Lüzûm-ı mâ lâ yelzemi. Şiirde ve sanatlı nesirde kafiye harfinden önce birkaç harf veya harekenin aynen tekrar edilmesi.
Sözlükte “gerekmeyenin gerekliliği” anlamına gelen bu tabir, söz diziminde lafza güzellik katan edebî sanatlardandır. Bu türde şair veya nâsir, kafiye ve secide bir tek harfin (revî) benzerliği gerekli ve yeterli iken bununla yetinmeyerek kafiyenin son harfinden önce birkaç harf ve harekenin benzer olması ve bu suretle eserdeki ses ve lafız armonisini daha ileriye götürme çabası içine girer; böylece eserini telifte külfetli bir yol seçer. Türe bu adın verilmesi de buradan kaynaklanır. Bu sanat için ayrıca iltizâm (gerekmeyeni ilke edinme), İ’nât (kendini meşakkate sokma), tazmîn (boynunun borcu), tazyîk ve teşdîd (kendini sıkıntıya sokma) terimleri de kullanılmıştır.
Lüzûm-ı mâ lâ yelzem şairin ve naşirin dile hâkimiyetini, söz dağarcığının zenginliğini, düşünce ve hayal ufkunun enginliğini, belagat ve fesahatteki kudretini gösterir. Kafiye ve aruz meselesini inceleyen âlimler beyit, seci ve fasıla (durak) sonlarına gelen gibi bitişik zamirlerle dişil eklerini genellikle kafiye ve iltizam harfleri olarak görmezler; revî ve iltizam harfleri bunlardan önceki harflerdir. Onlar, revîden sonra gelen bitişik zamir ve dişil eklerine “vasıl” adını verirler. Meselâ beyit sonu kelimelerinde iltizam harfidir. İbn Cinnî, Ebü’l-Alâ el-Maarri ve İbn Ebü’l-İsba’ gibi âlimler ise bunları kafiye ve iltizama dahil ederler. Yine beyit sonlarındaki aynı cihetten şeddeli harflerden sonuncusunu kafiye (revî), birincisini iltizam harfi sayanlara karşılık bunu tek harf gibi görenler de olmuştur. Revîden önceki uzun sesliler med harfleri çoğunluğa göre iltizam harfi sayılmazken bazı yazarlar bunları iltizam harfi kabul etmişlerdir. İbnü’l-Esîr, med harfi “yâ”yı iltizam harfi sayarak Kur’an’-daki ikilisini türe örnek diye verenleri eleştirdiği gibi gibi lîn harflerini iltizama dahil edenleri de eleştirmiştir. Çünkü revîden önce gelen bu uzun seslilere “ridf” adı verilir ve şiirin tamamında buna riayet zorunludur. Ancak Âdiyât süresindeki” gibi sadece vâv ile yâ değişimli gelebilirken elifte bu söz konusu değildir. Halbuki iltizamda güzel olan, ancak zorunlu olmayan bir şeyin şahsî bir zorunluluk olarak benimsenmesidir. İbnü’l-Esîr deki gibi lîn harfini iltizama dahil edenleri eleştirirken deki gibi bir lîn harfi olan revîden önceki tasgir “yâ”sını iltizama ilhak eder. Aslında bunu ilk söyleyen İbn Cinnî’dir. Kazvînî ile onun et-Telhîş’im şerhedenlere göre iltizam beyit aralarında da gelebilir: secisindeki “o” gibi. Kafiye nazariyecileri, şiirlerde revî veya iltizam harfi olarak sıkça gelen harfleri arasındaki karşılıklı değişime temas etmemişlerdir.
Lüzûm-ı mâ lâ yelzemi İ’nâtü’ş-şâir nefsehû fi’l-kavâfî ve tekellüfühû min zâlike mâ leyse lehû” adıyla ilk ele alan İbnü’l-Mu’tez. onu söz güzelliklerinden saymıştır. Bundan sonra i’nât adıyla tanınan türün adında Ali b. Halef “i’tâb”, İbn Ebü’l-İsba’ “i’tâbü’l-mer’i nefsehû” şeklinde hata (tashîf) yapmıştır. Bâkıllânî türe “tarsî maa’t-tecnîs” adını vermiş, Hârizmî i’nâtı “şairin kendine ilke edindiği kurallara nazmında riayet etmesi” şeklinde örneksiz tanımlamıştır. İbn Cinnî türe “tatavvu’ bimâ lâ yelzem” demiş, beyit sonlarındaki muttasıl zamirlerle tasgiri revî ve iltizam kapsamında görmüştür.
Bedr âlimleriyle bedîiyyât şair ve sarihleri arasında iltizam genellikle kafiyeye has bir lafız sanatı olarak görülmüştür. Ebü’l-Alâ el-Maarrî’nin Lüzuma mâ lâ yelzem [Lüzûmiyyât, el-Lüzûm] adlı hacimli divanıyla birlikte lüzûmü mâ lâ yelzem ve iltizam terimleri yaygınlık kazanmış ve kapsamı genişlemiştir. Maarrî, 11.000 beyitten oluşan divanında bu sanatı baştan sona çeşitli incelikleriyle uyguladığı gibi girişte ele aldığı kafiye ve iltizam meseleleriyle de bu türün teorisiyle ilgili önemli açıklamalara yer vermiştir. Divanında alfabenin her harfinin ref, nasb, cer ve cezim hallerine göre kafiyeler düşünülerek 113 fasıl halinde tertibi, aruz bahirlerinin çoğunun kullanılması, kafiye harfinden önce sayıları bazan dörde kadar çıkabilen iltizam harflerinin tekrarına riayet edilmesi gibi zorunsuz ilkeler iltizam sanatının kapsamına girmiştir. Daha sonra her tür lugaz, muamma, belâgi söz oyunu, dudaksılları kullanmadan şiir yazmak, bir beyitte alfabenin bütün harflerini kullanmak, sadece bitişik veya sadece ayrı yazılan, sadece noktalı yahut noktasız harflerle şiir yazmak gibi ilkeleri de kapsamıştır.
Maarrî’nin, ruhî kemale ermek amacıyla hayatı boyunca et, bal ve kadını nefsine yasaklayan çileli hayat felsefesinin sanatına yansıması olan bu iltizam şiirlerinin çoğu kısa kıtalar halinde, bazıları ise uzuncadır. Tabii ve akıcı, çok azı tekellüflü olan bu şiirlerde ahlâk-toplum-aile, din-dünya, akıl-gayb. akıl-iman, akıl-nefis, hayır-şergibi konulara dair felsefî görüşlerini dağınık ve zaman zaman çelişkili bir biçimde ifade etmesi şairin zındıklıkla suçlanmasına sebep olmuştur. Dil, edebiyat, aruz, fıkıh, tıp ve felsefe terimleri, hikmetli sözler ve emsalle dolu olan bu şiirler şairin Iugat, dil. aruz, belagat ve felsefe kudretinin delilidir. İbnü’I-Murah-hal’in yirmi dokuz kasideden oluşan el-Mu’aşşerâtü’S-lüzûmiyye’si de bu sanatın uygulandığı bir diğer eserdir. Eşter-kûnî, el-Makümâtü’l-lüzûmiyye’sinde bu sanatı nesre uygulamıştır. Eski Arap şairlerinde Kur’an ve hadislerde iltizam örnekleri az, fakat tabii ve akıcıdır.
TDV İslâm Ansiklopedisi