Lej-Leş (Lezhe) Şehri - Arnavutluk Tarihi, Nüfusu, Hakkında Bilgi

Leş. Arnavutluk’ta tarihî bir şehir

Bugün Lej Lezhe adıyla da anılan şehir Arnavutluk’un kuzeyinde, İşkodra’-nın (Shkoder) 36 km. güneydoğusunda yer alır. Drin nehrinin sol kıyısı üzerinde bu­lunmakta olup birbirinden bir boyun nok­tasıyla ayrılan iki tepenin eteğinde kurul­muştur. Bu tepelerin daha yüksek olanın­da eski llirya şehri olan Lisi’nin (Lissos} ka­lıntıları, diğerinde tarihî Kanunî Sultan Süleyman Kalesi mevcuttur. Osmanlı dö­neminde (1478-1912) Dukagin sancağı­nın limanı olan Leş bazı zamanlarda san­cak beyinin ikamet yeri olmuştur. XVII. yüzyıldan itibaren küçük İslâmî bir mer­kez haline gelmiştir. İtalyan kaynaklarında şehir Alessio olarak geçer.

Antik Lissos şehri tarihte ilk olarak mi­lâttan önce 385 yılında zikredilmektedir. Milâttan önce II. yüzyılın başlarında şeh­re ait paranın da var olduğu belirtilmek­tedir. Milâttan önce 213 yılında Makedon­yalı Filip ve milâttan önce 168 yılında Romalılar tarafından işgale uğramıştır. Bar­bar kavimlerin 592’deki işgali sırasında yıkıldı bir daha toparlanamadı. Anna Com-nena, AIexiade adlı eserinde şehrin eski bir Bizans kalesi olduğundan söz eder. Bu ise yukarıda adı geçen Kanunî Sultan Süleyman Kalesi’nin yerinde bulunuyor­du. Leş XIII. yüzyılda Sırbistan Devletİ’ne dahil oldu. ÇarDuşan’ın Sırp İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra (1355) Leş şehri Balsic ailesinin küçük prensliği­nin bir parçası oldu. 1387’de Paul ve Lek Dukagjin adlı Arnavut asilzadeleri, Balsic hanedanının kontrolünden çıkarak burayı Arnavut Dukagjin (Dukakin) Prensliğimin merkezi haline getirdiler ve 1393 Mayısı­na kadar Leş’i idare ettiler. Ancak Osman­lı baskısı karşısında kaleyi Venedikliler’e bıraktılar ve şehrin doğusunda yer alan dağlık bölgeye çekildiler. 1398yılında Tanuş Dukagjin Osmanlı idaresine bağlan­dıysa da 1402’de Ankara Savaşı sonrası tekrar bağımsızlığını ilân etti.

1404-1430 yılları arasında Venedikliler nehrin kenarındaki şehrin aşağı kısımla­rını surlarla çevirdiler. Bizanslılardan kal­ma kaleyi ise harabe olarak terkettiler. 1444 Martında şehir, Venedikliler’e ait olmasına rağmen, İskender Bey (Skanderbeg) liderliğinde Osmanlı karşıtı bir ittifa­kın (Lidhja e Lezhes) toplandığı yer olarak ün Kazandı. 1468 yılında İskender Bey Leş’te öldü ve Aziz Nikolas Katedrali’ne gömüldü. Bu tarihten sonra Dukagjin ailesinin bazı üyeleri Osmanlı hizmetine girdi. Fâtih Sultan Mehmed’in İskenderiye (İşkodra) seferi sırasında Leş, Rumeli Beylerbeyi Davud Paşa ve Anadolu Beylerbeyi Sü­leyman Paşa tarafından Venediklilerden alındı. Şehirden ayrılanlar kendi evlerini kaçmadan önce ateşe verdiler. Osmanlı tarihçisi Tursun Bey şehir fethedildikten sonra kalenin tahrip edildiğini yazar.

1501 yılında kısa süren Osmanlı-Vene­dik savaşında Venedikliler Leş’e yeniden hâkim oldular. Barış yapıldığında da şeh­rin surlarını yıktılar. 927-928 (1521-1522) yıllarında Kanunî Sultan Süleyman şehri ele geçirince tepedeki harap kaleyi tekrar yaptırdı. Kaleye ve içindeki camiye ait Arapça inşa kitabesi halen şehir müze­sinde mevcuttur. 937 (1531) tarihli Osmanlı kayıtlarına göre Leş’in İşkodra sancağına bağlı 144 haneli bir kasaba olduğu anlaşılmaktadır. 1535 dolayında daha sonra İşkodra sancak beyi olan Prizrenli

Mehmed Bey, Leşte elli dükkân ve iki kervansaray yaptırdı. 999 (1591) tarih­li tahrir defterindeki kayıtlarda Leş Du­kakin (Dukagjin) sancağına bağlı, 141 hı-ristiyan ve altı müslüman aileyi barındı­ran bir varoş olarak geçer. Bu rakamlara göre Leş, XVI. yüzyıl boyunca toplam 750 kişi dolayında sivil nüfusa sahip olmuştur.

XVII. yüzyılda şehir çok hızlı bir gelişme kaydetti. 1614’te Leş’i ziyaret eden Ka­tolik piskopos Marino Bizzi şehirde 500 Türk evini gördüğünü belirtir. XVII. yüz­yılın ilk yıllarında artan müslüman nüfu­sun ihtiyacı dolayısıyla şehrin eski kated­rali camiye çevrildi. Kâtib Çelebi, Leş’in Dukakin sancağının bir parçası olduğunu, Zadrima bölgesi civarında yer aldığını, sakinlerinin “isyankâr Arnavutlar” oldu­ğunu zikreder. 1072’de (1662) Evliya Çelebi, Leş’i Dukakin sancağında yer alan bir voyvodalık ve sancak merkezi olarak belirtir. 1079 (1668) tarihli bir Osmanlı bütçesinde Dukakin sancağında Leş Ka­lesi’nin garnizonu olarak 126 askerin bu­lunduğu kayıtlıdır. XVIII. yüzyılın son çey­reğinde III. Selim daha sonra Selimiye Ca­mii olarak bilinen kilise camiyi yeniden inşa ettirdi. Aynı yıllarda Ermeni coğraf­yacı İnciciyan Leş’i içinde 1000 ev bulunan bir yer olarak tanımlar. Tanzimat döne­minde eski Dukakin sancağı lağvedildi.

Leş de aynı adlı vilâyetin İşkodra sancağı­na bağlı bir kaza merkezi oldu. Kâmûsü’l-A’lâm’a göre 1896 yılında Leş’te dört ca­mi ve 5300 kişi bulunmaktaydı. Zadrima nahiyesi ve Malesia ile (dağlık bölge) bir­likte Leş kazası çoğunluğu müslüman yaklaşık 30.000 nüfusa sahipti.

Leş küçük bir şehir olarak kaldı. 26 Mart 1967 tarihinde, Arnavutluk’taki komünist rejim tarafından başlatılan din özgürlü­ğü karşıtı kongre burada yapıldı. 1970-1975 yılları arasında Selimiye Camii ve XVI. yüzyıldan kalma küçük hamam ona­rıldı. 1978 ilkbaharında arkeologlar Seli­miye Camii’nin (eski katedral) altında İs­kender Bey’in sandukasını buldular. 15 Nisan 1979 depreminde şehir ve Selimi­ye Camii ağır hasar gördü, şehir hemen yenilendi. Cami ise tamamen yıkılarak yerine İskender Bey için bir anıt yapıldı. Komünist idarenin çöküşünün ardından Leş’te mütevazi bir İslâmî hayat tekrar yaşama imkânı buldu. XIX. yüzyılda Leş’in nüfusu 3500 olmasına rağmen 1936′-daki nüfusu 1000, 1991’de ise 9250 ka­dardı. Kanunî Sultan Süleyman Kalesi’nin kalıntıları bugüne ulaşmıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski