Kutbüddîn Mahmûd b. Mes’ûd b. Muslih el-Fârisî eş-Ştrâzî eş-Şâfiî (ö. 710/1311) İranlı filozof; astronomi, matematik, tıp ve din âlimi.
634 (1236) yılında Şîraz’da doğdu. Tabipleriyle tanınan bir aileye mensuptur. Şîraz’da Muzafferi Hastahanesi’nde göz hekimi olan babası Ziyâeddin Mes’ûd el-Kâzerûnî, Şehâbeddin es-Sühreverdrnin müridi idi. Kutbüddin din. tıp ve tasavvufla ilgili ilk derslerini babasından aldı, on yaşında onun elinden hırka giydi. On dört yaşında iken babasının ölümü üzerine onun hastahanedeki görevine tayin edildi. Bu görevi sırasında İbn Sînâ’nın el-Kânûn adlı tıp kitabını yine hekim olan amcası Kemâleddin Ebü’l-Hayr el-Kâzerûnî, Şemseddin el-Keyşî ve Şerefeddin Zekî el-Bûşekânî gibi hocalardan okudu. On yıl sonra kendini tamamen ilmî çalışmalara vermek amacıyla hastahanedeki görevinden ayrıldı. Fahreddin er-Râzî’nin şerhi başta olmak üzere birçok şerhini incelediği el-Kânûn’u şerhetmeye başladığı yıllarda esere ait problemleri çözmek ve bilgilerini geliştirmek üzere 658 (1260) yılı civarında Merâga’ya gitti. Burada Nasîrüddîn-i Tûsî’nin ders halkasına katılıp ondan astronomi ve felsefe dersleri aldı.
Yapımı süren rasathanenin çalışmalarına katıldı ve zîc-İ İlhânî’nin hazırlanmasına katkıda bulundu. 665-667 (1267-1269) yıllarında Nasîrüddîn-i Tûsî İle birlikte Horasan’a geçti. Horasan’da Ali b. Ömer el-Kâtibfden mantık ve felsefe okudu. Ardından gittiği İsfahan’da Emîr Bahâed-din Muhammed el-Cüveynî ile oğlu Şemseddin el-Cüveynî’den yakın ilgi gördü. Astronomiye dair Nihâyetü’l-idrâk adlı eserini Şemseddin’e ithaf etti. Bağdat’a geçip bir süre Nizamiye Medresesi’nde kaldıktan sonra 670 (1271) yılı civarında Konya’ya yerleşti. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ile görüştü. Bu arada Sadreddin Konevî’nin derslerine de katılan Kutbüddin [528] bu yıllarda Vezir Muînüddin Süleyman Pervâne’nin takdirini kazandı. Onun tarafından önce Sivas’a, ardından Malatya’ya kadı tayin edildi. Sivas’ta bulunduğu sırada Gökmedre-se’de ders verdi. 681’de (1282) Hülâgû’nun oğlu Ahmed Teküder kendisini Mısır Memlûk Sultanı Kalavun’a elçi olarak gönderdi. Bir müddet Mısır’da kalan Kutbüddin, bu sırada el-Könûn’un daha önce görmediği bazı şerhlerini inceleme İmkânı buldu. Mısır dönüşü bir süre Şam’da ikamet etti. Ülkesine döndüğünde Tebriz’e yerleşti. Hükümdarlarla ilişkilerini kesip son yıllarını bir mutasavvıf gibi yaşayarak geçirdi. 17 Ramazan 710’da (7 Şubat 1311) Tebriz’de vefat etti; vasiyeti üzerine Çerendâb Kabrîstanfnda Kâdî Beyzâvî’nin yanına defnedildi.
Şîrâzî, Gazzâlî’nin yönelttiği eleştirilerle ilmî otoritesi geniş ölçüde sarsılan felsefe geleneğini canlandırmaya çalışan düşünürler kuşağındandır. Onun felsefî çalışmaları, Şehâbeddin es-Sühreverdî’nin eserleriyle sistemleşen İşrâkıyye ekolünün temel fikirleriyle yönlendirilmiştir. Sühreverdî ile Molla Sadra arasında geçen dört yüzyıl boyunca etkili olmuş filozoflar içinde Şîrâzî, hocası Nasîrüddîn-i Tûsî”den sonraki en önemli felsefî şahsiyetlerden biri sayılmaktadır. İslâm felsefe ve bilim tarihindeki şöhreti, esas itibariyle birçok disiplinde uzman olup her biri hakkında çok önemli eserler ortaya koymasından kaynaklanmaktadır. Nitekim Şîrâzî’nin müslüman hakîm idealini ilmî şahsiyetinde gerçekleştirmek isteyen çok yönlü bir düşünür olduğu görülmektedir. Filozofun Dürretü’t-tâc adlı Farsça eseri, İbn Sînâ felsefesini tasavvufî ve dinî meseleler eşliğinde yeniden entelektüel ilgilerin gündemine taşımıştır. Şîrâzî’nin, her ne kadar Şehrezûrî’nin kaleme aldığı şerhe dayansa da Sühreverdî’nin Hikmetü’1-işrâk’ına yazdığı şerh kısa süre içinde ilkinin yerini almış ve daha sonraki kuşaklar Sühreverdî’yi onun gözüyle tanımıştır. Sadreddin Konevî’nin Öğrenciliğini yapmış olduğu göz önüne alındığında düşünürün İbn Sînâ Sühreverdî İbnü’l-Arabî üçgenini kendi felsefî şahsiyetinde birleştirdiği söylenebilir. Şîrâzî’nin din ilimlerinin de dahil edildiği böyle bir senteze yönelmesi. XIII. yüzyıldan itibaren Özellikle İran’da başlayan ve daha sonraki dönemlerde Osmanlı ülkesinde devam edecek olan, çeşitli ekolleri tek bir bilgi sisteminde bütünlemeye yönelik fikrî arayışlar için anlamlı bir model teşkil etmiştir.
Şîrâzî, bir filozof ve din âlimi olmanın ötesinde İslâm bilim tarihinin önemli bir şahsiyeti olarak da şöhrete sahiptir. Matematik, optik, coğrafya, fizik ve özellikle astronomi alanlarında yaptığı çalışmaların kayda değer yankıları görülmüştür. Onun matematiğe karşı ilgisi, daha ziyade o dönemde bu alanın alt disiplinleri olarak düşünülen astronomi ve optik dolayısıyla olmuştur. Bununla birlikte matematik araştırmalarına metafizik bir anlam da katmış, bu ilimde derinleşmeyi metafizik ve irfan alanında yapılacak araştırmaların bir zihnî hazırlığı olarak değerlendirmiştir. Pisagorcu bakış açısını hatırlatan bu yaklaşıma göre matematik çalışmak, metafiziğin soyutluk derecesi yüksek kavramlarını tasavvur için vazgeçilmez bir gereklilikti. Şîrâzî, İbnü’l-Hey-sem’den sonra nisbeten ihmale uğrayan optik alanında getirdiği yeni bakış açısıyla bu ilmin İslâm dünyasında yeniden canlanmasına yol açmıştır. İşrâki felsefenin ışık kavramını merkezîleştiren ve onu varlık kavramıyla özdeş sayan ana fikirleri, onun optik konusuna yepyeni bir heyecan ve anlayışla yaklaşmasına yol açmış olmalıdır. Her ne kadar bu alanda müstakil bir eser yazmadıysa da Nihâyetü’1-id-râk’müe konuya ayırdığı bölümler ufuk açıcı olmuştur. Özellikle gök kuşağı hadisesini açıklama yolunda yaptığı çalışmalar önemlidir. Işık ışınının yağmur damlasında iki defa kırılıp bir defa yansımasıyla gök kuşağı renklerinin oluştuğunu ilk defa doğru olarak açıklayan Şîrâzf nin bu alandaki diğer başarısı, İbnü’l-Heysem’in ünlü eserine Tenkihu ‘1-menâzır adıyla ciddi bir şerh yazmış olan Kemâleddin el-Fârisî gibi bir optik dehasını yetiştirmesinde yatmaktadır. Nihâyetü’l-idrâk adlı eserinde coğrafyaya dair meselelerin, başta Bîrûnî olmak üzere eski müslüman coğrafyacılarının çalışmaları ışığında ele alındığı görülmektedir. Bunun dışında Şî-râzî’nin, Moğol Hükümdarı Argun’un Papa Buscarello di Ghizalfi’ye gönderdiği Cenevizli elçinin gittiği yolu izleyerek Anadolu’yu bir uçtan bir uca katettiği ve 1290 yılında Argun’a Anadolu kıyıları hakkındaki gözlemlerine dayanan bir Akdeniz haritası sunduğu bilinmektedir. İbn Sî-nâ’yı izlediği eserlerinde bu filozofun fizik teorisini benimseyen Şîrâzî, Hik-metü’l-işTâk’a yazdığı şerhte yeni bir ışık fiziği kurmayı denemiştir. Bu yazılarında kendisi ışığı ay altı ve ay üstü âlemlerindeki bütün hareketlerin kaynağı olarak tanımlamaktadır. Onun tıp alanındaki en önemli katkısı ise İbn Sînâ’nın ei-Kü-nûn adlı eserindeki tıbbın ilkelerine (külli yyâ t) ilişkin bölüm için yazdığı şerhtir. Bu eserinde Şîrâzî. İbnü’n-Nefîs ve İbnü’l-Kuf gibi tıp üstatlarından da yararlanmıştır. Astronomiyle ilgili başarısı, kendi dehası yanında Merâga Rasathanesinde bilimsel bir çalışma için gerekli mükemmel ortamı bulmasıyla da ilgilidir. Bu rasathanenin öncü şahsiyeti olan Nasîrüd-dîn-i Tûsî’nin Batlamyus’unkinden çok önemli farklılıklar içeren bir gezegen modeli ortaya koyduğu bilinmektedir. Şîrâzî. Nihâyetü’l-idrâkveet-Thfetü’ş-Şâhiy-ye adlı eserlerinde Tûsî’nin yeni gezegen modelini başka gezegenlere de uygulamış, fakat sonuçlardan tam anlamıyla tatmin olmadığı için modelde bazı değişiklikler yapmıştır. Merâga geleneğinin tekniklerini ve yeni gezegen modelini daha sonra İbnü’ş-Şâtır başarıyla uygulayacak ve Kopernik’in yaptığı tesbitlerle aynı olan sonuçlara ulaşacaktır.
Kutbüddîn-i ŞîrâzTnin etkisi çok sayıdaki talebesi tarafından sürdürülmüştür. Kemâleddin el-Fârisi dışında Tâceddin Ali b. Abdullah et-Tebrîzî, Kutbüddin Mu-hammed b. Muhammed el-Büveyhî. Ni-zâmeddin en-Nîsâbûrî, Mahmûd b. Ab-durrahman el-İsfahânî ve Adudüddin el-îcî bunlar arasında zikredilebilir.
Eserleri
1. Nihâyetü’l-idrâk ti dirâye-ti’l-eflâk. Şîrâzfnin Sivas’ta kadı olarak bulunduğu sırada (680/1281) tamamladığı astronomiye dair eseridir.[529] Müellif. Risale Müte’al-lika bi-bcfzı ebhâşi Nihâyeti’l-idrâk”inde Nihâyetü’l-idrâk”\nin bazı konularını hocası Nasîrüddîn-i Tûsfnin yaptığı itirazlara cevap vermiştir,
2. et-Tuhfe-tü’ş-Şâhiyye fi’1-hey’e. Bu eseri de Sivas’ta kadı olarak bulunduğu sırada Tâcülislâm Emîrşah Muhammed b. Sadrüssaîd Tâceddin Mu’tez adına telif etmiştir. Ali Kuşçu esere muhtasar bir şerh yazmıştır.
3. İhtiyârât-ı Muzafferi Farsça kaleme alınan astronomiye dair eser Çobanoğlu Beyi Muzafferüddin Yavlak Arslan’a ithaf edilmiştir.
4. Şerh alâ Tezkireti’n-Naşîriyye. Nasîrüddîn-i Tûsî’nin astronomiyle ilgili eserinin şerhidir.
5. Kitâb Fe’altü telâ telüm. Muhammed b. Ali b. Hüseyin Hemmâzî’nin Kitöbü Beyânı makâşı-di’t-tezkire’sinin şerhi olup Nasîrüddîn-i Tûsî’nin oğlu Asîlüddin Hasan’a ithaf edilmiştir.
6. ez-Zîcü’s-Sultânı. Farsça olan bu eser kaynaklarda Mî-rek el-Buhârî’ye de nisbet edilmektedir.
7. et-Tuhfetü’s-Sacdiyye. İbn Sînâ’nın el-Kânûn adlı eserinin birinci kitabının şerhi olup Gâzân Han’ın veziri Sa’deddin Muhammed’e ithaf edilmiştir. Şîrâzî’nin el-Könûn’un tamamını şerhettiği de kaydedilmektedir.
8. Şerhu tlikmeti’l-işrâk. Şehâbeddin es-Sühreverdî el-Maktûl’e ait eserin şerhidir, önce müstakil olarak İbrahim Tabâtabâî tarafından, daha sonra Hikmetü’l-işrâk içinde (Tahran 1315) yayımlanmıştır. Sühreverdî hakkında düzenlenen milletlerarası bir kongre münasebetiyle (Zencan, Mayıs 2001) Abdullah Nûrânî ve Mehdî Muhakkik eseri yeniden neşretmiştir. Bu şerheXVI.yüzyılda Vedûd Tebrîzî tarafından bir ta’likat yazılmıştır. Kâtib Çelebi esere Mevlânâ Ab-dülkerîm’in de Farsça bir haşiye yazdığını kaydetmektedir.
9. Şerh caJd Kitabi Ravzati’n-nâzır, Nasîrüddîn-i Tûsî’nin ontolojiye dair eserinin şerhidir.
10. Fethu’l-mennân ti teîsîn’İ-Kur’ûn. Kırk ciltten meydana gelen eserin Süleymaniye Kütüphanesi’nde otuz cildi (iki cildi mükerrer), aynı kütüphanenin Hekimoğlu bölümünde yirmi bir cildi bulunmaktadır.
11. Haşiye calâ Kitâbi’l-Keşşâf’an hakcfi-ki’t-tenzîl li’z-Zemahşerî.
12. Şerhu Muhta-şari’l-Mü’ntehâ li’bni’l-Hâcib.
13. Miftâhu’l-Miftâh. Sekkâkî’nin M.iftâhu’l-‘ulûm adlı kitabının meânî ve beyâna dair üçüncü kısmının şerhidir.
14. Dürretü’t-tâc ii-ğurreti’d-dîbâc. 70S (1305) yılında telif edilmiş olup mantık, felsefe, tabii ilimlerle geometri, astronomi, aritmetik, mûsiki ve ilâhî ilimleri kapsayan beş bölümden meydana gelen Farsça ansiklopedik bir eserdir. Kitabın I. cildi Muhammed Mişkât II. cildi Hasan Tabesî tarafından neşredilmiştir. Ayrıca Mâhîduht Bânû Hümây eserin bir kısmını yayımlamıştır.
Kutbüddîn-i Şırâzî’nin diğer bazı eserleri de şunlardır: Haridetü’l-‘acâ’ib, hîu-lâşatü Işlâhi’l-Mecistî li-Câbir b. Eflah, Tahrîrü’z-zîci’l-cedîdi’r-Rıdvânî, Tebşıra fi’l-hey’e, Şerhu’l-Urcûze, Risale fi’l-baraş, Risale ti beyâni’l-hâce ile’t-tıb ve âdâbi’l-etıbbâJ ve veşâyâ-hüm, Şerhu’n-Necât, eş-Şerhve’l-hâ-şiye ıaîe’l4şÛTât ve’t-tenbîhât, Haşiye ‘aJâ Hikmeti’l-‘ayn, Terceme-i Uşûl-i Öklîdis-i Hâce Naşîrüddîn-i Tûsî Risale fî hareketi’d-dahrace fi’n-nisbe beyne’l-müstevî ve’l-müntehî, Müşküâtü’t-teîâsîr.