Kudsiyyet. Tabiat üstü bir güçte ve onunla temas sonucunda bazı varlıklarda bulunduğuna inanılan askın nitelik anlamında terim.
Türkçe’de kudsiyyet Arapça’da “temiz ve pak olmak” anlamındaki kuds Kelimesinden alınmıştır. Aynı kökten gelen takdîs “kutsallık nisbet etme”, bundan türeyen mukaddes de “kutsallık nisbet edilmiş” mânasına gelir. Sâmî dillerde kdş kds kökünden kelimeler ve Yunanca’da hagios, Latince’de sacrum kelimeleriyle karşılanan kutsal kavramı, bir din içerisindeki unsurları birbirine bağlayarak o dinin bütünlüğünü sağlayan veya kuşatan en temel eleman olup din bilimlerinin ana kon ulamdandır. Din bilimlerinin genel tanımına göre kutsal, politeizmden monoteizme kadar bütün din biçimlerinin özünü oluşturur. Herhangi bir dinde inançlı kabul edilen kişiyi Tanrı’ya, ritüele. cemaate, doktrine ve ahlâka bağlayan, onun din çerçevesinde kalmasına katkıda bulunan temel tecrübe kutsal duygusudur.
Kutsalı belirleyen en önemli unsur kişinin, kaynağı tabiat üstü sayılan varlığa sevgi ve korkuya dayalı bir duyguyla bağlanma eylemidir. Kutsal çiğnenmemesi gereken bir olgudur (tabu); bunu sağlayacak olan da dünyevî veya uhrevî müeyyidelerdir. Ayrıca kutsal rasyonel görev ahlâkı (veya duygusu) ile de ilişkili olup emir ve yasaklarla toplumu yönlendirir. Böylece toplum kutsal olana saygı gösterir ve onunla ilişkisini diğer toplumsal fenomenlerden farklı şekilde sürdürür. Sonuç olarak kutsala saygı duyulmalıdır, bu bir görev ahlâkıdır ve çiğnendiğinde müeyyidelerle karşılaşılacaktır. Kutsalın tanımını yapmada ipucu verebilecek bir başka açıklama kutsal ve profan (kutsal olmayan, sıradan) arasındaki diyalektik ilişkinin mahiyetidir. Kutsal “diğerlerinden hem ayrı hem de belli bir sınır içine alınmış” (Latince sancire), profan ise “özel alanın önünde, dışında bulunan” (pro-fa-num) demektir. Profan, kuralları veya yapısı ihlâl edildiğinde bir müeyyideyi gerektirmeyen, sıradan ve alışılmış fenomenlerdir. İlkel dinlerde kutsal ve profan arasındaki diyalektik tasnif monoteist dinlerdeki tasniften daha vurgulu ve daha yaygındır; monoteizmle birlikte kutsalın alanı oldukça daraltılmıştır.
Batı dünyasında kutsalın bir din bilimi problemi olarak ele alınması XIX. yüzyıldan önceye gitmez. Daha çok Eski Ahid’-deki iptidaî kutsal kavramı esas alınarak yapılan çalışmalar Schleiermacher ile başlar ve Rudolf Otto ile zirvesine ulaşır. Kavramın özellikle bu dönemde ele alını-şıyla ilgili olarak üç temel sebep gösterilebilir.
1. Liberal Protestanlık. XIX. yüzyılda rasyonalizm ve Kitâb-ı Mukaddes tenkidi çalışmalarıyla güç kazanan liberal Protestanlık, Hıristiyanlığın tarih içinde vuku bulmuş bir yığın olguyla dolu olduğunu kabul etmekteydi. Liberal Protes-tanlar’ın, Hıristiyanlık anlayışlarını gereksiz tarihsel olgulardan arınmış bir din üzerine temellendirme arzuları, onları ister istemez geride kalan tek esaslı din fenomeni olarak kutsalı ön plana çıkarmaya sevketmiştir.
2. Pozitivizm. XIX. yüzyılın genel bilimsel modeli, insanlığı bâtıl ve dejenere inançlardan kurtarmanın kutsalı ön plana çıkarmakla gerçekleştirilebileceğini varsaymıştı. Antropoloji, sosyoloji ve psikoloji gibi dönemin gözde bilim dallan dinlerin aslını kutsala indirgeyerek bu görüşe katkıda bulunmuştur.
3. Hıristiyanlığın diyalog anlayışı. XX. yüzyılın başlarından itibaren hıristiyan çevrelerde kutsal kavramının ön plana çıkarılmasında hıristiyanların diğer dinlerle diyalog arayışları etkili olmuştur. Zira kutsal dışındaki fenomenlerinden arındırılmış bir dinin Hıristiyanlık’la daha yakından diyalog kurabileceği açıktır.
Bir fenomen olarak kutsalı belli eden özellikler, bir anlamda kutsalın niteliğinin analizi sonucunda ortaya çıkan kavramlar olup şöyle sıralanır:
a) Mysterium tremendum. Rudolf Otto’nun kutsalın biricik özelliği olarak ön plana çıkardığı bu kavrama göre kutsal, insanın bütünüyle kendinden farklı ve üstün bir güç karşısında duyduğu, korku ve saygı karışımı ürpertici (mysterium tremendum} bir hissin yöneldiği objede saklı bir kudrettir.[613]
b) Kutsalın hierofonik (zuhur) özelliği. Bir şeyin kutsallık kazanması kendiliğinden veya tesadüfen olmaz. Dinler kutsallığı hierofonik bir olgu olarak düşünürler. Buna göre bir yerin, nesnenin, kişinin veya bir canlı türünün kutsal oluşu tabiat üstü. ilâhî bir gücün onunla temasının sonucudur. Meselâ herhangi bir yerin (bir hac mekânı) kutsal olmasının sebebi orada Tanrı’nın, bir meleğin … zuhur etmesidir,
c) Kutsalın tabu oluşu. Kutsalı kutsal olmayandan ayırt eden görünürdeki farklılık onun bir tabu ile çevrili olmasıdır. Böylece kutsal olan çiğnenemez, yok edilemez; onunla temas edilmesi gerektiğinde tabu oluşundan kaynaklanan bir felâkete mâruz kalmamak için özel ritüellere başvurulmalıdır (kutsal birmekâna girmeden önce abdest almak gibi),
d) Kutsalın geçiciliği kalıcılığı. Sebebi ne olursa olsun bazı şeyler tamamen ve kalıcı olarak kutsal addedilir veya bazı durumlarda kutsallık geçici bir süre ile kısıtlanabilir. Meselâ kutsal bir kişi doğumundan ölümüne kadar kutsal kalabilir; belirli bir dönemde kutsal sayılan biri de sonradan kutsallığını ve onunla ilişkili kazanımlarını yitirebilir,
e) Kutsalın sirayet özelliği. Bazı durumlarda kutsal olan bir şey bu kutsallığı bir başka şeye nakledebilir. Buna en klasik örnek kutsal bir kişinin el temasıyla başkalarını kutsallaştırması işlemidir,
f) Kutsalın topluluk için anlam haritası oluşu. Kutsalın toplumsal yönünü vurgulayan bu özellik, bir toplulukta yaşayan İnsanların kutsal olan ve olmayanları bilerek yaşamaları anlamına gelir. Topluluk, var oluşuna katkıda bulunan soyut veya somut fenomenleri kutsallaştırarak kendi mevcudiyetini temin edebilir. Böylece kutsal, neye karşı nasıl yaklaşılması gerektiğine dair topluluk mensuplarına bir anlam haritası sunar. Bu harita bir bakıma topluluğun görünmeyen kanun kodeksini oluşturur.
Dinlerde kutsal ilişkili olduğu fenomenlere bağlı olarak dört kısma ayrılır.
1. Kutsal mekânlar. Çoğunlukla hierofonik (tabiat üstü bir gücün herhangi bir yerde görünüşüyle ilgili) gerekçelere bağlı olarak bazı coğrafyalar tabu çerçevesinde korunmuş kutsal mekânlar olup onlarla temas özel ritüelieri gerektirir. Bu mekânlarda bulunmak kişiye dünyevî veya uh-revî imtiyazlar kazandırır. Hac mekânları, tapınaklar bu türe klasik örneklerdir.
2. Kutsal zamanlar. Yılın belli dönemleri profan sürelerden farklı olarak özel periyotlardır. Modern terminolojide bayram şeklinde ifade edilen kutsal zamanlar Özel ritüelieri gerekli kılar. İlkel dinlerde kutsal zamanlar tanrıların “başlangıçta” yaptıkları eylemleri içeren zamanlardır. Bunun monoteist dinlerdeki en güzel örneği Yahudilikteki Şabat kutlamalarıdır.
3. Kutsal varlıklar. Başta Tanrı olmak üzere doğa üstü olduğuna inanılan varlık türleri, bazan İnsanlar, hayvanlar kutsal sayılır. Bu varlıklar kutsallıklarını uhrevî güçlerinden alırlar. Kabile şefleri, kâhinler, şamanlar, kehanet hayvanları bu türe geleneksel örneklerdir.
4. Kutsal nesneler. Tabiat üstü güç taşıdıkları gerekçesiyle başta asâ türleri, taşlar, kutular, elbiseler ve yüzük olmak üzere çeşitli nesneler pek çok kültürde kutsal sayılır; bunların olağan üstü güçler taşıdığına inanılır; onlarla temas özel ritüelieri gerektirir.
İlkel insanlar için çevrelerindeki pek çok şey, muhtemelen bilinemezlikleri ve sıra dışılıkları veya topluluğun hayatında belirleyici rol oynamaları dolayısıyla kutsal kabul ediliyordu. Tabiatın içerisindeki kutsallığı yalnızca Tanrı Yahve ile ilişkili olduğu noktalarda kabul eden Yahudilik ile beraber ilkellerin kutsal anlayışının alanı daraltılmış, Tanrı fikrinin tabiatın dışında ontolojik bir alana çıkarılmasıyla birlikte tabiat kutsal konumunu kaybetmiştir.
İbrânîce’de kutsal kavramının karşılığı olan “kdş” fiili ve kutsallık anlamındaki “keduşah”‘ profanın karşıtı olan her şeyi içerir. Yahuailik’te mutlak kutsal olan, Tanrı Yahve ve O’nunla temas halindeki fenomenlerdir. Bütün nesnelerin Tanrı’ya nisbetle kutsallık kazanmasına en iyi örnek ahid sandığıdır. Eski Ahid’de başta Tanrı olmak üzere kâhinler, Sina dağı, Şabat. ahid sandığı, İsrâiloğulları, Çadır, Urim, Tumim, belki helâl olan hayvanlar, İsrail diyarı, Kudüs, Süleyman Mabedi, mâbeddeki eşyalar, ibadet malzemeleri kutsaldır.
Kutsalı çiğnemenin karşılığı kirlenmek ve ölümdür. İnsanoğlu İçin kutsallık sonradan ele geçirilebilen bir şeydir ve onu kazanmak özel bir ritüeli, bir hak edişi gerektirir. Bununla birlikte Yahve’nin İsrâiloğullan’nı seçişi ve dolayısıyla onları kutsal kılması Tanrı’nin tek taraflı olarak yaptığı bir tercih gibi görünmektedir. Tevrat’a göre Yahve’nin İsraillileri niçin kutsadığı ve seçtiği açık değildir. Herhangi bir şeyin kutsal olmasının ona kazandırdığı temel ayrıcalık ihlâl edilememesi ve bereketli kılınışıdır.
Yeni Ahid’de kutsalın karşılığı olarak Grekçe “hagios” kelimesi kullanılır. İlk hı-ristiyanların bu konudaki inançları Eski Ahid’deki inançlara benzer. Yeni Ahid’e göre Allah’ın kutsallığının yanında îsâ da “Allah’ın mukaddesi”dir. Yeni Ahid’in aracısı olması sebebiyle îsâ kutsal görevler ifa etmiştir. Böylece Hıristiyanlık kutsallığı Eski Ahid’den farklı bir yere getirmiştir.
Hıristiyanlık’ta kutsallık kavramının gerçek anlamda mimarı Saint Paul’dür. Paul ile birlikte kutsallık yalnızca Tanrı ve O’na inananlarla sınırlandırılmıştır. Paul’ün Eski Ahid şeriatını reddetmesi, ona dayalı bütün kutsal fenomenlerden de uzaklaşması sonucunu doğurmuştur. Paul’e göre kutsallığı bahşeden yalnızca Tann’dır. Bütün hıristiyanlar seçildikleri için değil “Tanrı’ya adanmış” oldukları için kutsaldır. Mektuplarda “azizler” (kutsanmışlar) tabiri zaman zaman bütün inananlar için kullanılmıştır. öte yandan kurtuluş kutsallıkla ilişkilendirilir; kurtulanlar kutsanmış olanlar arasından çıkacaktır.
Erken Hıristiyanlık’ta, Rûhulkudüs kavramının henüz önem kazanmadığı I. yüzyıl civarında kutsallığı kazanma yolu “isa’nın kurbanlığına dahil olmakla ilişkilendirilmiştir. Rûhulkudüs’ün formüle edilişinden itibaren kutsallık onun aracılığıyla elde edilebilen bir “izzet” olarak düşünülmeye başlanmıştır.
Bugünkü hıristiyan mezheplerinde kutsallık anlayışı yukarıdaki ilkeler doğrultusunda kabul görmektedir. Fakat V. yüzyıldan itibaren sakramentlerin formüle edilmeye başlanmasıyla birlikte daha çok soyut anlamda etkili olan kutsallık kavramı, zamanla bazı somut nesnelerin veya kişilerin kutsallaştırmasına giden bir süreçte değişime uğramıştır. Böylece kutsal kişiler (azizler, bazı görevlerdeki din adamları) ve hatta nesneler (kutsal emanetler) ortaya çıkmaya başlamıştır.
Modern dünyada hıristiyan mezhepleri içerisinde Protestanlık, kutsallığın kaza-nımını doğrudan doğruya Rûhulkudüs’ün inayetine bağlayarak diğer mezheplerden farklı bir inanç geliştirmiş, günümüz Protestan kiliselerinde kutsalın alanı yalnızca Tanrı ile sınırlandırılmıştır.
TDV İslâm Ansiklopedisi