Küre
İslâm matematikçilerinin küreye ilişkin tanımlamaları farklılık gösterse de öz ve içerik bakımından aynı anlama gelir. Meselâ Hârizmî’ye göre küre, bir nokta kabul edilen merkezden çevreye çıkan eşit boydaki çizgilerin belirlediği yuvarlak cisimdir. Bîrûnî küre için, “Tek bir yüzeyle sınırlanmış yuvarlak bir cisimdir ve yüzeyinden merkezine ulaşan bütün çizgiler birbirine eşittir” der. Ali Kuşçu, “Küre yuvarlak bir yüzeyin çevrelediği üç boyutlu bir cisimdir. Yüzey onun çevresidir ve içindeki bir noktadan buraya kadar uzanan doğruların tamamı aynı boydadır; bu nokta kürenin merkezi, çizgiler de yarıçaplarıdır. Merkezden geçip iki tarafta çevreye uzanan doğru ise kürenin çapıdır. Eğer küre bu çap üzerinde döndürülürse çap kürenin ekseni, iki ucu da kutuplan olur” şeklinde küreyi bütün elemanlarıyla tarif eder.
İslâm matematikçilerinin bu konuda Öklid ve Archimedes’i izledikleri bilinmektedir. Ayrıca kürenin vasıflarıyla ve astronomi biliminin temellerini oluşturan küresel üçgenlere (bir küre üzerinde birbirini kesen üç büyük çember arasında kalan yüzey parçalarından her biri) dair teoremlerle de İlgilenmişler ve bu konularda Menelaos’la Batlamyus’un çalışmalarını hareket noktası olarak almışlardır. Astronomide de gökyüzü, merkezinde yerin (dünya), dolayısıyla gözlemcinin bulunduğu bir küre olarak kabul ediliyor ve gezegenlerin hareketleri gözlemciye göre veriliyordu: ayrıca gökküre bütün gök cisimlerini çevrelemekteydi. Bu konudaki en eski Arapça eser Kustâ b. Lûkâ’nındır ve Latince ile İspanyolca’ya da çevrilmiştir.
Gökküre tasavvuruna göre küre şeklinde bazı aletler yapılmış ve gökcisimleri bunlar üzerinde gösterilmiştir. Bîrûnî, ilk defa Hipparchus ve Batlamyus tarafından kullanılan bu kürelerin yapımları ve kusurları hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. Üç veya dört ayak üzerindeki bir halkaya tesbit edilen “semavî küre” burçları gösterir. “el-Küre zâtü’l-kürsî” denilen alet gök hareketlerini izlemeye yarar. Bu alette ufku temsil eden bir halka bulunmakta ve bu halkanın karşılıklı iki deliğine, alt kısımdaki yiv içerisinde hareket edecek şekilde boylam dairesini temsil eden bir çember yerleştirilmekteydi. Küre ise boylam çemberinin karşılıklı iki deliği arasındaki bir eksen üzerinde dönmekteydi. Ufuk ve boylam çemberleri bölümlendirilmişti ve taksimatlı bir kadran yardımıyla çeşitli astronomik ölçümler yapılabiliyordu. Ufuk ve boylam çemberine, gök çemberine te-Kabül eden birtakım halkalar eklenerek “küre-i mücesseme elde ediliyordu. İlk tasviri “usturlâp” adı altında Batlamyus’un ei-Me-cistf’sinde verilen bu alet, gök cisimlerinin gökküre üzerindeki enlem ve boylamlarının bulunmasında kullanılmış ve yüzyıllarca gözlemevlerinin başlıca aleti olmuştur. Aletin en gelişmiş örneğini, XVI. yüzyıl Osmanlı döneminin en önemli astronomu olan Takıyüddin er-Râsıd yapmış ve kullanmıştır. Halkalarının çapları 4 metreden fazla olan ve “ufuk” adı verilen bir kaide üzerine yerleştirilen bu
halkalı araç kaidesiyle birlikte altı sütun üzerine konulmuştu, bu sütunlar da başka bir kaide üzerinde duruyordu. Buna benzer bir kaide XVI. yüzyıl Avrupa’sında da mevcuttu.
Astronomların kullandığı küresel aletlerden başka coğrafyacılar “küretü’l-arz” (yer küresi) denilen, üzerine dünya haritası çizilmiş ve bir eksen etrafında dönen küreyi, optikçiler de “küretü’l-muhrika” (yakan küre) denilen içi su dolu cam veya masif kristal küreyi kullanmışlardır.
TDV İslâm Ansiklopedisi