Levant Bölgesi Nedir, Ne Demek, Tarihi, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Levant. Avrupa literatüründe  X. yüzyıldan başlayarak Akdeniz’in doğu kıyılarındaki ülkelere verilen ad.

Latince “meydana çıkma, yükselme” anlamındaki levareden türetilen kelime güneşin doğduğu yönü işaret eden bir an­lam taşır. İtalyanca levante Fransızca ve İngilizce’ye levant şeklinde girmiştir.

Levant kavramı İçine hangi ülkelerin girdiği hususunda farklı görüşler olmakla birlikte başlangıçta Ege adaları ile Türki­ye’nin Ege ve Akdeniz kıyıları için kullanıl­dığı anlaşılmaktadır. Haçlı seferleri sıra­sında Suriye, Filistin ve Kıbrıs ile Mısır’ı, XIII. yüzyılda Kırım’a kadar uzanan Kara­deniz bölgesini kapsamı içine aldığı gö­rülmektedir. Ümit Burnu yolunun keşfin­den sonra Uzakdoğu ülkelerine Uzak Le­vant denilmiştir. I. Dünya Savaşı’nm ar­dından Levant adı yalnızca Suriye ve Lüb­nan için kullanılmıştır. Fransız mandasına verilen bu ülkeler bağımsızlıklarını kazanincaya kadar bir kısım literatürde Levant devletleri diye anılmıştı.

Doğu Akdeniz kıyılarının Levant olarak adlandırılmasında, Bizans Devleti’nden serbest ticaret izni alma girişiminde bu­lunan Ortaçağların denizci İtalyan şehir devletlerinin Önemli rolü vardır. Levant ticaretine ilk yönelen İtalyan şehri güney­deki Amalfi olmuştu. Amalfililer. daha X. yüzyılda Avrupa’da çok aranan ecza ve boya ham maddeleriyle ipekli kumaşları Bizans başşehrinden ya da İskenderiye’­den İtalya’ya taşımaya başladılar. Ancak şehir yüzyılın sonlarında Norman Krallıği’na bağlanınca Venedik Levanfta üstün duruma geçmişti. Venedik’in ardından XII. yüzyıl başlarında Pisa ve yüzyılın son­larında Cenova bu ticarette pay sahibi ol­ma ve bölgede koloniler kurma yarışına girişti.

Venedikliler’in Avrupa ile Levant arasın­daki faaliyetleri, Ffoma-Germen İmpara­torluğu ile Bizans İmparatorluğu arasın­da haber taşıyıcılığıyla başladı. 992 yılında Bizans topraklarında ticaret yapma hak­kını kazandılar. Bu haklar daha sonraları genişletilmişse de 1097’de İstanbul’a gi­ren Haçlılar’a katılmaları Bizans’la ilişki­lerine gölge düşürdü. Bundan yararla­nanlar Pisalılar oldu. Tam bağımsızlığını 1099’da kazanabilen Cenova ancak 1142 dolaylarında Bizans’la bir ticaret anlaş­ması yapabilmişti.

Haçlı seferleri ticareti Suriye ve Filis­tin’e, arkasından Mısır’a kaydırdı. Bu se­ferler sırasında orduları Levant’a taşıyan Ceneviz ile Venedik yörede kurulan Kudüs, Antakya, Urfa (Edessa), Trablusşam kral­lıklarından ve prensliklerinden çok geniş ticarî imtiyazlar elde etti. İtalyan tüccar­ları Mısır ile de daha yoğun ticarî ilişkiler kurdular. Gerçi Asya mallan Suriye pazar­larında da bulunuyordu, fakat bu malla­rın limanlara taşınması için uzun ve pa­halı olan bir kervan yolculuğu gerekliydi. Halbuki İskenderiye’de bunları daha ucu­za elde etmek mümkündü. Ancak bura­da da papalığın getirdiği yasaklarla karşı­laşılmıştı. IV. Nicolas’tan (1288-1292) baş­layarak papalar müslüman hükümdarlar­la yapılan ticaret anlaşmalarının, hatta İslâm ülkelerinde seyahat etmenin dine aykırı olduğunu öne süren bir dizi emirna­me (decreto) yayımladı. Bu konuda İslâm açısından da bazı sorunlar vardı, fakat genelde İslâmiyet Ehl-i kitap olanlarla belli şartlarda ilişkiye ve anlaş­maya, müste’men sayılanlara bazı kolay­lıklar ve haklar tanımaya imkân veriyor­du. Sonuçta ticaret bütün bu engelleri aştı. İtalyan devletleri Mısır’da da ticaret yapma hakkını elde ettiler. Giderek bu ül­ke ulaşım ve ticarette Levant’ın en önemli yeri ve kilit noktası olmuştu.

Öte yandan İtalyanlar Anadolu’nun Do­ğu Akdeniz kıyılarına yayılmışlar ve Kıb­rıs’a da yerleşmişlerdi. O tarihlerde Sey­han (Sartıs) ve Ceyhan (Pyramus) nehirleri ortak bir ağızdan denize döküldüğü için gemiler bu kesime yanaşabiliyordu. Tar­sus çayı da henüz kumlarla tıkanmadığın­dan Tarsus denizle ilişkisini yitirmemişti. Diğer taraftan Adana ve Misis’in de (Yakapınar) akarsularla, denizle irtibatı bulu­nuyordu. XIII. yüzyıl başlarında bölgeye hâkim olan Ermeni Krallığı’nın Ayaş ve Korykos olmak üzere başlıca İki büyük limanı vardı. Söz konusu limanla­rın demirleme ve konaklamaya elverişli olmaları yanında kara yoluyla Anadolu iç­lerine, oradan da Karadeniz’e ve İran’a bağlanmaları önemlerini daha da arttır­mıştı. Burada ticarî imtiyaz elde eden ilk devlet Cenova olmuş, onu Venedik, Pisa ve Floransa takip etmişti. Kıbrıs ise Lusignan Krallığı’ndan Venedik idaresine geçmişti.

Doğu Akdeniz yöresinde bu gelişmeler olurken IV. Haçlı Seferi Venedik ile Ceno­va’yi Levanfta yeni bir üstünlük yarışına sürükledi. 1204’te İstanbul’u işgal eden Latin orduları arasında yer alan Venedik, Bizans İmparatorluğu parçalanırken ona ait toprakların dörtte birine sahip oldu. Haçlılar İstanbul’da yeni bir Latin Krallığı kurarken Ege adaları, Yunanistan, İyon denizi ve Adriyatik’teki Bizans toprakları Venedik’e verilmişti. Böylece küçük bir körfez cumhuriyeti olan Venedik birden bire Levant’ta güçlü bir koloni imparator­luğu durumuna yükseldi. Fakat İznik’e çe­kilmiş olan Paleologlar’ın 1261 “de İstan­bul’u zaptederek Latin Krallığı’na son vermeleri bu defa Bizans topraklarında ona yardım eden Cenova”yı ön plana çı­kardı. Üstelik Cenevizlilerin doğrudan doğruya kendilerinin yönettiği şehir li­manlar elde etme siyasetini gütmeleri Levantta yeni bir dönemi oluşturdu; VIII. Mikhail Paleiologos Cenevizlilerden gör­düğü yardım karşılığında Galata’yı onla­ra verdi (1267). Arkasından Ege adaların­dan başlayarak Anadolu ve Karadeniz kı­yılarında çok önemli ticaret şehirleri de Cenevizli ailelerin yönetimine geçti. Ce­nevizliler Kırım’a kadar uzandılar. Sonuç­ta Gökçeada (İmroz), Taşoz, Midilli ve Sakız adalarıyla birlikte Foça (Phokaia). Amasra, Sinop ile Kefe, Balıklava ve Suğdak (Sudak) Cenevizlilerin hü­küm sürdüğü birer merkez haline gelmiş­ti. Samsun’un yarısını ellerinde bulundu­ran Cenevizliler, Trabzon sahilinde Cene­viz Kalesi diye anılan Güzelhisar’ı da ele geçirmişler, Edremit ile Kadı Kalesi’ne de (Anea) bir süre hâkim olmuşlardı. 1351′-de düzenlenmiş olan bir harita Cenova’-nın Levant’taki yayılmasının kapsamını yansıtmaktadır. Cumhuriyetin bu üs­tünlüğü Fâtih Sultan Mehmed dönemine (1451-1481) kadar sürdü.

Ceneviz yayılması devam ederken Ege’­nin batı yakasında tutunmaya çalışan Ve­nedik, Mora’daki Koron ve Modon liman­ları ile Eğriboz (Negroponte. Euboa), Stam-palia, Scarpanto, Serifo adalarını doğru­dan doğruya merkeze bağlamış ve Girit’i Levant’taki imparatorluğunun merkezi yapmıştı. Kırım’da da Tana Limanı’nı ele geçirmişti.

Doğu Akdeniz’e yayılan İtalyanlar, çok geçmeden Anadolu’nun yeni sahibi olan Selçuklular ve Batı Anadolu beylikleriyle de kendilerine serbestçe ticaret hakkı ta­nıyan anlaşmalar yaptılar. Bu dönemde Anadolu Batı kaynaklarında artık Turchia diye anılır olmuştu. Oraya yönelmede ilk adımı Kıbrıs Lusignan kralları atmışlar­dı. Karşılıklı mektuplaşmalarla Kıbrıs ile Anadolu Selçukluları arasında ticareti dü­zenleyen bir anlaşma yapılmıştı. Ardından Venedikliler de Selçuklu Hükümdarı I. Gıyâseddin Keyhus-rev’den kendilerine ticaret hakkı tanıyan bir ferman almışlardı. I. Alâeddin Keyku-bad zamanında da kapsamlı bir anlaşma yaptılar (8 Mart 1220). Görünüşte karşılık esasına dayandırılan hükümler uygulama­da tek yanlı işlediği gibi bu anlaşma ile ülkeye yerleşecek Venedikliler’e kendi öl­çülerini kullanma yanında özel yargı hakkı da tanınmıştı. Söz konusu anlaşma İtal-yanlar’ın Bizans’tan elde etmiş oldukları hakların benzerlerini içermekte olup bun­dan sonra Beylikler ve Osmanlı Devleti ile yapılacak anlaşmalar için de bir örnek oluşturmuştu. Böylece Batılı tüccarlar daha çokAnadolu’dan geçerek İran’a, oradan Orta Asya’ya gidip gelmeye baş­ladılar.

Selçuklu Devleti’nin parçalanmasının ardından Batı Anadolu’da kurulan bey­liklerle İtalyan devletleri arasında ticarî ilişkiler kuruldu. Ayrıca Venedikliler İlhanlılar’la da bir ticaret anlaşması yaptılar. 22 Aralık 1320 tarihli bu anlaşma bir asır önceki Selçuklu-Venedik anlaşmasının bir uzantısı sayılabilir. 1331’den 1414’e ka­dar geçen seksen üç yıl içinde Venedikli­ler Menteşeoğulları ile yedi, Aydınoğulları ile de üç barış ve ticaret anlaşması yap­mıştı. Cenovalılar ise bu dönemde ilişki­lerini sınırdaşları olan Aydın ve Candaro-ğulları ile sürdürmeye çalışmışlardı. XIV. yüzyılda Levant ticaretinde İskenderiye, Beyrut ve Ayaş’ın yanında Batı kaynakla­rında Teologo Altoluogo Sultanlığı diye adlandırılan Aydınoğulları ile Meğri ve Palatia (Balat. Milet) Sultan­lığı diye bilinen Menteşeoğulları ön plana geçmişti

Osmanlı Beyliği’nin süratle gelişmesi bu dengeleri değiştirdi. Osmanlılar Bizans başşehrine doğru ilerlerken kolonilerinin Bizans-Venedik ortak donanmasınca ku­şatılması karşısında Galata’daki Ceneviz­liler Osmanlı Sultanı Orhan’dan yardım istemişlerdi. Bunu sağlayınca da Orhan’ı “Peralılar’ın kardeşi ve babası” olarak an­maya başlamışlardı. İlişkiler 1387’de bir dostluk ve ticaret an­laşması ile sonuçlandı. Osmanlı toprakla-rıyla sınırdaş olmayan Venedik de I. Mu-rad’ın saltanatının sonlarında onunla an­laşmaya yönelmişti. Ancak 21 Mayıs 1390’da Yıldırım Bayezid’in imzasını taşı­yan mektuplarla Osmanlı topraklarında bazı ticaret hakları elde edebilmişti. Fa­kat Venedik. Osmanlı ilerleyişini kendisi­ne de yönelik bir tehlike olarak gördüğünden iki taraf arasındaki ilişkiler, XVI. yüzyıl sonlarına kadar sık sık savaşlarla kesilen inişli çıkışlı bir yol izledi. Osmanlılar’ı Bal-kanlar’dan atmak amacıyla kurulan Var­na Haçlı ittifakına katılan Venedik uğra­nılan yenilgi karşısında barışa yöneldi ve 1446’da II. Mehmed’den bir ahidnâme aldı. 1451’de bu ahidnâme yenilendi. Fa­kat bir taraftan da Osmanlı – Karaman re­kabetinden yararlanarak Karamanoğlu İbrahim ile Osmanlılar’a karşı bir ittifak yapma teşebbüsünde bulundu. İbrahim Bey, 12 Şubat 1453’te imzaladığı bir ahid­nâme ile Venedikliler’e çok geniş haklar tanıdı. Doc Francesco’ya yazdığı mektup­ta da. “Size ve bize yararlı olacak biçimde düşmanımıza karşı hareket etmeye hazı­rım” demişti. Ancak Fâtih Sultan Mehmed’in İstanbul’u ve arkasından Ege adaları ile Foça, Amasra, Sinop, Samsun, Trabzon. Kırım’ı topraklarına katması ve Anadolu beyliklerini ortadan kaldırması İtalyanlar’ın doğudaki üstünlüklerine son vererek Levant ticaretinde yeni bir dönem başlattı.

XVI. yüzyıla gelinceye kadar geçen sü­rede Levant’taki siyasî tablo bütünüyle değiştiği halde ticarette alımı ya da satı­mı yapılan mallarda fazla bir değişiklik olmadı. Söz konusu dönemde bölgeden Avrupa’ya götürülen mallar tarımsal hay­vansal ürünler, sanayi ürünleri ve transit mallar olarak birkaç grupta toplanabilir. Transit mallar içinde baharat, ham ipek, kürk ve köleler yer alıyordu. Avrupa ülke­lerinden getirilip Levant pazarlarında sa­tılan başlıca mallar ise çeşitli dokumalar, ibrişim, sabun, cam eşya, kristal, ayna ve kâğıttan oluşuyordu. Taşınan malların yo­ğunluğu ve çeşitliliği yanında bunların gü­venliğini sağlayabilmek için Levanfa gi­den gemilerin belirli zamanlarda hep bir­likte seyretmesi öngörülmüştü. Bu siste­me “muda” deniliyordu ve karavan halin­deki gidiş gelişler yılda bir ya da iki defa düzenleniyordu. 1423’te yalnızca Vene-dik’in Levant ticaretinde sağladığı geli­rin 10 milyon dukayı bulması ve bunun 4 milyonunun kâr olması ticaretin boyut­larını göstermektedir.

İtalyanlar, bölgeye giden tüccarlar için kılavuz sözlükler ve kitaplar hazırlama ge­reğini duymuşlardı. 1303’te Suğdak’ta hazırlanan Codex Cumanicus bu tür eserler içinde önemli bir yer tutmaktadır. Latince-Farsça-Kumanca olarak düzen­lenen sözlük ticarette kullanılan 2500 Ku­manca kelimeyi içermektedir Komanisches Wörlerbuch. Osmanlıların bölgeye hâ­kim olması üzerine de buna benzer Türk-çe-İtalyanca sözlükler düzenlenmişti. Sözlükleri yeterli bulmayan Venedik ken­di gençlerine Türkçe öğretmeye yöneldi, Türkçe bilen bu elemanlara “dil oğlanları” adı verildi. Sözlükler dışında Levant ülke­lerinde kullanılan ölçüler, paralar, oralarda alınıp satılan mallar hakkında bilgi veren kitaplar da hazırlandı. Bunların başında, 1324’te Bardi firması adına doğuya gön­derilen F. Balduccİ Pegolotti’nin hazırladı­ğı La Pratica della Mercatura adlı eser gelmektedir.

İtalyan tüccarları Levant’a yerleşirken Türk tüccarları ancak XV. yüzyılın sonla­rında İtalya topraklarına ayak basmışlar ve Venedik’te birer ticarethane açmışlar­dı. İnebahtı Savaşı sırasında şehrin Cannaregio semtindeki bir evde oturan Türk tüccarlarına ileriki yıllarda başka yerler verilmişti. Onların 1591’den sonra otur­dukları San Matteo’daki han Fontico di Turchi diye anılmıştı. 1621’de şehrin bü­yük kanalı üzerindeki Ferrara Dukalığı’na ait görkemli bina gerekli tadilât yapılarak Osmanlı tebaası Türk tüccarlarına tahsis edilmişti. Böylece ailelerini de yanlarına aldıran ve bir ara sayıları elliye kadar çı­kan Türk tüccarları, Venedik Cumhuriyeti’nin Avusturya hâkimiyeti altına düşme­sinin ardından 1839’a kadar Fondaco dei Turchi denilen bu yerde oturmuşlardı.

Osmanlı ilerleyişi Venedik’in Levant İm-paratorluğu’na son verirken önce Fran­sa’nın, arkasından İngiltere’nin bölgeye girmesine de imkân tanıdı. Avusturya’ya karşı savaşta uğradığı yenilgi Fransa’yı Osmanlılar’dan yardım isteme zorunda bırakmıştı. Bu yakınlaşma ticarî ilişkileri de sağladı. Fransa, Osmanlılar’ın elinde bulunan Levant bölgesinde ön plana çık­maya başladı. Asya-Avrupa ticaretinin Akdeniz’den Atlantik’e kaymasına karşı­lık Levant üzerinden Asya’ya uzanmak is­teyen İngiltere, ili. Murad’a elçiler gönde­rerek 1580’de İngiliz tebaasına ticaret izni veren bir ahidnâme almaya muvaffak ol­du. Doğuya açılmak için Levant Company adlı bir şirket kuran İngilizler, Batı Ana­dolu’nun önemli bir limanı haline gelen İzmir üzerinden ticaret yapmaya başla­dılar, ardından İskenderiye’ye yöneldiler. İngilizler’den sonra dünya ticaretinde rol oynamaya başlayan Hollanda da Osmanlılar’la benzer anlaşmalar yapmıştı. Fakat artık kapitülasyon diye anılan bu anlaş­malar sık sık yenilenirken Levant ticareti önemini yitirmiş, ancak bir kavram olarak varlığını sürdürmüştür.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski