Makas. Arapça mıkras veya mıkraz kelimesinden Türkçe’ye geçmiştir. Eskiden “kâğıt-hâne” adıyla anılan imalâthanelerde belli büyüklükteki tabakalar halinde imal edilen kâğıtlar kâğıtçılarda da bütün olarak satılır ve bunları satın alan ihtiyaç sahipleri tarafından istenilen boyda kesilerek parçalara ayrılırdı. Bu maksatla kullanılan kâğıt makasları, bir çırpıda ne kadar uzun bölümü kesebilirse kâğıt o nisbette ziyana uğramadan kullanılmış olurdu. Bundan dolayı kâğıt makaslarının kesici ağızları diğer makas cinslerinden daha uzun olarak yapılır ve bunlar başka işlerde kullanılmazdı. Kâğıt makaslarının kesici kollan uzunluğu dışında kâğıdı çabuk kavraması için düz değil içe dönük, oluklu olarak yapılırdı ve kıl geçmeyecek kadar birbirine intibak eden makas ağızlarını başka işte kullanılmadıkça bilemeye ihtiyaç duyulmazdı.
Keskinliklerinin yanı sıra hafif malzeme olarak taban demirinden ve tutma halkaları çoklukla sarı madenden imal edilen. altın, gümüş yahut sarı maden kakmalı, bazan mineyle işlenmiş gövdeleriyle dikkat çeken bu makasların kullanılmadığı zaman sapının açılmaması için arası zemberekli olanlarına, hatta kapandığında kalemdan veya divit içine sığabilecek şekle girenlerine de rastlanır. Kâğıt makaslarının bir başka güzelliği de parmakların geçirildiği “tutmaç” denilen halkaların etrafına sülüs hattı ile “yâ fettan” (ey fetheden, açan) sözünün oygu halinde işlendiği örneklerde görülür. Böylece Allah’ın isimlerinden olan “yâ fettan” hitabı kâğıt kesmek için makası ele alışta tekrarlanmış sayılırdı. Sipariş sahibi kişinin isminin aynı şekilde sülüsle yazılıp oyulmuş olduğu makaslar da mevcuttu. Osmanlı makasları tesbit edilebildiği kadarıyla İstanbul, Sivas, Foça, Bosna ve bilhassa Prizren’de imal edilir, halkın ihtiyacını karşıladıktan başka diğer ülkelere de satılırdı. XIX. yüzyılda Batı’ya karşı gümrük duvarları kaldırıldıktan sonra bütün yerli imalât gibi makasçılık da sona ermiştir.
TDV İslâm Ansiklopedisi