İsminin muhtemelen Sanskritçe’den geldiği kabul edilen Maldivler, Divehİler olarak bilinen yerli halkın dilinde Divehi Râjje diye adlandırılır. Bölgenin adı Arapça kaynaklarda ise Dîbâ Mahal, Zîbete’l-Mehel, ed-Dîbe, Cüzürü’z-Zîb şeklinde kaydedilmektedir.
Milâttan önce V. yüzyıldan itibaren yerleşim yeri olduğu anlaşılan Maldivler, İslâm dönemine kadar Hinduizm ve özellikle Budizm’in etkisinde kalmış ve burada birçok tapmak inşa edilmiştir. Maldivler’e İslâmiyet’in ne zaman girdiği hususu açık olmamakla birlikte daha ilk asırlarda müslüman tüccar ve denizciler vasıtasıyla bölgeye geldiği tahmin edilmektedir. İslâm’ın Maldivler’de geniş ölçüde yayılmaya başlaması VI. (XII.) yüzyıldan itibaren olmuştur. Maldivler’e dair bir eser yazmış olan Kâdî Hasan Tâceddin’e (ö. 1139/1727) göre Maldivler’in Budist kralı, Tebriz’den gelen Şeyh Yûsuf Şemseddin et-Tebrîzî vasıtasıyla 12 Rebîülâhir 548 (7 Temmuz 1153) tarihinde müslüman olmuş ve Muhammed el-Âdil Siri Bavanaditta Maha Radun adını almıştır. Ardından Sultan Muhammed el-Âdil’in faaliyetleri neticesinde İslâmiyet bölgede yayılmaya başlamıştır. Maldivler’i 1343-1344 ve 1346 yıllarında ziyaret etmiş olan İbn Battûta ise adı geçen Budist kralın Mâliki mezhebine mensup Mağribli Ebü’l-Berekât el-Berberî vasıtasıyla müslüman olup Ahmed ismini aldığını ve Ebü’i-Berekât tarafından yaptırılan camideki bir kitâbede bu hususun kaydedildiğini ifade etmektedir. Bugün genellikle bölgede İslâmiyet’in Şeyh Ebü’l-Berekât el-Berberî sayesinde yayıldığı kabul edilmekte ve onun Male’deki türbesi en çok ziyaret edilen yerler arasında bulunmaktadır.
Maldiv adalarında bir buçuk yıl süreyle kalan, burada evlenen ve kadı olarak tayin edilen İbn Battûta “dünyanın en ilginç yerlerinden biri” şeklinde tanımladığı Maldivler’e geniş yer ayırmakta, halkının tamamının müslüman olup dindar, halim selim ve dürüst olduğunu, adalarda birçok caminin bulunduğunu kaydetmekte, bölgenin örf ve âdetleri, ticarî gelenekleri, dönemin hükümdarı Hatice Sultan başta olmak üzere kadınları hakkında bilgi vermektedi. IX. (XV.) yüzyılın Arap denizcisi İbn Mâcid ve onu takiben Süleyman b. Ahmed el-Mehrî de eserlerinde Maldivler’den bahsetmekte ve özellikle denizciler için faydalı bilgiler vermektedir.
VII. (XIII.) yüzyılda tamamen müslüman olduğu anlaşılan Maidivler 965-981 (1558-1573) yıllan arasında Portekiz işgali altında kaldı. Portekizliler’le çarpışma esnasında öldürülen (965/1558) Sultan Ali b. Abdurrahman “eş-Şehîd” unvanıyla Maldiv tarihine geçti. Adalar Portekiz kuvvetleri kumandanı Adiri Adiri’nin yönetimine verildi. Maldiv müslümanlan, Portekiz işgaline karşı Muhammed el-Hatîb Takurufânu el-Utîmî ve kardeşleri Ali el-Hatîb ile Hasan el-Hatîb liderliğinde oldukça etkili bir direniş gösterdiler. Ali el-Hatîb bu mücadeleler sırasında öldürüldü. 981’de (1573) Portekizliler adalardan çıkarıldı ve Muhammed Takurufânu sultan ilân edildi. Adaletli ve merhametli bir sultan olarak “el-Kebîr” unvanıyla anılan Muhammed Takurufânu idaresinde (1573-1585) Maidivler en huzurlu dönemlerinden birini yaşadı. Ancak dinî ilimler sahasında bir süre önce, başlayan gerileme özellikle Portekizliler’in Maldiv-ler’i istilâsı sırasında belirgin hale gelmiş ve adalarda yaygın olan Mâlİkî mezhebini neredeyse öğretecek âlim kalmamıştı. Bu sırada Hadramut’ta Şafiî fıkhı tahsil eden Maldivli âlim Muhammed Cemâled-din el-Mahallî ülkesine dönünce Sultan Muhammed Takurufânu tarafından kadı tayin edildi. Onun gayretleriyle adalarda hukukî uygulamalarda Mâlikî mezhebinin yerini Şafiî mezhebi aldı ve halk arasında bu mezhep yayılmaya başladı.
Portekizliler 1034 (1625) yılında Maldivler’e tekrar saldırdılarsa da Sultan Muhammed İmâdüddin( 1620-1648) tarafından püskürtüldüler. Maidivler bazan etraftan gelen diğer saldırılara da mâruz kaldı. Uzun süre tahtta kalan hükümdarlardan biri olan ve eğitim, savunma ve ticaretin gelişmesine önem veren Sultan İbrahim İskender b. Muhammed döneminde (1648-1687) Güney Hindistan’dan gelen korsanlar adalara baskın yaptılar, ancak Sultan İbrahim karşısında mağlûp oldular. 1166 (1752-53) yılında Malabar-lılar Male’ye saldırdılar. Sultanlık sarayını tahrip ettikleri gibi Sultan Muhammed el-Mükerrem İmâdüddin’i adalardan sürdüler. Maldivliler, Gâzî Hasan İzzeddin kumandasında giriştikleri mücadele sonucunda Fransızlar’ın da yardımıyla Malabarlılar’ı ülkeden çıkarmayı başardılar.
XVII. yüzyılda Seylan’a hâkim olan Hollanda’nın ve ardından 1796’da Seylan’ı ele geçiren İngiltere’nin himayesine giren Maidivler 1887’de İngiltere’nin himayesini resmen kabul etti. 1932 yılında demokratik bir anayasa yürürlüğe girdiyse de sultanlık 1953’te Muhammed Emin Dîdî başkanlığında cumhuriyetin ilânına kadar devam etti. Aynı zamanda tarih ve biyografi gibi alanlarda birçok eser yazmış olan Cumhurbaşkanı Emin Dîdî’nin bir süre sonra devrilip öldürülmesinin ardından 1954’te tekrar sultanlığa dönüldü. Temmuz 1965’te İngiltere’den tam bağımsız hale gelen Maldivler’de 1968 yılında yapılan referandumla cumhuriyet yeniden ilân edildi ve İbrahim Nasır cumhurbaşkanı oldu. 1976 yılına kadar Gan adasındaki üssü kullanmaya devam eden İngilizler’in Maldiv topraklarından ayrıldıkları 29 Mart 1976 tarihi bağımsızlık günü ilân edildi. 1965’ten itibaren Birleşmiş Milletler, 1976 yılından beri de İslâm Konferansı Teşkilâtı üyesi olan Maldivier 1982’de İngiliz Uluslar Topluluğu’na katıldı.
Millet meclisi sekizi cumhurbaşkanı tarafından belirlenen kırk sekiz üyeden oluşmaktadır. İslâm hukuk kurallarının geçerli olduğu ülkede meskûn adalarda otuzdan fazlası Male’de olmak üzere birçok cami bulunmaktadır. Maidivler halkı arasında eski yerli kültürlerin de etkisiyle kötü ruhlar, cin. büyü ve nazar gibi inançlar yaygınlık kazanmış olup çeşitli sıkıntı ve ruhî hastalıklar için belirli bir ücret karşılığında “fandita” adı verilen kişilere başvurulmaktadır. XIX. yüzyıl sonlarında Hindistan’dan gelen İsmâilî mezhebine mensup Bohrâlar, Maldivler’in dış ticaretini uzun süre ellerinde tutmuşlarsa da 1950’li yıllardan sonra ülkeden çıkarılmışlardır. Maldivler’de Kur’an öğretimi veren geleneksel kurumların yanında Divehi dilinde veya İngilizce eğitim yapan okullar da bulunmaktadır.
TDV İslâm Ansiklopedisi