Macaristan Tarihi (Başlangıçtan 1500 Yılına Dek) Hakkında Bilgi

Macaristan’da yerleşim tarihi oldukça eski devirlere kadar iner. Neolitik çağın başlangıç döneminde Körös kültürünü oluşturan nüfus Balkanlar’dan gelerek zi­raat ve hayvancılıkla uğraştı. Bakır çağı­nın sonlarına doğru Tisza nehri çevresine Rus bozkırlarından göçebeler ulaştı. Gü­neydoğu Avrupa’dan büyük baş hayvan yetiştirenler, batıdan Baden kültürünün Hint-Avrupalı temsilcileri ortaya çıktı. Tunç çağı sırasında (m.ö. 2000-800) Ana­dolu’dan yine Hint-Avrupalı bir grup bu taraflara göç etti, Batı Avrupa’dan da göçler oldu. Erken demir devrinde (m.ö. 800-400) İran asıllı ve demir işleme bil­gisine sahip bir atlı göçebe topluluk ovalık araziye yerleşti. Aynı zamanda Keltler’in öncüsü sayılan Hallstatt kültürü halkı. İl-liryalılar ve İskitler de bu topraklara gel­di. Geç demir devrinde (m.ö. 400-100) Karpat havzası Keltler’in hâkimiyeti altın­daydı. I. yüzyılda Romalılar Tuna’nın ba­tısındaki bölgelerde Pannonia eyaletini kurdular ve bir yandan şehirler, öte yan­dan nehir boyunca “limes” denilen savun­ma hattı oluşturdular. Hıristiyanlığın böl­gedeki ilk izleri III. yüzyıldan itibaren gö­rüldü. IV. yüzyılın sonlarına doğru Hunlar’ın önünden kaçan barbarlar (Gotlar, Vandallar ve Alanlar) geçici olarak bölgeyi ellerine geçirdiler ve Roma idaresine son verdiler. 420-455 yılları arasında Hun İm­paratorluğu Karpat havzasından yöneti­liyordu. Hunlar’in çöküşünden sonra Pannonia bölgesi Ostrogotlar’ın yönetimine girdi. Büyük Ova’ya ve Transilvanya’ya (Erdel) Gepideler hâkimdi. Bunları 567′-de bir Longobard-Avar ittifakı yendi ve Karpat havzasını ilk defa siyasî bir bütün olarak birleştiren Avar Hanlığı iki yüzyıl hâkimiyetini sürdürdü. 670 dolaylarında On Uğur (Ogur) birliğinden de bazı grup­lar buraya geldi. IX. yüzyılda Zalavar mer­kezli eski Pannonia, Karolinglar’ın kontro­lü altındaydı ve Salzburg piskoposunun misyonerlik bölgesiydi.

İlk Macarlar’ın bugünkü yurtlarına ne zaman geldikleri tam olarak bilinmemek­tedir. Bir teori, VII. yüzyılın ortalarında yerleşenlerin önceki Avar kalıntılarına kı­yasla değişiklik gösteren arkeolojik bu­luntularının Macarlar’a ait olduğunu ileri sürer. Bir başka iddia bu halka ait unsur­ların üç dalgada geldiğine dairdir. Daha yaygın görüşlere göre Macarlar’ın ilk grupları, 862’den itibaren Frank ve Ba-veryalılar’ın yardımcıları sıfatıyla geçici olarak Karpat havzasına ulaşmışlardı.

Fin-Ugur kökenli olan Macarlar anava­tanlarından Karadeniz’in kuzeyindeki boz­kırlara indiler. Bunlar, bir dönem için Don ırmağının ağzında kurulan On Uğur birli­ğinin bir parçasını oluşturuyorlardı (Ma­carlar’ın Avrupa’daki “Hungarian, hongrois, ungarisch” vb. adları bu olguyla bağ­lantılıdır). IX. yüzyılın başlarında Hazar egemenliği altında olan Macarlar yedi ka­bileye bölündüler. Türkler’le çeşitli za­manlarda ve birçok yönden kaynaştılar ve doğu komşuları Peçenekler’in baskı­sıyla batıya doğru göç etmek zorunda kaldılar. 895-896’da Arpâd’ın önderliğiyle Karpatlar’ı aşıp Transilvanya’yı ve Bü­yük Ova’yı. 900 yılı civarında Tuna ötesini yurt edindiler. 899’dan itibaren Avru­pa’nın çeşitli ülkelerine akınlar düzenle­meye başladılarsa da hem batıda (955: Augsburg yakınındaki Lechfeld’de) hem Balkanlar’da (970) yenilgiye uğradılar ve akınlara son verip yerleşik hayata geçti­ler. Ârpâd’ın torununun oğlu Geza Macar boyları arasında birliği sağladı. Ortodoks ve Katolik kiliseleri alternatiflerinden Ba­tı Hıristiyanlığfnı seçti. Roma-Germen imparatorları I ve II. Otto’dan papazlar istedi ve ailesiyle birlikte kendisi de vaf­tiz oldu. Oğlu I. Istvan (Aziz) 997’de baba­sının yerine geçti. 1000- 1001’de taç giyen ilk kral olan I. Istvan Macar Devleti’nin ku­rucusudur. Kısmen yeni toplumsal yapı­lanmaya, kısmen Katolikliğe karşı çıkan bazı grupların ayaklanmasını bastırdıktan sonra Karpat havzasını bütünüyle birleş­tirdi. Kiliseyi iki başpiskoposluğa ve altı veya sekiz piskoposluğa böldü, manas­tırlar kurdu, yasalar çıkardı ve Latince’yi resmî belgelerin dili yaptı.

1301’e kadar devam eden Ârpâd hane­danında Istvan’ın ölümünden (1038) son­ra yirmi üç kral değişti. I. LâszIö’nun(Aziz) hükümdarlığı sırasındaf 1077-1095) yayıl­ma devri başladı ve Hırvatistan 1091″de zaptedildi. Ülkeyi tehdit eden Peçenek ve Kumanlar’a karşı başarılı savunmada bu­lunuldu. Yeğeni Kalman (1095-1116) geçici olarak Dalmaçya’yı ele geçirdi, papa­lıkla ve Bizans’la daha önce gevşeyen iliş­kileri sağlamlaştırdı. Yeni kanunları, kili­se düzenini geliştirmesi ve geniş bilgiye sahip olmasıyla ün kazandı. II. Andrâs (1205-1235) Haçlı seferlerine de katıldı. IV. Bela zamanında (1235-1270) Macaristan Moğol istilâsına uğradı; Muhi yakınındaki yenilginin (1241) ardından pek çok bölge yağmalandı. Dalmaçya’ya sığınan kral ge­ri döndükten sonra ülkeyi yeniden takviye etti; ayrıca Bosna’yı, Sırbistan’ın kuzeyini ve Bulgaristan’ı hâkimiyeti altına aldı.

Feodalleşme sürecinde XIV. yüzyıla ka­dar önemli toplumsal değişmeler meyda­na geldi. Serbest ve köle statüsündeki te­baalar arasında mevcut farklar giderildi ve homojen bir serf sınıfı oluşturuldu. Bu dönemde serf toprak sahibini serbestçe seçebildi ve kullandığı toprak parçasını oğluna bırakabildi. Krala bağlı olan yöne­tici ve hizmetçi gruplarından ve kale mu­hafazasında bulunanlardan asilzadeler ortaya çıktı. Şehirlerde yaşayanlar arasın­da özerklik ve muafiyetlerden yararlanan burjuvalar (kentsoylular) oluştu. Transil-vanya’da özel duruma sahip “szekely”ler (sekeller) sınır savunmasıyla uğraştı. Halk Hıristiyanlığı kabul etti. yine de Şama­nizm’in bazı izleri varlığını sürdürdü. Kü­çük soyluların haklarını korumak için II. Andrâs “altın mühürlü ferman”ını çıkar­dı (1222). Moğol istilâsı dolayısıyla Büyük Ova’da Kumanlar yerleşti.

1301’de başlayan ve kısa süren iç sa­vaştan, büyük toprak sahiplerinin yarı ba­ğımsız hale gelmesinden sonra Anjou sü­lâlesinden I. Kâroly 1308’de kral seçildi ve 1310″da taç giydi. Derebeyilerin nüfuzu­nu kırarak devlet otoritesini yeniden sağ­ladı. Oğlu I. Lajos (Büyük] (1342-1382) Ma­caristan’ı Avrupa çapında önemli bir dev­let haline getirdi. Venedik’i yenerek Dalmaçya’nın bütününü ele geçirdi, Bosna’­nın batı bölgelerini krallığına kattı, Kuzey Sırbistan’ı ve Bulgaristan’ı vasal devlet yaptı. 1370’te Polonya kralı oldu. Ancak Napoli’ye yaptığı iki seferi de başarısızlık­la sonuçlandı. Erkek çocuğu olmadığın­dan ölümünden sonra kısa bir kargaşalık dönemi yaşandı. Nihayet damadı Lüksemburglu Zsigmond (Sigismund) tahta çıktı (1387-1437). İlk Kosova savaşının ar­dından Osmanlılar’ın ilerlemesini engel­lemek amacıyla bir Haçlı seferi düzenledi ve Niğbolu’da (Nikâpoly / Nikopol) büyük bir mağlûbiyete uğradı. Roma imparato­ru ve Çek kralı olduğu için hükümdarlı­ğının uzun yıllarını Macaristan’ın dışında geçirdi. Avrupa politikasında uzlaşmaya öncelik verdi ve papalığın iç mücadele­sinin sona erdirilmesinde önemli katkısı oldu.

Adı geçen iki sülâle döneminde iktisadî kalkınma, nüfus artışı, şehirleşmede ge­lişme ve sanatta canlılık görüldü. I. Kâroly devrinde açılan altın madenleri Avrupa’­nın en önemli ocaklarından biriydi. XV. yüzyılda bakır ocakları ön plana çıktı, sığır ihracatı geniş boyutlara ulaştı. Yerel za­naatlar gelişemediği için şehirleşmede büyüme sağlanamadı ve toprak sahibi asilzadeler siyasî etkilerini kaybetme­diler.

Daha önce ender toplanan “dieta” deni­len meclisler 1439’dan sonra düzenli bi­çimde bir araya geldi ve kralın gücünü büyük ölçüde kısıtladı. Bu zayıflama Zsigmond’un damadı Habsburg Albert zamanında (1437-1439) başladı ve be­bekken taç giydirilen V. Lâszlö (1440-1457) ile soylular tarafından Polonya’­dan çağırılan I. Ulâszlö’nun( 1440-1444) ortak krallığı döneminde daha da belirginleşti. İki hükümdar arasında devam eden savaşlarda Ulâszlö’nun taraftarı ola­rak ün kazanan Jânos Hunyadi, Osmanlılar’a karşı ilk ciddi başarıları elde ettiyse de [meselâ İziâdi savaşı 1443-1444 kışı] kralın da hayatını yitirdiği Varna meydan savaşında ve II. Kosova Muharebesinde yenilgiye uğradı. 1446’da nâib seçildi, 1452’den itibaren başkumandan sıfatıy­la ülkeyi idare etti. Belgrad’da Fâtih Sul­tan Mehmed’e karşı gösterdiği başarılı müdafaayla büyük şöhret kazandı. Ku­şatmadan az sonra öldü ve küçük oğlu Mâtyâs, V. Laszlö’nun ölümünün ardın­dan kral seçildi (1458-1490). Onun devrin­de Macaristan Krallığı tekrar Orta Avru­pa’nın önde gelen devleti durumundaydı. Meclisleri tekrar nüfuzlu kıldı, ordusunda maaşlı askerler istihdam etti (“kara or-‘du”), ek vergilerle hazinenin gelirini art­tırdı. 1468-1474 yılları arasında devam eden savaşlarda Bohemya’yı, Silezya’yı ile Lausits’i ele geçirdi. Polonya’yı barışa zor­ladı, Çek kralı unvanını aldı. Viyana ile bir­likte bugünkü Avusturya’nın bazı bölge­lerine ve Çek topraklarına hâkim oldu. Osmanlılar’dan Szâva nehrinin güneyine düşen birkaç önemli kaleyi (Yayca / Jajca, Sreberniça /Szrebernikve Böğürdelen/ Szabâcs) ülkesine kattı, fakat Osmanlılar’a karşı genelde barışçı davrandı. Sarayı hü­manizmin ve Rönesans kültürünün mer­keziydi, meşhur Corvina Kütüphanesi dö­nemin seçkin koleksiyonlarından birini oluşturuyordu.

Mâtyâs’tan sonra Jagiellon hanedanına mensup krallar geldi. II. Ulâszlö (1490-1516) dış politikada aktif olduysa da asilzadelerin nüfuzundan kurtulamadı. 1514’te cereyan eden köylü ayaklanması iç düzeni altüst etti. Ulâszlö’nun oğlu II. Lajos (1516-1526) on yaşında tahta çıktı. Uzun bir kuşatmanın ardından Belgrad’ın 1521’de Osmanlılar’ın eline geçmesiyle Macaristan tarihinde yeni bir safha baş­ladı.

  • Macaristan’da Osmanlı Eserleri, Yapıları, İzleri, Hakkında Bilgi
  • Macaristan’da İslam Araştırmaları, Hakkında Bilgi
  • Macaristan’da İslamiyet, İslam Dini, Hakkında Bilgi
  • Macaristan Tarihi (1700’den Günümüze) Hakkında Bilgi
  • Macaristan Tarihi (Osmanlı Döneminden, 1700’lü Yıllara Dek) Hakkında Bilgi
  • Macaristan Fiziki, Beşeri, Coğrafya, Dini, Etnik Yapısı, Hakkında Bilgi
  • Maca­ristan Başkenti, Nüfusu, Yüzölçümü, Önemli Şehirleri

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski