Manisa, Eskiçağ’lar boyunca daha çok askerî üs Özelliği taşıması sebebiyle bir kale olarak önem kazanmıştır. Şehrin sivil iskâna açık bir yerleşme yeri olarak genişlemesi Geç Roma ve Bizans devrine rastlar. Bu dönemde şehir, bugün harap haldeki iç kale kesiminde ve bunun biraz aşağısındaki alana doğru yayılmıştı. Bizans devri sonlarında surlarla çevrili alan içinde yer almaktaydı. İznik İmparatoru Vatatzes’in ikameti, daha sonra Katalan-lar’ın burayı merkez yapmak istemeleri şehrin fizikî yapı itibariyle gelişmiş olduğuna işaret eder. Öte yandan metropo-litlik merkezi olarak gösterilmesi sivil iskânı bakımından önemli bir ölçüdür. Manisa’nın fizikî durumu hakkında ilk ciddi bilgileri, XIV. yüzyıldan bugüne ulaşabilen tarihî eserlerin bulundukları mevkiler sağlar. Güneyinde yer alan surlarla çevrili kesimin ve iç kalenin Bizans’tan intikal eden iskân alanını belirlediği şehir, Saru-hanoğullan döneminde daha aşağı bölgelere doğru genişleme göstermiştir. Böylece gelişme kuzeye ovaya doğru yönelmiştir. Şehrin iskân mahallerini belirleyen coğrafî şartlara, dağdan aşağı inen bir nevi sel yatağı durumunda bulunan üç dereyi eklemek gerekir. Bunlardan Akbaldir ve Serâbâd / Tabakhane dereleri Osmanlı döneminde de belirleyiciliğini sürdürmüştür. Saruhanoğulları devri Manisa’sı dağın eteklerinde kalenin alt kesiminde ince bir yerleşme şeridi halindedir. Bu iskânda özellikle ulucaminin bulunduğu yer dikkat çekicidir. Öte yandan Saruhanoğulları dönemine ait İlyas Bey Mescidi [Cemâziyelevvel 764 / Mart 1363]Girdeci Mescidi (795/1393), Gûrhâne Mescidi (799/1397’den önce), Eskihisar Mescidi (İshak Çelebi dönemi) bu yerleşme şeridini belirler. Arşiv belgelerinden Saruhanoğulları döneminde varlığı tesbit edilen yerleşme yerleri Câmi-i Kebîr (Ulucami), Çarşı, Bölücek, Gûrhâne, Derehamam. Zindan, Çapraslar, Narlıca, Serâbâd ve Girdeci (Yenice) adlı mahallelerdir. Bu durum, Osmanlılar’a intikal eden şehrin fizikî gelişme yönünün Saruhanoğulları zamanına dayandığını ortaya koyar. Bizans Manisası’nın kaleye sıkışmış yerleşmesi giderek terkedilmiş ve şehir ovaya, düzlüğe doğru inme eğilimi göstermiştir. Osmanlı döneminde inşa edilen ulucaminin kuzeybatısındaki Ali Bey Camii (831/1427), Çarşı mahallesinin güneyindeki Çaşnigîr Camii (878/1474), Karaköy semtindeki Hacı Yahya Camii (879/ 1474), Çaybaşı Mutlu mahallesindeki İvaz Paşa Camii (889/1484) İskân yönünün eski yerleşim yerleri üzerindeki görüntüsünü oluşturur. Gelişmiş bir şehir için gerekli olan merkezîlik İse ulucami mihverinden kayarak Hatuniye Camii’nin (896/ 1490) bulunduğu düzlüğe inmiştir. Bu kesim, Saruhanoğulları zamanında da sur dışındaki alanda olduğu anlaşılan pazar yerinin yanı başındadır ve bir bakıma şehrin fizikî gelişmesine ilk ciddi Osmanlı katkısını teşkil eder. II. Murad’in 849 (1445) yılında kuzeydoğuda ovada yaptırdığı Manisa Sarayı, 929’da (1523) Hafsa Sultan (Sultaniye) Külliyesi’nin inşası, düz kesimdeki Osmanlı dönemi Manisa’sının yönünü tayin eden ana mihverleri oluşturmuştur.
XV ve XVI. yüzyıllarda şehzadelerin Manisa’da ikametleri fizikî görünüşte etkili oldu; özellikle şehzadelerin yanında bulunanlar tarafından yaptırılan tarihî eserler zamanla çevrelerinde birer yerleşme alanının oluştuğu merkezlere dönüştü. Meselâ Kanunî Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan tarafından inşa ettirilen Sultaniye Külliyesi, etrafında yerleştirilen yirmi hâne ile bir iskân mahalli olmuştu. 937 (1531) tarihli tahrir defterine göre şehirdeki mahalle sayısı otuz yedi idi. Bu rakam 983’te (1575) kırk ikiye yükseldi. Söz konusu dönemde sur içindeki yerleşme hemen hemen tamamen ortadan kalkmış, buradaki Eskihisar mahallesi de boşalmıştı. Ali Ağa, Câmi-i Cedîd (Sultaniye), Hacı Yahyâoğlu. Karayûnus, Alaybey 1531’den sonra ortaya çıkan yerleşme alanlarıydı. 1531’de en kalabalık mahalle Karaköy idi. Buranın şehrin dış mahallelerinden biri oluşu iskânın yönü hakkında fikir verir. Yine Ulucami, Attar Ece Camii, Gûrhâne, Bölücek ve Çapraslar adlı mahalleler eski yerleşim alanı üzerinde kalabalık bir nüfusu barındırmaktadır. 1575te en kalabalık mahaller içinde Çapraslar’ın yer alması nüfusun hâlâ eski şehir dokusu üzerinde toplanmış olduğunu gösterir. Şehrin toplam nüfusu 1531’de 1258 hâne (yaklaşık6500-7000kişi), 1575’teise 1530 hâne (8000-8500 kişi) idi. Bu nüfus yapısıyla Manisa, bölgesindeki en büyük merkez durumundaydı. Şehzadelerin şehre geldikleri ve kaldıkları dönemlerde nüfus daha da yoğunlaşıyordu. Bunların kalabalık hizmetli grupları sosyal yapıda yeni değişimlere sebep oluyordu. Böylece hayli hareketli, o ölçüde de renkli ve dışarıya açık bir nüfus birikimi bulunuyordu. XVI. yüzyılın başlarından beri yörük / konar göçer statüsündeki gruplar da şehirdeki çeşitli mahallelerde düzenli olarak oturmakta İdiler. Bu durum, Manisa yerii halkının büyük bölümünün Türkmen kökenine işaret eden önemli bir ip ucu sağlar. Gerek Saruhanoğulları gerekse Osmanlı hâkimiyeti altında şehirde XVI. yüzyıla kadar hıristiyan nüfus bulunmamaktaydı. XVI. yüzyıl boyunca tek gayri müslim topluluğu, İspanya’dan çıkarılıp 1S00 yılından itibaren şehre yerleşen ya-hudi grupları oluşturmuştu. Manisa yakınlarındaki Horos adlı köyde küçük bir Rum nüfusu fi531’deyedi hâne, 1575’te yirmi iki hâne) şehzade sarayının hizmetinde istihdam edilmişti. Şehirdeki yahu-diler 1531’de seksen sekiz hâne (yaklaşık 500 kişi), 1575’te 117 hanelik (yaklaşık 700 kişi) nüfusa sahipti. Bunlar, şehir içindeki bazı vakıflara ait odalarda ve Amalar adlı mahallede ikamet etmekteydi. XVII. yüzyıldan itibaren yahudilerin nüfusu azalırken şehirde Ermeni ve Rum yerleşmeleri görülmeye başlandı.
XVII. yüzyılda şehzadelerin sancağa çıkma usullerinin kaldırılması, Celâlî isyanları, bozuk iktisadî şartlar, liman şehri İzmir’in yükselişi Manisa’nın durumunu sarstı. Bununla beraber nüfus giderek arttı, ancak kapasite yetersizliği sebebiyle önemli zorluklar yaşandı. XVII. yüzyılın ilk yarısında mahalle sayısı kırk dörde, ortalarında ise elli ikiye ulaştı. Bölgeyi sarsan Celâlî isyanları etrafı duvarla çevrilmiş şehre yönelik göçleri arttırdı. Daha önce III. Murad döneminde şehir halkının bazı vergilerden (avarız türü) muaf olması da bu göçte etkili oldu. Celâlî isyanları dolayısıyla İç ve Doğu Anadolu’dan kaçan Türk, Rum ve Ermeni gruplarının bir kısmı buraya yerleşti. Bunlara XVII. yüzyılın ortalarında İran tebaası olup ipek ticareti yapan Ermeni tacirler de eklendi. Yine çevrede az sayıdaki Rum’un emniyetsiz ortam dolayısıyla artık şehirde ikamet etmeye başladıkları dikkati çeker. Hatta bu yüzyılda Manisa yeniden met-ropolitlik merkezi olarak zikredilmiştir. 1608’de Manisa’ya gelen Polonyalı Sime-on, diğer bazı Batı Anadolu şehirleri gibi Manisa’da da henüz buraya yeni gelmiş küçük bir Ermeni topluluğundan bahseder ve bunların derme çatma ahşaptan iki kiliseleri olduğunu belirtir. 1071 (1660-61) tarihli resmî bir sayımda, 1575’tekine göre önemli ölçüde bir nüfus artışı olduğu belirlenmiştir. Manisa’nın bu sırada nüfusu 3684 haneye ulaşmıştı. Mevcut elli iki mahallesi içinde Yarhasanlar, Arpaalanı Dâvud Fakih, Hacı İlyâs-ı Kebîr, Alaybey 100’er haneyi geçen nüfuslarıyla şehrin kalabalık mahallelerini oluşturuyordu. Şehirde iki Ermeni, bir Rum ve bir de yahudi mahallesi vardı. Bu üç gayri müslim topluluk içinde en kalabalık grubu 800 kişiyi (172 hâne) biraz geçen nüfusuyla Ermeniler teşkil ediyor, bunu 300 dolayındaki nüfusuyla (altmış iki hâne) Rumlar ve yine 300’e yakın nüfusuyla (yetmiş üç hâne) yahudiler izliyordu. Şehrin toplam nüfusu 18.000 dolayına erişmişti ve gayri müslim topluluklar bu nüfus içinde 1200 kişiyle temsil ediliyordu. 1081’de (1670-71) Manisa’ya gelen ve şehrin etraflı bir tasvirini yapan Evliya Çelebi’nin nüfusla ilgili verdiği 6660 hâne rakamı hatalı olup bunu on yıl öncesinin resmî kayıtları ışığında 3660 olarak anlamak gerekir.
XVIII. yüzyıl Manisa’sının geçmiş asırdaki durumunu koruduğu, mahalle sayısının elli dört, nüfusun ise 20-24.000 arasında olduğu avarız vergisiyle ilgili sayımlardan çıkarabilmektedir. 1699’da şehri gören E. D. ve güzel bir şehir olarak tarif ederken yirmi kadar camisinin bulunduğunu, kalesinin artık harap halde olup zindan olarak kullanıldığını, hisar içinde bir kilisenin yer aldığını belirtir, ancak nüfus yapısı hakkında bilgi vermez 1701 ‘de gelen Tournefort ise burayı konumu itibariyle Bursa’ya benzetir, onun yan büyüklüğünde olduğunu yazar, tıpkı Evliya Çelebi gibi doğudan batıya doğru genişlediğini belirtir. Şehir bu yüzyılda Karaosmanoğullan’nın nüfuzu altında biraz daha gelişme kaydetti. 1770′-lerde Mora İhtilâli sırasında buradan ve ekonomik bakımdan yetersiz adalardan kaçan Rumlar’ın bir bölümü Karaosmanoğullan’nın bölgedeki geniş çiftliklerinde istihdam edilmeye başlandı, zamanla bunların bir kısmı Manisa’ya yerleşti ve giderek şehrin en kalabalık gayri müslim topluluğu haline geldi. XIX. yüzyıla ait resmî nüfus verileri Rumlar’ın Ermeni-ler’in iki katı nüfus yoğunluğuna ulaştığını ortaya koyar. Bu yüzyılda şehre gelen seyyahlar nüfus hakkında farklı ve yüksek rakamlar verirler. 1828’de Ch. McFerlane 20.000 Türk, 9000 Rum, 3000 Ermeni, 1000 yahudiden oluşan 33.000 kişinin bulunduğunu yazar. Charles Texi-er 1832’de 25.000 dolayında nüfusun 4000’ini Rumlar’ın, birkaç yüzünü Ermeniler’in teşkil ettiğini belirtir. Buna karşılık 1834-1835 resmî nüfus sayımlan, bu dönemde Manisa nüfusunun ancak 22-24.000 arasında olabileceğini gösteren rakamlar verir; bu sayılar 1842 sayımında da hemen hemen aynı kalmıştır (1834’te 8201 Türk, 2079 Rum, 1235 Ermeni, 344 yahudi; 1842’de 7569 Türk, 2523 Rum, i 126 Ermeni, 412 yahudi erkek fert sayılmıştı). Bu son tarihte hemen hemen XVI ve XVII. yüzyıllardaki adlarını koruyan elli dört mahalle tesbit edilmiş, bunların yirmi altısında müslüman ve gayri müslim grupların beraber yaşamakta olduğu belirlenmiştir. En kalabalık muhiti 200’er haneyi geçen nüfuslarıyla Alaybey (366), Yarhasanlar (293), Ali Ağa Saray (264), Demirkapı (236) mahalleleri oluşturmuştur (Bilgi, Manisa Araştırmaları, 1,94-96). Yüzyılın ikinci yarısında nüfus biraz daha arttı. 1890’lara doğru Şemseddin Sami ve Cuinet21.000 Türk, 10.400 Rum, 2000 Ermeni, 1000yahudi, 600 yabancı olmak üzere toplam nüfusu 35.000 dolayında gösterirler. 1317(1899-1900) yılı salnamesinde şehirde 24.079 müslüman Türk, 5953 Rum, 2488 Ermeni, 1578 yahudi, 146 Protestan, 338 yabancıdan oluşan 34.572 kişi tesbit edilmiştir. 1908′-de toplam nüfus 3S.000’di. İşgal yılları ve sonrasında geçirdiği ağır tahribatın neticesinde Cumhuriyet’in ilk nüfus sayımı sırasında (1927) şehir ancak 28.635’-ten ibaret bir nüfusa ulaşabilmişti.
Manisa Eskiçağ’lardan beri İç Anadolu’dan Ege kıyılarına ulaşan tarihî yolların kesişme noktasında olmakla ekonomik yönden de gelişme göstermiştir. Antik dönemde verimli ovanın ürünlerinin pazarlandığı bir merkez olarak öne çıkan, ancak zamanla askerî bir üs haline dönüşüp bu fonksiyonunu kaybeden şehir, Geç Roma ve Bizans devirlerinde az da olsa ekonomik yönden bir gelişme seyri yakalamıştır. Fakat asıl önemini Saruhanoğullan’nın merkezi olduğu dönemde kazanmaya başladı. Saruhan Bey’in hüküm sürdüğü yıllarda şehre gelen İbn Battûta burayı zengin ve güzel bir belde olarak tarif eder. Denize açılan Saruhanoğullan’nın seferler sonucu elde ettikleri ganimetler ve İtalyan devletleriyle yapılan ticaret şehrin zenginleşmesini sağladı. Ayrıca bu devirde şehir iyi gelir getiren esir ticaretinin önemli bir merkezi durumundaydı. Osmanlı hâkimiyetine girince gelişmesini daha da arttırdı. İzmir’in XVII. yüzyılda dışa açık bir liman şehri olarak yükselişine ve kozmopolit bir merkez haline gelişine kadar da bölgenin başta gelen ticaret ve pazar yeri olma özelliğini taşımıştı. Burada toplanan ziraî mahsuller ve sınaî mamuller İzmir, Foçalar (Eski ve Yeni Foça), Urla, Seferihisar ve Çeşme iskeleleriyle dışarıya pazarlanıyordu. Şehzadelerin bulunduğu XVII. yüzyılın sonlarına kadar sadece dışarıya değil dışarıdan da şehre ve özellikle şehzade sarayına çeşitli kumaşlar, eşyalar ve Mısır’dan pirinç ve baharat geliyordu. Manisa çarşısı ve pazarları hayli hareketli bir ticarî faaliyete sahne oluyor, bunda İtalyan tacirler ve onlara aracılık yapan yahudiler önemli rol oynuyordu. XVI. yüzyıla ait şer’iyye sicil kayıtları Manisalı Türk, yahudi ve İtalyan tacirler arasındaki çeşitli ticarî işlemler konusunda bilgiler verir. Özellikle tahıl, yünlü, pamuklu kumaş ve bezler, iplik, ham pamuk bu ticaretin temel mallarını oluşturmaktaydı. Söz konusu malların Manisa’nın ticarî hayatındaki yeri ve önemi sonraki yüzyıllarda da aynen devam etmiştir. Ancak XVII. yüzyılda siyasî merkez olmaktan çıkışı, sarayla olan bağının kesilişi, vaktiyle limanı durumunda bulunan İzmir’in milletler arası ticarette yıldızının parlamaya başlaması şehri giderek geri plana itti. Bu defa Manisa İzmir’in art alanında ziraî ürünlerin toplandığı bir antrepo özelliği kazandı. Ancak bu yüzyılda dünya pazarlarında giderek önemi artan pamuk üretimi ve yan mamul pamuklu imalâtıyla ilgi çekti. Sonraki asırlarda buna üzüm ve tütün eklendi. Ticarî faaliyetlerde XVII ve XVIII. yüzyıllarda yahudi aracıların yerini Ermeni ve Rum tacirler aldı, XIX. yüzyılda ise Rumlar hem ticarette hem üretim dallarında ön plana çıktı ve giderek zenginleşti. Bununla beraber Manisalı yerli tüccar ve zanaatkarın daima aktif bir iktisadî faaliyetin içinde bulunduğu sicil kayıtlarından anlaşılmaktadır. Aynı yüzyılda dışarıya satlan mallar arasında pamuk, tahıl, yapağı, meşe palamudu, kök boya başta geliyordu.
Şehirde sınaî üretimi XVI. yüzyılda daha çok küçük esnaf gruplarınca yapılmaktaydı. Bu sırada dokumacılık ve dericilikle ilgili meslek kollarında çalışanlar diğerlerine göre sayıca fazlaydı. Özellikle bogasi (ince pamuklu), astarlık alaca, tülbent, bez, makrama, gömleklik bezle yünlü kumaş imalâtı vardı. Devlet adına donanmanın ihtiyacı olan yelken bezleriyle forsa gömleklik bezlerinin önemli bir bölümü Manisa’da dokunuyordu. Pamuklu üretimi önemi azalmaksızın sürmüştü. XIX. yüzyıl sonlarında Manisa merkezli kazada 9S0 kadar dokuma tezgâhı tesbit edilmişti. Bunun büyük bölümü şehirde faaliyet gösteriyordu. Ayrıca yünlü kumaş üretimi de devam ediyordu. Serâbâd ve Akbaldir dereleri etrafında toplanmış olan dericiler sahtiyan, sarı meşin, gön imal ediyorlardı; bunlar çoğunlukla Manisalı esnaf tarafından mamul hale getiriliyordu. Manisa çarşısı Hatuniye Camii’nden Alacahamam semtine, Kurşunluhan civarından Ali Ağa Camii’ne kadar uzanan geniş bir kesimi içine alıyordu. Burada iki bedestende pamukluların tezgâhlandığı dükkânlar vardı. XIX. yüzyılın sonlarına doğru şehirde on dokuz han, 133 mağaza, iki un ve iki pamuk fabrikası, yirmi tabakhane, on dört yağhane, sekiz dokuma fabrikası ve dokuz kiremithane mevcuttu.
Saruhan Beyliği’nin merkezi olarak Manisa aynı zamanda kültürel faaliyetlerin yoğunlaştığı bir şehir hüviyeti kazandı. İbn Battûta’nın ifadeleri Manisa’da en azından bir medresenin bulunduğuna işaret eder. Daha sonra İshak Bey’in idaresi altında şehir onun inşa ettirdiği ulucamisi, medresesi ve mevlevîhânesiyle kültürel alanda ilerleme kaydetmiş olmalıdır. Şehzadelerin ikametine ayrıldığı dönemde ise âdeta kültürel bir merkez haline geldi. Pek çok şair, edip, ilim adamı, mûsiki üstadı şehzadelerin yanında toplandı. Şehzade Korkut burada iken şöhretini duyduğu ilim ve sanat adamlarını yanına çağırıyordu. Ayrıca kalede yüzlerce ciltlik bir kütüphane oluşturmuştu. XVI. yüzyılın sonlarına kadar Manisa merkezli kültürel hareketlilik hızını kesmeden sürdü. Osmanlı tarihçisi Âlî Mustafa Efendi, coğrafyacı ve seyyah Âşık Mehmed bir süre burada kaldı. Derûnî Çelebi, Serîn, Şühûdî, Cârnî gibi şairler bu şehirde yetişti. Sonraki devirlerde yine isim yapmış Manisalı şair ve ilim adamına rastlanır. Şehzadelerin sancağa çıkma usulleri kaldırılınca Manisa da kültürel bakımdan hareketliliğini kaybetti, ancak oluşan kültürel vasat birçok şairin yetişmesine zemin hazırladı, fine şehirde bulunan ve burada yetişen devlet adamları da vardır (Lala Mustafa Paşa, Kara Üveys Paşa, Defterdar İbrahim Çelebi, Mehmed Paşa gibi). XIX. yüzyıl sonlarında şehirde yirmi beş medrese, bir idâdî, iki rüşdiye, onu müslümanlara, ikisi Rum, ikisi Ermeni ve biri yahudilere ait on beş mektep bulunuyordu. Bu sıralarda birkaç kütüphanenin de faaliyet gösterdiği belirtilir.
- Manisa İdari Yapı, Nüfusu, Hakkında Bilgi
- Manisa İsmi Nereden Gelmiştir, İsmini Nereden Almıştır, Hakkında Bilgi
- Manisa Tarihi, -Başlangıçtan 1922’ye Kadar-
- Manisa Mimari Eserleri, Mimarisi Hakkında Bilgi
TDV İslâm Ansiklopedisi