (burada tayr, en geniş kapsamıyla “iyi veya kötü talih” anlamına gelir), kuşların uçuşu dahil müracaat anında kendini gösteren her olaydan anlam çıkarır.
- Kura Çekmek -İslam Fıkhında- Nedir, Haram mıdır, Hakkında Bilgi
TDV İslâm Ansiklopedisi