Yitik malı bulan kimsenin hak ve yükümlülükleri genelde bu malın cinsine göre belirlenir. Lukata tartışmasına konu olan malların başında hayvanlar gelir. Yaşlılık, zayıflık, verimsizlik, bakım masraflarını karşılayamama gibi sebeplerle sahibi tarafından terkedilen hayvanlar lukata hükmünde olmadığından bunlar bulana aittir. Böyle olmayıp da sahibi tarafından kaybedilen veya kaçmış hayvanlardan deve, at, inek gibi kendisini tehlikeden koruyabilecek olanlara Hanefîler’e göre sahibi adına korunmak üzere el konulabilir. Hayvanın el konmadığında zayi olma riski arttıkça el koymanın dinî gerekliliği de artar. Fakihlerin çoğunluğu ise bunlara dokunulmaması gerektiği görüşündedir. Ancak Şâfiîler, devlet başkanının gerekli gördüğü takdirde bunları sahibi adına korumak üzere toplatabileceğin! belirtirler. Çoğunluk, ortalıkta başı boş dolaşan ve sahibini kaybetmiş develerle ilgili bir soru üzerine Hz. Peygam-ber’in “Ondan sana ne! Su tulumu ve tabanı yanında. Sahibine rastlayıncaya kadar suyu bulur ve kendi kendine ağaçlardan yer mealindeki sözlerinin zahirî anlamını esas alırken Haneffler, hayvanların kötü niyetli kimselerin sahiplenmesinden korunabilmesi için onların lukata hükmünce alıkonulmasını maksada daha uygun bir tedbir olarak görmüşlerdir. Nitekim bu tür develerin Hz. Osman döneminde aynı endişeler sebebiyle toplatılıp bir süre ilân edildiği, sahibi gelmediğinde satılıp parasının muhafaza edildiği, Hz. Ali devrinde de satılmayıp beytülmâlden bakımının yapıldığı ve sahibi geldiğinde bakım masraflarının alındığı bilinmektedir.
Koyun, tavuk gibi başı boş bırakıldığında zayi olması kuvvetle muhtemel hayvanların lukata hükmüne dahil olup belli bir süre alıkonulması ve usulüne uygun biçimde sahibinin aranması, sahibi çıktığında aynen, tüketilmişse bedelinin Ödeneceği Şîa da dahil hemen bütün mezhepler taraf ından benimsenir. Sahibi bulunamadığında bulanın onu yiyebileceği görüşü hâkimse de Hanefîler gibi bulan zengin ise yemeyip tasadduk etmelidir diyenler de. Mâlikîler ve Şâfiîler’in cumhuru gibi yerleşik alan-kır ayırımı yaparak kırda taşıma külfeti bulunduğu için yiyebilir, yerleşik alanda ise satıp parasını muhafaza etmelidir diyenler de vardır. Hanbelîler’de bir görüş, bu tür hayvanların da ancak devlet eliyle alıkonabileceği yönündedir. Çoğunluk, Hz. Peygamber’in lukata hakkında genel bir hüküm olarak, “Onun kabını ve bağını iyi tanı. Sonra onu bir yıl süreyle ilân et. Sahibi gelirse verirsin, aksi takdirde onu nasıl istersen öyle yap / ondan faydalan” hadisini, buluntu koyunlar hakkında da, “Onu al. O ya senin ya din kardeşinin ya da kurdundur” anlamındaki sözlerini alır.
Sebze ve meyveler gibi uzun süre muhafazası mümkün olmayan mallar bulunduğunda azsa bulanın tüketebileceği, çoksa hâkim emriyle satılıp parasının saklanması görüşü hâkimdir. Şafiî ve Hanbelîler. bulanın bu tür malları tüketebileceği gibi satıp parasını muhafaza edebileceği, tüketir de sahibi çıkarsa bedelini ödemesi gerektiği görüşündedir. Maddî değer bakımından önemsiz buluntu mallar ise sahibi geldiğinde geri verilmesi kaydıyla ilân gerekmeksizin kullanılabilir. Bir kimsenin malı, camilerde ayakkabı veya vestiyerde elbise değişiminde olduğu gibi bir benzeriyle değiştiğinde bunun yanlışlıkla olduğu kanaati hâkimse kalan mal lukata hükmündedir. Kasten yapılmışsa kalan üzerinde doğrudan yararlanma hakkı doğar. Arının çıkardığı oğulun mülkiyeti bulana ait olmayıp ana kovanın sahibi bilinebildiği sürece ona aittir. Hz. Peygamber’in Mekke hakkında, “Onun dikeni koparılmaz, ağacı kesilmez, bulunan eşyası alınmaz” anlamındaki sözlerini esas alan Şafiî, Hanbelî ve Zâhiriyye fakihleri, Mekke’de hacılara ait buluntu malların ancak ilân ve sahibinin bulunup teslim edilmesi amacıyla alınabileceği görüşündedir. Hanefî ve Mâlikîler’le bazı Şâfiîler ise bu hadislerde Mekke lukatasma ayrı bir statü vermenin değil, sahibinin bulunamayacağı kanaatiyle ilândan vazgeçmeyi ve kolayca temellük etmeyi önlemeye yönelik bir uyarının yapıldığını ileri sürer, bu bölgedeki buluntu malların da genel kurallara tâbi olduğunu belirtirler.
Bir kimsenin buluntu malda sahiplik iddia etmesi halinde Mâlikî ve Hanbelîler’le bir kısım Şâfiîler, onun mal hakkında ayrıntılı bilgi verebilmesini ve muhatapta doğru söylediğine dair olumlu kanaat bırakabilmesini yeterli bulurken Hanefî ve Zeydiyye fakihleriyie Şâfiîler’in cumhuru ispatta daha sıkı şartlar ararlar. Birinci grup lukatanın iadesi hakkındaki hadisleri, ikinciler ise genel ispat ilkelerini esas alırlar. Mal sahibi belirlendiğinde mala yapılan ilân ve bakım masraflarını ödeyerek malını geri alır. Hanefîler, suis-timaii önlemek için sadece hâkim kararıyla yapılan masrafların ödeneceği, kendiliğinden yapılan harcamaların teberru sayılacağı görüşündedir. Şâfiîler’in görüşü de buna yakındır.
İlân süresi dolduktan sonra sahibi çıkmayan buluntu malın sahibi adına bulan nezdinde veya beytülmâlde muhafazası sürdürülebilir yahut hâkime teslim edilerek onun bilgisi altında ihtiyaç sahiplerinin ariyet ve borç olarak kullanmasına imkân verilebilir. Ayrıca buluntu malın satılıp parası bulan veya hâkim tarafından saklanması da bir fakire tasadduk edilmesi de mümkündür. Bulan kimsenin malı temellüküne gelince, çoğunluk gerekli işlemlere rağmen sahibi çıkmadığında bulanın zengin de olsa o mala sahip olabileceği görüşünde iken Hanefîler bunu ancak bulanın fakir olması halinde caiz görür, değilse bir ihtiyaç sahibine tasadduk etmesini önerirler. İmam Şâfıî ve Ah-med b. Hanbel, usulüne uygun olarak sahibi aranan ve bulunamayan lukatanın 1/5’inin vergi olarak tahsil edileceği görüşündedir.
- Lukata Nedir, Neye Denir -Mahiyeti, Şartları- Hakkında Bilgi
TDV İslâm Ansiklopedisi