29 Eylül 1911’de Libya’nın liman şehirlerini bombalayan İtalya savaşı başlattı. Çok güçlü bir donanmanın desteğinde ilk hamlede 35.000 asker cepheye sevkedildi ve kısa zamanda sayıları 100.000’i buldu. Bütün vilâyetteki Osmanlı ordusu ise bir kısmı Yemen’deki ayaklanmayı bastırmak üzere çekilmiş olduğu için 5500 kişiden ibaretti. İtalyanlar, belediye reisi Hassuna Paşa ile yandaşları ve azınlıklardan destek görmekle birlikte genel olarak yerli halk tarafından iyi karşılanmadı. Tarihte ilk defa uçakla bombardımanın yapıldığı bu savaşta İtalyanlar’ın donanma toplarının eriştiği menzilden daha içerilere girememeleri ve sahilde sıkışıp kalmaları bütün dünyayı şaşkına çevirdi. Bâbıâli, bir savaşa girişmesi halinde Balkan devletlerinin saldırısına uğrayacağını bildiğinden İşi barış yoluyla çözmenin yollarını arıyordu. Buna karşılık genç İttihatçı subayların izinli sayılarak Libya’ya gitmeleri ve direnci örgütlemelerine müsaade edildi. Bunlar arasında Trablus kumandanı kurmay albay Neş’et Paşa, kurmay binbaşı Ali Fethi (Okyar), Yüzbaşı Nuri (Conker), Bingazi kumandanı Enver Paşa, Kolağası Mustafa Kemal (Atatürk), Süleyman Askerî ve Eşref Kuşçubaşı gibi daha sonra önemli roller oynayan isimler sayılabilir. Başarılı Trablusgarp savaşıyla İtalyanlar sahil boyuna hapsedildi.
Bu ortamda dışarıda ve içeride meydana gelen olaylar devletin varlığını tehlikeye sokunca Osmanlı hükümeti Temmuz 1912’de İtalya ile gizli barış görüşmelerine başladı. Ekim ayının başında Balkan devletleri birbiri ardından savaş ilân edip saldırıya geçince barış görüşmeleri hızlandırıldı ve 18 Ekim 1912’de Uşi (Ouchy/ Lozan) Antlaşması imzalandı. İtalyan hâkimiyetinin kabulüne karşılık müslüman kesim için bir sultan naibinin Libya’da bulunması kabul edildi. Ancak bunun hiçbir idarî yetkisi olmayacaktı. Osmanlı Devleti savaşçılara yardımlarını kesecek ve askerlerini geri çekecekti. Balkan Savaşı dolayısıyla Libya cephesindeki genç subaylar da geri döndü.
Balkan savaşları ve I. Dünya Savaşı’nın ilk yılında İtalya’yı İngiliz-Fransız-Rus ittifakına kaptırmamak arzusuyla bir süre Osmanlı Devleti, Libya’da yerli halkın Ahmed Şerif es-Senûsî liderliğinde sürdürdüğü dirence yardım yapamadı. Gerçi Uşi Antlaşması tam uygulanmıyordu. Libya milletvekilleri ve ayan üyeleri Osmanlı Parlamentosunda görevlerine devam etmekteydiler. Esas hedef İngiltere, Fransa ve Rusya olduğundan Ahmed Şeriften Mısır tarafına saldırması istendi. Böylece Süveyş tehdit edilirken İngiliz ordusunun iki ateş arasında kalması arzulanıyordu. Senûsî liderleri “Afrika için emîrü’l-mü’minîn” unvanını kullanmaya başladılar. Osmanlı belgelerinde ise Trablusgarp ve Bingazi “nâibü’s-sultanî” diye anıldılar. Ayan üyesi Süleyman el-Bârûnî, Misrâte bölgesinde padişah adına vali ve kumandan sıfatıyla idareyi ele aldı. Az sonra Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Bey Trablus bölgesindeki savaşı yönetmek üzere gönderildi. Şehzade Osman Fuad da Afrika grupları kumandanı olarak görevlendirildi. Bu mücadele sonunda Hums, Trablusgarp, Züvâre limanlan dışında bütün Trablusgrap”tan başka Fizan yerli güçlerin kontrolü altına girdi. Ancak Senûsî ailesinden Seyyid İdrîs’in İngiliz ve İtalyanlar’la anlaşarak savaşı bırakması daha fazla başarı sağlanmasını engelledi. İtalyanlar’ın uzlaşma önerisini reddeden Ahmed Şerîf denizaltı ile İstanbul’a getirildi ve VI. Mehmed’e Eyüp’te kılıç kuşatma görevi ona verilmekle ne derece itibarlı sayıldığı ortaya konmuş oldu.
Mondros Mütarekesi görüşmelerinde ön şartlardan biri de Libya’daki Türk birliklerinin ve subaylarının teslim olmasıydı. Şehzade Osman Fuad’ın geri çekilmesi sorunlar doğurdu, bir kısım subay da şahsî tercihleri iddiasıyla savaşı sürdürmek üzere kaldılar. 1919’da Misrâte’de kısa süre yaşayan Trablus Cumhuriyeti’ne katkıda bulunanları oldu, ancak artık Türkiye ile bağlantı kurma imkânı yoktu. Esasen Sevr Antlaşması ile de Osmanlı Dev-leti’nin bu eski topraklarıyla ilgilenme hakkı kaldırılmış ve buranın İtalya’ya bağlanması kesinleşmişti.
İtalya’nın Ankara’daki Büyük Millet Meclisi hükümetiyle ilişkisi, Libya meselesinden bağımsız olarak sadece Anadolu’daki çıkarları çerçevesinde gelişti. Tek endişesi, Ankara’nın hizmetinde “irşad” görevinde çalışan Ahmed Şerifin Libya’ya dönmesini engellemeye yönelikti. Esasen Mussolini’nin faşist rejimi iyice katılaşmadan önce Libya halkına bir ölçüde özerklik tanıyan bir rejim uygulandığından onların da şikâyetleri olmuyordu. 1923’ten itibaren özellikle Graziani’nin askeri kumandan tayin edilmesinden sonra ırkçılığa dayalı bir tasfiye hareketi sürat kazandı. Aynı yıl Tunus sınırı bölgesinde ve 1929’da Fizan’daki bütün direnç kırıldı. Ömer el-Muhtâr’ın sürdürdüğü Sirte’deki son direniş de onun esir alınıp 16 Eylül 1931’de idam edilmesiyle sona erdi. Yerli halk çölde tel örgülerle çevrili toplama kamplarında toplandı, onbinler-ce kişi öldü. Libya’nın İtalyan anavatanı ilân edilmesine geçildi (1939) ve ilk kafile olarak 30.000 İtalyan köylüsü Trablus ve Bingazi yakınındaki ekim yapılabilir topraklara yerleştirildi. Yerlilerin İtalyanlaştırılmasına da hız verildi.
- Libya Mimarisi, Eserleri, Hakkında Bilgi
- Libya -Dil ve Edebiyat- Hakkında Bilgi
- Libya -İlmi Hayat, Eğitim, Öğretim- Hakkında Bilgi
- Libya -Dini Hayat, Mezhepler, Tarikatlar- Hakkında Bilgi
- Libya Tarihi -Osmanlı Dönemi- Hakkında Bilgi
- Libya Tarihi (1943-2012) Hakkında Bilgi
- Libya Tarihi -İslam Fethinden, Osmanlı Devrine Dek- Hakkında Bilgi
- Libya Tarihi -Başlangıçtan İslam Fethine Dek- Hakkında Bilgi
- Libya Ekonomisi, Fiziki, Beşeri Coğrafya, Hakkında Bilgi
- Libya Başkenti, Nüfusu, Yüzölçümü, Önemli Şehirleri, Hakkında Bilgi
TDV İslâm Ansiklopedisi