Lübnan 1918 Ekim başında İngiliz ve Fransız kuvvetlerince işgal edildi. Son Osmanlı mutasarrıfı Mümtaz Bey idareyi rnüslüman eşraftan Ömer Dâûk’a bırakmıştı. Kısa süre sonra Suriye’de bulunan Faysal’ın temsilcisi Şükrü Paşa el-Eyyûbî bir askerî birlikle Beyrut’a geldi ve Şerîf Hüseyin’e bağlı Arap hükümetini ilân etti. Ancak 8 Ekim 1918’de Fransız Generali de Piepape, Lübnan yönetimine el koyarak bir haftalık Arap hükümetine son verdi. Nisan 1920’de yapılan San Remo Konferansı’nda Lübnan Suriye ile birlikte Fransa manda yönetimine devredildi. Fransa Eylül 1921 ‘de Büyük Lübnan Devleti’nin kurulduğunu ilân etti. Osmanlı dönemindeki Lübnan mutasarrıflığının genişletilmesiyle oluşturulan yeni devletin sınırlan kuzeyde Kebîr ırmağı, doğuda Antilübnan dağlarının zirvesi, Ba’lebek ile beraber Bikâ’ın tamamına yakını, güneyde ise Sayda ve Sûr şehirlerini içine alacak şekilde belirlenmişti. Bu şekilde ağırlıklı olarak müslüman nüfusu İçine almış olan yeni devletin yüzölçümü 10.452 km2 olup başşehri Beyrut’tur. Lübnan’da Fransız manda yönetimi Temmuz 1922’de Milletler Cemiyeti tarafından onaylandı.
23 Mayıs 1926’da anayasa kabul edilip Lübnan Cumhuriyeti ilân edildi. Grek Ortodoks hukukçusu Charles Dabbas ilk cumhurbaşkanı seçildi. İlân edilen cumhuriyet esasen Fransa’nın vesayetindeydi. Yeni anayasaya göre Lübnan hükümeti iç işlerinde yetkili kılınmakta, dış ilişkiler tamamen Fransa’ya bırakılmakta ve yüksek komisere kanunları veto etme hakkının ötesinde meclisi feshetme ve anayasayı askıya alma yetkisi verilmekteydi. Fransızca Arapça ile birlikte resmî dil kabul edilmekteydi. Bu tür uygulamalar ve Mârûnî hıristiyanlara dayalı politikalar sebebiyle Fransa’ya karşı tepkiler giderek arttı. Bikâ’ ve Sûr bölgesinin Sünnî ve Şiî müslümanları, Suriyeli müslümanlarla oluşturacakları çoğunluktan koparılarak Lübnan’da azınlık yapılmalarına karşı reaksiyon gösterirken Dürziler, Lübnan politikalarında etkisiz kalmanın tepkisini veriyordu ve bu durum 1925-1927 yılları arasında isyanlara yol açtı.
1927’de anayasada yapılan değişikliklerin ardından hem cumhurbaşkanı hem başbakan hıristiyanlardan seçildi. Meclis başkanlığına ise müslümanlardan Muhammed Cisr getirildi. Muhammed Cisr’in cumhurbaşkanlığına aday olmasına tepki gösteren Fransa Mayıs 1932’de anayasayı askıya aldı ve Lübnan Meclisi’ni feshetti. Cumhurbaşkanlığı seçimini de süresiz erteleyerek Charles Dabbas’tan bu görevi tekrar üstlenmesini istedi. Bu kararların yoğun tepkilere sebep olmasıyla Dabbas Ocak 1933’te istifa etti ve yerine Habîb Paşa getirilirken feshedilen meclisin yerine de bir konsey tayin edildi. 1936’da cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı ve Fransa’nın desteklediği Emile Edde bir oy farkla cumhurbaşkanı seçildi. Seçimi kaybeden Bişâre Hûrî 1936’da anayasanın tam olarak yürürlüğe konması, Fransız manda rejiminin sona ermesi ve Lübnan’ın tam bağımsızlığa kavuşması taleplerini dile getiren bir hareket başlattı. 1936’da Suriye’nin geleceğini belirlemek için Suriye-Fransa görüşmelerinin başlaması Lübnan’da çoğunluğunu müslü-manların oluşturduğu, Grek Ortodoks ve Protestanların da önemli destek verdiği Suriye yanlılarını harekete geçirdi. Bu görüşe muhalif olan hıristiyanlar da Lübnan milliyetçiliği temeiine dayalı bir karşı hareket başlatarak bağımsız Lübnan için çalıştılar. Bu grup. Kasım 1936’da genç bir eczacı olan Mârûnî Pierre Cemayei’in liderliğinde Kataib veya Lübnan Falanjistleri adı altında paramiliter bir organizasyona dönüştü. Benzeri paramiliter bir grup da Neccâde adıyla müslümanlar tarafından kuruldu. Eylül 1936’da Fransa-Suriye Antlaşmasının imzalanması Lübnan’ın bağımsızlık arayışlarını hızlandırdı. Benzer bir anlaşma Lübnan Cumhurbaşkanı Edde ile Fransa’nın Lübnan yüksek komiseri de Martel arasında yapıldı ve Kasım 1936’da Lübnan Meclisi tarafından ittifakla onaylandı. Buna göre Lübnan 1939 sonundan önce tam bağımsız bir ülke olarak Milletler Cemiyeti’ne üye olacak, Fransa ile barışta ve savaşta müttefik kalacak, toprakları ve karasuları Fransa tarafından askerî amaçlı kullanılabilecek, Lübnan ordusu Fransa tarafından eğitilecek, her türlü teknik ve bilgi ihtiyacı Fransa’dan giderilecek ve Fransız diplomatları dışında Lübnan’ın haklarını koruyacaktı. Lübnanlı müslümanlar anlaşmaya karşı sert tavır koydular. Müslümanların yoğun olduğu bölgelerde protesto gösterileri yapıldı ve bazı yerlerde hıristiyan karşıtı tavırlar alındı, çatışmalar çıktı. Ancak protestolar yönetimin tavrını değiştirmedi.
Ocak 1937’de Lübnan’da anayasa hükümleri uygulamaya konuldu. Ancak Fransa Parlamentosu anlaşmayı bir türlü onaylamadı ve Eylül 1939’da başlayan II. Dünya Savaşı sebebiyle de meclis feshedilerek anayasa askıya alındı. Bu gelişmeler Fransız yanlısı Cumhurbaşkanı Edde’nin yıpranmasına ve otoritesinin giderek zayıflamasına yol açtı. Savaş yıllarının bunalımlı geçmesi de Lübnan’daki siyasî krizi şiddetlendirdi. Bunun üzerine Edde Nisan 1941’de istifa etti. Cumhurbaşkanlığına Alfred Nakkaş, başbakanlığa da Ahmed Dâûk getirildi. Ancak bu düzenleme kısa sürdü ve haziranda İngilizler’le Fransızlar Lübnan’ı işgal ettiler. Yeni yüksek komiserin unvanı “delege-general” olarak değiştirildi. General Catroux Kasım 1941 “de Lübnan’a bağımsızlık verileceğini resmen ilân etti. Aralıkta ise Nakkaş ve Dâûk cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık görevlerine döndüler. Ancak ülkedeki ekonomik sıkıntılar ve yiyecek kıtlığı birkaç ay sonra Dâûk hükümetinin istifası, yerine Sünnî müslümanlardan Sâmî Sulh’un tayiniyle sonuçlandı. Ülkenin önemli eski politikacılarından Emile Edde’nin lideri olduğu grup Fransa politikalarını desteklerken İngiliz yaklaşımı, Bişâre Hûrî’nin önderi olduğu anayasacılar grubu üe müs-lümanların ve genel olarak Arap milliyetçilerinin desteğini almıştı. Fransa içeriden ve dışarıdan baskılara boyun eğerek Mart 1943’te Lübnan anayasasını tekrar yürürlüğe koydu. Cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık görevlerine Edde yanlısı olan Eyyûb Sâbit’i tayin etti. Sâbit’in otuz ikisi hıristiyan, yirmi ikisi müslüman ve Dürzîler’-den oluşacak elli dört üyeli bir meclis planladığı anlaşılınca bu, hıristiyan lan n tahakkümünü sağlayıcı bir formül olarak görüldü ve büyük tepki aldı. Tepkilerin artması üzerine Sabit görevden alındı. Grek Ortodoks hukukçu Petro Trad cumhurbaşkanlığa getirildi. Uzun mücadele ve müzakerelerden sonra 6-5 nisbetinin yanı sıra cumhurbaşkanının Mârûnî, meclis başkanının Şiî ve başbakanın Sünnî olması kabul edildi. Buna göre otuzu hıristiyan, yirmi beşi müslüman ve Dürzîler’-den olmak üzere meclis elli beş üyeden oluşacaktı.
1943’te yapılan seçimler sonucunda Bişâre Hûrî’nin liderliğini yaptığı anayasacılar grubu ve müttefikleri çoğunluğu ele geçirdiler. 21 Eylül 1943’te toplanan meclis kırk dört oyla Hûri’yi cumhurbaşkanlığına seçti. Hûrî de Sulh ailesinden Riyâz’ı Mârûnî, Sünnî, Şiî, Grek Ortodoks, Grek Katolik ve Dürzîler’in temsil edildiği bir kabine oluşturmak üzere başbakanlığa tayin etti. Yeni kabine göreve başladıktan hemen sonra Fransa manda yönetimini sona erdirme müzakerelerine başladı. 8 Kasım 1943’te Lübnan Meclisi manda yönetiminin getirdiği kısıtlamaları kaldıran bir kanun kabul etti. Yeni kanun hızla cumhurbaşkanının onayından geçirilerek yayımlandı. Lübnan’a döndüğünde gelişmeleri öğrenen Delege- General Helleu 11 Kasım’da Cumhurbaşkanı Hûrî, Başbakan Sulh ve bazı kabine üyelerini tutuklatmakla kalmadı, anayasayı da askıya aldı, meclisi feshetti ve yönetimi Emile Ed-de’ye teslim etti. Bu uygulamalar Lübnan’ın büyük çoğunluğunu Fransız karşıtlığında birleştirdi. Gösteriler, ayaklanmalar birbirini izliyordu. Olayların kontrolden çıkmak üzere olduğu bu aşamada İngiltere ve Amerika’nın da bağımsızlık yanlısı tavır sergilemeleri üzerine Fransa delege-generali görevden aldı ve Catroux tekrar Lübnan’a gönderildi. 22 Kasım 1943 ‘te cumhurbaşkanı ve başbakan serbest bırakılarak görevlerine döndüler. Bu tarih Lübnan’ın Fransa’ya karşı verdiği bağımsızlık mücadelesinde bir dönüm noktası oldu ve bağımsızlık günü olarak kutlandı. Bundan sonra Fransa’nın manda yönetimi vasıtasıyla elde ettiği haklar tedricen iptal edildi. Mayıs 1945’te Avrupa’da II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi üzerine İngiltere’den gelen baskıların da rolüyle Fransızlar Lübnan’daki askerlerini 1946 sonuna kadar tahliye etti. Bu arada bağımsız Lübnan 1945 yılında Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’na ve Arap Birliği’ne üye oldu.
Lübnan’ı bağımsızlığa götüren yönetimin başında bulunan Huri 1947seçimlerinin ardından cumhurbaşkanlığına tekrar seçildi. Ancak iç politikada Hûrî’nin etkinliği giderek azaldı, Lübnan ekonomisi ciddi krizlere mâruz kaldı. 1950’li yıllara güçlü bir muhalefetle giren Hûrfnin, en önemli yardımcılarından Başbakan Riyâz Sulh’un bir suikast sonucu öldürülmesinden sonra otoritesi zayıfladı ve 18 Eylül 1952’de istifa etti.
Yeni cumhurbaşkanı Kâmil Şemun’un altı yıllık iktidar döneminde Suriye ve Mısır gibi bölgenin en önemli ülkeleri askerî idareye geçerken Lübnan nisbî bir barış ortamında hızlı bir ekonomik büyüme yaşadı. Batı yanlısı liberal ekonomik politikaların uygulandığı bu yıllarda Beyrut Ortadoğu’nun en gelişmiş bankacılık, ticaret ve turizm şehri oldu. Temmuz 1956′-da Nâsır’ın Süveş Kanal Şirketi’ni millîleştirmesi ve Cumhurbaşkanı Şemun’un Mısır’a savaş ilân eden İngiltere ve Fransa ile diplomatik ilişkileri sürdürme kararı, Lübnan’da Batı yanlısı Şemun tarafı ile Nâsır’dan etkilenen milliyetçi cephe arasında gerginliklerin artmasına, hatta bazı bölgelerde çatışmalara yol açtı. Trablus, Şûf ve Beyrut başta olmak üzere büyük şehirlerde çatışmalar arttı. Bölgedeki gelişmeler de Lübnan’daki bölünmüşlüğü derinleştirecek çizgide seyrediyordu. Şubat 1958’de Mısır ve Suriye’nin Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni kurmaları, temmuzda Irakta Hâşimî Krallığı’nı sona erdiren ihtilâl Lübnan’ı iyice tedirgin etti. Lübnan’ın çağrısı üzerine Amerikan Altıncı Filosu’nun Beyrut’a asker çıkartması gelişmelerin seyri açısından dönüm noktası oldu. Mısır ve Suriye ile birleşme taraftarları amaçlarına ulaşamayacaklarını kabullendiler, ancak Şemun’un istifasında direttiler. Amerika Birleşik Devletleri, Robert Murphy’yi Lübnan’a göndererek krizi kontrol altına almaya çalıştı. 31 Temmuz’da Şemun’un yerine General Fuâd Şihâb’ı 22 Eylül’de görevi devralmak üzere cumhurbaşkanlığına seçti. Bu defa da Şemun taraftarlarının sert muhalefeti ülkedeki gerginliği tırmandırdı. Çatışmalar hızla Müslüman hıristiyan çatışmasına dönüşmeye başladı.
Amerika Birleşik Devletleri’nin etkin katılımı ile krizin önlenmesinin ardından Şihâb kısa sürede otoriteyi tesis etti. Önceki yıllarda özellikle ihmal edilen Sünnî. Şiî ve Dürzî bölgelerine yatırımları ve devletteki görevli sayılarını arttırarak onların devlete karşı gücenmişliklerini hafifletti. Bu atmosferde yapılan Haziran-Temmuz 1960 seçimleri Lübnan’ı yeniden ekonomik büyüme dönemine taşıdı. 1964 seçimleri sonunda cumhurbaşkanlığına Charles Hilu geldi. Yeni dönemde siyasî otoritede meydana gelen zaaf yolsuzluklara, ekonomik ve siyasî istikrarsızlıklara yol açtı ve ülke 1965-1966’da tarihinin en önemli finans krizlerinden birini yaşadı.
Haziran 1967 Arap İsrail savaşı Lübnan açısından önemli gelişmelere yol açtı. Savaşın kısa sürmesi ve Arap ülkelerinin ağır yenilgisi bölgede Nasır faktörünü ortadan kaldırdı. Ancak Batı Yakası ve Gazze’nin İsrail tarafından işgal edilmesiyle İsrail’e karşı mücadele eden örgütlerle birlikte yüz binlerce Filistinli mültecinin Lübnan’a geçmesi İsrail ile Lübnan’ı doğrudan karşı karşıya getirecekti. Nitekim Mayıs 1968′-de Lübnan-İsrail askerleri arasında ilk sınır çatışmaları yaşandı. 1969 başından itibaren Suriye de Lübnan’daki gelişmelere doğrudan müdahale etmeye başladı. Gösteriler, grevler ve ardından çatışmalar yoğunlaştı. Ocak 1970’te Lübnan genelkurmay başkanı ile Filistin lideri Arafat arasında yapılan Kahire Antlaşması ve aynı yıl Ürdün’de, Filistinliler’in karıştığı Kral Hüseyin’e karşı yapılan başarısız darbe girişimi sonunda Filistinliler’in Lübnan’daki faaliyetleri arttı.
1970’li yıllarda enflasyonla birlikte işsizliğin artması, Temmuz 1971’de Ürdün’den çıkarılan Filistinliler’in Lübnan’a yerleşmesi, İsrail’in Lübnan içerisindeki Filistin kamplarına saldırılar düzenlemesi, cemaatler arası gerginliklerin tırmanması ve sol görüşlü hareketlerin silâhlı eylemlere katılması gibi gelişmeler Lübnan’ı hızla kriz ortamına sürükledi. 1974’te Lübnanlı Falanjistler ile Filistinliler arasındaki çatışmalar artış gösterdi. Müslümanlarla hınstiyanlar arasında Ekim 1976’ya kadar devam edecek bir iç savaş çıktı. Lübnanlı hıristiyanların çağrısı üzerine Mayıs 1976’da binlerce Suriye askeri savaşı durdurmak bahanesiyle Lübnan’a girdi. Çatışmaların milletlerarası bir boyut kazanmasından endişe eden Arap ülkeleri, Lübnan’a barış gücü gönderilmesine ve Suriyeli askerlerin barış gücünde görev alacaklar hariç kademeli olarak çekilmelerine karar verdi. Haziran ayında 1000 asker gönderildi. Yaklaşık elli ateşkes kararının etkisiz kalması sebebiyle Arap ülkeleri. Ekim 1976’da Riyad ve Kahire’de yaptıkları toplantıların ardından 30.000 barış gücü askeri gönderme kararı alarak kalıcı ateşkes sağladılar. Ancak mahallî çatışmalar yer yer devam ediyordu. Dürzî lider Kemal Canbolat’ın Mart 1977’de Öldürülmesi, Filistin-İsrail çatışmalarının Güney Lübnan’ın İsrail tarafından işgaliyle sonuçlanması (Mart-Haziran 1978), Suriye askerleriyle hiristiyan milisler arasındaki çatışmalar Lübnan’da gerginliğin devam ettiğini gösteriyordu.
1980’li yıllarda Suriye birlikleriyle hıristiyan milisler arasındaki çatışmalar, Trablusşam’da Sünnî-Şiî çatışması, Güney Lübnan’da ve Beyrut’un banliyösünde Şiî Emel hareketiyle Filistinliler arasında çatışmalar devam etti. 1982 yılında Lübnan’da daha köklü gelişmelere şahit olundu. İsrail, hava bombardımanlarının ardından Haziran 1982’de Lübnan’ı işgal etti. Bu sırada Falanjistler’in ve Mârûnîler’in İsrail’in Suriye ve Filistinliler aleyhine yaptığı operasyonlara destek vermesi mevcut cemaatler arası krizi daha da derinleştirdi. Müslüman milletvekillerinin boykot ettiği seçim sonucunda İsrail’in desteklediği Beşîr Cemâyel cumhurbaşkanı seçildi, ancak üç hafta sonra öldürüldü. Bunun üzerine İsrail’in de desteğiyle Sabra ve Şatilla Filistin kamplarına giren Falanjistler binlerce kişiyi öldürdüler (16-17 Eylül 1982). Bir hafta sonra da ılımlı görüşleriyle tanınan kardeş Emîn Cemâyel müslümanlardan da önemli destek alarak cumhurbaşkanı seçildi.
Eylül 1982’den itibaren Amerikan, Fransız ve İtalyan askerlerinden oluşanbir barış gücünün Lübnan’da bulunması kararlaştırıldı. İsrail, Suriye’nin de Bikâ’-dan çekilmesini şart koşarak Lübnan’da kalışını uzatmaya çalışıyordu. Müzakereler devam ederken Nisan 1983’te Beyrut’taki Amerika Birleşik Devletleri büyükelçiliğinde yüzlerce Amerikan askerinin bulunduğu sırada büyük bir patlama olması ve çok sayıda askerin ölmesi üzerine Amerika Birleşik Devletleri taraflar üzerindeki baskısını arttırdı. 17 Mayıs Antlaşması ile İsrail’in Lübnan’dan tedrîcî olarak çekilmesi kararlaştırıldı. Amerikan, Fransız ve İtalyan birliklerinden oluşan barış gücü Şubat-Mart 1984’te Lübnan’dan ayrıldı. Lübnan’daki kayıplarının artması ve milletlerarası baskılar gibi sebeplerle İsrail Haziran 1985’ten itibaren Lübnan’daki askerlerini geri çekti. Ardından Suriye, Bikâ’ vadisinden 10.000’in üzerinde askerini çekerek Lübnan’daki asker sayısını 25.000’lere indirdi. Bu gelişmeler Lübnan’da gerginliği azaltmadı. Haziran 1987’de Başbakan Reşîd Kerâmî’nin öldürülmesi Lübnan’ın güven ortamından ne kadar uzak olduğunu gösteriyordu.
Eylül 1988’de süresi dolan cumhurbaşkanı Emîn Cemâyel’in halefi seçilemedi. Cemâyel ayrılmadan önce Mârûnî General M. Avn’ı geçici hükümetin başbakanlığına tayin etti. Bu tayini kabul etmeyenlerden Beyrut’un batısında müslümanlar ve doğusunda hıristiyanlarca iki ayrı hükümet kuruldu ve ülke bölünmenin eşiğine geldi. Diğer taraftan Suriye destekli Şiî Emel grubu İle İran destekli Şiî Hizbul-lah mensupları çatışmalarının yanı sıra Beyrut’ta da müslümanlarla hıristiyanlar arasında çatışmalar meydana geliyordu. Kazablanka’da toplanan Arap liderleri Cezayir, Fas ve Suudi Arabistan’dan oluşan bir komite kurarak Lübnan’da barışın sağlanması çalışmalarına Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkeleri de destek verince Eylül 1989’da ateşkes sağlandı. Eylül sonunda Tâif’te toplanan Lübnan Meclisi uzlaşma konusunda önemli kararlar aldı. 22 Ekim 1989 Tâif Antlaşması Lübnan tarihi için bir dönüm noktası oldu. Halen uygulanmakta olan bu antlaşmaya göre cumhurbaşkanlığının yetkileri kısıtlanmış ve ülke yönetiminde esas sorumluluk müslümanlarla hıristiyanlar arasında eşit dağılımla oluşan hükümete verilmiştir. Milletvekili dağılımında hıristiyanlar lehine olan 6’ya 8 oranı kaldırılarak müslümanlar ve hıristiyanlar arasında eşit olarak paylaşılmak üzere millet vekili sayısı doksan dokuzdan 108’eçıkarıldı. Milislerin silâhsizlandırılması, Lübnan hükümetinin ülkenin tamamında hâkimiyetinin sağlanması, hükümete bağlı Lübnan güvenlik güçlerinin kuvvetlendirilmesi, Suriye’nin askerî güçlerini geri çekmesi alınan kararlar arasındaydı. Kasımda hem bu kararlar onaylandı hem de Rene Muav-vad cumhurbaşkanı seçildi, ancak Muav-vad’ın iki hafta sonra bir bombalı saldın sonucu hayatını kaybetmesiyle yerine İlyas Hirâvî seçilerek cumhurbaşkanlığı seçimi krizi sona erdirildi.
Yeni dönem Lübnan siyasetinde Suriye’nin etkin rolü kabul edilerek normalleşme sağlanmaya çalışıldı. 1992 sonbaharında milletvekili sayısı 128’e çıkarılıp seçimler yapıldı. Milislerin silâh bırakmaları konusunda önemli başarılar elde edildi. 1989 Tâif Antlaşması. 1975-1990 arasında aralıklarla devam eden Lübnan iç savaşını sona erdirerek ülkede genel barışı ve siyasî istikrarı sağlamış görünmektedir. Şubat 2003’te Suriye askerî birliklerinin bir kısmını geri çekmekle birlikte Lübnan’da halen 20.000 civarında asker bulundurmaktadır. Bu sebeple Suriye ile her alanda ilişkiler geliştirilmekte ve Lübnan’ın güvenliği açısından Suriye’nin Lübnan’daki askerî varlığı her iki ülke yetkililerince savunulmaktadır. Diğer taraftan İran, Hizbullah aracılığıyla Lübnan üzerinde etkisini sürdürmektedir. 3.600.000 nüfusa sahip bu küçük ülkede 200.000’in üzerinde Filistinli’nin çeşitli kamplarda varlıklarını sürdürmesi Lübnan-İsrail ilişkilerini hassas bir dengede tutmaktadır.
- Lübnan Tarihi, Tarihçesi -Osmanlı Dönemi- Hakkında Bilgi
- Lübnan Kültür, Medeniyet, Tarihi Eserleri, Yerler, Hakkında Bilgi
- Lübnan Tarihi, Tarihçesi -Başlangıçtan Osmanlı Fethine Dek- Hakkında Bilgi
- Lübnan Fiziki, Beşeri Coğrafya, Etnik Yapısı, Hakkında Bilgi
- Lübnan Başkenti, Nüfusu, Yüzölçümü, Hakkında Bilgi
TDV İslâm Ansiklopedisi