Louis Massignon Kimdir, Hayatı, Kitapları, Hakkında Bilgi

Louis Massignon (1883-1962) Hallâc-ı Mansûr üzerine çalışmalarıyla tanınan Fransız şarkiyatçısı.

25 Temmuz 1883’te Paris’in kuzeyinde­ki Nogentsur-Marne’da doğdu. Babası ressam ve heykeltıraş Fernard Massignon, annesi Marie nee Hovyn’dir. İlk dinî eğitimini annesinden aldı. Paris’te Louis İe Grad Lisesİ’ndeki öğrenciliği sırasında şarkiyatçı Henri Maspero’nun etkisiyle Doğu dil, din ve medeniyetlerine ilgi duy­maya başladı. 1900’de liseden mezun ol­du. Yüksek öğrenimini yaptığı Paris Ecole des Hautes Etudes’te Fransız edebiyatı, tarih, arkeoloji okudu ve Sanskritçe öğ­rendi. Sorbonne Üniversitesi yıllarında ya­kın arkadaşlarından biri Ernest Renan’ın yeğeni Ernest Psichari’ydi. 1904’te Hasan el-Vezzân (Afrikalı Leon) üzerine yaptığı, Tableau geographique du Maroc dans les 15 premieres annees du XVlc sie-cle, d’apres Leon l’Afncain adlı çalış­masını tamamlayarak üniversite diploma­sı aldı. Ecole des Langues et Civilisations Orientales’te şarkiyatçılardan Hartvving Derenbourg ve A. Le Chatalier’in dersle­rini takip etti, burada Arapça öğrendi. 1905 yılında Cezayir’de düzenlenen XIV. Müsteşrikler Kongresi’ne katıldı, [gnaz Goldziher ve Miguel Asin Palacios ile bu sırada tanıştı. Silvain Levi’nin öğrencisi oidu. Ernest Renan’ın kurslarına devam etmesi onu şarkiyatçılığa yönlendirdi.

Ecole des Langues et Civilisations Orienteles’in Arap edebiyatı bölümünden mezun olduktan sonra Kahire Fransız Ar­keoloji Enstitüsü’ne tayin edildi {1906). 1907-1908 yıllarında İrak’ta araştırma­lar yapan arkeoloji heyetinde çalışırken Hallâc-ı Mansûr ve tasavvufla ilgilenmeye başladı. Bölgenin itibarlı ulemâ ailelerin­den olan Âlûsîler’le de bu sırada tanıştı. Ali Âlûsî’den Kur’an okumayı öğrendi. Hallâc’ın yaşadığı çevreyi tanıdı. Kerbelâ’-da bulunduğu sırada Bağdat valisi tara­fından ajanlıkla suçlanarak tutuklandıysa da Âlûsîler’in ve diğer dostlarının girişi­miyle serbest bırakıldı. 15 Ağustos 1908′-de Kopenhag’da düzenlenen XV. Müsteş­rikler Kongresi’nde Bağdat’ta medfun ve­liler konusunda bir tebliğ sundu. Kongre dönüşü Goldziher’in tavsiyesiyle Mısır’a gitti. Ezher’de İslâm ilahiyatı konusunda dersler aldı. Mısır’dan, İstanbul kütüpha­nelerinde bulunan Hallâc-ı Mansûr’a dair yazmaları incelemek üzere İstanbul’a geçti ve ardından Fransa’ya döndü. Ni­san 1912’de Atina’da toplanan Müsteş­rikler Kongresi’nde “Enelhak” başlıklı bir tebliğ sundu. Goldziher. bu konferansta Massignon ile Hollandalı âlim C. Snouck Hurgronje ve Alman şarkiyatçısı Cari Heinrich Becker’i tanıştırdı. 1912-1913 yıllarında o sırada yeni açılan Kahire Üni-versitesi’nde Mısır Kralı Fuâd’in davetiyle felsefe hocalığı yaptı. I. Dünya Savaşı’nın başlarında Fransızlar’ın Filistin ve Suri­ye’deki yüksek komiserliği nezdinde ye­dek subay olarak müşavirlik ve tercüman­lık görevinde bulundu. İstanbul’da tahki­kini tamamladığı Hallâc’ın Kitâbü’t-Tavâsîn’ini 1913’te Paris’te neşretti. Bu ki­tabın yayımlanmasıyla Massignon ilim âleminde iyi bir yer edinmeye başladı. 27 Ocak 1914’te Marcelle Dansaert ile ev­lendi, bu evlilikten üç çocuğu oldu. Mart 1915’te cephede görev yapmak üzere Fransız hükümetine başvurdu ve ağustos ayında Çanakkale ve Makedonya’da ter­cüman olarak görevlendirildi. Ertesi yıl Sykes-Picot gizli anlaşmasında Fransız heyetinde delege olarak yer aldı. 1916 yazında İngiliz ve Fransızlar’ın kurdukları Arap lejyonunda Thomas Edvvard Law-rence ile birlikte subay olarak çalıştı. Ekim 1917’de müttefiklerin Ortadoğu ordusunun başkumandanı Lord Edmond Allenby’nin Gazze’deki karargâhında gö­rev yaptı ve kasım ayında onunla birlikte Kudüs’e girdi. Kudüs’e Ehl-i kitap men­suplarının gösterdiği saygıyı görünce bu şehrin üç din için de açık kalması gerek­tiği görüşüne vardı ve hayatı boyunca bu görüşün savunucusu oldu. 28 Nisan 1919’da Kudüs’teki diplomatik görevini tamamlayarak Paris’e döndü ve College de France’ın İslâm Sosyolojisi Kürsüsü’ne tayin edildi. Aralık 1921′ de Paris’te Gandi ile iki defa görüşerek ondan ciddi şekilde etkilendi. 24 Mayıs 1922’de Sorbonne Üniversitesi’nde Hallâc-ı Mansûr üzerine hazırladığı “La Passion d’al-Hallâj, mys-tique de I’lslam” adlı tezi savundu.

I. Dünya Savaşı’nın ardından Revue du Monde Musulman müdürlüğüne getiril­di; bu sırada, daha sonra otuz yıla yakın hocalık yapacağı College de France’a ve­kâleten profesör tayin edildi, 1926 yılında asaleti kabul edildi. Aynı dönemde Fran­sız Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Müslüman İşleri Komisyonu’nda görev yaptı ve Fran­sızlar’ın Suriye-Lübnan siyasetini müşa­vir olarak yönlendirmeye devam etti.

1 Kasım 1932’de büyük bir hayranlık duyduğu Muhammed İkbal Paris’e kendi­sini ziyarete geldi. 1933’te Ecole Pratique des Hautes Etudes’ün İslâm Araştırmaları Bölümü’nün başkanlığına getirildi. Aynı yıl Kahire Arap Dil Akademisi üyeliğine kabul edildi. Bu yıllarda önce Adnan Adıvar, daha sonra da bu sırada doktora yap­mak için Paris’te bulunan Nurettin Topçu’dan Türkçe dersleri aldı. 1945 sonları ve 1946 yılı başlarında Fransız hükümeti tarafından kültürel ilişkileri düzenlemek amacıyla Mısır, Filistin. Suriye, Lübnan, Türkiye, İran, Irak ve Afganistan’a gönde­rildi. 1947’de İran Araştırmaları Enstitü-sü’nün başkanlığına getirildi. 1952’de Amerika ve Kanada’da misafir profesör olarak çeşitli üniversitelerde dersler ve konferanslar verdi. 1921’de Paris’te Gan­di ile karşılaşmasından sonra onun yakın­larından ve savunucularından oldu; Gan­di adına kurulan (1954) derneğin yıllarca başkanlığını sürdürdü. College de Fran-ce’daki görevinden istifa ettikten sonra kendisini tamamen sömürgecilik karşıtı faaliyetlere verdi. Tepkilerini genelde haf­talık oruç tutarak, Fransız sömürgeleri­ne gidip yerel temsilcileri bizzat ziyaret ederek gösterdi. Fransisken tarikatına mensup olan Massignon 1954 yılında Melkit kilisesi papazı tayin edildi. Berg-son, Durkheim ve Mauss gibi Fransız dü­şünürlerinden ciddi şekilde etkilendi. Hin­duizm, Budizm ve Şintoizm ile ancak ha­yatının sonlarına doğru irtibat kurma im­kânı buldu. Hz. İbrahim’in getirdiği dinin iki kolu olarak kabul ettiği Hıristiyanlık’la Müslümanlığı birbirine yaklaştırma gayre­ti içinde oldu. Institut d’Etudes Iraniens, Commite d’Entente France-Islam ve Commite France – Maghreb gibi dernek­lerde kurucu, üye ve başkan olarak görev yaptı. Cezayir’in Fransa’ya karşı bağım­sızlık savaşında açıkça Cezayir tarafını tuttu.

31 Ekim 1962 tarihinde Paris’te ölen Massignon şarkiyatçılık alanında sadece Fransa’da değil bütün dünyada derin iz­ler bıraktı. Özel kütüphanesini College de France’a bağışladı. Dostları onun adına bir dernek kurarak eserlerinin yeniden yayımlanması ve tercümesiyle meşgul olmaya başladılar. Paul Claudel, François Mauriac, Jacques Maritain, Etienne Gil-son, Tâhâ Hüseyin. Muhammecl İkbal, Re-şîd Rızâ, Henri Corbin, Theodore Monod, Vlncent Mansour Monteil, Maxime Rodin-son, Ali Şerîatî, Seyyid Hüseyin Nasr gibi düşünür ve şarkiyatçılar onun dostları arasında zikredilebilir. Massignon1 un özel­likle Henri Corbin üzerinde ciddi tesiri ol­muş ve bir Martin Heidegger uzmanı olan Corbin’e Sühreverdî el-Maktûl’ün Hik-meiü’l-işrâk adlı eserini vermiş, böylece onu İsfâm felsefesine yönlendirmiştir. Arap dünyasında Abdurrahman Bedevî ve Abdülhalîm Mahmûd gibi ilim adam­larını etkilemiş, George M. Makdisi, Her-bert Mason, Ebû Rîde ve James Kritzeck doğrudan Massignon’un öğrencileri ol­muştur.

Massignon, kendi fildişi kulesinde ya­şayan bir âlim olmaktan ziyade içtimaî ve siyasî meselelerin dinî boyutlarıyla ilgile­nen bir eylem adamıdır. Fransa’nın Kuzey Afrika’daki tutumunu eleştiren Massig­non’un oldukça zengin ve fevkalâde kar­maşık çok yönlü bir kişiliği vardır. Hiçbir Batılı ilim adamı müslümanların sosyal hayatı ve ürettiği fikirlerle Massignon ka­dar yakından ilgilenmemiştir. Fransa’nın Araplar’a karşı uyguladığı politikayı bir ihanet olarak görmüş, ancak bu durum bir Fransız milliyetçisi olması bakımından kendisi İçin bir ikilem meydana getirmiş­tir. Aynı şekilde bir taraftan Katolik kilise­sine bağlılığı, diğer taraftan İslâm sem­patisinin ortaya çıkardığı çelişkilerden acı çekmiştir. Bugün Vatikan’ın İslâm’a karşı davranışını değiştirmesinde Massignon’un tesiri olduğu kabul edilmektedir.

Sağlığında hazırlanan Melanges Louis Massignon’dan (Damascus 1956) itiba­ren Massignon İçin çeşitli anma kitapları ve özel sayılar yayımlanmıştır: Hommogeâ Louis Massignon (Tahran 1962), Louis Massignon (Paris 1962), Memorial Louis Massignon (Le Caire 1963), Combats pour l’homme, centenaire de la naissance de Louis Massignon (1883-1962) Islamologue (Paris 1983), Centenaire de Louis Massignon (Le Caire 1984), Atti del Convegno sul centanaii della nascita di Louis Massig­non (Napoli 1985), Presence de Louis Massignon hommages et temoignages, Louis Massignon mystique en dia-ogue (Paris 1992).

Önceleri dinî inanca sahip olmayan Massignon, lise ve üniversite öğrenimi sırasında karşılaştığı bazı papazlar ve özellikle Ernest Psichari, Joris – Kari Huysmans. daha sonra çölde yaşayan rahip Charles de Foucauld vasıtasıyla hıristiyanlığını yeniden keşfetti. Ancak Irak’ta bu­lunduğu 1908 baharı onun dinî hayatın­da bir dönüm noktası oldu. Tutuklandığı sırada bir yandan Hallâc-ı Mansûr’u, bir yandan da ölümü düşünürken her iki di­nin bir yerlerde birleştiği ve bunun da ta­savvuf olduğu yargısına vardı. Eserleri ve faaliyetleri göz önünde bulundurulduğun­da Massignon’un bütün hayatını Hallâc-ı Mansûr’un manevî şahsiyetinin yönlen­dirdiği görülür. Massignon’un Hıristiyan­lık’la olan ilişkisi sade bir tutku değil onun bütün hayatını dolduran bir aşktır. Bu bakımdan İslâm’a, hemen hemen bü­tün kaynaklarını bilmesine rağmen genel olarak Hıristiyanlığın şehid, ezilmişlik ve sefalet gözlüğünden bakmaktadır.

İslâm’ı Yahudilik ve Hıristiyanlık bağla­mında İbrâhimî dinlerden biri olarak gö­ren Massignon, İslâm’ın İsmail’in dini olduğuna ve iç yapısında Hacer’in göz yaşlarıyla oluşmuş hüznü barındırdığına inanır. Hatta ona göre Arapça bir göz yaşı dilidir. Buradan hareketle Massignon’un İslâm’la ilgili bütün çalışmalarında bu göz yaşını ve hüznü aradığı söylenebilir. Mas­signon, bir taraftan İslâm sanatının sem­bolizmini yahut İslâm mantığının yapısını, diğer taraftan Ortaçağ finans sistemini veya İslâm toplumundaki zanaatkar ve esnaf teşekküllerini araştırdı. Öte yandan Arapça’ya ve bilhassa Sâmî dillere özel bir tutkusu vardı. Massignon İslâm’ı ilâhî ina­yetin açık tezahürü. Tanrı’nın Eski Ahid’de İbrahim ve Hacer’e verdiği sözün tahak­kuku olarak tanımlıyor, Hıristiyanlık ve Yahudilik dışında kalan monoteistlerin dini olarak görüyordu.

Massignon’un esas tezi İslâm’la Hıris­tiyanlık arasında büyük benzerliklerin bulunduğu ve özellikle Hıristiyanlık’taki şehidler mazlumlar silsilesinin İslâm’la de­vam etmiş olduğudur. Ona göre Hz. Peygamber’in kızı Fâtıma çektiği ıstıraplar bakımından Hz. Meryem’in, Jeanne d’Arc da Fâtıma’nın devamıdır. Massignon’u müslümanlar açısından önemli kılan hu­sus, İslâm dinini Hz. İbrahim’in bir deva­mı olarak görmekte tereddüt eden şar­kiyatçıların aksine onun bu dini kitabî İb­rahim dinleri silsilesinin içinde görmesi ve ilâhî vahyin İslâm peygamberiyle de­vam ettiğini kabul etmesidir. Bununla birlikte birkaç önemli konuda İslâm pey­gamberi ve onun aldığı vahiyle ilgili so­runları vardır. Massignon’a göre Hz. Mu-hammed, Hz. îsâ gibi Allah’la insan ara­sında bir aracı, bir ruhanî olmayıp sade­ce “risâletle görevli bir insan [A’râf II 188] olduğundan “negatif bir peygam­ber” olabilir. Ancak kendisi, bu negatif peygamber kavramı üzerinde bir açıkla­ma yapmamıştır. Massignon’un İslâm dinine, Yahudilik ve Hıristiyanlığa tahrif uyanları ile yaptığı hizmetler ölçüsünde olumlu bir işlev yüklediği görülmektedir. Daha doğrusu ona göre İslâm kendi başına yeni ve oriji­nal bir şey getirmemiş, sadece Hz. Mûsâ ve îsâ’ya gönderilen vahiyleri açıklamış ve tamamlamıştır. Massignon’a göre yahu-di ve hiristiyanların aksine her ne kadar Kur’an’ın vahiy o “ilham” diyor- olma ihti­mali göz önüne alınabilirse de bu ilhamın hangi şartlar altında gerçekleştiği konu­sunda şüpheleri bulunmaktadır. Peygam­berin vahiy alırken psikolojik bakımdan tam anlamıyla kendinde olmadığını, Ceb­rail yerine cin, peri gibi varlıklarla ilişkide bulunduğunu, aldığı vahiylerin doğrulu­ğunu kontrol etmek için -Nahl süresin­deki bir âyeti de (16/103) delil gösterip-bir Acem’e [bu Acem ona göre Nestûrî asıllı olan Selmân-ı Fârisî’dir] sorduğunu iddia ederek İslâm dininin Ortodoksluk gibi “İbrahim’in dininden bir sapma” ol­duğunu kabul eder. İslâm’ın. İbrahim’in İsmail ve Araplar için yaptığı bereketli duaya esrarengiz bir karşılık teşkil ettiği görüşündedir. Massignon’a göre İslâm’da Allah’a iman edilmedikçe barış müm­kün değildir, hatta gayri meşrudur. İs­lâm’da her ne kadar yahudi ve hıristiyanlara yer varsa da İslâm onların ticaret, faiz, borsa gibi âdi işlerle meşgul olması­na müsaade etmekte ve bu azınlıkları sömürmekle yetinmektedir; hatta hiristiyanlar Afrikalılar’ı esir alıp Amerika’ya gönderme âdetini, Haçlı seferlerinde kul­landıkları bazı metotları, askeri cinayetleri, küçük kızları diri diri toprağa göm­me âdetlerini müslümanlardan öğren­mişlerdir. Massignon’un uzun yıllar İs­lâm üzerinde çalışmasına rağmen böyle garip sonuçlara varması, onun da diğer şarkiyatçılar gibi peşin fikirlerine meş­ruiyet arama kaygısı içinde bulunduğunu göstermektedir.

Massignon, başta tasavvuf olmak üzere İslâm kültürünün birçok unsuru üzerin­de çok çeşitli çalışmaların yanı sıra Batı ile İslâm dünyasının kültürel ilişkisini ve İslâm toplumunun sosyoloji ve sosyografi-sini, meselâ IX. yüzyıl Bağdat’ındaki Nes­turi bürokratların veya yahudi bankerle­rin İslâm toplumundaki rolünü ele alan çalışmalar yapmıştır. Sosyolojik bakış açı­sıyla İslâm kültürünü ele aldığı, İslâm’da işçi sosyolojisi bağlamında fütüvvet teş­kilâtlarını inceleyen çalışmaları yanında Selmân-ı Fârisî, Hz. Fâtıma ve mübâhale, Şiîlik ve İran’daki İslâm anlayışını incele­yen makaleler de yazmıştır.

İslâm kültüründe dil, gramer, teoloji ve düşünceyi ele alan Massignon, Gazzâlî’-nin İnciller’e göre Mesih’i nasıl takdim ettiğini, İslâm’da ruh kavramını, tabiat ve zaman anlayışını, rüya yorumu gibi meseleleri incelemiş, özellikle İbn Sebtn, Fârâbî, Bîrûnîve İbn Sînâ gibi düşünürle­rin eserlerine dayanarak Sâmî dilleri ve bilhassa Arapça üzerinde durmuştur. Di­ğer taraftan İslâm sanatının stil ve form­ları hakkında çalışmış, Ashâb-i Kehf konu­sunu araştırmış, Hz. İbrahim’in üç duası­nı makale konusu yapmıştır. Bir taraftan saf ilmî meselelerle uğraşırken aynı za­manda yaşadığı dönemdeki İslâm dün­yasının problemleriyle ilgilenmiştir.

Massignon, hıristiyan dünyasının İslâm alemiyle diyalogunu başlatan en önemli Katolik âlimlerinden biridir. İslâm ile ken­di diyaloguna başladığı dönemde Katolik kilisesi geleneksel prensip ve öğretisini savunmaktaydı. Dinler arası diyalogdan bahsetmenin cesaret gerektirdiği bu dö­nemde Massignon hedefine ulaşmak için sadece ilmî çalışmalarla yetinmeyip bazı faaliyetlerde de bulunmuş, dinler arası di­yalog konusunda kendinden sonra gelen Katolik nesil için bir rehber görevi üstlen­miştir.

Hallâc-ı Mansûr’un öldürülmesiyle Hz. îsâ’nın çarmıha gerilmesi arasında para­lellik kurarak İslâmiyet’le Hıristiyanlığın en belirgin ve ortak noktasını Hallâc-ı Mansûr’un öldürülmesinde yakaladığını söyleyen Massignon’un en önemli eseri bu konuda yaptığı doktora tezidir. Massig­non bu eserde yalnız Hallâc’ın tasavvuf dünyasını değil aynı zamanda doğduğu, yetiştiği, yaşadığı toplumsal ortamı çe­şitli yönlerden çok ayrıntılı bir şekilde in­celemiştir. Şarkiyatçılar tasavvufu özel­likle Hint felsefesi, Yeni Eflâtunculuk ve Hıristiyanlığın tesiriyle İslâm düşüncesi­ne sonradan girmiş bir unsur olarak gö­rürken Massignon, Hallâc-ı Mansûr çalış­ması yoluyla tasavvufun İslâm’ın aslî bir unsuru olduğunu ve kaynağını Kur’an’-dan aldığını savunmuştur. İslâm’ı saf mistisizmin en uygun ileticisi olarak gö­ren Massignon’a göre bu din Hıristiyan­lık’taki gibi teslîsi, kilise hiyerarşisi ve sag-ramenti olmayan sade ve tabii bir dindir. İslâm, imtiyazlı olmalarını istismar eden hıristiyan ve yahudilere yapılan eskato-lojik bir uyarıdır; İbrâhimî bir din olarak Yahudilik ve Hıristiyanlığın ilk kaynağı olan İbrâhimî geleneğe dönmesiyle ikisi arasında bir uzlaşmayı ve barışı temsil eder. Massignon, kitabının II. cildini Hal­lâc’ın bıraktığı tesire ayırarak uzun asır­ları kapsayan bir araştırmanın içine gir­miştir. Hallâc üzerine çalışmalarını ha­yatı boyunca sürdürmüş, bu çalışmalarla eser dört cilt olarak yeniden yayımlan­mıştır (Paris 1975). Massignon aynı za­manda İbn Atâullah el-İskenderi, Ali Şüsterîve İbn Sebln gibi mutasavvıf filozof­ları da Batı dünyasına tanıtmıştır.

Massignon’un İslâm araştırmalarının diğer bazı alanlarında da ciddi katkıları olmuştur. Tasavvuf ve diğer İslâm çalış­malarındaki en ciddi problemlerden biri­nin terimleri yeterince anlayamama oldu­ğunu tesbit ederek Batılı araştırmacıla­rın dikkatini terimlerin metni anlamadaki önemine çekmiştir. Aynı zamanda bibli­yografya çalışmalarıyla da ilgilenmiş. Nu-sayrîlik, Karmatîlik hakkında ve Herme-tik eserleri içeren çalışmalar hazırlamış­tır. Bu arada Arapça’nın kaynağı mesele­siyle de uğraşmış, bu konuda ilim dün­yasına önemli katkılarda bulunmuştur. Massignon İlk dönem Arap Şiîliği ile de ya­kından ilgilenmiş, Hz. Fâtıma ve Selmân-i Fârisî’ye dair ciddi araştırmalar yapmış­tır. Hz. Fâtıma’nın şahsiyetini daha çok Hıristiyanlık’taki Hz. Meryem’e benzet­miş ve her ikisinin de aynı arketipi ortaya koyduğunu ifade etmiştir. Salman Pak et les premices spirituelles de l’îsiam iranien adlı eserinde Selmân’m Fars dün­yasını yeni dine bağlamadaki sembolik ve tarihî rolünü ele almıştır.

Edward Said, Sir Hamilton Alexander Roskeen Gibb ile Massignon’u diğerlerin­den ayırarak onları İslamcı şarkiyatçıların temsilcisi olarak kabul eder. Massignon şarkiyatçılığın analitik ve statik yorumundan daima kaçınmış, klasik şarkiyatçılığın İslâmî metin ve problemleri cansız yığınlar olarak görme­si, onlara yetersiz kaynak ve asılsız köken arama iddiaları, analitik kanıtlamalar ve kuru ispatlama teşebbüslerini beğenme­miş, bir metnin ana temasına, ruhuna ulaşmak için disiplin ve gelenek duvarla­rını yıkmaya çalışmış ve okuyucusuna da bunu tavsiye etmiştir. Şarkiyatçılığı kla­sik şarkiyatçıların yönlendirdiği Doğu’nun tarihi, edebiyatı veya filolojisiyle sınırlı görmeyip bu çalışmaların ilgili olduğu alan ve konudan, fikirlerin ise alâkalı olduğu insanların ve toplumların yaşayışından ayrı olamayacağı görüşünden hareketle İslâm ile alâkalı çalışmalarını İslâmî de­ğerler perspektifinde ele almaya ve anla­maya çalışmıştır. Massignon, Batılı ilim adamlarının Kur’an hakkındaki yetersiz bilgileri ve müslüman toplumları gereği gibi tanıyamamaları sebebiyle İslâm’ı ve müslüman düşünürleri ancak dışarıdan anlayabildiklerini, kendisinin müslüman-larla yakın dostluk kurarak İslâm’ı içeri­den tanıma imkânına kavuştuğunu ifade etmektedir.

Batı’nın doğu ülkelerini işgal ettiğini ve yıllarca sömürdüğünü, hatta İslâm’a sal­dırdığını söyleyen ve Batı’ya bu konuda çok büyük sorumluluklar düştüğüne ina­nan Massignon İslâm’ı klasik şarkiyatçıla­ra karşı fikren, o devirdeki mazlum müs-lümanlan da eylemleriyle müdafaa et­meye çalışmış, meselâ 1948’de Filistinli-ler’in haklarını siyonizme karşı koruyabil­mek için yüzlerce mektup yazmıştır. Mas­signon, bütün bu olumlu niteliklere sa­hip olmakla birlikte şüphesiz içinde bu­lunduğu geleneğin ve özellikle Fransız şarkiyatçılığının etkisindedir. Bu sebeple Doğu’nun kendi kendini anlama yetene­ğine sahip olmadığını, bu konuda Batı’­nın Doğu’ya yardımcı olması gerektiğini düşünür. Ona göre Batı ve özellikle Fran­sa, İslâm dünyasını kalkındırıcı bir politi­ka geliştirmeli ve İslâm’ı modern dünya­nın şartlarına uydurmanın yollarını ara­malıdır. Diğer taraftan Massignon İslâm’ı bir yandan Avrupa’ya, öte yandan kendi mensuplarının dinî taassubuna karşı korumak istemiş, kendini Doğu’yu yaşatmaya adamış, bununla birlikte Batı-Doğu farkını daima vurgulamayı da ih­mal etmemiştir. Ona göre keşfedilmeyi bekleyen bir kendinde oian Doğu, bir de Batı’nın kullanacağı Doğu vardır.

İslâm’ın sahih mânevi ve mistik ciheti olduğunu kabul etmeyen resmî şarkiyat­çılar, Massignon’un İslâm’ın manevî cihetiyle egzistansiyel olarak ilgilenmesini tenkit etmişlerdir. Nitekim yakın arkadaşı Sir Hamilton Gibb onu, İslâm’daki mistik unsurlara aşın tutkusundan dolayı yanlış neticelere ulaşmak ve Sünnî İslâm gele­neğini göz ardı etmekle suçlamıştır. Henri Corbin’in Massignon’a yönelttiği bir baş­ka eleştiri ise onun çalışma tarzıyla ilgilidir. Massignon, Corbin’in “metin çalışma­larında helikopter metodu” dediği bir tarzla çalışmış, özellikle yazma metinleri ciddi şekilde ele almayıp metnin bir kıs­mını inceleyerek edindiği intiba ile eser hakkında bilgi vermiş, bu sebeple yazma eser tanıtımında ciddi hatalar yapmıştır. Bununla birlikte birçok eserin tanıtımın­da ilim dünyasına katkıda bulunmuştur. Ayrıca İslâm’a hıristiyanî perspektiften baktığı veya İslâm’da hıristiyanî unsurlar aradığı, İslâm’da ıstırap ve acı çekme ile şehidlik konusunu abartarak ele aldığı için eleştirilmiştir. Massignon’a bilhassa Henri Corbin’in yönelttiği bir başka ten­kit de onun son dönem tasavvuf düşün­cesini ve özellikle Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Abdülkerim el-Cîlî, Şebüsterîve Mevlânâ Celâieddîn-i Rûmî gibi mutasavvıfların fikirlerini değerlendirmemesidir.

Eserleri

Massignon’un genel olarak İs­lâm ve İslâm kültürü, Kur’an, hadis, felse­fe, kelâm, tasavvuf, dinler tarihi, Arap dili ve edebiyatı, etnoloji, sosyoloji, folklor, edebiyat tarihi, arkeoloji. İslâm sanatları ve mimarisi, İslâm ülkelerinin siyasî duru­mu hakkında çok sayıda çalışması bulun­maktadır. Bunların 1957 yılına kadar olan­larının kronolojik bibliyografyası Youakim Mouborac tarafından hazırlanmış aynı araştırmacı Massignon’un 1962 yılına ka­dar olan çalışmalarını da ekleyerek bunu yeniden yayımlamıştır. Eser Mas­signon’un kitap tanıtma ve dostluk yazı­larını, çeşitli kitaplara yazdığı önsözleri, katıldığı kongrelerin, verdiği ders ve kon­feransların yer, ad ve tarihlerini, Arap ba­sınında çıkan yazılarıyla siyasî raporları­nı, onun adına neşredilen kitap ve dergi­lerle buralarda yayımlanan yazıların lis­tesini içermektedir. Önemli bazı eserleri şunlardır:

1. Edition princeps des Ki-tâb aI-Towsîn d’al-Hallâj (Paris 1913). Kitâbü’t-Tavâsîn’ın tercümesidir.

2. Quatre textes inedits, relatiî a ia biographie d’al-Hallâj (Paris 1914).

3. la Passion d’aî-Hallaj, martyr mystique de l’Islam. İkinci baskısından Herbert Mason tarafın­dan İngilizce’ye çevrilmiştir (Princeton 1982).

4. Recuildes textes inedits con-cernant l’histoire de la mystique en pay s d’islam (Paris 1929).

5. Le Diwan d’al-Hall (Paris 1931, 1955, 1981). Haliâc’ın divanının tercümesi olup ikinci bas­kısı divanın Arapça metnini de ihtiva eder. Eser Leonar Calvera tarafından İspanyol­ca’ya tercüme edilmiştir.

6. Salman Pak et les premices spirituelles de l’Islam iranien (Tahran 1934).

7. Akhbar al-Hallaj. Ûuatre textes inedits’de yer alan metinlerin Fransızca tercümeleriyle birlikte neşri­dir.

8. Essai sur les origines de lexique technique de la mystique musulmane (Paris 1954, 1968). Tasavvufun ve tasav­vuf kavramlarının ortaya çıkışına ve ilk sûfîiere dair kapsamlı bir incelemedir.

9. Paroledonnee (Paris 1962, 1970, 1983). Eserde Massignon’un otuz bir makalesi Vincent Mansour Monteil tarafından der­lenerek yayımlanmıştır.

10. Opera Minora. 207 makaleyi içeren bu üç ciltlik kitap Hallâc-ı Mansûr’a dair eserlerin dışında Massignon’un görüşlerini tanımak için en önemli kaynak niteliğindedir.

Massignon’un diğer bazı eserleri de şunlardır: Tableau geographique du Maroc dans les 15 premieres annees du XVIe siecle, d’apres Leon l’Africain (Alger 1906), Mission en Mesopotamie (Kahire 1910), Târîhu’l-ıştılâhâti’l-felseiyye (Kahire 1913, i983). Annuaire du monde musuiman: Staüstiques, historique, sociaî et economie (Paris 1924, 1926, 1929), Les forces religieuses et la vie politique (Paris 1946). Paul Clau-del-Louis Massignon (1908-1914) (Pa­ris 1973), La correspondance entre Max Van Berchem et Louis Massig-non 1907-1919 (Leiden 1980) ve L’hospitalite sacree (Paris 1987) adlı kitap­lar Massignon’un mektuplaşmalarını ih­tiva eder.

Batı ülkelerinde Massignon’a dair çe­şitli inceleme kitapları yayımlanmıştır: Jean Morillon, Massignon (Paris 1964); Camille Devret. Massignon et Gandi (Paris 1967); Giuiio Bassetti-Sani, Louis Massignon Orientalista Cristiano (Mi­lano I97i);Guy Harpigny, İslam et Christianismeselon Louis Massignon (Louvain 1981); Jacques Mercanton, Ceuxqu’on croit surparole (Paris 1985); Vin­cent Mansor Monteil, Le linceuî de îeu (Paris 1987); Presence de Louis Massig­non, Herbert Mason. Memoir of a Friend: Louis Massignon (Indiana 1988); Jacques Keme Jardin done Pierre Rocalve, Louis Massignon et l’Is­lam (Damas 1993); Chrstian Destvemau-Jean Moncelon, Massignon (Paris 1994); Louis Massignon et le dialogue des cultures, Louis Massignon et contemporains, Louis Massignon au coeur de nötre temps, Louîs Massignon et Viran.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski