Magosa. Kıbrıs’ta bir liman şehri.
Kıbrıs adasının doğusunda Poyraz (Cape Greko) ve İlya (Cape Elea) burunları arasında kalan körfezde (Magosa körfezi) yer alır. Mısır Kralı Ptolemy II. Philadelphus (m.ö. 308-246) tarafından kurulduğu söylenen şehir Eskiçağ ve Erken Ortaçağ’Iar-da Roma, Bizans ve İslâm hâkimiyeti altında kaldıktan sonra 1192 yılında Lusignan Kralliği’nın hâkimiyetine geçti. Uzun yıllar, yakınındaki daha eski bir yerleşim merkezi olan ve Özellikle Romalılar zamanında Costantia adıyla büyük bir metropole dönüşen tarihî Alasya şehrinin gölgesinde küçük bir köy olarak kaldı. 1291′-de Filistin’deki Akkâ şehri Memlükler’in eline geçince buradan gelen göçmenler sayesinde kısa sürede büyüdü. XIV. yüzyıl başlarından itibaren nüfusunun ve liman faaliyetlerinin artmasıyla gelişmeye başladı. Doğu Akdeniz ticaretinde stratejik Önem kazandı. 1373’te Cenevizlilerin işgaline uğradı ve 1464’e kadar onların yönetiminde kaldı. 1489 yılında buraya hâkim olan Venedikliler Lefkoşe’yi idarî, Magosa’yı askerî başşehir olarak kullanmayı tercih ettiklerinden şehri çevreleyen surları onararak muhkem bir kale haline getirdiler. Kale surları Ortaçağ askerî mimarisinin en güzel örnekleri arasında sayılır. Özellikle Othello Kulesi. Shakespeare’in aynı adlı tiyatro eserinden sonra çok meşhur olmuştur.
978 (1570) yılında Kıbrıs’ın fethine girişen Osmanlılar, Magosa’yı Lefkoşe’nin fethinden ancak on bir ay sonra 9 Rebîülevvel 979’da (1 Ağustos 1571) çetin bir kuşatmanın ardından ele geçirebildiier. Osmanlılar’ın Lefkoşe’yi tekrar merkez yapmaları Magosa’nın önemini azalttı. Seyyah raporları, daha Venedikliler zamanında limanın ticarî önemini kaybetmeye başladığını ortaya koyar. Osmanlılar da tıpkı Venedikliler gibi Magosa’yı bir ticaret limanından çok askerî amaçlarla ve donanma üssü olarak kullanmayı tercih ettiler. Fethin ardından bir sancak ve kaza merkezi yapılan Magosa’ya fetihten hemen sonra bir kadı, bir dizdar ve bir kethüda tayin edildi. Tanzimat dönemine kadar şehir yönetiminde önemli bir değişiklik olmadı, bu tarihten sonra mahallî idare reformları uygulandı. Adanın savunması için stratejik önemde bulunduğundan şehrin kalesi onarıldı ve buraya azeb, cebeci, topçu gibi çeşitli sınıflardan 1108 muhafız yerleştirildi. Daha sonra kale hapishane olarak kullanıldı, Nâmık Kemal gibi pek çok ünlü kişi burada alıkonuldu. Şehir askerî bir merkez olma hüviyetini Osmaniı hâkimiyeti boyunca korudu. 1878 yılından itibaren adanın yönetimini ele geçiren İngilizler de burayı askerî bakımdan önemli buldular ve II. Dünya Savaşı’n-da ve sonrasında donanma üssü haline getirdiler. Ancak bu durum sur dışında Maraş (Varoşa) adıyla yeni bir merkezin gelişmesine de zemin hazırladı. 1974’te Türkiye’nin adaya müdahalesi neticesinde Magosa Türk kesiminde kaldı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bir şehri oldu. 13 Şubat 197S’te Gazi unvanıyla anılmaya başlandı. Ancak Maraş bölgesi bir müddet sonra boşaltıldı.
Magosa’nın ekonomik ve sosyal durumu dönemlere göre farklılıklar arzeder. 1211 ‘de şehri ziyaret eden W. von 01denburg burasını iyi bir liman, 1322’de Man-daville ise her din ve ırktan insanın ziyaret ettiği dünyanın en başta gelen ticaret şehri olarak nitelendirmiştir. Ludolf von Suchen (1350), çok sayıda zenginin yaşadığı ve her taraftan gelen hacı ve tüccarın buluştuğu bir yer olması sebebiyle dünyadaki bütün şehirlerin en zengini olduğunu yazmıştır. Ancak daha sonra buraya gelen seyyahlar, 1363 yılından itibaren Cenevizlilerin saldırılan sonucu meydana gelen tahribat, tekelci zihniyet yüzünden sadece vatandaşlarına ticaret izni vermeleri, bundan dolayı birçok zenginin Lefkoşe’ye göç etmesi. Lusignanlar’ın Larnaka’da tüccarlara daha cazip imkânlar sağlamaları gibi sebeplerle şehrin ticaret limanı olarak önemini yavaş yavaş yitirmeye başladığını belirtirler. 1394’te Magosa’ya gelen Martoni şehrin büyük meydanlara ve güzel evlere sahip olduğunu, ancak Cenevizliler yüzünden üçte birinin iskân edilmediğini ve evlerinin tahrip olduğunu kaydeder. Aynı seyyah, şehrin surlarının güzellik ve sağlamlığından ve buradaki yün işçiliğinden övgüyle söz etmekle birlikte eski Magosa’nın daha canlı ve kalabalık olduğunu belirtir.
XV. yüzyılda gerek Venedik’in gerekse Memlükler’in şehre sayısız akınlar düzenlemesi Magosa’nın çöküşünü hızlandırdı, Venedikliler’in buraya Korfu, Mora ve diğer Venedik topraklarından nüfus nakletmek suretiyle canlandırma çabalan da kaderini değiştirmedi. Pero Tafur (1435), Loredan (1476), Felix Fabri (1483) ve Locke (1533) gibi pek çok seyyah bu dönemde, bir zamanlar Akdeniz’in incisi olan Magosa’nın özellikle kötü hava şartları ve salgınlar yüzünden hızla nüfus kaybettiğini ve harap olduğunu yazar. Bununla birlikte fetih sonrasına ait Osmanlı resmî kayıtlan, Magosa’nın durumunun seyyahların çizdiği karamsar tablodan çok daha iyi olduğuna işaret eder. Bu arada 980’de (1572) yapılan nüfus ve arazi sayımı, Magosa’nın uzun süren kuşatma sırasında bile Lefkoşe kadar etkilenmediğini gösterir. Venedik kaynaklarında 1560 yılı nüfusunun Lefkoşe’nin yarısı kadar olduğu belirtilen Magosa 1572’de Lefkoşe’nin beş altı katı nüfusa sahipti. Magosa’da yirmi mahallede 1193 hâne (yaklaşık 6000 kişi) vardı. Ayrıca kayıtlardan henüz bütün nüfusun hıristiyan ve Rum olduğu, sadece altı hanenin Cemâat-i Yahûdiyân olarak kaydedildiği anlaşılmaktadır. 1573′-te güvenlik gerekçesiyle alınan bir karar üzerine sur içinde sadece müslüman nüfusun ve askerlerin oturmasına müsaade edilmesiyle hıristiyanlar şehrin 1 km. kadar güneyindeki Varoşa köyüne (yeni Maraş) taşındı. Burası zamanla gelişerek Magosa ile bütünleşti.
Fetihten sonra Kıbrıs’a sürgün yoluyla Anadolu ve Suriye’den yapılan nüfus nakliyle Magosa’nın nüfusuna önemli oranda müslüman da eklendi. Müslüman nüfusun kaydedilmediği cizye defterlerinde şehrin hıristiyan nüfusunun zamanla çok azaldığı dikkati çeker.[1606’da 2000,1643′-te sadece 606 cizye mükellefi] Bu düşüşün sebebi, 1589 sonrasında birkaç defa karşı karşıya kaldığı salgın hastalıklar ve depremler olmalıdır. Tanzimat döneminde yapılan sayımda (1850) şehirde 807 hâne tesbit edilmiş olup bunun 177 hanesi müslümandı. Yine bu sayımda yetişkin erkek sayısı müslüman 354 ve hıristiyan 1373 olmak üzere toplam 1727 olarak bulunmuştu (tahminen toplam 3500 kişi). 1881 yılında İngilizler’in yaptığı sayımda ise Magosa’nın toplam nüfusu (Maraş dahil) 2609 hâne olup bunun 1848 i Rum (% 71), 727’si müslüman (% 28), yirmi ikisi Mârûnî idi. Ayrıca altı Katolik Latin, altı Protestan, bir Ermeni vardı. Bu tarihten sonra nüfusunda sürekli olarak artış görülmektedir. 1891 ‘de 835’i müslüman olmak üzere 3367 olan hâne nüfusu 1900’de 856’sı müslüman olmak üzere 3825’e yükseldi. 1960 yılında şehrin nüfusu 24.506 Rum, 6120 Türk ve 4148 diğerleri olmak üzere 34.774 olarak tesbit edilmiştir. 1980’de sadece Türkler1 den ibaret olan nüfusu 19.428 idi.
Şehrin limanı, Osmanlılar devrinde önemini kaybetmekle beraber hiçbir zaman tamamen tüccarlardan soyutlanmadı; seyyah raporlarında da belirtildiği gibi burası her dönemde ticaret gemileri ve balıkçılar tarafından kullanıldı. Heyman XVIII. yüzyıl başlarında burayı adadaki en iyi liman olarak tanımlar. 1838Tde Edward Pococke adlı seyyah Magosa’da ticarî etkinliğin az olduğunu, ancak bunun pazardaki ucuzlukla bağlantılı bulunduğunu nakleder. 1889 tarihli bir rapora göre Magosa Limanfndaki kırk sekiz tekne otuz dört çeşit balıktan bol miktarda tutmaktaydı. Gerek İngiliz yönetimi sırasında gerekse yeniden Türk idaresine geçtikten sonra şehir gelişmesini sürdürerek artık modern bir sanayi ve eğitim merkezine dönüştü. Bugün ithalât ve ihracat kapısı olarak Magosa ülke ekonomisinde hayatî bir fonksiyon üstlenmektedir. 1985yılı istatistiklerine göre limanı yirmi farklı ülkenin tüccarları kullanarak 141.651.000 dolar ithalât, 45.803.000 dolar ihracat gerçekleştirmişlerdir. Aynı yıl 88.000 civarında yolcunun giriş-çıkış yaptığı liman 400.000 tonluk bir işlem hacmine ulaşmıştır.
Magosa’da fethin ardından kurulan ve sayıları hızla artan vakıflar, usulsüz olarak Rumlar’a verilinceye kadar müslümanların sosyal ve ekonomik kalkınmasına hizmet etmiştir. Bunlar arasında Lala Mustafa Paşa ve Abdullah Paşa vakıfları önemlidir. Devletin açtığı okullarla birlikte 1800’den sonra şehirdeki sıbyan okullarının sayısı sekize ulaşmıştır. Diğer Türk okullarıyla beraber 1878’de eğitim kurumu sayısı on iki olarak tesbit edilmişti. İngiliz yönetiminde eğitim alanındaki yeniden yapılanma çerçevesinde burada bir rüşdiye ile (kuruluşu 1910-1911) Magosa Nâmık Kemal Lisesi açılmıştır. 1974 sonrasında Magosa’daki eğitim kurumlarında oldukça belirgin bir artış oldu. Bugün Kıbrıs’ın en iyi yüksek öğretim kurumlarından biri olan Doğu Akdeniz Üniversitesi burada bulunmaktadır.
Günümüzdeki adı Gazimagosa olan şehir sur dışında modern mahalleler halinde genişlemiştir. Şarap üretimi ve dokumacılık başlıca sanayi kollarıdır. Nüfusu 31.286 (1996) olan şehir, Anadolu kıyıları ile Mersin-Gazimagosa arasında çalışan feribot seferleriyle irtibatlıdır.
Magosa’nın önemli tarihî eserleri arasında Othello Kulesi’nin de üzerinde bulunduğu tarihî surlar, fetihten sonra onarılarak Lala Mustafa Paşa Camii’ne dönüştürülen Saint Nicholas Katedrali, 1571 yılından beri Sinan Paşa Camii olarak hizmet veren Saint Peter ve Saint Paul Kilisesi ile Osmanlılar’ın hapishane ve karakol olarak kullandıkları eski Lüzinyan sarayı sayılabilir. Magosa’nın dışında eski Alasya şehrinin harabeleri Roma Tiyatrosu, Zeus Tapınağı ve Gymnasium gibi pek çok antik eseri içinde barındırır.
TDV İslâm Ansiklopedisi