Kıyamet Alametleri Nelerdir, Ayetleri, Hadisleri, Hakkında Bilgi

Kıyamet Alametleri. Kozmolojik düzenin bozulmasından önce meydana gelecek olan ve bu sürecin jeolojik zaman ölçüsüyle yaklaştığına işaret eden belirtiler.

Sözlükte “alâmet” mânasındaki şerafcn çoğulu olan eşrât ile “zaman dilimi, belir­lenmiş vakit” anlamına gelen saat keli­melerinden oluşan eşrâtüs-sâa “kıyamet alâmetleri” demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de değişik adlarla anılan kıyametin isimle­rinden biri “es-sâa”dır. Kur’an’da eşrâ-tü’s-sâa terkibi yer almamakla birlikte bir âyette eşrâtin “sâafin yerini tutan za­mire muzaf olması yoluyla bu terkip do­laylı biçimde oluşturulmuştur.[Muham­med 47/18] Kur’ân-ı Kerîm’de “kıyametin kopma zamanı” anlamında kırk yerde ge­çen saat kelimesinin yer aldığı âyetlerde kıyametin mutlaka vuku bulacağı belirti­lir. Onun kopuş zamanı yaklaşmış ve alâ­metleri ortaya çıkmıştır. Ansızın gerçek­leşecek olan kıyametin kopuş zamanına ait bilgi Allah nezdindedir. dünyadaki dav­ranışlarının karşılığını görmeleri için bu­nun zamanı insanlardan gizlenmiştir. Kur’an’da kıyamet alâmetlerinin neler­den ibaret olduğuna dair bilgi verilmemiş, sadece Ye’cûc ve Me’cûc’ün gelişin­den [Enbiyâ 21/96] dâbbetü’l-arzın çı­kışından [Neml 27/82] göğün insanla­rı saracak bir duman (duhân) yayacağın­dan [Duhân 44/11-12] ve ayın yarılacağından [Kamer 54/1] bahsedilmiştir.

Hadislerde de kıyamet alâmetleri eşrâtü’s-sâa tabiriyle ifade edilir. Bu hadis­lerde belirtildiğine göre Hz. Peygamber kıyametin kopuş zamanını bilmediğini söylemiş, ancak kopmasından önce vuku bulacak bazı olayların onun yaklaştığının alâmetleri sayılacağını haber vermiştir. Âhir zaman peygam­beri ve son nebî olması dolayısıyla kıya­mete yakın bir zaman diliminde gönde­rildiğini açıklayan Resûl-i Ekrem’in kıyamet alâmeti olarak zikrettiği rivayet edilen olayların başlıcaları şunlardır: İlmin ortadan kalkıp ceha­letin yerleşmesi, sarhoşluk veren içkile­rin yaygınlaşması, zinanın alenî hale gel­mesi, köle kadının efendisini doğurması, çobanların zenginleşerek bina yapmakta yarışması, zekât verilecek kimse buluna­mayacak kadar servetin çoğalması, aynı davayı güden iki büyük topluluğun birbi­riyle savaşması, adam öldürme olayları­nın ve fitnelerin fazlalaşması, elli kadına bir erkek düşecek şekilde kadın nüfusu­nun artması, müslümanların kıldan ayak­kabı giyen, küçük gözlü ve geniş yüzlü insan gruplarıyla savaşması, insanların hayatlarından bıkarak ölülere gıpta etmesi, Allah’ın elçisi olduğunu iddia eden otuza yakın yalancı deccâlin türemesi, yeryüzünde Allah veya lâ ilahe illallah di­yen bir kimsenin kalmaması, gece ile gün­düzün birbirine eşit hale gelip kopuş za­manının yakınlaşması, Ye’cûc ve Me’cûc Seddi’nin açılması, (Suriye’de bulunan] Busrâ’daki develerin boyunlarını aydınla­tacak bir ateşin Hicaz bölgesinden çıkma­sı, depremlerin sıklaşması, güneşin batı­dan doğması, dâbbetü’l-arzın zuhur etmesi, doğuda, batıda ve Arap yarımada­sında kara parçalarının batması. Hadislerde belirtildiğine göre kıyametin kopuşu ansızın vuku bulacak, bu sırada alışveriş yapanlar işlerini bitiremeden, yemek yiyenler lokmasını ağzına gö-türemeden, havuz yaptıran kişi havuzuna giremeden ve devesinin sütünü sağan kimse bunu misafirine ikram edemeden kıyamet kopacaktır.

Hadis şerhleriyle “fiten” ve “melâhim” türü kitaplarda kıyamet alâmetleri hak­kında çeşitli rivayetler Hz. Peygamber’e atfedilir. Bu rivayetlerde ahlâkî bozuluşa, dinî-içtimaî hadiselere ve tabiat olayla­rına ilişkin oldukça ayrıntılı bilgilere yer verilir. Nakledilen metinlere göre kıyamet alâmetleri şöyle gelişecektir: Kur’an’ın Önemi insanlar tarafından unutulacak, namaz kılınmayacak, emanete riayet edilmeyecek, faiz helâl sayılacak, seviyesiz ve şahsiyetsiz kişiler yönetici olacak, ebeveyne isyan edilip beyler hanımların emrine girecek, toplumlar geçmişlerine lanet okuyacak, akşam mümin olarak ya­tan kişi sabah kâfir olarak kalkacak, yöne­ticiler insanlara zulmedecek, şerrinden korkulan kimselere itibar edilecek, tica­reti dürüst olmayan gruplar ele geçire­cek, mescidler süslenmekle birlikte iba­dete önem verilmeyecek, erkekler erkek­lerle, kadınlar da kadınlarla yetinecek, kadınlar sosyal konum açısından ön plana çıkarılacak ve erkekler kadınlara benze­meye çalışacak, açıklık yayılacak, hayasız­lık çoğalacak, cihad ve irşad faaliyetleri terkedilecek, sadece din dışı ilimler öğre­nilecek, kader inkâr edilecek ve yıldız fa­lına inanılacak, liderliğe elverişli kimseler azalacak, âni ölümler çoğalacak, cahiller, aynı zamanda dürüst olmayan zâhid ve sûfîler türeyecek, akrabalık bağlan kesi­lecek, yalancılar tasdik edilip doğru ko­nuşanlara itibar edilmeyecek, kitapların sayısı artacak, yağmurlar ve yıldırımlar çoğalacak, madenler yokolacak. Çoğu zayıf veya uydurma olan, toplumda­ki dinî, içtimaî ve siyasî gelişmeleri yan­sıtan bu rivayetlerde belirtilen alâmetle­rin sayısı yetmişi aşkındır. Kıyametin kop­ma zamanını bildiren herhangi bir âyet veya sahih hadis bulunmamakla birlikte âhir zaman peygamberinin gelişiyle kâi­natın son zaman dilimine girdiğini göz önünde bulundurarak kıyametin kopu­şunun ashaptan itibaren başlayabileceği düşünülmüş ve III. (IX.) yüzyıldan başla­yarak hadislerde zikredilen kıyamet alâ­metlerine inanılması itikadî bir ilke hali­ne getirilmiştir.

Kıyamet alâmetleri ortaya çıkış zama­nı, önemi ve mahiyeti dikkate alınarak değişik tasniflere tâbi tutulmuştur. Orta­ya çıkış zamanına göre kıyamet alâmet­leri zuhur edip sona eren uzak (geçmiş) alâmetler, zuhur etmekte olan ve artarak devam eden orta alâmetler, zuhurunun hemen ardından kıyametin kopacağı ya­kın alâmetler olmak üzere üç gruba ayrı­lır. Uzak alâmetler arasında Resûl-i Ek­rem’in vefatı. Kudüs’ün fethi, Hz. Ömer ve Osman’ın öldürülmesi. Cemel ve Sıffîn vak’aları, Hz. Hüseyin’in öldürülmesi, Fa­tımî ve Karâmita fitneleri, ayrıca belli yerlerde vuku bulmuş bazı depremler zikre­dilir. Bunların sonuncusu dışında hiçbiri hadislerde kıyamet alâmeti olarak yer almamıştır. Orta alâmetler arasında ahmak ve alçakların dünyanın en mutlu insanları olması, kötülük ve fuhşun yayılması, ço­cuğun ebeveynine isyan etmesi, oyun ve çalgı aletlerinin ortaya çıkması, fâsıkların toplumun efendisi haline gelmesi, gasp olaylarının çoğalması, sıla-i rahimin ke­silmesi gibi ferdî ve İçtimaî alanda bozu­luşun vuku bulacağına ilişkin olaylar yer alır. Bunların bir kısmı hadislerde zikre­dilen alâmetlerle örtüşüyorsa da çoğu la­fız olarak erken devir hadis literatüründe yer almamaktadır. Zuhurunun ardından kıyametin kopacağı haber verilen yakın alâmetler arasında da mehdînin geüşi, deccâlin çıkışı, Hz. îsâ’nın gökten inişi, Ye’cûc ve Me’cûc’ün, dâbbetü’larzın or­taya çıkması, güneşin batıdan doğması ve insanları toplanma yerine sevkeden bir ateşin yerden çıkışı gibi harikulade olay­lar zikredilir. Bunlar da genellikle Resûl-i Ekrem’e atfedilen hadislere dayandırılır. Bu gruplandırma Berzencî tarafından yapılmış ve sonraki bazı müelliflerce de benimsenmiştir.

Kıyamet alâmetleri önemine göre kü­çük ve büyük diye de sıralanmıştır. Küçük alâmetlere dinî hayatın zayıflayıp kötü­lüklerin yayılmasına dair olaylar dahil edi­lirken büyük alâmetleri kıyametin kop­masından kısa bir süre önce meydana ge­lecek harikulade vak’alar oluşturur. Mahiyetleri dikkate alı­narak yapılan taksime göre kıyamet alâ­metleri ahlâkî ve fizikî olarak da gruplandırılır. Ferdî ve içtimaî açıdan bozuluşu gerçekleştiren olaylar ahlâkî alâmetleri; güneşin batıdan doğması, sık sık vuku bulan depremler, duhân gibi hadiseler de fizikî alâmetleri teşkil eder.

Dinî hayatın zayıflamasına dair ahlâkî alâmetlerin bir kısmı sahih hadislerle sa­bit olduğundan bu konuda âlimler arasın­da Önemli sayılabilecek bir görüş ayrılığı yoktur. Hadislerde sözü edilmeyen, fakat literatürde kıyamet alâmetleri içinde sa­yılan toplumsal değişimle İlgili olayları içeren rivayetlerin o devirde yaşayan mü­ellifler tarafından uydurulmuş olması kuvvetle muhtemeldir. Resûl-i Ekrem’in müslümanları uyardığı ve kıyamet alâme­ti olarak zikrettiği ahlâkî bozuluş ve dinî hayatın yozlaşması esasen ferdin ve top­lumun helak olması anlamında bir kıya­met alâmeti olup kâinattaki kozmolojik düzenin yıkılması mânasına gelmez. Aksi takdirde sözü edilen yıkılışın bugüne ka­dar gerçekleşmesi gerekirdi. Çünkü ah­lâkî bozuluş kategorisindeki alâmetlerin Asr-ı saâdet’ten itibaren sıkça vuku bul­duğu şüphesizdir.

Üzerinde tartışılan ası! kıyamet alâ­metleri büyük alâmetler olarak kabul edilen harikulade olaylar ve kozmik deği­şikliklerdir. Kıyametin kopuşu öncesinde gerçekleşeceğine inanılan başlıca hariku­lade olaylar deccâlin ortaya çıkışı, meh­dinin zuhuru, Hz. îsâ’nın gökten inmesi, Ye’cûc ve Me’cûc’ün görünmesi, Hicaz bölgesinde büyük bir ateşin çıkışı, gökten insanları bürüyen bir dumanın inmesi ve dâbbetü’l-arzın yerden çıkmasından iba­rettir. Bunlardan dâbbetü’l arz, duhân, Ye”cûc ve Me’cûc konusu Kur’an’da zik­redilmektedir. Mehdî, deccâl ve nüzûl-i îsâ inançları ise sadece Hz. Peygamber’e atfedilen rivayetlere dayanır.

“Yer hayvanı” anlamına gelen dâbbetü’l-arzla ilgili âyetlerde belirtildiğine gö­re ilâhî hüküm gerçekleşince yerden bir dâbbe (hareket eden varlık] çıkarılacak ve insanların Allah’ın âyetlerine inanmadık­larını söyleyecektir [Neml 27/82] Ma­hiyeti konusunda herhangi bir bilgi bu­lunmadığından dâbbetü’l-arzın çıkacağı­na inanmakla yetinmek bu konudaki en isabetli tutumdur. Hadislerde kıyamet alâ­metleri arasında geçen. Hz. îsâ’nın nü­zulü ve ölümünden sonra çıkacağına ina­nılan dâbbetü’l-arzın ilgili âyetlere bakı­lırsa kıyametin kopma sürecinde gerçek­leşeceği İhtimali akla gelmektedir.

Kur’an’da bildirildiğine göre kıyamet gününde insanları bürüyen ve elem ve­ren bir duman yukarıdan aşağıya doğru inecek, insanlar iman ettiklerini söyleye­rek Allah’tan bu azabı kaldırmasını iste­yeceklerdir.[Duhân 44/10-12] Müfessirlerin bir kısmı, bunu Resûl-i Ekrem za­manında Mekke’de vuku bulmuş bir ha­dise olarak kabul ederken bir kısmına gö­re de kıyametin kopmasından önce veya kopma sürecinde gerçekleşecek bir alâ­mettir.

“Tutuşup yanmak” (veya “tuzlu olmak”) anlamındaki “ece” kökünden türeyen Ye’­cûc ve Me’cûc hakkında Kur’an’da verilen bilgi oldukça azdır: “Ye’cûc ve Me’cûc’ün Önündeki engeller kaldırılıp her tepeden indikleri ve gerçek vaad (kıyamet) yaklaş­tığı zaman inkarcıların gözleri donup ka­lacaktır.[Enbiyâ 21/96-97] Ye’cûc ve Me’cûc olayının gerçekleştiğini, bunların İslâm ülkelerini işgal eden Moğollar oldu­ğunu yahut da I ve II. Dünya savaşların­dan ibaret bulunduğunu ileri sürenlerin yanı sıra bu olayın henüz gerçekleşmedi­ğini ve Hz. îsâ’nın nüzulünden sonra mey­dana geleceğini savunanlar da mevcut­tur.

Hz. Peygamber’e atfedilen rivayetler­den hareketle kıyametin büyük alâmet­leri arasında zikredilen harikulade olay­lara dair benimsenen inançlara göre âhir zamanda deceâl adı verilen ilginç bir in­san ortaya çıkacak, ulûhiyyet niteliklerine benzer Özelliklere sahip olup ilâhlık iddi­asında bulunacak ve büyük bir fitne ko­pararak insanları hak yoldan saptıracaktır. Deccâlin ardından Sünnîler’e göre asıl adı Muhammed b. Abdullah, Şiîler’e göre ise Muhammed b. Hasan olan ve Ehl-i beyt soyundan gelen mehdî zuhur ederek deceâli öldür­dükten sonra İslâm dinini kısa sürede ya­yıp yeryüzünde hâkim kılacak ve bütün kötülükleri ortadan kaldırıp adaleti tesis edecektir. Mehdînin zuhurunun ardından Hz. îsâ âdil bir ha­kem ve yönetici olarak gökten inecek, ha­çı kırıp domuzu öldürecek, vergiler koyup zenginlik sağlayacak, mehdînin arkasında narnaz kılıp ona yardım edecek aynı dönemde ortaya çıkarak yeryüzünü fesada boğacak olan Ye’cûc ve Me’cûc onun yapacağı dua sayesinde Allah tara­fından bir anda helak edilecektir.

Kâinatta hüküm süren kozmolojik dü­zenin bozulmaya başladığının bir işareti olarak kıyametin kopmasından Önce vu­ku bulacak kozmik olayların başında ayın yarılması ve güneşin batıdan doğması gelir. Kur’an’da kıyametin yaklaştığını ve ayın varıldığını ifade eden beyan, bazı âlimlere göre kıyametin kopmaya başla­masından hemen önceki durumu tasvir eder. Hz. Peygamber, rabbinin bazı alâmetleri gel­diği ve bu andan itibaren iman etmenin kimseye fayda vermediği güne dikkat çe­kilen âyette [En’âm 6/158] güneşin ba­tıdan doğmasının kastedildiğini açıkla­mıştır. Hadislerde sözü edilen büyük yer çöküntüleri, insan­ları doğudan batıya sevkedecek ateşin yerden çıkması, yıldırım ve yağmurların olağan üstü bir yoğunlukta çoğalması ve insanları öldüren bir rüzgârın oluşması gibi kozmik olayları başka galaksiler bir yana yerküresinin de dahil bulunduğu sa-manyoluna bağlı güneş sisteminde mey­dana gelecek büyük değişiklik ve oluşum­ların yansımaları olarak görmek müm­kündür. Kıyamet alâmetlerinin hangi sı­raya göre vuku bulacağı meselesi de tar­tışılmış ve bunun için farklı sıralamalar yapılmıştır.

Hadislerde dinî yozlaşmayı ve ahlâkî bozuluşu haber veren olayların kâinatın kozmik düzeninin yıkılışına işaret eden belirtiler olmaktan çok ferdi ve toplumu yok oluşa götüren birer alâmet olduğunu kabul etmek daha isabetli bir hüküm ol­malıdır. Resûl-î Ekrem’e atfedilen riva­yetlere dayanılarak kıyamet alâmetleri arasında zikredilen ve Kur’an’da hakların­da bilgi bulunmayan deccâlin çıkışı, meh­dînin zuhuru ve Hz. îsâ’nın gökten inişi­ne dair inançlara gelince, Selefiyye dışın­daki Sünnîler’in de kabul ettiği epistemo-lojik anlayışa göre İslâm akaidi açısından bunlara inanma mecburiyeti yoktur. Zira bunlar Kur’an’la sabit olmadığı gibi mü-tevâtir hadislerle de teyit edilmiş değildir, Her şeyden önce nüzûl-i îsâ inancına da­yanak teşkil eden rivayetlerdeki bilgiler Hz. îsâ’nın tabii bir şekilde öldürüldüğü­nü bildiren âyetlerle çelişmekte [Âl-i İmrân 3/55; Mâide 5/117] ayrıca Resûl-i Ekrem’in ardından peygamber gelmeye­ceği ve her insanın belli bir süre yaşadık­tan sonra öleceği gerçeğine aykırı düş­mektedir. Nüzûl-i îsâ’nın hıristiyanlara ait bir inanç olduğunu dikkate alarak Kur’an’la uyuşmayan bu tür âhâd riva­yetlerin tedvin döneminde hıristiyanlar-dan İslâm akaidine intikal etmiş olabile­ceği ihtimalini de göz ardı etmemek ge­rekir. Deceâl inancı konusundaki son araştırmaların ortaya koyduğuna gö­re bu rivayetlerde çelişkili bilgiler vardır sahih olanların ise deccâlin ulûhiyyet niteliklerine sahip harikulade bir insan değil kötülüğü tem­sil eden bir tip olduğu tarzında yorumlan­ması gerekir.

Buharı ve Müslim gibi hadis âlimleri eserlerinde mehdî hakkındaki rivayetlere yer vermemişlerdir. Mehdînin zuhuruna ilişkin Tirmizî ve Ebû Dâvûd rivayetlerini nakleden râvilerin güvenilir olmadığı cerh ve ta’dîl âlimlerince belirtilmiştir. Ay­rıca mehdînin insanların hidayete erme­sini sağlayacak harikulade bir güce sahip kılınması, peygamberlerin bile tâbi oldu­ğu sünnetullahi ortadan kaldıran bir an­layıştır. Mehdî İnancının oluşmasında Ehl-i beyt’e mensup imamlara yapılan eziyetlerin ve müslümanlar arasında meydana gelen üzücü olayların etkisinin bulunduğu ka­bul edilmektedir. Bu inancın ilk defa Şîa’-da görülmesi bunun bir delili sayılmalı­dır. Ayrıca bazı rivayetlere dayandırılan deccâl, mehdî ve nüzûl-i îsâ gibi hariku­lade olayların Kur’an’ın kesin açıklaması­na göre kıyametin ansızın vuku bulacak olması gerçeğiyle bağdaşmadığını söyle­mek gerekir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski