Mangır. Osmanlılar’da bakır para.
Kelimenin Moğolca’da “nakit” anlamına gelen mungun mongondan geldiği belirtilir. Kaynaklarda mangur, mankur ve mankır şeklinde de yazılır. Osmanlılar’da renginden dolayı buna “kızıl mangır” denildiği gibi halk dilinde “pul” olarak da geçer. İslâm dünyasında mangır daha ziyade Osmanlı bakır sikkesi için kullanılır. Emevîler’in bakır sikkeleri isefels adını taşır ve bunun Bizans bakır sikkesi follis İle isim benzerliği dikkati çeker. Abbasîler de bakır sikke bastırmıştır. Bu tür bakır sikkelerin sınırlı bir tedavül alanı vardır. Büyük Selçuklular’da bakır sikke az kullanılmıştır. Anadolu Selçuklularının ilk bakır sikkeleri (mangırlar) Bizans taklidi olup I. Mesud tarafından kestirilmiştir, bunlarda tarih ve darp yeri bulunmaz.
Osmanlı Devleti’nde ilk mangırların ne zaman basıldığı bilinmemektedir. İlk bakır sikkenin Orhan Gazi zamanında darbedildiği ileri sürülmekteyse de günümüze ulaşan ilk Osmanlı bakır sikkeleri I. Murad”a aittir. İlktuğralı mangırı ise Emîr Süleyman Çelebi (1402- 1410) kestirmiştir. 11. Murad’dan II. Süleyman’a kadar olan zaman diliminde mangırlar 1, 1/2 veya 1/4 dirhem olarak basılmış olup bunlara tam mangır, buçuk mangır, çeyrek mangırfcırıkya da gedik mangır) deniliyordu. Fâtih Sultan Mehmed devrinde Bursa Darphânesi’nde 1 dirhemden (3,20 gr.) üç adet mangır basılmıştır. Bu dönemde iki farklı mangır tedavüldeydi. Büyük boy mangırlar 1 dirhem olup sekiz tanesi 1 akçe değerindeydi. Küçük boy mangırlar ise dirhemin üçte biri ağırfığmdaydı ve yirmi dört tanesi 1 akçe ediyordu. En fazla bakır para Kanunî Sultan Süleyman döneminde basılıp dağıtılmıştır. XV ve XVI. yüzyıllar bakır para kullanımmm en çok olduğu devreyi oluşturur. Güney Amerika’dan Osmanlı topraklarına gelen bol ve ucuz gümüş sebebiyle 111. Murad döneminden itibaren bakır para darbı azaldı. XVII. yüzyılın başından Tanzimat’a kadar olan zaman diliminde mangır basımında en azından İstanbul’da-kayda değer bir düşüş söz konusudur; hatta XVII. yüzyılın ortalarında bakır sikke tedavülü durmuştu. Ancak II. Viyana Seferi ve sonrasında dört cephede birden savaşların başlaması neticesinde devlet maliyesinde kriz meydana geldi ve İstanbul’da Tavşantaşı’nda mangır kestirilmek üzere bir darphâne kurularak 12 Eylül 1688 tarihinde mangır darbına başlandı. Bundan amaç, basılacak yeni paralarla yeni finansman imkânları sağlamak ve buhranı aşmaktı. Bakır Gümüşhane ve Kastamonu-Küre madenlerinden sağlanıyordu. Tavşantaşı’ndaki darphânede 2 bakır sikkenin 1 akçeye eşit olduğu mangırlar kestirilmiştir ki bunların çapı 19 mm., ağırlığı ise 1/2 dirhemdi (1,60 gr.). Devlet bu dönemde mangır darbından büyük kâr elde etti. Bu mangırlar rağbet görünce değerleri arttırıldı ve 1 mangırın 1 akçeye eşitlenmesi için hükümler çıkarıldı. Mangırların ön yüzünde padişahın tuğrası ile “Süleyman b. İbrahim el-muzaffer dâima” yazısı, arka yüzlerinde “duribe fî Kostantîniyye 1099” ibaresi yer almaktadır. Ancak kalpazanlar bu değerli mangırların sahtelerini basmakta gecikmedi; sonuçta güvensizlik ve itibar kaybı mangırların basımının 1691 sonbaharında durdurulmasına yol açtı. 1839 kararından sonra 40, 20, 10,5 ve 1 paralık bakır sikkeler basıldı. Mangır en son II. Abdülhamid döneminde basılmış olup yine o devirde çıkarılan 1879 kararnamesiyle tedavülden kaldırılmıştır.
İstanbul dışında mangır basımının Edirne, Bursa, Amasya, Ayasuluk, Ankara, Bolu, Tire, Kastamonu, Karahisar, Harput, Mardin, Halep, Serez, Van. Trablus. Trablusgarp, Mısır, Bitlis, Tunus ve Hizan gibi çeşitli mahallî darphânelerde de gerçekleştirilmiş olduğu bilinmektedir. Devlet mahallî darphânelerdeki mangır basımı ve tedavülünü kontrol altında tutacak tedbirleri almıştı. Anadolu mangırını genelde üç yıllık bir süre için iltizama alan mültezim belirli bir bölgedeki para basım ve dağıtım işini üstlenebilir, hatta kadılıkta karar altına alınmak şartıyla başka bir mültezime de devredebilirdi. Bakır paranın iltizama alınıp pul darbı ve dağıtımı yapılması işine ” pulculuk”, pul dağıtımı yapana da “pul sarrafı” denirdi. Piyasaya yeni mangırlar sürülünce eskileri geçersiz sayılır ve tedavülleri yasaklanırdı. Bakır paranın esas olarak yöresel tedavül için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu işlevine en güzel örneği Sultan Abdülaziz döneminin bakır sikkelerinde görülen, “Dersaâdet’e mahsus sikke-i nühâsiyyedir” ibaresi oluşturur.
Bakır paraların akçeye göre ağırlık ve değeri konusunda Fâtih Sultan Mehmed devrine (1451-148!) kadar kesin bilgiler yoktur. Fakat genel olarak büyük boy (ortalama 2,70 gr.) ve onun yarısı ağırlığında iki tür bakır para olduğu söylenebilir. Ancak zaman içindeki çeşitli ekonomik dalgalanmalar sebebiyle bakır paranın akçeye olan değerinde farklılıklar meydana gelmiştir. XVII. yüzyıl sonlarında 120 mangırın büyük boy Avrupa gümüş parası olan 1 esedî kuruşa eşitlendiğine ilişkin hükümler bulunmaktadır.
Mangır itibarî (nominal) değeri olan bir paraydı. Gerçek değeriyle devletin ona yüklediği itibari değeri arasında büyük fark vardı. Bu fark bizzat devlet tarafından öngörülmekteydi. Halk belirli miktar bakır parayı gümüş para karşılığı almaya zorlanmakta ve dolayısıyla devlete gerçek ve itibarî değer arasındaki farkı peşin olarak ödemekteydi. Bu sebeple bakır paranın darbı ve piyasaya sürülmesi bir tür vergi uygulaması olarak kabul edilir; ancak burada devletin halkın bozuk para ihtiyacını karşılama amacı ve zorunluluğunu da hesaba katmak gerekir.
TDV İslâm Ansiklopedisi