Mahya. Hz. Peygamber’e salâtü selâm getirilen meclis; zikir meclisi.
Arapça hayât “yaşamak, diri olmak” kökünden türeyen mahya ismi, bu meclislere akşam namazından sonra kuruldukları için “geceyi ihya etmek” kavramından hareketle verilmiş olmalıdır. İbnü’l-Hâc el-Abderî ve İbn Battûta’nın aktardıkları bilgilerden, düzenli mahya meclislerini ihdas eden Nûreddin eş-Şûnî’den önce de İslâm dünyasında bazı mübarek gecelere “leyletü’l-mahyâ” denildiği öğrenilmektedir. İbnü’l-Hâc şaban ayının on beşinci gecesi kutlamalarından söz ederken camilerin aydınlatıldığı, dikili direkler arasına gerilen iplere kandillerin asıldığı geceye İbn Battûta ise Necef teki Hz. Ali’nin makamında namaz, zikir ve Kur’an tilâvetiyle geçirilen recebin yirmi yedinci gecesine yöre halkının “leyletü’l-mahyâ” dediğini söyler. Mahya terimi önceleri Hz. Peygamber’e toplu halde salâtü selâm getirilen meclisler için kullanılırken XVIII. yüzyıldan itibaren genel anlamda zikir meclislerini ifade etmeye başlamıştır.
Mahya meclislerini ihdas eden kişi bundan dolayı Mahyâvî lakabıyla anılan Nûreddin eş-Sûnî’dir (ö. 944/1537). Mısır’da Tanta’ya bağlı Şûn köyünde doğan ve çocukluğunda çobanlık yapan Şûnî’nin Re-sûl-i Ekrem’e pek çok salâtü selâm getirdiği ve otlattığı hayvanların yavrularını beslerken, “Gelin, benimle beraber Hz. Peygamber’e salavat getirin” dediği rivayet edilmektedir. Şûnî, Bedeviyye tarikatına girerek Tanta’da bulunan Ahmed Bedevî Dergâhi’nda perşembe akşamlan yatsıdan sonra başlayan ve namaz için verilen aralıklarla cuma günü ikindi veya akşam vaktine kadar süren mahya meclislerini kurdu ve yönetti. Bunu Tanta’da yirmi yıl kadar devam ettirdikten sonra Kahire’ye gitti ve Ezher Camii’nde uygulamaya koydu. Bu meclisler halk tarafından yoğun bir ilgi gördüğünden camiye büyük kalabalıklar toplandı. Mahya gecelerinde Ezher Camii sabaha kadar açık kalıyor ve yoğun biçimde mum ve kandillerle donatılıyordu. Başlangıçta bunu bir Mecûsî âdeti ve israf sayıp yasaklanmasını isteyenler çıkmış, fakat Şeyhülislâm Burhâneddin İbn Ebû Şerîf onların aleyhine karar verdiği gibi mahya meclislerinin müdavimlerinden olan Sahîh-i Buhârî şârihi Ahmed b. Muhammed el-Kastallânî de Şûnî’yi savunarak meclisine katılmaları için insanları teşvik etmiştir. Nûreddin eş-Şûnî henüz hayatta iken Mısır’ın diğer şehirleriyle Suriye. Hicaz ve Afrika’nın kuzey ve batı bölgelerine de yayılan mahya meclislerinde gece ve gündüz onar bin olmak üzere günde yirmi bin salavat getirilmekteydi. Bu meclisler sebebiyle ramazanın son on gecesi uyanık geçirilirdi. Şûnî’nin ölümünden sonra Ezher’deki meclislerin düzenlenmesini başında “şey-hü’I-mahyâ” denilen bir idarecinin bulunduğu bir daire üstlendi. Muhibbi, 1057 (1647) yılına kadar görev yapan Ezher Camii mahya şeyhlerinden söz etmektedi. Kaynaklarda bu tarihten sonraki Ezher Camii mahya dairesi ve şeyhleri hakkında bilgi yoktur; sadece XIX. yüzyılda benzeri olan “şeyhu kurrâi’l-hizbi’ş-Şâ-zelî” ve “şeyhu kıraati delâili’I-hayrâf’la-nn bahsi geçer. Mahya meclisleri Dı-maşk’a, Mısır’a ticaret İçin gidip gelen Abdülkâdir b. Süvâr el-Atîkî tarafından tanıtılmış ve ilk olarak Kabr-i Atîka mahallesindeki Büzûrî Camii’nde az bir cemaatle başlatılmıştır. Giderek ilginin arttığı ve Emeviyye Camii için de izin alınarak pazartesi geceleri burada, cuma geceleri Büzûrî Camii’nde olmak üzere haftada iki meclis düzenlendiği görülmektedir.Kahire’de olduğu gibi Dımaşk’ta da mahya meclisleri bir şeyhü’l-mahyâ veya”şeyhü’s-seccâdeti’l-mahyâ eş-şerîf” başkanlığında bir daire tarafından düzenlenir ve yönetilirdi. Mahya idaresi veraset yoluyla XIX. yüzyılın sonlarına kadar İbn Süvâr ailesi mensuplarının uhdesinde kalmıştır. Emeviyye Camii’nin doğu kısmındaki bir bölüm “Meşhedü’l-mahyâ” olarak tanınıyordu. Mahya meclislerine devam eden gruba “cemâatü’l-mahyâ” denirdi.
TDV İslâm Ansiklopedisi