Kuran Tercümesi, Çeşitli Dillerde Tercümeleri Tarihi, Hakkında Bilgi

Kur’ân-ı Kerîm’de veya hadiste Kur-‘an’ın başka dillere tercümesini açıkça emreden yahut yasaklayan bir ifade yok­tur. Ancak bilhassa fıkıh ekollerinin oluş­tuğu dönemlerden itibaren bu hususun tartışmalara konu edildiği görülür. Bir kı­sım âlimler, bazı âyetlere ve sünnetteki uygulamalara bakarak Kur’an’ın tercü­mesini zaruri görürken diğer bir kısmı yi­ne Kur’an’dan hareketle onun başka dil­lere çevrilemeyeceğini, lafızları itibariyle de mu’ciz olan Kur’an’ın başka dillere nak­li halinde bu özelliğinin ortadan kalkaca­ğını ileri sürmüşlerdir. Uygulamada ise tercümeyi savunanların fikri geçerli ol­muş ve eskiden beri Kur’an değişik dille­re çevrilmiştir.

Tercümeyi genel olarak harfi (lafzî) ve tefsiri (manevî) diye ikiye ayırmak müm­kündür. Harfi tercüme nazmın nazma, tertibin tertibe, hatta kelimelerin birbi­rine muvafık olması şartıyla bir dildeki la­fızları başka bir dildeki benzer lafızlarla ifade etmektir. Bu tercüme şeklinde asıl dildeki hiç­bir kelime atılmaz. Kur’ân-ı Kerim açısından bakıldığında harfi tercüme, “mü­tercimin kapasitesi ve dilin yeterliliği nisbetinde Kur’an’ın her lafzının yerine ter­cüme edilen dilde o lafzın karşılığı olan başka bir lafzın konması. Kur’an’ın keli­me, ibare yahut nas cihetiyle Arapça’dan başka bir dile aktarılması” şeklinde ta­nımlanabilir. Bu tür çeviri gerçekte bazı harf, fiil ve İsimlerin mânalannı karşılayıp karşılamadığına veya ne ölçüde karşılan­dığına bakılmaksızın Kur’ânî ibarelerin harfen nakline dayanır. Harfî tercümenin ilmî ve hukukî eserlerde kullanımı kolay ve pratik ise de edebî eserler ve özellikle Kur’ân-ı Kerîm açısından uygulanması son derece güç, hatta bazan imkânsızdır.

Tefsirî tercüme asıl dildeki kelimelerin tertibine, nazmına, sayısına vb. şeklî özelliklere bağlı kalmaksızın bir sözün an­lamını başka bir dille açıklamaktır. Bu tür çeviride esas olarak mânaya itibar edilir; bazı tabirler atılabilir veya ilâveler yapıla­bilir. Bu tercüme tarzında mütercim, asıl dildeki ifadeleri iyice anladıktan sonra onların be­lirttiği mânayı başka bir dile kendi üslûp ve ifadesiyle nakleder. Tefsirî tercümede tercümenin harf ve lafızlarında, cümle ve ibarelerinde, îcâz ve ıtnabında, hacim ve kapsamında asıl metne eşitlik şart olma­dığı gibi her harf ve kelimesinin tercüme edilmesi de zorunlu değildir. Türkiye’de Kur’ân-ı Kerîm tercümesi yerine daha çok “meal” lafzı kullanılmakta olup bu tercih­le yapılan tercümenin eksik ve yetersiz olduğu belirtilmekte ve Kur’an’ın yerini tutmadığına işaret edilmektedir.

Herhangi bir eserin dahi anlam ve içe­riğinden hiçbir şey kaybetmeden başka bir dile çevrilmesi çok güç olduğuna göre Kur’ân-ı Kerîm’in tercümesi söz konusu edildiğinde bu güçlüğün ve onun doğur­duğu sorumluluğun kat kat artacağı açık­tır. Zira Allah’ın mu’ciz kelâmı olan Kur-‘an’ı fesahat, belagat, îcâz ve üslubuyla başka bir dile çevirmek imkânsızdır. Bu­nunla birlikte Kur’an’ın bu özellikleri onun tercümesine engel değildir ve yüce me­sajları dili ne olursa olsun her İnsana ulaş­malıdır. Tercüme mu’ciz belagat yönünü ifade etmese de aslî mâ­nalarda saklı bulunan diğer i’câz cihetle­rini muhafaza edebilir. Sonuç olarak pek çok âlim Kur’an’ın i’câzını nazmına hasrederek Kur’an’ın mucize oluş özelli­ğini ortadan kaldırdığı gerekçesiyle tercü­meye karşı çıkarken diğer bir kısmı Kur­’an’ın i’câzını lafızlarda saklı olan mâna­larda aramış, Kur’an’m anlamları itibarîyle mu’ciz olduğunu söylemiş, anlamlar nakiedilebildiğine göre tercümenin de mümkün olabileceğini düşünmüştür.

Kur’ân-ı Kerîm, Araplar arasından se­çilmiş bir peygambere nazil olduğuna ve öncelikle onlara hitap ettiğine göre dilinin Arapça olması tabiidir. Ancak onun mu­hatapları yalnız Araplar değil bütün in­sanlardır. Zira Kur’an kendisini insanlar için hidayet kaynağı, şifa ve rahmet, öğüt, uyarıcı ve müjdeleyici olarak tanıtır.[me­selâ bk. Yûnus 10/57; İsrâ 17/82] Şu halde Kur’an’ı sadece Araplar’a hasret­mek diğer insanların onun şifa. rahmet ve hidayetinden faydalanmasına engel olmak Allah’ın her şeyi kuşatan rahmetini [A’râf 7/156] daraltmak demektir. Bü­tün bunlar Kur’an’ın diğer dillere çevril­mesini gerektirir. Kur’an’ın evvelkilerin kitabında geçtiğini [Şuarâ 26/196; A’lâ 87/18-19] her millete mutlaka kendi dillerini bilen bir elçinin gönderildiğini [ İbrâhîm 14/4; İsrâ 17/15; Şuarâ 26/208; Kasas 28/59] belirten âyetler de onun tercüme edilmesinin lüzumunu ifade etmektedir. Evrensel bir özellik ta­şıyan her mesajın yaygınlaşmasının tek yolu budur. Dolayısıyla Kur’ân-ı Kerîm’in tebliği vacip hükmünde olup onu Araplar’ın dışındaki İnsanlara ulaştırmanın en pratik yolu tercüme olduğundan çeşitli dillere çevrilmesi gereklidir.

Hz. Peygamber pek çok hadisinde ken­disinden Öğrenilenlerin başkalarına ulaş­tırılmasını istemiştir ayrıca bazı davranış ve uygulamalarıyla Kur’an’ı tercüme etmenin gerekli olduğunu gös­termiştir. Nitekim Bizans, İran, Habeşis­tan gibi ülkelerin hükümdarlarına tercü­me edileceğini bilerek içinde âyetler bu­lunan mektuplar göndermiştir. Onun hayatından da ilâhî emirleri bütün insan­lara bildirmenin gereğine işaret eden hu­suslar tesbit etmek mümkündür. Zeyd b. Sâbit’e yabancı dil öğrenmesini emret­mesi. Kur’an’ın ye­di harf üzerine indiğini belirterek onu öğ­renip okumayı ümmeti için kolaylaştır­ması, Selmân-ı Fârisî’nin Fatiha sûresini Farsça’ya çevirmesi ve bu çeviriyi Hz. Peygamber’in menetmemiş olması yönün­deki haberler bunlardan bazılarıdır.

Kur’ân-ı Kerîm’in Tercümesi Tarihi.

Kur’ân-ı Kerîm’in Tercümesi Tarihi. Kur’an’ın tercümesi tarihini İslâmiyet’in ilk dönemlerine kadar götürmekmüm­kündür. Ca’fer b. Ebû Tâlib’İn Necâşfnin huzurunda Kur’an okuduğu bilinmekte bazı kaynaklarda da Necâşî’nin Arapça bildiği kaydedilmektedir. Bu husus dikkate alındığında okunan âyetlerin tercüme edilmemiş olması akla gelebilirse de Necâşî’nin etrafındakilerin de Arapça bildiğini dü­şünmek mümkün değildir. Buna göre okunan âyetler din âlimleriyle saray men­supları için tercüme edilmiş olmalıdır. Resûl-i Ekrem’in komşu ülkelerin hüküm­darlarına gönderdiği mektuplar içinde yer alan besmelenin ve âyetlerin tercüme edildiği de muhakkaktır. Bu tercümeler Şifahî olsa da Selmân-ı Fârisî’ye atfedilen mektupta yapılan çeviri yazılıdır.

270’li (883-84) yıllarda Mehrûkb. Râik adlı bir melikin Abdullah b. Ömer b. Ab-dülazîz’den Kur’an’ın mânalarını kendisi için tercüme ettirmesini istemesi üzerine bu görev şiir ve edebiyatta üstünlüğüyle tanınan Iraklı bir âlime verilmiş, adı bilin­meyen bu âlimin yaptığı çeviriyi inceleyen Mehrûk müslüman olmuş, ancak tebaa­sından korktuğu için bunu gizli tutmuş­tur. Bu tercümeden önce de Kur’an’ın başka dil­lere çevrildiği zikredilmekte olup ilk Ber­berice tercümenin 127 (745) yılında ya­pıldığı belirtilmektedir.

Sâmânî Hükümdarı Mansûr b. Nuh’un emriyle, içinde Türk asıllı olanların da bu­lunduğu Horasan ve Mâverâünnehirli âlimlerden meydana gelen bir heyet. Kur’an’ın tamamını Muhammed b. Cerîr et-Taberrnin Câmfu’l-beyan adlı tefsi­rinin özetiyle birlikte Farsça’ya çevirmiş­tir. Bu tercümenin bir nüshası Seymaniye diğer bir nüshası Dresden kütüphanelerin­de kayıtlıdır. Tercüme aynca basılmıştır (Tahran 1941). Eser, satır arası harfi bir tercüme olup Farsça cümle tertibine riayet edil­meksizin âyetlerde geçen kelimelerin al­tına Farsça karşılıkları yazılmıştır. Günü­müze ulaşan ilk tercüme olması yanında bu çalışmanın diğer bir özelliği Türkçe’ye yapılan ilk tercüme için model teşkil et­mesidir.

Kaynaklarda belirtildiğine göre aslında ilk tercüme Farsça’ya çok yakın olan Hûzistan diliyle yapılan, Mu’tezile âlimi Ebû Ali el-Cübbârye (ö. 303/916) ait çeviridir. Ancak bu çalışmanın günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmemektedir. Câhiz’in verdiği bilgilerden anlaşıldığına göre Mûsâ b. Seyyar el-Esvârî de Kur’an’ı Farsça’­ya çevirmiş, Farsça’yı ve Arapça’yı çok iyi bilen bu zat okuduğu âyetleri meclisinde bulunan İranlılar için Farsça olarak açıklamiştır. Kur’ân-ı Kerîm’in Farsça’ya tercümesi bundan sonra da devam etmiştir. Halen 250 kadar Farsça Kur’an tercüme ve tef­sirinin mevcudiyetinden söz edilmekte­dir.

Türkçe Kur’an Tercümeleri.

Türkçe Kur’an Tercümeleri. Kur’ân-ı Kerîm’in tercüme edildiği en eski diller­den biri de Türkçe’dir. 950’li yıllardan iti­baren toplu olarak İslâmiyet’i kabul eden Türkler’in Kur’an’ın bazı küçük sûrelerini kendi dillerine çevirmiş olmaları muhte­meldir. Zira Türkler, daha önce intisap ettikleri dinlerin kutsal metinlerini kendi dillerine tercüme etmişlerdi. İlk Türkçe Kur’an tercümesinin tarihi ve mütercimi bilinmemekle beraber bu çalışmanın yüzyıllarda gerçekleştiği tesbit edilmiştir. Eski Türkçe Kur’an tercümeleri satır arası ve tefsin olmak üzere ikiye ayrılır. Satır arası kelime keli­me Kur’an tercümesi geleneği Orta As­ya’dan gelmiş. Horasanlı ve Hârizmli âlim­ler İranlılar’dan öğrendikleri bu metodu Anadolu’ya nakletmişlerdir. Satır arası Kur’an tercümelerinde her kelimenin al­tına o kelimenin tercüme edilen dildeki karşılığı yazılır. Bu tür çevirilerde cümle yapısı, söz dizimi vb. hususlarda tercü­menin yapıldığı dilin kurallarına uyulmaz; söz diziminde Arapça’nın kuvvetli etkisi görülür. Çevirideki kelimeler yanyana dizildiğinde bazan bunlardan bir anlam çı­karmak zorlaşır. Tefsiri Kur’an tercüme­lerinde ise bütün bir âyetin veya bir bö­lümünün normal cümlelerle açıklaması yapılır. Türkler tarih boyunca Uygur ve Arap alfabeleriyle bu iki tarzda Kur’an’ı tercüme etmişler 1928 yılında kabul edilen Latin alfabesiyle da­ha çok meâlen tercüme örnekleri ortaya koymuşlardır.

a) Uygur Alfabesiyle Yapılan Kur’an Tercümeleri. Türkler Müslümanlığı kabul ettikleri dönemlerde Uygur alfabesini kullandıklarına göre ilk Türkçe Kur’an tercümeleri bu dille yapılmış olmalıdır. Bunlardan herhangi bir örneğin günümü­ze ulaştığına dair bir bilgi yoksa da bazı eserlerde bu alfabeyle yapılmış birkaç âyet tercümesine rastlamak mümkün­dür. Edib Ahmed Yüknekî’ninAtebefü’İ-hakâyık adlı eserinde aşağıdaki âyetle­rin tercümesi bu alfabeyle yer almıştır.

b) Arap Alfabesiyle Yapılan Kur’an Tercümeleri.
Türkler, İslâmiyet’e girdikten kısa bir süre sonra Uygur alfabesini terkederek Arap harflerini kullan­maya başlamışlar, Kur’ân-ı Kerîm tercü­melerini son dönemlere kadar bu alfa­beyle kaleme almışlardır. İlk Türkçe Kur­’an tercümesi V. (XI.) yüzyılın başlarında, daha Önce yapılmış olan Farsça çeviri esas alınarak satır arası tercüme metoduyla hazırlanmıştır. Mütercimi bilinmeyen bu tercümenin orijinali hak­kında bilgi yoksa da asıl nüshadan istin­sah edilen bazı yazmalar günümüze ulaş­mış, araştırmacılar tercümenin dili, muh­tevası ve özellikleri hakkında çalışmalar yapmışlardır. Bu nüshaların en eskilerin­den biri olduğu kabul edilen Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde kayıtlı yazma 734 (1334) yılında Şîrazlı Muhammed b. Hâc Devletşah tarafından istinsah edil­miştir. Tercümenin dili Oğuz (Doğu) Türkçesi’dir ve ilk Farsça tercüme tarzındadır. Ayrıca Millet ve Manchester’deki John Rylands kütüphaneleriyle British Museum’de Leningrad’daki (Petersburg) Rusya İlimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü’nde ve başka yerlerde de nüshaları mevcuttur.

Selçuklular devrinde itim dili olarak Arapça’nın kullanılması sebebiyle dinî eserlerin Türkçe’ye çevrilmesi konusun­da kayda değer bir gelişme olmamışsa da Osmanlılar’ın ilk dönemlerinde bazı dinî eserler, bu arada Kur’ân-ı Kerîm’in Yâsîn, Mülk, Fatiha ve İhlâs gibi daha çok kısa sûreleri Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Türkiye kütüphanelerinde bu devreye ait çeşitli tercüme ve tefsir nüshaları mev­cuttur. Ancak bunların çoğu birbirinden istinsah edilmiştir ve fazla bir özellikleri bulunmamaktadır. Bu çalışmaların içinde Kur’an’ın tamamının tercümesini ihtiva eden nüshalar oldukça azdır.

Anadolu’da tam Kur’an tercüme ve tefsir faaliyetlerinin XIV. yüzyılın sonla­rında başladığı anlaşılmakta, gerek İstan­bul gerekse Anadolu’daki kütüphaneler­de bunların çeşitli nüshaları bulunmak­tadır. Abdülkadir İnan, Alman şarkiyatçısı Joseph Schacht’ın yalnız İstanbul ve Bur­sa kütüphanelerinde yirmiden fazla nüs­hayı gözden geçirdiğini, kendisinin de Schacht’ın listesinde bulunmayan nüsha­ları gördüğünü söylemekte, bunlardan bazılarının Hamburg, Breslau ve British Museum’da mevcut olduğunu belirtmek­tedir. Bu eserlerin bir kısmı satır ara­sı tercüme tarzında olup Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde bulunan sekiz tanesi üzerinde Abdülkadir Erdoğan çalışmalar yapmıştır. Bu tür çevirilerin en eskisi ve dil yönünden en önemlisi olarak kabul edilen Muhammed b. Hamza’ya ait ter­cüme üzerinde Ahmet Topaloğlu dokto­ra tezi hazırlamış ve eser hakkında geniş bilgi vermiştir (İstanbul 1976). Eserlerin diğer bir kısmı ise Kur’an’ın uzun tefsir­lerle Türkçe’ye çevrilmesi şeklinde olup genelde Arapça bir tefsirin tercümesin­den ibarettir. Arapça tefsirlerden Ebü’l-Leys es-Semerkandi’nin tefsiri tercih edil­miştir. Bu eser Ahmed-i Dâî, İbn Arabşah ve Mûsâ İznikî tarafından ayrı ayrı Türk­çe’ye çevrilmiştir. Muhtemelen bunlar­dan kısa bir süre önce tercüme edilen ve mütercimi belli olmayan Cevâhirü’l-esdâf ise daha muhtasar bir tercüme-tefsirdir. Türkiye’de resmî ve özel kitaplık­larda yüzlerle ifade edilecek kadar Türk­çe Kur’an tercümesi mevcut olduğu gibi Cezayir, Dresden, Leiden,Münih, Berlin, Vatikan. Viyana, Londra gibi şehirlerdeki kütüphanelerde de yazma nüshalar ha­linde Türkçe tercüme ve tefsirler yer almaktadır. Basılan ilk Kur’an tercü­me ve tefsiri, Hıdırb. Abdurrahman el-Ezdî’nin et-Tibyân fî tefsîri’l-Kurân adlı eserinin Ayıntablı Mehmed Efendi tarafından Teisîr-i Tibyân adıyla ger­çekleştirilen çevirisidir (Bulak 1257). Osmanlı medreselerinde öğretim dili olarak Arapça’nın kullanılması Kur’an’ın tercümesi faaliyetlerini oldukça yavaşlat-mışsa da Tanzimat’la birlikte ortaya çıkan milliyetçilik cereyanının sonucu olarak Kur’an’ın Türkçe’ye tercümesi çalışma­ları ilgi görmeye başlamıştır. Şeyhülislâm Mûsâ Kâzım Efendi, Ahmed Cevdet Pa­şa, Bereketzâde İsmail Hakkı gibi birçok âlim Kur’an’ın Türkçe’ye çevrilmesinin za­ruri olduğunu belirtmiş, bazıları da biz­zat bu işe teşebbüs etmiştir. Sırrı Paşa’-nın Sirr-ı Furkön adlı iki ciltlik bir tercü­me ve tefsiri. Şeyhülislâm Mûsâ Kâzım Efendi’nin küçük bir ciltten ibaret Safvetü’l-beyân adında tamamlanmamış bir tercüme ve tefsiri vardır. Öte yandan bazı âlimler bu harekete karşı çıkmış, bunların başın­da yer alan Şeyhülislâm Mustafa Sabri Mes’eletü tercemeti’l-Kur’ân adıyla Arapça bir risale yazmıştır (Kahire 1351) Türkiye’de ortaya çıkan bu tartışma kısa sürede diğer İslâm ülkelerine de yayıl­mıştır.

c) Latin Alfabesiyle Yapılan Kur’an Ter­cümeleri.

c) Latin Alfabesiyle Yapılan Kur’an Ter­cümeleri. Türkiye’de Cumhuriyetin ilâ­nından sonra kısa bir süre içinde birkaç tercüme neşredildi. Bunların çoğu Arap­ça’ya vâkıf olmayan ve yeterli derecede dinî bilgisi bulunmayan kişilerce yapılmış­tı mütercimler arasında hıristiyan olanlar da vardı. Bu durumdan rahatsızlık duyulması üzerine Türkiye Bü­yük Millet Meclisi’nin isteğiyle Diyanet İş­leri Reisliği, ulemâ nezdinde tasvip göre­cek ve halk arasında itibar kazanacak bir tercümenin hazırlanmasını kararlaştırdı. Ter­cüme görevi Mehmed Akif e (Ersoy) veril­di. Mehmed Akif, hazırladığı tercümeyi ibadetlerde Kur’an’ın aslı yerine okutu­lacağı endişesiyle teslim etmedi. Bunun üzerine tercüme işi. daha önce Kur’an tefsiri yaz­makla görevlendirilen Elmalılı Muhammed Hamdi’ye verildi. Onun tamamladığı çalışma Hak Dini Kur’an Dili adıyla bastırıldı. Bunun dışında yapılan tercümelerden bazıları şunlardır: İzmirli İsmail Hakkı, Meânî-yi Kur’an; Ömer Rıza Doğrul, Tanrı Buyru­ğu: Kur’ân-ı Kerîm Tercüme ve Tefsiri; Hasan Basri Çantay, Kur’an-ı Hakim Ve Meâl-i Kerîm; Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Meâl-i Âlîsi ve Tefsiri. Ayrıca Hüseyin Kâzım Kadri, Zeki Mugâmiz. Süleyman Tevfik, Cemil Said. Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, Osman Nebioğlu, Murat Sertoğlu, Besim Atalay, Sadi Irmak ve Abdülbaki Gölpınarlı’ya ait tercümelerle bazı gazetelerin okuyucula­rına verdiği çevirileri de zikretmek müm­kündür. A. Adnan Sütmen, Muharrem Zeki Korgunal, Rıza Çiloğlu gibi bazı kişi­ler Kur’an’ı manzum olarak tercüme et­meye çalışmışlarsa da başarılı olamamış­lardır.

Hıristiyan Dünyasında Kur’an Tercü­meleri. Gayri müslimlerin Kur’ân-ı Kerîm’le ilgilenmesi oldukça eskilere daya­nır. Habeşistan Kralı Necâşfnin ve Bizans Kralı Herakleios’un dinledikleri Kur’an âyetlerine gösterdikleri saygıyı burada zikretmek gerekir. Ancak daha sonra hıristiyanların Kur-an’la ilgilenmesi onu reddedip hıristiyan kamuoyunda itibarsız hale getirmek şek­linde olmuştur. Kur’an çevirilerinin ilkle­rinden sayılan Süryânîce metinlerde bu yaklaşım hâkim olduğu gibi Batı dilleri­ne yapılmış ilk Kur’an tercümesi olan Robertus Ketenensis (Retinensis) ile Hermannus Dalmata’nm Latince tercümesi de (1143) aynı düşünceyle kaleme alınmıştır. Nitekim bu çeviri, İslâmî temaları çürütüp reddetme konusunda yetersiz bulunduğu için birkaç asır yaygınlaşma­sına izin verilmemiş, Theodori Bibliandri tarafından eksiklikleri giderildikten son­ra basılabilmiştir 1698 yılında Ludovico Marraccio’nun tenkitli tercü­mesi orijinal metin ve açıklamalı notlarla Padua’da yayımlanmıştır.

İlk Latince tercüme daha sonra İtalyan­ca’ya, bu dilden Almanca’ya çevrilmiş, Almanca tercümeden de Felemenkçe’ye aktarılmıştır. Hıristiyan müsteş­rikler, Kur’an’ı müstemleke ülkelerindeki müslümanların ve müslüman olmayan milletlerin dillerine de çevirmişlerdir. An­cak bu çalışmalarda genellikle Kur’an’ın Allah kelâmı değil Hz. Muhammed’in gö­rüş ve düşüncelerinden ibaret olduğu, Hz. Muhammed’in vefatından sonra Kur­’an’ın toplanması ve istinsahı sırasında orijinalliğinin kaybolduğu, bazı kısımları­nın çıkarıldığı gibi iddialarda bulunmuş­lar, Kur’an’ın belagat ve fesahatini itiraf edenler bile bu tür görüşleri İleri sürmek­ten geri durmamışlardır. Bazı hıristiyan mütercimler karmaşık bir hale soktukları çevirilerinde açık bir isim kullanmaktan kaçınmış, bunun yerine harfler kullan­mışlardır. Meselâ İspanyolca’ya yapılan bir tercümenin İlk baskısında müterci­min adının yerine harfleri yazılmış, aynı tercümenin İkinci baskısında JBB, üç ve dördüncü baskılarında JBBO harf­leri kullanılmış çevirilerde takma adların kullanıl­dığı da görülmüştür. Bu arada tercüme­lerinde Kur’an sûrelerinin sıralanışındaki klasik düzenlemeye uymayanlar da olmuştur.

İtalyanca Tercümeler. Kur’ân-ı Kerîm, Latince’den sonra bu dilden Andrea Arrivabene tarafından İtalyanca’ya çevril­miştir (Venice 1574). İkinci İtalyanca çe­virinin baskı tarihi 1847 olup XX. yüzyılın başından itibaren İtalyanca Kur’an tercü­melerinin sayısında artış meydana gel­miştir.

Almanca Tercümeler. Kur’ân-ı Ke­rîm’in Latince’den İtalyanca’ya adapte edilen çevirisi, Saiomon Schvveigger ta­rafından Alcoranus Mahometicus das ist: Der Türcken Alcoran adıyla Alman­ca Va tercüme edilmiştir (Nürnberg 1616). Bu tercüme Almanca ilk tam Kur’an ter­cümesi olarak bilinmekle birlikte Martin Luther’in (ö. 1546) ele geçirdiği kötü bir Latince tercümeyi AJmanca’ya çevirdiği de zikrediImiştir. Daha sonra Hinckelmann, Megerlein, Boysen, L. Ulmann, F. Ruckert, M. Henning gibi pek çok kişi 1690’lı yıllardan bu yana Kur’an’ı Almanca’ya tercüme etmiştir. Bunlardan, Kur’an’ı ilk defa Arapça as­lından Die Türkische Bibel adıyla Al­manca’ya çeviren M. D. R Megerlein’dir (Frankfurt 1772). Almanca’da kırkın üze­rinde Kur’an tercümesi yapılmış olup bun­ların bazıları müslüman mütercimlere aittir.

Felemenkçe Tercümeler. İlk Almanca tercüme, Der Arabische Alcoran adıyla 1641 yılında Felemenkçe’ye çevirilip Hamburg’da ba­sılmıştır. Bu dilde yapılmış en eski tercü­melerden biri de J. H. Glasemaker’in Du Ryer’e ait Fransızca tercümeyi Felemenk­çe’ye çevirmesiyle gerçekleşmiştir. Mirza Beşîrüddin Mahmûd Ahmed’in Hollanda di­linde yapılmış Der Heilige Qor’an adlı bir tercümesi vardır (Wiesbaden 1954).

Fransızca Tercümeler. Bu dildeki ilk çeviri. Fransa’nın Mısır konsolosu Andre du Ryer tarafından l’Alcoran de Mahomet adıyla doğrudan Arapça’dan yapılmıştır (Paris 1647). C. E. Savary. Biberstein Kazimirski. E. Montet, Regis Blachere, D. Masson gibi tanınmış müsteşrikler daha sonra Kur’an’ı Fransızca’ya çevirmişler­dir. Müslüman âlimlerden Kur’an’ı Fran­sızca’ya tercüme edenler arasında Muhammed Hamîdullah’ın ilk baskısı 1959′-da Paris’te yapılan çevirisi burada özellik­le zikredilmelidir.

İngilizce Tercümeler. Kur’ân-ı Kerîm’in, mütercimi belli olma­yan ve yalnızca bazı sûreleri kapsayan ilk İngilizce çevirisi XVI. yüzyılın başlarında gerçekleştirilmiştir (London 1515). Kur’an’ın bu dilde tam tercümesi, Du Ryer’in Fransızca çevirisinden Alexander Ross tarafından The Alcoran Of Mahomet adıyla yapılmıştır (London 1648). Daha sonra George Sale The Koran Commorûy Calîed the Alcoran of Mohammed (London 1734) ve J. M. Rodwell The Koran Translation from the Arabic (Lon­don 1861) adlı tercümelerini yayımlamış­lardır. Edward Henry Palmer, Richard Bell. Arthur John Arberry, N. J. Davood gibi İngiliz âlimleri, Kur’an’ı Arapça as­lından veya Batı dillerine yapılmış tercü­melerinden kendi dillerine aktaran mü­tercimler arasında yer almıştır. Müslü­man âlimlerden Kur’an’ı İngilizce’ye çe­virenler arasında Muhammed Abdülhalîm Han’ın The Holy Our’an adlı tercü­mesi (Patiala 1905) burada kaydedilme­lidir. Kâdiyânîliğin inanç, İbadet ve mua­melât esaslarını, ahlâk ve felsefesini yay­mak maksadıyla yapılmış İngilizce Kur’an çevirileri de vardır. Mevlânâ Muhammed Ali’nin The Holy Our’an, Arabic Text, Translation and Commentary, Melik Gulâm Ferîd’in The Holy Our’an with English Translation and Commentary, Muhammed Zafrullah Han’ın The Koran, Arabic Text with a New Translation isimli tercümeleri bu tür çalışmalardan­dır.

İspanyolca Tercümeler. Bu dilde İlk tam çeviri De Jose Gerber de Robles ta­rafından Alcoran adıyla yapılmıştır (Mad­rid 1844). Seyfeddin Rahhal, Beşîr Ali. Beşîrüddin Mahmûd Ahmed gibi bazı müs­lüman mütercimlerin de İspanyolca Kur­’an tercümeleri mevcuttur.

Yunanca Ter­cümeler. İlk tam çeviri G. 1. Pentake tara­fından Koranion adıyla gerçekleştirilmiş ve 1878’de basılmıştır. İkinci tercüme, Minasz Zoğrafou-Meranajou’nun Batı dille­rine olan çevirilerinden faydalanılarak To Koranion adıyla yapılmıştır (Athens 1971).

Rusça Tercümeler. Gerek İlk yirmi sûreyi ihtiva eden kısmî, gerekse Piotr Vaslyevitch Pastnikov’un 1716’da yap­tığı tam Kur’an tercümesi Du Ryer’in Fransızca tercümesinden aktarılmıştır. Bazı kaynak­lar ilk Rusça çevirinin tarihini 1776 ola­rak verir. Rusça ikinci tam tercüme olan Veryovki’nin çalışması da Du Ryer’in tercümesinin bir çevirisidir. Arapça’dan yapılan ilk tercüme ise Gordii Sablokov’a aittir (Kazan 1878). Bol­şevik İhtilâli’nden sonra uzun süre Kur­’an Rusça’ya tercüme edilmemiştir. Bu dönemde ilk çeviriyi Ignatij Julianovic Kratckovskij gerçekleştirmiştir (Moskova 1963).

Polonyaca Tercümeler. Kur’ân-ı Kerîm’in Polonyaca’ya tam çevirisi, bu ülkede yaşayan Tatar müslüman Se­lim Mirza Tarak Buczacki tarafından ya­pılmıştır (Varşova 1858). Josef Bielavvc-ki’nin de bu dilde yapılmış bir tercümesi vardır (Varşova 1987).

Kur’ân-ı Kerim bunların dışındaki dün­ya dillerinin hemen hepsine kısmen veya tamamen tercüme edilmiştir. Burada Özellikle Asya’da konuşulan Çin, Japon, Kore, Malezya ve Urdu dilleriyle Avrupa’­da konuşulan Hollanda, Romen, Macar, İsveç, Norveç, Portekiz, Danimarka. Sırp, Hırvat, Boşnak dilleri, İbrânîce ve Afri­ka’da Sevâhilce, Yorbaca gibi diller zikre­dilmelidir.

  • Kudsi Hadis Nedir, Ne Demek, Anlamı, Özellikleri, Hakkında Bilgi
  • Kuran Literatürü Tefsir Çeşitleri, Batı’da Tefsir Araştırmaları, Hakkında Bilgi
  • Kur’an İlimleri, Kuran-ı Kerim Bilimleri, Nedir, Hakkında Bilgi
  • Kur’an’ın Yorumlanması, Tefsir, Öznel­lik Sorunu, Değerlerinin Günümüze Taşınması Hakkında Bilgi
  • Kur’an’ın -Açıklanması- Dil Bilimi, Metin Tahlili, Tarih Bilgisi, Tarihi Bağlamı, Hakkında Bilgi
  • Kur’an’ın Dili, İcazı, Üslubu, Edebi, Özellikleri, Hakkında Bilgi
  • Medeni Sureler Nedir, Hangileridir, Surelerin Özellikleri, İsimleri, Hakkında Bilgi
  • Mekki Sureler Nedir, Hangileridir, Surelerin Özellikleri, İsimleri, Hakkında Bilgi
  • Kur’an -Muhtevası- Kuran’ın İçeriği, Hakkında Bilgi
  • Kur’an -Mahiyeti- Nedir, Kur’an’ın Nitelikleri, Hakkında Bilgi
  • Kur’an -Tertibi- Kuran Tertib Edilmesi, Hakkında Bilgi
  • Kur’an -Tarihi- Kur’an’ın Tarihçesi, Hakkında Bilgi
  • Kur’an -Tarifi ve İsimleri- Diğer İsimleri Nedir, Hakkında Bilgi
  • Türk Edebiyatında Kur’an, Kuran-ı Kerim, Hakkında Bilgi
  • Kur’an ve Kitabı Mukaddes Benzerlikler, Farklılıklar, Hakkında Bilgi
  • Kuran Fıkıh, Kuranla İlgili Fıkhi Hükümler, Hakkında Bilgi

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski