Maktû. Tabiîn ve tebeu’t-tâbiînin söz ve fiilleri anlamında hadis terimi.
Sözlükte “kesmek” anlamındaki kat’ kökünden ism-i mefûl olan maktu’ “kesilmiş, kesik” demektir. Terim olarak “tabiîn yahut tebeu’t-tâbiînden birinin söz veya fiili ya da isnadı onlara kadar varmakla birlikte daha ileri gidemeyen hadis” mânasında kullanılmaktadır. Böylece sahabeden sonra gelen neslin söz ve fiillerinin de bir hadis çeşidi olarak kabul edildiği görülmektedir. II. {VIII.)yüzyıldan itibaren İslâm âlimleri ve özellikle muhaddisler Hz. Peygamber’in, “Ümmetimin en hayırlı nesli benim zamanımda yaşayanlardır, sonra onları takip edenler, daha sonra da bunların peşinden gelenlerdir” mealindeki hadisiyle övülen ilk üç nesli (sahabe, tabiîn ve tebeu’t-tâbiîn) diğer nesillerden farklı saymışlardır. Şahıslarını Resûl-i Ekrem’in faziletli kabul ettiği bu insanların sözlerini ve davranışlarını sıradan insanların söz ve davranışlarından ayrı olarak ele alıp özel bir değerlendirmeye tâbi tutmuşlardır. Ancak bu âlimlerin bütün tabiîn ve tebeu’t-tâbiîn nesillerinin değil ilmî hüviyetleri, ahlâkî üstünlükleri ve olgun kişilikleriyle kendilerini kabul ettiren, yaşadıkları dönemde sorumluluklar üstlenen, söz ve davranışları ile İslâm’ı temsil eden seçkin şahsiyetlerin söz, fetva ve hareketlerini ele alıp bir hadis çeşidi olarak görmüşlerdir. Genelde muhaddislerin kanaati böyle olmakla birlikte Bedreddin ez-Zerkeşî maktûun bir hadis çeşidi olarak kabul edilmesini doğru bulmamaktadır. Bazı kaynaklarda ise onun bu görüşünün aksine tabiîn ve tebeu’t-tâbiînden sonra gelenlerin sözlerine de maktu denebileceği ileri sürülmektedir.
Maktu terimini ilk defa, hadis terimlerinin henüz yerleşmediği II. (VIII.) yüzyılda İmam Şafiî “isnadı muttasıl olmayan münkatf hadis” anlamında kullanmıştır. Daha sonra Abdullah b. Zübeyr el-Hu-meydî, Taberânî ve Dârekutnî gibi III (IX) ve IV. (X.) yüzyılların bazı muhaddisleri bu konuda onu takip etmişlerdir. Aynı kökten türeyen bu iki terimin zaman zaman karıştırıldığı ve birbirinin yerine geçtiği olmuştur. Zeynüddin el-Irâki’nin belirttiğine göre hadis hafızı Ebû Bekir el-Ber-dîcî tabiînin sözleri için münkatı’ terimini kullanmış, ancak hadis usulü âlimleri bunu yanlış sayarak kendisini eleştirmişlerdir. Bilindiği kadarıyla maktûu “tabiînin sözü” mânasında ilk kullanan âlim Hatîb el-Bağdâdî’dir. el-Câmic li-ahlûkı’r-râvî ve âdâbi’s-sâmic adlı eserinde bazı tabiîlerin sözlerini naklettikten sonra, “Bu maktu hadislerdendir” diyerek maktûun terim anlamına işaret etmiş ve maktu hadisleri “isnadı tabiînde kalan rivayetler” diye tarif etmiş, İbnü’s-Salâh da bu tarifi benimsemiştir. Maktu terimi senedin değil metnin sıfatı olduğu halde birçok hadis usulü kitabında buna dikkat edilmemiş, İbn Hacer el-Askalânî gibi bazı usul yazarları, “Maktu metinle, münkati” senedle ilgili bir konudur” diyerek bu iki terim arasındaki farkı göstermişlerdir.
İslâmî eserlerin pek çoğunda maktu hadise rastlamak mümkünse de bunlar özellikle Abdürrezzâk es-San’ânî’nin el-Muşannefi, İbn Ebû Şeybe’nİn el-Mu-şannef’ı, Tahâvî’nin Şerhu Me’âni’l-âsâr’ı, İbn Ebû Hâtim’in Tefsîr’i ve İbn Cerîr et-Taberî’nin Câmicu’i-beyân’i gibi rivayete dayanan hadis ve tefsir kaynaklarında bulunmaktadır. Bu terimi kullanmamakla birlikte Kütüb-i Sitte musannifleri de kitaplarında maktu rivayetlere çokça yer vermişlerdir. “Eser” diye de anılan maktu hadis kavlî ve fiilî olmak üzere ikiye ayrılır. Muhammed b. Sîrîn’in, “Bu hadis ilmi dindir, şu halde dininizi kimden aldığınıza dikkat edin” sözüyle Hasan-ı Basrî’nin, “Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır” sözü kavlî maktûun. “Mesrûk, ev halkı ile arasına bir perde çekerek namaza durur, onları dünyalanyla baş başa bırakırdı” rivayeti de fiilî maktûun örnekleridir.
Hadis ve haberleri senedleriyle birlikte nakletme geleneğinin terkedilmeye başlandığı V. (XI.) yüzyıldan itibaren maktu haberler etrafında ciddi bir problem doğmuş, rivayet konusunda titiz davranmayan bazı kişiler maktu haberleri “kale Hasan el-Basrî, kale Muhammed b. Şîrîn” diye rivayet etmek yerine bazı sözlerin başına “kale Resûlullah” ibaresini ilâve edip onları Hz. Peygamber’in sözü olarak nakietmişlerdir. Hadis diye uydurulan rivayetleri derlemeye çalışan mevzuat müellifleri, Resûl-i Ekrem’in hadisleri arasında bulamadıkları bu tür sözleri mevzu olarak nitelemişlerdir. Mevzu denilen birçok söz üzerinde yapılacak bir araştırma onların maktu hadis olduğunu ortaya çıkaracaktır. Meselâ, “Salih insanların anıldığı yere rahmet iner” sözü Süfyân b. Uyeyne’ye ait olduğu halde birçok kitapta Hz. Peygamber’e nisbet edilerek nakledilmiş, hadis olmadığı anlaşılınca da mevzuat kitaplarına girmiştir. Ömer b. Bedr el-Mevsılî. uydurma rivayetleri toplayan müelliflerin mevzu zannederek kitaplarına aldıkları sahabe, tabiîn ve te-beu’t-tâbiîn sözlerini Mafrifetü’l-vuküf ^aîe’l-mevküf adlı eserinde bir araya getirmiştir.
Maktu hadis isnad yönünden muttasıl veya münkatı’ olabileceği gibi metninin durumuna ya da senedinde yer alan râvilerin adalet ve zabtına göre sahih, ha-sen veya zayıf da olabilir; onun sahih oluşu, Resûi-i Ekrem’den alındığını değil kendisine nisbet edilen tabiînin sözü olduğunu gösterir. Eğer maktu bir hadiste Hz. Peygamber’den alındığına işaret eden bir ipucu bulunursa mürsel, sahâbîden alındığını gösteren bir husus varsa mevkuf diye nitelendirilir.
Alimlerin genel kanaatine göre maktu hadis dinî konularda bağlayıcı bir delil sayılmaz. Abdullah b. Abbas ve Enes b. Mâlik gibi sahâbîlerle görüştüğü için küçük tabiîlerden sayılan Ebû Hanîfe’nin Resûlullah’tan gelen hadisleri baş üstünde tutmakla beraber ashabın ihtilâf ettiği görüşlerden dilediğini alacağını, tabiînden nakledilen rivayetlere bağlı kalmayacağını, kendisinin de onlar gibi ictihadda bulunacağını söylemesi onun maktu hadisi bağlayıcı olmayan bir delil kabul ettiğini göstermektedir. Bundan dolayı kendisine tâbi olan re’y ekolü kıyâs-ı celî ile amel etmeyi maktu rivayetlerle amel etmeye tercih etmiştir. Ancak sahabe döneminde yaşayıp fetvalarıyla meşhur olan Alkame b. Kays, Mesrûk b. Ecda’, Kâdî Şüreyh, Saîd b. Müseyyeb, İbrahim en-Nehaî, Mücâhid b. Cebr, Şa’bîve Hasan-ı Basrîgibİ tabiîlerle bunların ilminden faydalanıp yetişen tebeu’t-tâbiînin maktu haberlerinin delil olarak kullanılabileceği söylenmektedir. Bunlar, Kur’an ve hadisi aslına uygun ve en doğru biçimde nakledip yorumladıkları için onların söz ve fiillerini bugünün mahkeme ictihadları gibi bağlayıcı yönü bulunan yorumlar olarak değerlendirmekte yarar vardır. Bazı usul âlimleri, özellikle âyetlerin nüzul sebeplerine işaret eden ve sadece Resûl-i Ekrem’den nakil yoluyla öğrenilebilecek bilgiler ihtiva eden maktu hadisleri merfû hükmünde maktu saymışlar ve bunları delil kabul etmenin gerekli olduğunu söylemişlerdir.
TDV İslâm Ansiklopedisi