Kıyame Sûresi. Kur’ân-ı Kerîm’in yetmiş beşinci sûresi.
Mekke döneminde Kâria sûresinden sonra nazil olmuştur. Adını ilk âyette geçen ve ölümden sonra dirilmeyi ifade eden kiyâme (kalkma, kalkış günü) kelimesinden almıştır. Kırk âyet olup fasılası harfleridir.
Müşriklerden Adî b. Rebîa’nın bir gün Hz. Peygamber’e gelerek kıyametten bahsetmesini istemesi, onun anlattıklarını dinledikten sonra da gözleriyle görse bile inanmayacağını, zira çürümüş kemiklerin toplanıp yeniden bir beden oluşturmasının imkânsız olduğunu söylemesi üzerine sûrenin ilk bölümlerinin indiği çeşitli kaynaklarda belirtiliyorsa da kıyamet gibi Kur’an’ın getirdiği temel inanç esaslarından biriyle ilgili olarak inananların inancını pekiştirmek, inanmayanları da imana davet etmek üzere nazil olduğunda şüphe yoktur.
Vahyin okunması ve muhafazasıyla İlgili bir ara bahis dışında konusu ölümün ardından dirilme olan sûrenin muhtevasını dört bölümde ele almak mümkündür. Birinci bölümde.[âyet 1-15] kıyamet gönüne ve kendini kınayan nefse yemin edildikten sonra kemiklerin toplanmayacağını sanan insanlara karşı Allah’ın parmak uçlarını bile.bir araya getirmeye kadir olduğu belirtilir ve o gün fizikî âlemde meydana gelecek bazı değişikliklerle insanların yaşayacağı şaşkınlıklara temas edilir. Müfessirler kendini kınayan nefisle (nefs-i levvâme), kıyamet gününde derin pişmanlık duyacak olan inkarcıların yanı sıra daha fazla sevap işlememiş olduklarından yakınacak müminlere de işaret edildiğini söylemişlerdir. Mutasavvıflar ise “yaptığı kötülüklerden pişmanlık duyup kendini kınayan nefis” olarak tanımladıkları nefs-i levvâmeyi nefs-i emmârenin üstünde, nefs-i mutmainnenin altında bir ara makam olarak görmüşlerdir. Sûrenin 4. âyetinde parmak uçlarının düzeltileceğine dair ifade, insanların parmak uçlarının birbirinden farklı olduğu tesbitine dayanan ve suçluların bulunmasında yaygın biçimde kullanılan daktiloskopiye işaret olarak da açıklanmıştır.
Sûrenin bütünü içinde farklı bir konuya temas eden ikinci bölüm.[âyet 16-19] Hz. Peygamber’in kendisine vahiy geldikten sonra onu nasıl okuyacağını anlatan bir açıklamayı içerir. Resûlullah, gelen vahyi unutabileceği korkusuyla Cebrail’in okuduklarını sonunu beklemeden aceleyle tekrar ediyordu. Bu âyetlerde vahyin toplanıp korunması, doğru olarak okunması ve açıklanmasının ilâhî güvence altında bulunduğu bildirilerek Hz. Peygamber’in kaygılanmasına gerek olmadığı bildirilmiştir. Nitekim Resûl-i Ekrem’in bundan sonra böyle bir telâşa kapılmadığı kaydedilmiştir.
Üçüncü bölümde [âyet 20-30] insanların dünya hayatına kapılıp âhirete yönelik işleri terketmeleri kınandıktan sonra o gün müminlerin parlayan yüzle rablerine bakacakları, inanmayanların ise başlarına geleceklerin farkına vararak korkularının yüzlerine yansıyacağı bildirilir. Ehl-i sünnet âlimleri, 23. âyetteki “rablerine bakarlar” ifadesinin müminlerin âhirette Allah’ı göreceklerine açık bir delil teşkil ettiğini belirtirken tenzih anlayışlarının bir gereği olarak Allah’ı görmenin mümkün olmadığını savunan Mutezile ulemâsı bu âyeti “Rablerinin rızâsını beklerler şeklinde te’vil etmiştir.[bk. Rü’yetullah]
Sûrenin dördüncü bölümünde [âyet 31-40] azaba uğrayacak kimselerin Hz. Peygamber’in getirdiklerini yalanlama, namaz kılmama, çalımla yürüme gibi yanlış tutumlarına temas edilir. Başı boş bırakılmadığı vurgulanan insanın yaratılı-şındaki bazı safhalar anlatılarak onu bu aşamalardan geçiren yaratıcının ölümden sonra da yaratmaya kadir olduğu belirtilir.
Kıyâme sûresinde İslâm’ın ulûhiyyet, nübüvvet ve âhiret gibi temel iman konuları üzerinde durulmuş; Allah’ın kudret ve yaratıcılığından söz edilerek ulûhiyyete, vahyin Allah’ın koruması altında bulunduğu belirtilerek nübüvvete ve özellikle kıyametten bahsedilerek âhirete dair önemli bilgiler verilmiştir. Âyetler kıyametin mutlaka kopacağını, insanın rabbinin divanına götürülüp yargılanacağını, suçluların özür dilemesinin fayda vermeyeceğini ifade ederek insanları uyarmaktadır. İnsanların parmak uçlarının bile düzeltileceğini belirten âyet, ölümün ardından dirilmenin hem ruhanî hem cismanî olarak gerçekleşeceğine delil teşkil eder. Sûrede ölümden sonra dirilme sadece bir iman esası şeklinde ortaya kon-mamakta, yaratılıştaki çeşitli merhalelere dikkat çekilerek düşünen ve gözlemleyen insanın bu inancını aklî temeller üzerine oturtması gerektiği de vurgulanmaktadır.
Bazı tefsirlerde Kim Kıyâme sûresini okursa kıyamet gününde ben ve Cebrail onun mümin olduğuna şahitlik ederiz” anlamında bir hadis rivayet edilirse de bu hadis güvenilir kaynaklarda yer almamaktadır.
TDV İslâm Ansiklopedisi