Lübnan Kültür, Medeniyet, Tarihi Eserleri, Yerler, Hakkında Bilgi

Lübnan’ın jeopolitik konumu ve kozmo­polit etnik yapısı ülkenin tarihine olduğu kadar kültürel yapısına da damgasını vur­muştur. Fethinden itibaren bütün sahil şehirleri, Bizans saldırılarına karşı koymak veya Bizans’a karşı yapılan seferlere ka­tılmak üzere sahabe ve gazilerin yerleş­tiği ribâtlar şeklinde teşkilâtlanmıştı. Bu durum, Emevî ve Abbasî dönemi boyun­ca bölgenin kültürel yapısının şekillenme­sinde önemli rol oynadı. İslâm ribât gele­neğine göre en azından kırk gün ribâtlarda kalmak gerektiğinden Ebü’d-Derdâ gibi sahabeden pek çok şahsiyet bölgeye kısa ya da uzun süreli kalmak üzere gel­diler. Sahabeden bir kısmının bölgede yerleşmesi, Lübnan’a hadis tahsil etmek üzere ilmî seyahatler yapılmasına sebep olmuştur. İslâm’ın ilk devirlerinden itiba­ren Lübnan’da hadis rivayet eden veya hadis almak üzere gelenlerden bazılarının adlan kaynaklarda zikredilir. Beyrut ve Trablus şehirlerinin öne çıktığı bu ilk dö­nemde yeni fetihlere imkân sağlanması için bölgede rivayet edilen hadislerin ge­nellikle cihad ve gazayı teşvik eden ha­disler olduğu dikkati çekmektedir.

Lübnan’da Emevîler devrinde yapılan camilerin kalıntısının bitişiğinde muhte­melen eğitim maksadıyla kullanılan oda­lar yer aldığından eğitimin camilerde ya­pıldığı anlaşılmaktadır. Ancak Lübnan’da düzenli eğitim halkalarının II. (VIII.) yüz­yılda Evzâfyle birlikte başladığı bilinmek­tedir. Abbasî yönetiminin ilk yıllarında Beyrut’a yerleşmiş ve burada vefat etmiş olan Evzâfnin Lübnan tarihinde önemli bir yeri vardır. Onun çalışmalarıyla ilk fıkıh mezheplerinden birinin bölgede ortaya çıkmış olması dikkate değerdir. Evzâî bu­rada düzenli şekilde ilk ders halkalarını kurmuş ve kendisinden ilim tahsili için birçok bölgeden öğrenci Beyrut’a gelmiş­tir. Abbasî yönetiminin uygulamalarına karşı yazdığı, günümüze ulaşan mektup­larıyla muhalefet konumunu da üstlenen Evzâî, sadece bölgedeki müslümanlann değil hıristiyanların ve diğer din ve mez­hep mensuplarının da haklarını Abbâsîler’e karşı savunmuştur.

Bölge Abbasîler döneminde zühd ha­reketinin en önemli merkezlerinden biriy­di. İbrahim b. Edhem, Zünnûn el-Mısrî gibi ünlü zâhidler Lübnan’a geldiler. Lüb­nan şehirleri Emevîler devrinde olduğu gibi hadis rivayeti açısından uğrak yerle­riydi. Muhaddisü’ş-Şâm unvanıyla tanı­nan Hayseme b. Süleyman el-Atrâblusî o zamana kadar bölgedeki en büyük ilim meclislerini kurmuştu. Üç yüzden fazla râvisi olan Hayseme için Ebû Abdullah İbn Mende ve Ebû Nuaym el-İsfahânî gibi isimler tahrîcde bulundular. Bu dönemde Lübnan’a hadis tahsil etmek üzere gelen­ler arasında meşhur hadisçi Taberânî de vardı. Ayrıca Abbâsîler’in son devirlerin­de yetiştirdiği âlimlerle tanınan Benî Hâ-şim el-Ba’lebekkî ailesini de zikretmek gerekir.

Fâtımîler döneminde belirgin bir şekil­de artan ticaret hacmine ve zenginliğe paralel olarak kültür hayatı da canlanmış­tır. Bu devirde başta Trablus olmak üzere Lübnan şehirlerinde pek çok kütüphane kurulduğu bilinmektedir. Fatımî valisinin ölümü üzerine 1070te Trablus’ta bağım­sızlığını ilân ederek Haçlılar’ın şehri ele geçirdiği 1109 yılına kadar devam eden Ammâroğullan hanedanını kuran Emî-nüddevle’nin inşa ettirdiği dârülilim ve kütüphanede 100.000 cilt kitap bulundu­ğu rivayet edilmektedir. Kaynaklar, 180 müstensihin çalıştığı kütüphaneye her taraftan talebe ve ilim adamlarının gel­diğini kaydeder. İlim ve edebiyata önem veren Ammâroğulları bu dârülilimde ilim meclisleri düzenlemişlerdir. Kadı İbn Bişr et-Tarablusî, Kadı Ebü’I-Fazl b. Ebû Ravh ve Ebû Abdullah et-Tuleytılî gibi şahsiyet­lerin görev aldığı dârülilim ve kütüphane Haçlılar tarafından tahrip edilmiş olmalı­dır. Ayrıca Sayda’da ticarî hanlarda hadis öğretiminden bahsedilir. Hatîb el-Bağdâdî bu dönemde Sûr’a gelerek burada bir müddet kalmış ve ilim meclisleri düzen­lemiştir.

Fâtımîler ve Haçlılar’ın ardından Lüb­nan’ı topraklarına katan Memlükler, ge­nel siyasetlerine paralel olarak bölgede açtıkları medreseler yoluyla Sünnîliğin yeniden yaygınlaşmasında önemli rol oy­nadılar. Ortaçağ’da Lübnan’ın en önemli şehri olan Trablus’ta Memlûk dönemin­den günümüze ulaşan medreselerin sa­yısının fazlalığı da bunu göstermektedir. Nitekim Zehebî gibi âlimler bölgeye ge­lerek bir süre kalmışlardır. Bu medrese­lerin bir kısmının vakfiyesinden Şafiî fıkhı, Kur’an ve hadis öğretiminin yanı sıra fa­kir ve yetimlere yardım gibi sosyal fonk­siyonlarının olduğu da anlaşılmaktadır. Memlükler döneminde Salih b. Yahya ta­rafından yazılan Târihu Beyrut bölgenin tarihi açısından önemli bir eserdir.

Osmanlılar devrinde eğitim özellikle cami ve kiliselerin bitişiğindeki medrese­lerde yapılırdı. XVII. yüzyılda Mârûnîler tarafından açılan bir medresede dinî ilim­lerin yanı sıra matematik, coğrafya, dil ve edebiyat da öğretiliyordu. Bu dönemde her mezhebin kendine ait medreseleri ol­duğu anlaşılmaktadır. XVII. yüzyılda böl­geyi ziyaret eden Evliya Çelebi, Beyrut’ta on yedi medrese ve sekiz sıbyan mekte­binin bulunduğunu ifade eder.

XIX. yüzyılda kurulmaya başlanan üni­versitelerin yapısı Lübnan’ın kozmopolit durumunu yansıtır. Amerikalı Protestan misyonerler 1866’da Beyrut Amerikan Üniversitesi’ni kurarken Fransız Cizvitler Saint Joseph Üniversitesi’ni 1875’te eği­time açtılar. Bunu müslümanlann kurdu­ğu modern tarzdaki eğitim müesseseleri takip etti. Bunlardan İlki, Ahmed Abbas el-Ezherî’nin 1897’de Beyrut’ta açtığı el-Medresetü’l-İslâmiyye’dir. Fâris en-Nimr’in 1882’de kurduğu el-Mecmau’l-ilmiyyü’ş-Şarkî Lübnan’daki ilk akademi­dir. Günümüzde İngilizce eğitim veren Beyrut Amerikan Üniversitesi ve eğitim dili Fransızca olan Saint Joseph’in yanı sı­ra 1951 yılında Beyrut’ta devlet üniversi­tesi olarak kurulan Lübnan Üniversitesi ile 1960’ta Mısır’ın desteğiyle kurulan Bey­rut Arap Üniversitesi Arapça eğitim yap­maktadır. 1987’de Mârûnîler’in tesis et­tiği Nötre Dame Üniversitesi, 1988’de Ortodoks hıristiyanların açtığı Balamand Üniversitesi, 1994’te eğitime başlayan Lübnan Amerikan Üniversitesi faaliyetle­rine devam etmektedir. Beyrut Amerikan Üniversitesi Kütüphanesi ile Saint Joseph Üniversitesi Kütüphanesi’nin Şark Çalış­maları Bölümü oldukça zengindir.

Filistinliler’le birlikte Lübnanlılar, Arap dünyası içerisinde en yüksek okuma yaz­ma oranına sahip toplumlardan biridir. Kozmopolit yapısı, Batı’yla tarihten gelen ilişkileri sebebiyle Arapça’nın yanı sıra Fransızca ve İngilizce oldukça yaygın ola­rak kullanılmaktadır. Ülkede Arapça eği­tim veren devlet okullarının yanı sıra İngi­lizce ve Fransızca eğitim veren özel okul­lar da mevcuttur.

Arap dünyasının en önemli basım ya­yım merkezlerinden biri olan Lübnan’da erken dönemden itibaren matbaalar açıl­mıştır. XVII. yüzyıl başlarında bir matbaa kurarak özellikle dinî metinler yayımlayan Mârûnîler’i önce Süryânîler, XIX. yüzyılda Katolik ve Protestanlar takip etti. Bu yüz­yılda hıristiyan mezheplerinden her biri kendilerine ait okullar açtı. Arap dünya­sındaki ilk gazetelerden bir kısmı Bey­rut’ta çıkarılmıştır. Halîl el-Hûrî 1858’de Hadîkatü’l-ahbâr’ı, Halîl Serkîs 1878’de Lisânü’l-hâFı neşretmeye başladı. Yine bir Lübnanlı olan Ahmed Fâris eş-Şidyâk, 1861 yılında eJ-Cevâ’/b adlı Arapça ga­zeteyi İstanbul’da çıkarmıştır. Bunun dı­şında el-Muktetaf ve el-HHâl gibi der­giler de yayım hayatına XIX. yüzyılda baş­lamıştır. Bu dönemde neşredilen gazete ve dergilerin sayısı önemli bir yeküne ulaşmıştı. Ancak bunların büyük kısmı I ve II. Dünya savaşlarında yayımlarını dur­durmak zorunda kalmıştır. Uzun yıllar sü­ren iç savaşa rağmen Lübnan her zaman Arap basım ve yayımmdaki öncü konu­munu sürdürmüştür. Günümüzde de özellikle Beyrut merkezli basın Arap ka­muoyunda önemli yer tutmaktadır. Ayrı­ca Lübnan Arapça kitap yayımında lider konumundadır.

XIX. yüzyılın sonlarında başlayan karı­şıklıklar ve I. Dünya Savaşı sebebiyle Ku­zey ve Güney Amerika’ya göç eden Lüb­nanlı aydınlar burada “mehcer edebiyatı” olarak adlandırılan bir ede­bî akımın dogmasına ön ayak oldular. Bu akımın başlıca temsilcileri olan Cibrân Halîl Cibrân, Mihâil Nuayme, İliyâ Ebû Mâdî ve Emîn er-Reyhânî, er-Râbıtatü’l-kalemiyye’yi oluşturarak es-Sâ’ih adlı bir gazete ile el-Fünûn adlı bir dergi çıkar­dılar.

Lübnan’da İslâm öncesi dönemden ka­lan Grek ve Roma tarihine ait çok sayıda eser yapılan kazılarla gün ışığına çıkarıl­mıştır. Bunlardan en önemlisi Ba’lebek yakınlarındaki kalıntılardır. Bölgede uzun süren Haçlı hâkimiyeti ve depremler so­nucunda Haçlı öncesi döneme ait eserle­rin ancak kalıntıları günümüze ulaşabil­miştir. Bunlar arasında Ba’lebek’te el-Câmiu’l-kebîr, Mescidü re’si’l-ayn ve Mesci-dü İbrahim sayılabilir. Beyrut’ta Ömer Camii ve Evzâî’nin türbesi de zamanımıza intikal etmiştir. Beyrut’ta Osmanlı döne­mi yapılan içinde II. Fahreddin Sarayı ile Amerikan ve Saint Joseph üniversiteleri anılabilir. Bu şehirde yer alan çok sayıda tarihî cami arasında Âsaf Paşa Camii, Emîr Münzir Camii, Mecidiye ve Musaytaba mescidleri başta gelenleridir. Özel­likle Doğu Beyrut’ta birçok tarihî kilise bulunmaktadır.

Trablus’taki tarihî yapılar ağırlıklı ola­rak Memlûk ve Osmanlı dönemine aittir. XIX. yüzyıla kadar diğer Lübnan şehirleri genellikle küçük kasabalar halinde oldu­ğundan Memlûk ve Osmanlı mimarisinin özellikleri Trablus şehrinde görülebilir. Çoğu cami, medrese ve han olan şehirde mevcut elli civarındaki eserin otuzu Mem­lûk devrine aittir. Bu dönemden kalan eserler işlemeli taş kubbeler ve cepheler­le, mukarnaslarla tezyin edilmiş âbidevî kapılarıyla Memlûk mimarisinin temel özelliklerini yansıtır. Bunlar arasında Câ-miu’l-Mansûri’l-kebîr, Câmiu’t-Taynal, Câmiu’l-Attâr, Câmiu’l-Burtâsî İle Argun Şah Mescidi zikredilebilir. Yine bu döneme ait Nüriyye, Karatay, Merdâniyye, Nâsıriyye, Hâtuniyye, Acemiyye ve Hayriyye Hüsn medreseleri gibi on beş civarında medre­senin yanı sıra Hânü’l-hayyâtîn, Hânü’l-Mısrıyyîn ve Hânü’l-asker en Önemli tari­hî yapılardır. Trablus’ta Osmanlı dönemin­den kalma Tahhân Camii’den başka pek çok medrese vardır.

  • Lübnan Tarihi, Tarihçesi -1918’den Günümüze Kadar- Hakkında Bilgi
  • Lübnan Tarihi, Tarihçesi -Osmanlı Dönemi- Hakkında Bilgi
  • Lübnan Tarihi, Tarihçesi -Başlangıçtan Osmanlı Fethine Dek- Hakkında Bilgi
  • Lübnan Fiziki, Beşeri Coğrafya, Etnik Yapısı, Hakkında Bilgi
  • Lübnan Başkenti, Nüfusu, Yüzölçümü, Hakkında Bilgi

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski