Lanet Okumak, Etmek, İslamda, Ayetleri, Hakkında Bilgi

Lânet. Allah’ın bağış ve merhametinden uzak olma anlamında bîr terim.

Sözlükte “kovmak, uzaklaştırmak, iyilik ve faydadan mahrum bırakmak” anla­mındaki la’n kökünden türemiş bir isim olup dinî bir terim olarak Allah’ın bağış ve merhametinden uzak bırakılmayı ifade eder. Aynı kökten türeyen mel’ûn ve laîn kelimeleri “kovulmuş” mânasına gelir. İs­lâm öncesi Hicaz-Arap toplumunda aile­nin veya kabilenin dışına atılmış kişiye laîn denilirdi. Allah’ın rahmetinden uzak­laştırıldığı için şeytan laîn veya mel’ûn olarak da anılır. Lanetleme Allah tarafın­dan olursa “dünyada iyilik ve hidayetten, âhirette lütuf ve merhametten mahrum bırakma”, insan tarafından olursa “küfür, sövme, hakaret, beddua” anlamına gelir. Diğer taraftan lanet kelimesinin mümin kişi hakkında kulla­nılması durumunda “Allah’ın o kişiyi iyi ve sâlih kimselerin mertebesinden uzaklaş­tırması, işlediği günah ölçüsünde cezalan­dırması” şeklinde mecazi bir mâna ifade edeceği de belirtilmiştir. Eşine zina isnadında bulunan, ancak bu hususta yeterli sayıda şahit getiremeyen kocanın hâkim huzurunda karısıyla karşılıklı yeminleşerek lânetleşmesi usulü [Nûr 24/6-9] İslâm hukukunda Hân terimiyle ifade edilir.

Kur’an’da ve hadislerde lanet kelime­sinin kullanımının çoğunlukla Allah ve Resulü’ne, zaman zaman da meleklere, di­ğer peygamberlere ve insanlara izafe edildiği görülür. Kur’ân-ı Kerîm’de kırk bir yerde geçen lanet kavramı “hakaret [A’râf 7/38] “beddua” [Bakara 2/159] “Allah’ın rahmetinden uzaklaştırma [me­selâ bk. Bakara 2/88; Mâide 5/78; Ahzâb 33/57] anlamlarında kullanılmıştır. Bu âyetlerde Allah’ın kâfirlere, münafık­lara, zalimlere, dinî konularda yalan söy­leyenlere, kasten adam öldürenlere, akra­balık bağlarını koparanlara, iftiracılara ve bozgunculuk yapanlara lanet ettiği, on­lara kötü bir varış yeri olarak cehennemi hazırladığı [Feth 48/6] bildirilir. Ayrıca şeytan [Sâd 38/78] Âd kavmi [Hûd 11/ 60] Hz. Musa’ya ve Tevrat’ın hükümleri­ne karşı gelen yahudiler [Mâide 5/13, 64, 78] Firavun ve beraberindekiler de [Kasas 28/42] lânetlenenler arasında zikredilmiştir. Tefsir âlimlerinin çoğunlu­ğu Bakara sûresinin 159. âyetinde yer alan “lâinûn” (lânetleyenler) kelimesinin melekleri, peygamberleri ve sâlih kimse­leri kapsadığı, “Kur’an’da lanetlenmiş olan ağaç” ifadesinin de [İsrâ 17/60] zak­kum ağacına işaret ettiği görüşündedir.

Hadislerde de lânet kelimesinin hem “Allah’ın rahmetinden mahrum bırakıl­ma” hem de “beddua” mânalarında geç­tiği görülmektedir. Hırsızlık, eşcinsellik, faizcilik, ana babaya karşı gelme gibi bü­yük günahları işleyenlere Allah ve Resulü’nün lanet ettiği belirtilmektedir. Ayrıca İslâm’a ve müslümanlara düşman olanla­rın atış tâliminde canlı hayvanı hedef olarak kullananların, arazi sınırlarını değiştirenlerin, karabor­sacılık yapanların lanetlendiği bildi­rilmiştir. Hadislerde lanete konu olan hu­susların genellikle toplum düzenini, in­sanlar arasındaki huzur ve güveni bozan, dinî ve ahlâkî çöküntüye sebep olan veya bunlara zemin hazırlayan davranışlar ol­duğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte Hz. Peygamber’in beddua ve lanet oku­maktan kaçındığı, ashabına da bu yönde tavsiyelerde bulunduğu görülmektedir. Nitekim Resûl-i Ekrem bir mümine lanet etmenin onu öldürmek demek olduğunu belirtmiş, kendisinden bazı kişi ve kabilelere lânet etmesi isten­diğinde bunu kabul etmemiş, hayvanlara lânet etmeyi de yasaklamıştır.

İslâm bilginleri de Firavun ve Ebû Cehil gibi, insanlara baskı yaparak acı çektiren kâfirlerle şeytanın dışında herhangi bir kimseyi lanetle anmayı, hatta ölmeden önce iman etmesi ihtimalinden dolayı kâ­firlere dahi lânet etmeyi caiz görmemiş­lerdir. İbn Hacer el-Askalânî, bir kimseye adını anarak Iânet etmenin onu günah iş­leme konusunda ısrara veya tövbesinin kabulü hususunda ümitsizliğe sevkedebileceğine dikkat çekerek bunun insanî yönden uygun olmadığını ifade eder. Bazı âlimler. laneti hak edenlere bile lânet okumanın doğru olmayacağını belirtmişlerdir. Bu sebeple Şia’nın ve çeşitli Râfizî gruplarının, Hz. Ali’nin hi­lâfet hakkını gasbettiklerini ileri sürerek ilk üç halife ile başta Muâviye b. Ebû Süfyân olmak üzere Emevî hükümdarlarını ve genel olarak Şîa’ya muhalif olanları lânetle anıp bunu dinî bir gelenek haline getirmeleri Şiî olmayan âlimler ve halk toplulukları tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmış, bu durum, İslâm dünyasın­da Şiî-Sünnî ayrılığının süreklilik kazan­masının başlıca sebeplerinden birini teşkil etmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski