Kurb Nedir, Kurbiyet Ne Demek, Tasavvufta Anlamı, Hakkında Bilgi

Kurb. Hakk’a yakın olma anlamında bir tasavvuf terimi.

Sözlükte “yakın” anlamına gelen kurb kelimesi tasavvuf terimi olarak genellikle karşıtı olan bu’d ile (uzak) birlikte kullanı­lır. Yakınlık ve uzaklık zaman, mekân, mesafe, makam ve mensubiyet açısın­dan düşünülebilir. Kur’an’da müşriklerin Mescid-i Harâm‘a yaklaştırılmaması an­latılırken mekân [Tevbe 9/28] insanla­rın hesap verecekleri günün yaklaşmak­ta olduğundan bahsedilirken zaman [Enbiyâ 21/1] itibariyle yakınlık kastedil­miş, miras hukukundan söz eden âyetler­de geçen “yakınlar” ifadesiyle [Nisâ 4/ 7] neseb yakınlığı anlatılmıştır. Ancak ge­rek Kur’an’da gerekse hadislerde kurb ve bu’d kelimeleri daha ziyade manevî ya­kınlığı ve uzaklığı ifade etmektedir. “Ben yakınım, dua edenin çağrısına icabet ede­rim” [Bakara 2/186] “Biz ona şah da­marından daha yakınız” [Kâf 50/16] mea­lindeki âyetlerde söz konusu olan yakınlı­ğın mekân ve mesafeyle ilgisi yoktur. Bu’d da böyledir.[Enbiyâ 21/109; Fussılet 41/44] İblîs‘in ilâhî huzurdan uzak­laştırılması ilâhî rahmetten ve inayetten mahrum edilmesi anlamına gelir.

Sûfîlere göre kurb ibadetlere ve taatlere yakın olmak, bu’d da bunlardan uzak kalmaktır. Kulun Allah’a yakın olması ebe­dî mutluluğu kazanmasına vesile olan iba­detlere ve iyi davranışlara yakın olması, Allah’tan uzak olması ise ebedî mutsuz­luğuna yol açacak kötü işlere yakın olma­sıdır. İlk sûffler daha çok kurb halinin nasıl kazanıldığı üzerinde durmuşlardır. İbn Atâ’ya göre insanı Allah’a yakın olma (kurbiyet) mertebesine ulaştıran evliyanın edebidir. Ahmed b. Hadraveyh ise bu mertebeye hoşgörüyle ulaşı­lacağı görüşündedir. Ebü’l-Hüseyin en-Nûrî sevginin kurbu kazandır­dığını söyler. İbn Hafife gö­re insanın Hakk’a yakın olması daima rızâ­sına uygun işler yapması, Hakk’ın kuluna yakın olması ise onu sürekli başarılı kıl­masıdır. Mükâşefe ve mü­şahede hali içinde Allah’a yakın olmak kurb, bu iki halden uzak kalmak ise bu’d-dur. Kurb Allah’tan başkasından ilgiyi kesmeyi, gönülde sevgiliyle olmayı gerek­tirir.

Tasavvufta asıl olan fena ve cem’ hali­dir. Sûfî bu hal içinde vahdete ulaşır. O zaman ikilik ortadan kalkar. Halbuki kurb ve bu’dun söz konusu edildiği hallerde yakın olanla yakın olunanın meydana getirdiği bir ikilik vardır. Bunun için Hâce Abdullah-ı Herevî kurbun sonunun ikilik oldu­ğunu, bu durumda kurbun bir bakıma bu’d, tasavvufun hedefinin ise vahdet olduğunu söyler.

Sâlikin kendisini Hakk’a yakın bilmesi ve bunun sözünü etmesi O’na yakın olma­sına engeldir. Bu anlamda kurb perde ol­duğu için kurb aslında bu’ddur. Nitekim bazı hallerde sâlik kendini Hakk’a yakın sandığı bir zamanda ondan uzak kalır. Ebü’l-Hüseyin en-Nûrî’nin kurbdan söz edenlere “İçinde bulunduğunuz halde ona en yakın olan ondan en uzak kalandır” de­mesi bunu ifade eder.

Allah’a yakın olmak, O’nun sevgi ve rı­zâsına ermek bütün ibadetlerin gayesidir. Böyle bir yakınlık sağladığı için kurbana bu ad verilmiştir. Dinde dereceleri en yük­sek olanlar mukarrebûn denilen Hakk’ın yakın dostlarıdır.[Vâkıa 56/11,88] Âhirette en iyi nimetler onlar için hazırlan­mıştır.[Mutaffifîn 83/28] Allah’a en ya­kın olan meleklere de mukarrebûn denilmiştir.[Nisâ 4/172] Mukarreb olanlar en iyi şekilde davrandıkları ve ibadet et­tikleri için Ebû Saîd, “Ebrârın hasenatı mukarreblerin seyyiatıdır” demiştir. İnsan en çok ibadet halinde iken Hakk’a yakın olur.[Alak 96/19] Bir hadiste, “Kulun Allah’a en yakın olduğu zaman secdede bulunduğu andır” denilmiştir. İnsanı ma­nen yükseltip Hakk’a yaklaştırdığı için na­maz müminin mi’racı sayılmıştır.

Biri Hakk’ın kuluna, diğeri kulun Hakk’a yakın olması tarzında iki türlü kurb var­dır. Karîb Allah’ın isimlerindendir. “Biz ona şah damarından daha yakınız [Kâf 50/16] “Ben yakınım, dua edenin çağrısı­na icabet ederim” [Bakara 2/186] me­alindeki âyetleri yorumlayan sûfîler biri genel, diğeri özel olmak üzere Allah’ın iki türlü yakınlığından söz ederler. Genel an­lamda Allah bütün İnsanlara aynı dere­cede yakındır. Bu, Allah’ın ilim ve kudret sıfatlarıyla onlara yakın oluşu demektir. Özel anlamda ise Allah müminlere, bil­hassa takva sahiplerine ve velîlere yakın­dır. “Kendisine bir karış yaklaşanlara 0 bir kulaç yaklaşır. Bu, Allah’ın rahmeti ve lutfu ile onlara yakın olmasıdır. Muhyiddin İbnü’l-Arabî bu iki kurbdan başka üçüncü bir kurbun daha bulunduğunu, ancak bunun açıklanmasının mümkün olmadığını söyler.

Tasavvufta farzların sağladığı yakınlığa “kurb-ı fersiz”, nafilelerin sağladığı yakın­lığa “kurb-ı nevâfil” denir. Bir hadiste “Kul, farz olan ibadetlerle Allah’a yaklaştığı ka­dar hiçbir şeyle O’na yaklaşamaz”; bir kudsî hadiste “Kul farzları ifa ederek bana yaklaşır. Nafilelerle de ben onu sevinceye kadar bana yaklaşır. Ben onu sevince onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli olu­rum, o zaman benimle görür, benimle işitir, benimle tutar” buyurulmuştur. Kurb-ı ferâizde Hak fail, kul O’nun aletidir. “Attığın zaman sen atmadın, onu Allah attı [Enfâl 8/ 17] mealindeki âyette buna işaret edil­miştir. Kurb-ı nevâfilde kul fail, Hak ise onun fiillerini icra etmesine yardımcıdır. Bazıları kurb-ı nevâfile üstünlük tanımış-larsa da mutasavvıfların büyük çoğunlu­ğu kurb-ı ferâizin daha üstün olduğu görüşündedir. Çünkü kurb-ı nevâfile ancak makâm-ı cem’a, kurb-ı ferâize ise makâm-ı cem’u’l-cem’a vâsıl olan sâlik ulaşa­bilir. Nevâfil kelimesini nefy-i vücûd ola­rak yorumlayan sûfîler de vardır. İbnü’l-Arabî, namaz ve oruç gibi bedenle yapı­lan (zahirî) fiillerden çok iman ve ihlâs gibi kalbî (bâtınî) fiillerin insanı Allah’a yaklaş­tırdığını söyler.

Allah’a yakın olma hali insanı ağır bir sorumluluğun altına sokar. O’na yakın ol­manın yükümlülüğünü yerine getirmek kolay olmadığından bu halde bulunan ve­lîler büyük sıkıntılar çeker; “Kurb-ı sultân âteş-i sûzândır” demelerine rağmen O’na daha fazla yakın olmak ister, O’ndan uzak düşmekten son derece çekinirler. Yakın ve uzak ifadelerinin İtibarî ve izafi oldu­ğu, hakikatte Allah’ın her şeye o şeyin kendisinden daha yakın bulunduğu unu­tulmamalıdır.

Nakşîbendîlik‘te fena, beka, sülük ve cezbeyle elde edilen yakınlığa “kurb-ı ve­layet”, Hz. Peygamber‘e tâbi ve vâris ol­ma yoluyla kazanılan yakınlığa “kurb-ı nü­büvvet” denir ve ikincisi daha makbul sa­yılır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski