Ma Ming-hsin (İbrahim Vikayetullah) Kimdir, Hayatı, Hakkında Bilgi

Ma Ming-hsin (1718-1781) Nakşibendiyye Cehriyye tarikatının kurucusu Çinli âlim ve mutasavvıf.

Kuzeybatı Çin’de Kansu eyaletinin Jie-zhou şehrinde müslüman fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İslâmî adı İbrahim Vıkâyetullah’tır. Kaynaklarda Azîz veya Muhammed Emîn diye anıldığı da kaydedilir. Henüz doğmadan babası öldü, çocuk yaşındayken annesini kaybetti. İlk eğitimini cami imamı olan amcasından aldı, bu sırada caminin temizlik işlerine yardımcı oldu. 1728″de amcasıyla birlikte hac yolculuğuna çıktığı sırada Buhara’da şiddetli kum fırtınasına yakalandığı, bu sırada amcasını kaybettiği, çaresiz bir haldeyken kendisine bir şeyhin yardım ettiği ve daha sonra da Arabistan’a gön­derdiği nakledilir. Bu durumda onun ilk tasavvufi eğitimini Buhara’da gördüğü söylenebilir. Ebû Alamah Abdülkâdir (Guan Li-ye) isimli bir müridi tarafından kaleme alınan yan biyografik Rashah adlı eserde amcasıyla birlikte güneydeki ipek yolunu kullanarak Çin’in güneybatısındaki Yun­nan, Burma ve Hindistan yoluyla Arabis­tan’a gittikleri kaydedilmektedir.

Öğrenimini tamamlamak için uzun sü­re İslâm ülkelerinde dolaşan Ma Minghsin’in (Mingxjn) hangi ülkelere gittiği ve nasıl bir dinî eğitim aldığı hususunda kay­naklarda yeterli bilgi yoktur. Ancak Ye-men’de eğitim gördüğü ve Mısır’a geçe­rek Ezher’de okuduğu bilinmektedir. Onun Nakşibendiyye tarikatına Orta As­ya’da girmiş olabileceği ileri sürülmekte­dir. Yemen’de iken Abdülhâlik b. Zeyn el-Mizcâcî ile Zebîd bölgesinde temas kurduğu da düşünülebilir. Abdülhâlik’ın ta­rikat silsilesinin muhtemelen İbrahim b. Hasan el-Kûrânî vasıtasıyla Medineli Şeyh Ahmed el-Kuşâşî’ye ulaştığı, Kuşâşî’nin birçok tarikatın yanı sıra Nakşibendiyye’-den de icazetli olduğu bilindiğine göre Ma Ming-hsin’in bu silsileyle Nakşibendiyye’-ye bağlandığı da söylenebilir.

Muhammed Hayât es-Sindî, İbrahim b. Hasan el-Kûrânî, Şah Veliyyullah gibi şah­siyetler tarafından temsil edilen dini ihya hareketinin etkisi altında kalması muh­temel olan Ma Ming-hsin on yedi yıl son­ra memleketine döndüğünde Çin müslü-manlarını, Han Çinlileri’nin dinî gelenek­lerinin etkisi altında kalıp doğru yoldan sapmakla suçladı. Camilerin Çin ibadet­haneleri gibi inşa edilmesine karşı çıktı ve tezyinatının sade olmasında ısrar et­ti. Mensuplarının Han Çinlileri’nin cenaze âdetlerini uygulamalarını yasakladı. Müs-lümanın sade bir hayat yaşaması ve ha­yatını yalnızca İslâm toplumuna adama­sı gerektiğini vurguladı. Onun bu anlayışı Çin’in mahallî âdetleriyle İslâm’ın sente­zini engelledi.

Ma Ming-hsin’den önce Çin’de Nakşi­bendiyye tarikatı mensupları hafî zikir ic­ra ediyor, tarikat da bu sebeple Hafiyye diye anılıyordu. Ma Ming-hsin baş ve kol­ların sallandığı cehri zikir uygulamasını benimsemiş, bundan dolayı tarikatına Cehriyye adı verilmiştir. Bazı araştırmacı­lar onun Ahmed Yesevfye ulaşan bir silsi­lesinin olduğunu ve cehrî zikri Yesevî’nin uyguladığı “zikr-i erre” sebebiyle benim­semiş olabileceğini, hatta onun Çin’de hem Nakşibendiyye hem Yeseviyye kural­larını öğrettiğini ileri sürmüşlerdir. Hafiy­ye koluna mensup Nakşîler, muhtemelen daha önce bazı Nakşibendiyye kollarında cehrî zikrin uygulandığını bilmedikleri için Ma Ming-hsin’in bu uygulamasını eleştirmişlerdir.

Kendisini Çin’in en büyük ve en son şey­hi olarak gören, hakikate ancak şeriatla tarikat birleştirildiği takdirde ulaşılabile­ceğini söyleyen Ma Ming-hsin. bir tarikat şeyhi olmanın yanı sıra İslâm toplumunun siyasal ve sosyal anlamda lideri kabul edildi. Liderlik için akrabalık yerine ehliyeti ve liyakati şart koşması ve bunun ger­çek İslâmî prensip olduğunu söylemesi, Çin’de müslüman topluluklara karşı bir meydan okuma ve önceki sistemi savu­nanlara karşı bir hakaret olarak görüldü. Çünkü bu, liderlerin kabile içinden seçil­mesi uygulamasını kaldırmak mânasına geliyordu. Onun görüşü Kuzeybatı Çin müslüman topluluğu içinde büyük huzur­suzluklara yol açtı. Çin hükümeti de bu yeni anlayışı, sosyal çalkantılara sebep olacak ve yönetime karşı siyasî tehdit oluşturacak gizli bir teşekkül oluşturma gayreti şeklinde değerlendirerek Ma Ming-hsin’e ağır zulümler uyguladı. Ma Ming-hsin 27 Mart 1781’de idam edildi. Onun ölümünü mensuplarının katliamı takip etti. Manchu hükümetinin daha fazla zulmüne engel olmak için başyar­dımcısı Su Si-shi-san diğer Cehrilerle bir­likte ayaklandıysa da başarılı olamadı.

Ma Ming-hsin’den sonra yerine halife­lerinden Ma Hsian-ch’ang Muhammed Zanbanî İmâmülâlem geçti. Onun ardın­dan posta oturan Ma Ma-t’in Muhammed Celâl Kutbülâlem, Manchu hükümetinin adaletsiz yönetimine karşı yürüttüğü mü­cadeleden dolayı tutuklanmak üzereyken yerine oğlu Ma Yi-te Muhammed Safî Ha-kikullah’ı geçirmesiyle tarikatın ilkelerine aykırı bir uygulama başlamış oldu. Ancak Ma Yi-te’den sonra yerine oğlu Ma Hua-lung’un geçmesinin Ma Ming-hsin’in liya­kat prensibine uygun olduğu kabul edil­mektedir. Ma Ming-hsin’in kurduğu Ceh-riyye tarikatı benimsediği cihad ruhuyla İslâm’ın Çin’de daha da derinlere kök sal­masını sağlamış, kendisinden sonra hali­feleri tarikatı bütün Çin’e yaymaya çalış­mışlardır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski