Mantıku't-Tayr Kimin Eseri, Türü, Konusu, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Mantıku’t-tayr. Ferîdüddin Attâr’ın (ö. 618/1221) tasavvufi mesnevisi.

Bazı nüshalarında adı Makalât-ı Tuyûr, Makâmât-ı Tuyûr, Tuyûrnâme şeklinde kayıtlı olan ve nüshalar arasın­daki farklılıklar dikkate alındığında 5000 beyti biraz aşan eser otuz bir bölüm (ma­kale) halinde remel bahriyle kaleme alın­mıştır. Hamd, tevhid, münâcât, na’t ve dört halife ile ashabın övgüsüne ayrılan bir girişin ardından mesnevi hüdhüde merhaba ile başlar ve 583 yılı Receb ayı­nın 20. günü (25 Eylül 1187) tamamlan­dığı kaydedilen bir hatime ile sona erer. Hellmut Ritter’e göre Mantıku’t-iay fa konu olan asıl hikâyeyi daha Önce Muhammed (Ahmed) el-Gazzâlî hem Arapça hem Farsça yazmış olduğu Risâletü ‘t-tayr adlı eserinde işlemiştir. Kur’ân-ı Kerim’de geçen [Neml 27/16] “mantıkut-tayr” terkibini Attâr’dan önce İbn Sînâ, Hâkânîve Muhammed el-Gazzâlî de kullanmıştır. Eserin adında yer alan man­tık kelimesinin “söylemek, konuşmak, li-sân-ı hâl ile anlatmak” gibi anlamları var­dır. “Kuş” demek olan tayr ise sâlikleri temsil etmektedir. Allah’ın zuhur ve ta­ayyününü temsil eden “sîmurg” hem kes­reti hem vahdeti göstermektedir. Nite­kim Farsça sîmurg “otuz kuş” anlamına geldiği gibi birleşik halde bununla vah­det kastedilmiştir. Esasen kelime Arap edebiyatındaki anka gibi ismi olup cismi olmayan efsanevî bir kuşun adıdır.

Mantıku’t-tayr’in konusu kısaca şöy­ledir: Kuşlar kendi aralarında toplanıp hiçbir ülkenin padişahsız olmadığını, padişahsız ülkede nizam ve intizam kurula­mayacağını belirtirler. Aralarında bulu­nan ve mürşidi temsil eden, Süleyman peygamberin mahremi ve postacısı hüdhüd [Neml 27/20-30] bu konuda onlara yol göstereceğini söyler. Hüdhüdün ön­cülüğünde toplanırlar. Fakat yolun uzak ve sıkıntılı olduğunu anlayınca bülbül, pa­pağan, tavus, kaz, keklik, hümâ, doğan, balıkçıl, baykuş ve diğer bazı kuşlar birer mazeret ileri sürerek yolculuktan vazgeç­mek isterler. Hüdhüd kuşların hepsine cevap vererek onları ikna eder. Sonunda bütün kuşlar hüdhüdün kılavuzluğunda yola çıkarlar. Yolculuk esnasında bitkin ve yorgun düşen binlerce kuş hüdhüdden şüphelerinin giderilmesini ister. Hüdhüd her birinin soru ve itirazlarına cevaplar verir; önlerinde “talep, aşk, marifet, is­tiğna, tevhid, hayret, fakru fena” denilen yedi vadinin bulunduğunu bunları geçince padişahları olan sîmurga ulaşacaklarını anlatır. Tekrar yola koyulan kuşlardan sa­dece otuzu hasta ve yorgun durumda bu vadileri aşıp yüce bir dergâhın önüne ula­şır. Burada bir postacı gelip onların sî-murgu sorduklarını anlayınca önlerine birer kâğıt parçası koyarak okumalarını söyler. Kâğıtları okuyan kuşlar bütün yap­tıklarının yazılı olduğunu görüp şaşırırlar. Bu sırada sîmurg da tecelli eder. Fakat gördükleri sîmurg kendilerinden başka bir varlık değildir. Sîmurgda kendilerini, kendilerinde sîmurgu görüp hayretler İçinde kalırlar. Bu arada bir ses duyulur: “Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz; daha fazla veya daha eksik gel­seydiniz yine o kadar görünürdünüz; bu­rası bir aynadır”. Neticede hepsi sîmurg­da fâni olur, artık ne yol ne yolcu ne de kılavuz vardır. Gölge güneşte kaybolur. Menzil-i maksûda vâsıl olan otuz kuş ara­dıkları sîmurgun kendileri olduğunu anlar.

Attâr Mantıktı”t-tayr’da vahdet-i vücûd inancını anlatmıştır. Buna göre var olan sadece vücûd-ı mutlaktır. Bütün kudret O’ndadır. İnsanın kâinatta varlık halinde gördükleri, vücûd-ı mutlakın bir ayna hükmünde olan adem-i mutlakla karşılaşmasından doğan çeşitli görünüş­lerden İbarettir. Allah çeşitli şekillerde te­celli ettiğinden bütün eşya ve yaratıklar bir varlığa sahip gibi görünür. Aslında bu görünen şeylerin gerçek varlığı yoktur. Attâr eserinde bu inancı kuşların dilinden temsilî bir tarzda hikâye etmiş, hüdhüd ile çeşitli kuşlar arasında geçen konuşma­lar aracılığı ile tasavvufî düşüncelerini açıklamıştır. Şair, hüdhüdün ağzından kuşların soru ve itirazlarına cevap verir­ken konuya uygun düşen başka hikâyeler de anlatır. Birçoğu Tezkiretü’l-evliyâ adlı eserinde geçen bu hikâyeler arasın­da fikrî bir bağlantı vardır. Mantıku’t-tayr’daki hikâyeler birkaçı dışında genelde kısa olup bazan üç beş beyitte sona erer, ardından gelen beyitler hikâye mü­nasebetiyle Attâr’ın aktardığı fikirlerdir. Onun anlattıkları o kadar beğenilmiştir ki Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî de bazılarını alıp aynı vezinde yazdığı Mesnevi’sinde işlemiştir.

Mantıku’t-tayr’m önemli bir yanı da şairin Hulefâ-yi Râşidîn’i methedip onlar arasında fark gözetmediğini söylemesi ve halife seçiminde Hz. Ali’nin yanında yer almayan sahabenin haklı sayıldığını belir­terek bu gibi işlerle uğraşmanın gereksiz olduğunu açıklamasıdır. Bu konuda taas­sup gösterenleri kınayarakSünnî-Şiî mücadelesinin tamamıyla taassuptan doğ­ma abes bir şey olduğunu ifade eder.

Başta Türkiye ve İran olmak üzere dün­yanın çeşitli kütüphanelerinde pek çok yazma nüshası bulunan Mantıku’t-tayr birçok defa basılmış, ilk defa taş basması olarak Cavnpûr’da yayımlanmıştır Necmüddevle Abdülgaffâr’ın, Zükâülmülk Muhammed’in, M. Cevâd Meşhûr’un ve Seyyid Sâdık Gevherî’nin hazırladıkları ya­yınlar daha güvenilir kabul edilmektedir. Ahmed Nâcî el-Kaysî’nin Kahire Üniversi­tesi Şarkiyat Bölümü’nde hazırladığı Attârnâme ev Kitâbü Ferîdiddîn el-‘Attar en-Nîşâbûrî ve Kitâbühû Mantıku’t-tayr adlı hacimli doktora tezi basıl­mıştır Bedî’ Muhammed Cum’a Mantıku’t-tayr’ı Arapça’ya tercü­me etmiştir (Kahire 1975). Mantıku’t-tayr üzerinde çok çalışılan, nazîreler ya­zılan ve şerhedilen bir eser olmuştur. Sey­yid Ali Hemedânî Mantıku’t-tayr dan muhtasar bir antoloji meydana getirmiş, Mesnevi şârihi Prizrenli Şeml de bu ese­ri şerhetmiştir.

Türk edebiyatında önemli yeri ve etkisi olan mesneviyi Gülşehrî manzum olarak 717’de (1317) Türkçe’ye çevirmiştir. Mantıku’t-tayr veya Gülşennâme adı­nı taşıyan eserin hatime bölümünde Gül­şehrî, Mantıku’t-tayfı esas almakla bir­likte başka bir eser meydana getirdiğini ve eserinin telif sayıldığını söylemektedir. Müjgân Cunbur’un doktora çalışmasına (Ankara 1952) konu olan bu tercüme in­celendiğinde Gülşehrî’nin konu ve tertip açısından esas aldığı ve ona bir nazire yazdığı anlaşılır. Mantıku’t-tayr’ı manzum olarak Mevlevî Fedaî De­de Mantıku’l-esrâr, Karatovalı Zaîfî Pîr Mehmed Gülşen-i Sîmurg ve Kadızâde Şeyh Mehmed İnşirâku’s-sadr adıyla Türkçe’ye çevir­miştir. Abdülbaki Gölpınarlfnın yazar ve eseri hakkında bir girişle açıklamalardan meydana gelen mensur tercümesi de ba­sılmıştır. Türk edebiyatında Attâr’ın Man­tıku ‘t-tayfi örnek tutularak yahut ondan ilham alınarak yazılan eserler de vardır.

Ali Şîr Nevâî’nin Lisânü’t-tayr’ı Derviş Şemseddİn’in Deh Mürg’u [190] bunlar­dandır.

Mantıku’t-tayr’ı Avrupa’ya ilk tanıtan kişi Hammer’dir. M. Garcin de Tassy ese­rin metnini neşrettiği gibi Mantic uttair ou le langage des oiseaux adıyla Fran­sızca’ya tercüme etmiştir (Paris 1857). Baron Erik Hermelin bu metne dayanarak eseri Almanca’ya çevirmiştir. R. P. Masanı tarafından bir bölü­mü İngilizce’ye tercüme edilmiş ve 1924′-te The Conîerence oi Birds adıyla ya­yımlanmıştır. Tam metni aynı adla Efham Derbendi ile D. Davis tarafından tercüme edilmiştir. Mantıku’t-tayr Hindistan’da da birçok defa basılmıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski