Malatya Şehri Tarihi -Başlangıçtan Milli Mücadele Dönemine Dek-

Malatya. Doğu Anadolu bölgesinde şehir vg bu şehrin merkez olduğu il.

Şehirle aynı adı taşıyan ovanın güney kısmında deniz seviyesinden 910-950 m. yükseklikte yer alır. Malatya aynı zaman­da önemli yolların kesiştiği bir noktada bulunduğundan tarih boyunca geçiş gü­zergâhı olarak ilgi çekmiştir.

Tarih. Eski Malatya şimdikinden farklı bir yerde kurulmuştur. İlk olarak Arslantepe’de şehir özelliği gösteren bir yerle­şim yeri ortaya çıkmıştır. Milâttan önce 3500’ierden itibaren Malatya bölgesi Arslantepe’nin kontrolünde idi. Arslantepe’-deki yerleşim yerini niteleyen Malatya adı en eski şekli çivi yazılı metinlerde Melita, Malazia, Malita, Maldia, Maldiya, Maldija şeklinde geçer ve bu kelimenin Hititçe “bal” anlamına geldiği belirtilir. Asur bel­gelerinde Milidia, Melidia, Melitea, Milid, Meliddu, Melide ve Urartu belgelerin­de Melita adıyla anılır. Şimdiki eski Ma­latya’nın bulunduğu yerde kurulan Roma’ya bağlı şehre de Melita, Melitene is­mi verilmiştir. İslâmî dönemde bu ad eski imlâsına yakın bir şekilde Malatiyye ve Malatya şekline dönüşmüştür.

Malatya’nın tarihî geçmişi oldukça eski dönemlere kadar iner. Aslantepe höyü­ğünde milâttan önce 3300-3000 yıllarına ait kerpiç saray, 3600-3500’lere ait bir ta­pınak, binlerce mühür baskı, metal eser­ler bulunmuştur. Burası milâttan önce 2300 yıllarında Anadolu ile Mezopotamya arasında Akadlı Sargon zamanından beri işleyen, Hititler devrinde de kullanılacak olan Hattuşaş-Kültepe-Tegarama (Gü­rün )-Taranta (Darende)-Me!it( Malatya) Samusat(Samsat]-Urşu(Urfa) güzergâ­hında yer alan önemli bir şehir durumun­daydı. Proto Hitit olarak kabul edilen Kuşarra Krallığı’nın bölgedeki hâkimiyetin­den sonra Malatya ve çevresi uzun süre Hititler’in yönetimi altında kaldı. Geç Hitit döneminde Meliddu Devleti’nin merkezi oldu. Milâttan önce 1090’dan sonra Kargamış Krallığı’nın hâ­kimiyeti altına girdi. Milâttan önce 876′-dan itibaren yörede hissedilmeye başla­nan Asur baskısı, 111. Salmanasar’ın yap­tığı üç seferin ardından kesin hâkimiyete dönüştü. Urartu hâkimiyeti dönemi Asur-lar karşısında yenilgiye uğramalarıyla so­na ermiş (m.ö. 707) ve Malatya, Kommanu Krallığı’nın başşehri haline gelmişti. Pers idaresinde Malatya şehri Kapadokya satraplığınm on valiliğinden biri oldu ve ardından sırasıyla Selevkoslar, Pontus ve Kommanege krallıklarına bağlandı. Kapadokya’nın Roma hâki­miyetine geçmesiyle İmparator Titus devrinde XII. Fulminata lejyonunun daimi karargâhının Arslantepe’nin dört km. ku­zeyine taşınmasıyla şehir burada geliş­meye başladı ve Roma’nın doğu sınırları­nı koruyan askeri bir üs niteliği kazandı. Surları 532″de tamamlatan İmparator lustinianus aynı zamanda burayı III. Armenia eyaletine de merkez olarak seçti.

Ardından Bizans-Sâsânî savaşlarına ve Bizans İmparatorluğu ile müslüman Araplar arasında mücadeleye sahne ol­du. YerrnükSavaşı’ndan sonra Bizans or­dusundan kaçanları takip eden İyâz b. Ganm, Malatya’ya kadar ilerleyerek şehir halkıyla cizye ödemeleri şartıyla bir anlaş­ma yaptı; fakat Herakleios şehri yaktır­dı. Malatya bir süre sonra Habîb b. Mesleme tarafından alındıysa da (17/638) Mu-âviye Suriye valiliğine tayin edilince Habîb’i tekrar Malatya üzerine şevketti ve şehir yeniden ele geçirildi (35/655-56). An­cak bu durum süreklilik kazanmadı, iki taraf arasında sık sık el değiştirdi. Emevî Halifesi Hişâm b. Abdülmelik döneminde 123 (741) yılında bir defa daha müslümanlar tarafından fethedilen şehir yeni­den imar edildi. Bizans kuvvetleri 133 (750-51) ve 138 (755-56) yıllarında şehri tekrar işgal ettiler. Bunun üzerine Abbasî Halifesi Ebû Ca’fer el-Mansûr. el-Cezîre Valisi Abdülvehhâb b. İbrahim b. Muhammed ile Hasan b. Kahtabe’yi 70.000 sa­vaşçıyla Malatya’ya gönderdi ve şehir altı ay içerisinde yeniden inşa edildi. Bizans kuvvetleri bu sırada Malatya’ya yürüdülerse de müslüman savaşçıların sayıca çok üstün olduğunu haber alıp geri dön­düler (140/757), Malatya, Bizans-Arap mücadelesinde müstahkem surları ve as­keri gücüyle dikkati çeken bir sınır şehri özelliği taşıdı. Daha sonra yazılan bazı tarihî ve edebî eserlerde bu dönem Bat­tal Gazi’nin adı ve kahramanlık menkıbeleriyle özdeşleştirildi. Malatya, Emevîler devrinde, Sugürülcezeriyye’nin Ab­basîler döneminde ve özellikle Hârûnürreşîd zamanında Avâsım adıyla oluşturulan bölgenin önemli merkezlerinden biriydi; ayrıca Abbasîler tarafından Ho­rasan’dan nakledilen Türkler’in yerleş­tirildiği şehirler arasında yer aldı. 449-450 (1057-1058) yıllarında Kars-Erzurum üzerinden Kemah’a ulaşan Türk kuvvetlerinden Emîr Dînar kumanda­sındaki bir grup Malatya’yı ele geçir­di. Şehre yönelik Türk akınları bundan sonra da sürdü. Bizans İmparatoru X. Konstantinos Dukas, Türk akınlarına mâ­ruz kalan Malatya’yı tekrar imar ettirdi. 459’da (1067) Afşin Malatya yakınların­da bir Bizans ordusunu mağlûp etti. Ma­lazgirt Muharebesi’nin ardından yörede­ki istikrarsızlıktan faydalanılarak Malat­ya’dan Maraş’a kadar uzanan sahaya Er­meniler yerleştirildi. Malazgirt zaferinden sonra Alpaslan tarafından Anadolu fe­tihlerine devam etmekle görevlendirilen Türk beyleri Malatya’yı fethettiferse de şehir daha sonra tekrar Bizanslılar’ın eli­ne geçti. Kilikya’da bir Ermeni prensliği kurmuş olan Philaretos kendisine Bi­zans’ın temsilcisi süsü vererek 1074’te Malatya’yı zaptetti ve burayı Thoros, Hareb ve Gabriel adlı valiler aracılığıyla yö­netti. Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıcarslan, 490 (1097) yılı kış aylarında o sırada Dânişmendliler’in de ele geçirmek iste­diği Malatya üzerine yürüdü ve şehri bir süre kuşattı. Ancak I. Haçlı Seferi ordu­larının başşehri İznik’i ele geçirmek iste­diklerini haber alınca kuşatmaya son ve­rip İznik’e hareket etti. Daha sonra Dânişmendli Gümüştegin Gazi. Malatya’yı fethetmek amacıyla harekete geçince Gabriei Antakya Prinkepsi Bohemund’u yardıma çağırdı. Malatya’ya gelen Bohemund Gümüştegin Gazi tarafından esir alınıp Niksar’da hapsedildi.[Şevval 493 / Ağustos 1100] Gümüştegin Gazi şehri ku­şatarak 3 Zilhicce 495 (18 Eylül 1102) tari­hinde ele geçirdi. Onun ölümünden (1104) sonra I. Kılıcarslan Malatya’yı zaptetmek üzere tekrar harekete geçti ve iki ayı aş­kın bir süre şehri kuşatıp teslim almaya muvaffak oldu.[1 Muharrem 500/2 Eylül 1106] Malatya’nın zaptedilmesi I. Kılıcarslan’a Güneydoğu Anadolu’ya doğru genişleme imkânı verdi.

I. Kılıcarslan’ın 500 (1107) yılında ölü­mü üzerine oğlu Tuğrul Arslan Malatya’da sultan ilân edildi. Tlığrul Arslan’ın an­nesi Ayşe Hatun. Artuklu Beyi Belek b. Behrâm ile evlenerek onu oğluna atabeg tayin etti. İdareye hâkim olan Belek, bir süre sonra Malatya ve Elbistan’ı da bey-iiğine ilhak ederek hâkimiyet alanını ge­nişletti. Belek’in 518’de (1124) öldürül­mesinin ardından Dânişmendli Hüküm­darı Emîr Gazi, Malatya Meliki Tuğrul Arslan ile Harput Artuklu Emîri Süleyman arasındaki ihtilâflardan faydalanarak şeh­re hücum etti ve uzun süren bir kuşat­madan sonra Malatya’yı teslim aldı (518/ 1124). Dânişmendliler’in Malatya’daki hâ­kimiyetleri uzun süre devam etti. Ana­dolu Selçuklu Sultanı I. Mesud Malatya’yı 1143 ve 1144’te iki defa kuşattıysa da alamadı. Sultan Mesud 547 (1152) yılın­da üçüncü defa Malatya üzerine yürüdü ve şehrin surlarını tahrip etti. Bunun üze­rine Dânişmendli Emîri Zülkarneyn anne­siyle birlikte sultanın huzuruna çıkıp af diledi. Sultan da kendisine tâbi olması şartıyla Zülkarneyn’in Malatya’daki hâki­miyetini devam ettirmesine izin verdi. Ardından Miryakefalon’da Bizans’a ağır bir darbe indiren ve Bizans tehlikesini böylece bertaraf eden Sultan II. Kilıcarslan Malatya üzerine yürüdü; dört aylık bir kuşatmadan sonra şehri ele geçirdi [11 Cemâziyelevvel 574 / 25 Ekim 1178] ve Dâ­nişmendliler’in bu koluna son verdi. Ma­latya, Anadolu Selçukluları döneminde “Dârürrif’a” (üstünlük ve asalet şehri) unvanıyla anılırdı.

Anadolu Selçuklu şehzadelerinden Muizzüddin Kayser Şah ile I. İzzeddin Keykâvus Malatya meliki olarak görev yaptılar. I. Alâeddin Keykubad da ağabeyi I. İzzeddin Keykâvus tarafından Malatya yakın­larındaki Minşâr Kafesi’nde hapsedildi (1212-1220). Sultan Alâeddin 624’te (1227) Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’1-Eş-ref’in kız kardeşiyle Malatya’da evlendi.

Alâeddin Keykubad, Moğol tehlikesinin gelişmesi üzerine tahkim ettirdiği Malat­ya’da halifenin elçilerini de ağırladı. Dâ­nişmendli ve Selçuklu devrinde Malatya önemli kültür ve ilim şehri özelliği kazan­dı, çok sayıda İran ve Arap asıllı âlim bu­raya yerleşti. Selçuklular devrinde pek çok yapıyla bezendi.

Moğollar’dan kaçarak batıya doğru iler­leyen Türkmen kitleleri Malatya’nın da içinde bulunduğu bölgeye yerleştirildi. Moğollar, Kösedağ galibiyetinin ardın­dan (1243) Malatya’ya yönelik ilk giri­şimlerinden bir sonuç alamadılarsa da 1244’te Yasavur Noyan şehri kısa süre için ele geçirdi. 1258’de Baycu Noyan ta­rafından tahribata uğratıldı. Elli yıl ka­dar İlhanlı valilerince yönetilen Malatya’­da İlhanlı Veziri Reşîdüddin tarafından bazı hayrat yaptırıldı, Fıraftan ayrılacak kanallarla sulanan yerlere yeni köyler ku­rulması düşünüldü. Hülâgû, Fırat şehri üzerinden ordusunu geçirmek için 1282’de Malatya civarında köprüler yaptırdı. Abaka Han, Anadolu’yu III. Gıyâseddin Keyhüsrev ile II. Mesud arasında taksim edince Malat­ya’yı Mesud’a vermişti. Şehirdeki hıristiyan halkın saldırı ve yağmalarından ve Moğollar’la iş birliği yapmalarından ra­hatsız olan Malatya ahalisi Moğol baskı­sından kurtulmak için Memlükler’i şehir­lerine davet etti. Bunun üzerine Mem­lûk Sultanı el-Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun, 715’te (1315) Dimaşk naibi Seyfeddin Tengiz kumandasındaki bir or­duyu Malatya’ya şevketti. Memlûk ordu­su 22 Muharrem 715’te (28 Nisan 1315) şehre girdi. Malatya hâkimi Cemâleddin Hızır bazı şartlarla şehri teslim etmek istemesine rağmen askerler tarafından yağma ve tahrip edilmesine engel olama­dı. Memlûk Sulta­nı el-Melikü’n-Nâsır şehri yedi bölgeden oluşan bir sınır eyaleti haline getirdi. Bu sırada şehrin etrafında yedi kale vardı. Emîr Çoban şehirde tekrar hâ­kimiyet kurdu. Ardından bir ara Eretnalılar’ın idaresine giren Malatya’ya 1338′-den itibaren Memlükler hâkim oldu. XIV. yüzyılın ilk yansından itibaren Malatya ve civan Dulkadiroğulları ile Memlükler ara­sında mücadele alanı haline geldi; bazan Memlûk valileri, bazan da Dulkadır bey­leri tarafından yönetildi.

Malatya ilk olarak 1399’da Yıldırım Ba-yezid tarafından Osmanlı hâkimiyeti altı­na alındıysa da bu uzun süreli olmadı. Yıldırım Bayezid, Mısır Sultanı Berkuk’un ölümü üzerine Memlûk nüfuz sahasına inerek Fırat havzası boyunca Malatya, El­bistan, Behisni, Darende ve Divriği’yi ele geçirip Osmanlı sınırını doğuda genişlet­mişti. Malatya’nın Osmanlı hâkimiyetine geçmesi vesilesiyle kaynakların hemen hepsinin ortak olarak kaydettiği husus şehrin Türkmenler’den alındığıdır. Yıldı­rım Bayezid, Malatya’yı Dulkadıroğlu Nas-reddin Mehmed’e bırakarak Bursa’ya dönmüştü. 1400’de Anadolu’ya giren Ti­mur, Önce Sivas ve Elbistan’ı İşgal etti, daha sonra Malatya’ya yöneldi. Malatya ve çevresi yağmalandı, şehrin idaresi Ti­mur’un yanında bulunan Kara Yülük Os­man’a bırakıldı. Timur’un Malatya’dan ayrılmasının ardından Dulkadıroğulları buraya tekrar hâkim oldu. Bu dönemden itibaren Malat­ya, Dulkadır topraklarının bir kısmını teş­kil etmesi sebebiyle Osmanlı-Memlükçı­kar çatışmalarının odak noktası haline gel­di. 1484’te Yâkub Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetleri Malatya derbendinde Memlûk kuvvetleri tarafından pusuya dü­şürüldü. XVI. yüzyılın başlarında Malatya yöresi Safevî tehdidiyle karşı karşıya kaldı. 1507’de Şah İsrnâil kuvvetlerinin Mem­lûk topraklarına saldırdığı, bu arada Ma­latya’ya da gelerek zarar verdiği, fakat saldırının Dulkadırlı Beyi Alâüddevle tara­fından durdurulduğu belirtilir. Yine Şah İsmail’in Diyarbekir Valisi Ustaclu Mehmed 1510’da Memlûk sınırını ihlâl ede­rek Malatya’ya kadar ilerlemişse de geri püskürtülmüştü.

Malatya, Yavuz Sultan Selim dönemin­de Osmanlı idaresi altına girdi. Mısır se­feri sırasında Hadım Sinan Paşa kuman­dasındaki ordu 28 Temmuz 1516’da Memlûk sınırında olan Malatya’ya ulaştı. Ordu Sultansuyu civarında konakladığın­da Sinan Paşa şehrin Memlûk valisine ha­ber gönderip askerlerin Fırat üzerinden köprü kurarak geçmelerine izin verilme­sini istedi. Bu istek kabul edilmeyince de Malatya’yı ele geçirdi.

Osmanlı idaresine girdikten sonra Ma­latya sınır şehri olma özelliğini tamamen yitirdi ve sınırdan içeride bulunan bir şe­hir haline geldi. Ticarî ve ziraî imkânları­na rağmen Ortaçağ’daki parlak günleri­ne kavuşamadı. Bununla birlikte zaman zaman bazı siyasî ve içtimaî hadiselere sahne oldu. XVI- XVIII. yüzyıllar arasında Malatya ve civarında da eşkıyalık olayları vuku buldu. Bilhassa Safevîler’in propa­gandalarından etkilendi. Yıkıcı tesirleri görülen hareketler, 1577’de Şam Diyâde adlı eşkıyanın düzmece Şah İsmail sıfatıy­la yöredeki aşiretleri ayaklandırması ve 1584-1591’de Malatya ile çevresinde bin kadar bölükbaşı ile uzun süre eşkıyalık yapan Kiziroğlu Mustafa’nın faaliyetleri­dir. 1S92-1593 yıllarında Halep Türkmen beylerinden olup vergi toplamakla görevli Ferruh Bey ve adamlarının halka yaptığı zulümler, 1592 sonrasında Rişvan, Bal Hasanlu, Selmanlu vb. aşiretlerin eşkıya­lıkları, 1595-1600 arasında Malatya’da il erleri teşkilâtı başına yiğitbaşı tayin edi­len Karayazıcı Abdülhalim’in faaliyetleri, 1608’de isyan etmiş olan Karakaş Ahmed Paşa’ya Celâlîliği bırakması karşılığın­da Malatya mutasarrıflığının verilmesi, XVIII. yüzyıl başlarında Malatya’da yeni­çeri serdarı olan Mehmed’in halka yöne­lik baskıları da şehri olumsuz etkileyen olaylar içinde yer alır.

Malatya, genellikle XVII. yüzyılın ilk ya­nsında Osmanlı Devleti’nin doğudaki bazı siyasî – askerî teşebbüslerinde konak yeri olmuştur. 1635 Kasımında Revan seferi dönüşünde IV. Murad Diyarbekir’den Malatya’ya gelmiş ve Malatya’da iken meş­hur zorbalardan Nûh Halîfe yakalanarakidam edilmiştir. 1639’da IV. Murad Bağ­dat seferi dönüşünde bir süre Malatya’­da kalmıştır.

Şehrin bugünkü yerine, Aspuzu bağla­rına taşınmasına sebep olan hadise ise Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa kumandasında Ana­dolu’ya gönderdiği orduya karşı umumi karargâhın 1838 yazında Elazığ’dan (Mezraa) Malatya’ya nakledilmesidir. O sırada Aspuzu’daki yazlık evlerinde oturan Ma­latyalılar, ordunun şehirden ayrılmasın­dan sonra harap hale gelmiş olan kışlık evlerine dönmemişler ve Aspuzu’da otur­mayı sürdürmüşlerdir; böylece burası modern Malatya’nın çekirdeğini oluştur­muştur. Nitekim XIX. yüzyılın sonunda yeni Malatya on dördü Aspuzu merkezin­de olmak üzere Çırmıktı ve eski Malatya’dakilerle birlikte altmış yedi mahalle­si. 5000’e yakın evi, elli kadar cami ve mescidi, altı medresesi, on kilisesi, dük­kânları, dokuz hanı, beş hamamı, kırk beş değirmeni, bir ortaokul, çok sayıda sıb-yan mektebi, inşası süren Yenicami ile (halkın deyimiyle “Teze Cami”) kısa süre­de gelişen bir şehir halini almıştır. 1889 ve 1890’da binlerce dükkânın yanmasına sebep olan iki büyük yangın geçiren Ma­latya 3 Mart 1893’te vuku bulan deprem­den de etkilenmiştir. Bu felâkette 1300 kişi ölmüş, 1200 ev, dört cami ve çok sa­yıda dükkân yıkılmış, ertesi yıl yerlerine yenileri yaptırılmıştır. 1893’te vuku bulan kolera salgınında da 896 kişinin öldüğü tesbit edilmiştir.

Millî Mücadele’nin başlangıç yıllarında Malatya küçük çaplı bir askerî harekâta sahne oldu. Diyarbekir ve Malatya’ya Tür­kiye aleyhine faaliyette bulunmak üzere gönderilmiş olan İngiliz ajanı Binbaşı Noel, 6 Eylül 1919’da Elazığ Valisi Ali Galib ile birlikte Malatya’dan Sivas’a askerî bir ha­reketle burada toplanacak olan kongreyi basmayı planlamış, bunu yapabilmek için de Malatya’da mutasarrıf olan Halil Bey’e bağlı aşiret kuvvetleriyle iş birliği yapmış­tı. Fakat gelişmelerin Sivas’ta duyulması üzerine Mustafa Kemal Paşa’nın müda­halesiyle 8 Eylül’de Sivas’tan askerî bir­likler Malatya’ya gönderilmiş, bunun üze­rine Noel ve beraberindekiler Malatya’yı terketmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski