Mahrem Nedir, Ne Demek, Kimdir, Kimlerdir, Hakkında Bilgi

Mahrem. Birbiriyle evlenmesi dinen yasaklanmış akraba anlamında fıkıh terimi.

Sözlükte “helâl olmayan, yasaklanan şey” mânasındaki mahrem kelimesi, fıkıh terimi olarak kendileriyle evlenilmesi di­nen yasaklanmış bulunan belli dereceler­deki akrabayı ifade eder. Farsça bir terkip olan nâmahrem ise “aralarında evlenme yasağı bulunmayan kişiler” demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de geçmeyen mahrem ke­limesinin hadislerde hem sözlük hem te­rim anlamında kullanıldığı görülür.

İslâm dini, karşı cinsler arasındaki iliş­kilerde insanın tabiat ve eğilimlerini göz önünde bulundurarak hem fıtratı ve tabii olanı korumak hem de aşırılıkları önlemek amacıyla tarafları muhtemel sapmalar­dan koruyucu bazı sınırlamalar getirmiş, yakın hısımlar arasında belli ölçülere bağlı olarak evlenme yasağı koymuştur. Kur­’ân-ı Kerîm’de kendileriyle evlenilmesi sü­rekli olarak yasaklanan akrabalardan bah­seden âyetten hareketle [Nisâ 4/23] İslâm hukukunda kadın ve erkeğin birbi­riyle evlenmesine engel teşkil eden se­bepler kan hısımlığı, sıhrî hısımlık ve süt hısımlığı olmak üzere üç grupta toplan­mıştır. Kan hısımlığı dolayısıyla evlenilmesi yasak olan akraba­lar usul (üst soy hısımları), fürû (alt soy hısımları), ana babanın fürûu ile dede ve ninenin çocuklarıdır. Evlenmeden doğan hısımlık (sıhriyyet) sebebiyle evlenilmesi yasak olanlar ise dört grupta toplanır: Usulün eşleri (üvey anne ve üvey nine), fürûun eşleri (gelinler), eşin usulü (kayın­valide ve eşin her îki taraftan nineleri), eşin fürûu.[üvey kızlar veya bu durumdaki kız torunlar; burada erkek açısından evle­nilmesi yasak kimseler sayılmış olup ha­nımın evlenmesi söz konusu olduğunda kocanın aynı derecedeki akrabaları düşü­nülmelidir] Çocuğu öz annesi dışında emziren kadın ve onun belli derecedeki yakınları arasında oluşan süt hısımlığı sebebiyle evlenilmesi ya­sak olan akrabalar da şunlardır: Süt usul (sütanne, baba, sütnine ve dede), süt fü­rû (süt çocuklar ve torunlar), sütanne ve babanın nesep ve sütten olan fürûu (süt kardeşlerve onların çocukları), sütdede ve ninenin çocukları (süthalalar ve sütteyzeler), eşin sütannesi ve ninesi, eşin sütten olan kız çocukları ve kız torunları, sütbaba ve dedenin sütanne ve nine olmayan eşleri, sütten olan fürûun eşleri. Aralarında bu tür hısımlıklar do­layısıyla evlenme engeli bulunan erkek ve kadınlar birbirlerinin mahremi sayılır.

Süreklilik göstermediği için ortadan kalkması mümkün olan geçici evlenme engelleri olarak şunlar zikredilebilir: Halen başkasıyla evli olma, kocasından boşan­mış olup iddet bekleme süresi içinde bu­lunma, birden fazla evlilik durumunda hanımının kız kardeşi, halası ve teyzesi gi­bi yakın hısımı olma, dört hanımla evli bir kimse için beşinci evlilik ve evlenecek ki­şiler arasında din farkı bulunma. Bu tür engellerin ortadan kalkması durumunda taraflar arasında evlilik mümkün olur.

Birbirinin mahremi olan kimselerle il­gili dinî hükümlerde nâmahrem kişiler arasındaki ilişkilere göre bazı farklılıklar söz konusudur. İslâm âlimleri kadının ör­tünmesinden, karşı cinse bakmasından ve kadına göre mahrem sayılan kişilerden bahseden Nûr süresindeki ilgili âyetten [Nûr 24/31] bir arada yaşamanın ge­tirdiği bazı mecburiyetleri ve mahrem olan akrabalar arasında fıtrî olarak şehvet duygusunun bulunmamasını göz önünde bulundurup mahrem olmayanlara göre daha esnek bir yaklaşım ortaya koymuş­tur. Hanefî mezhebine göre bir kadın mahremi olan erkeklerin yanında başını, kollarını, gerdanını, ayaklarını ve bacaklarının diz kapağından aşağı kısmını açık bulundurabilir; erkek de mahremi olan hanımın anılan yerlerine bakabilir. Şafiî mezhebine mensup fakihler bu sının da­ha geniş tutarak erkeğin mahremi olan kadının diz kapağı ile göbek arasının dı­şında kalan organlarına bakabileceği gö­rüşündedir. Hanbelî ve Mâliki âlimleri ise baş, boyun, yüz, el ve ayaklar dışındaki or­ganlara bakmanın caiz olmadığını söyle­mişlerdir. Öte yandan erkeğin avret yeri göbekle diz kapağı arası olduğundan fa-kihlerin çoğunluğuna göre bir kadın, mahremi olsun olmasın bir erkeğin vücu­dunun göbeğiyle diz kapağı arası dışında kalan yerlerine bakabilir.

Fakihlerin çoğunluğuna göre bir kadı­nın mahremi olmayan erkeklerin yanın­da yüz ve ellerinin dışında kalan bütün organlarını örtmesi gerekmektedir. Bazı fakihler yüz ve elleri örtmenin de gerekli olduğu görüşündedir. Şafiî ve Hanbelî mezhebine mensup fakihler ayakların ör­tülmesini gerekli görürken Hanefî ve Mâlikîler bunun gerekli olmadığını söyle­mişlerdir. Mahrem olmayan kadın ve erkeklerin günlük hayatın zaruretleri çerçevesinde birbirinin örtülmesi icap etmeyen yerle­rine bakmalarında bir sakınca olmamakla birlikte bunlara şehvet hissiyle bakmaları hiçbir şekilde meşru görülmemiştir.

Hanefî, Şafiî ve Mâliki mezhebine men­sup âlimler, mahremlerin birbirlerinin bakmasında sakınca bulunmayan organ­larına dokunmasının da caiz olduğu gö­rüşündedir. Nâmahrem kadın ve erkek­ler için bu husus ancak zaruret halinde caizdir. Ahmed b. Hanbel’in, bir erkeğin annesinin dışındaki kadınlarla tokalaşma­sını mekruh kabul ettiği ve sadece uzun yoldan gelen mahrem yakınlarını öpme­sini caiz gördüğü nakledilmektedir.

Hz. Peygamber’in, “Yanında mahremi bulunmayan bir kadınla -nâmahrem- bir erkek halvet halinde bulunmasın; kadın yanında mahremi bulunmadan yolculuğa çıkmasın” mealindeki hadisinden hareketle âlimler, mahrem olmayan bir erkekle bir kadının başkala­rının giriş ve görüşüne açık olmayan bir ortamda baş başa kalmalarını (halvet) caiz görmemişlerdir. Bu durum, birbiri­nin mahremi olan kişiler için söz konusu olmadığı gibi yanlarında mahremi bulu­nan nâmahrem kadın ve erkeğin bir arada bulunmaları da halvet sayılmamıştır.

Yine anılan hadis ve zamanın ulaşım ve güvenlik imkânları göz önünde bulundu­rularak özellikle iffet ve namusunun zarar görmesi gibi birtakım muhtemel olumsuzlukları önlemek amacıyla kadının, yanında mahremi olmadan uzun mesafeli yolculuk yapması uygun kabul edilmemiş­tir. Bununla birlikte yol güvenliğinin sağ­lanması veya kadınların ayrı bir kafile oluşturması durumunda bir kadının ya­nında mahremi olmadan yolculuk yapma­sında sakınca görülmemiştir. Buna bağlı olarak yanında kocası ya da mahremlerin­den bir erkek bulunmayan kadının seferîlik hükümlerinin uygulanacağı bir mesa­feyi katedecek şekilde hac yolculuğuna çıkması konusunda mezhepler farklı gö­rüşler ileri sürmüşlerdir. Mah­remiyetle ilgili hükümler müslüman bir erkek veya kadınla gayri müslim mahre­mi arasında da geçerlidir.

Aralarında mahremiyet ilişkisi bulunan yakınlar birbirlerinin cenazelerini yıkama, namazlarını kıldırma ve kabre indirme hususunda başkalarından önce hak sahi­bidirler. Şâfiîler, cenaze namazını kıldır­madaki yetki sırası konusunda önceliği yakın akrabaya verir. Konuyu daha çok ka­mu düzeni açısından ele alan Hanefî fakihlerine göre ise cenaze namazı cuma namazına benzetildiğinden birinci dere­cede yetkili kişi devlet başkanı veya bu işle görevlendirilmiş kimsedir; daha sonra ölen şahsın yakın akrabaları gelir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski