Luther’in İslâm ve Kur’an hakkındaki fikirlerini, Dominiken misyoneri Ricoldus de Monte Crucis’in Cunfutatio Alcorani (Kur’an’ın tekzibi) adlı eserini okuyarak oluşturduğu bilinmektedir. Bazı kaynaklar onun Kur’an’ı kötü bir Latince tercümeden Almanca’ya çevirdiğini kaydediyorsa da bu tercümenin tamamlanmadığı veya yayımlanmadığı anlaşılmaktadır. İslâm’ı Türkler’in dini sayan ve müslümanı Türk ile özdeşleştiren Luther Müslümanlığı çok defa yanlış ve ön yargılı bir biçimde algılamıştır. İslâm’la alâkalı vakıaya uygun bazı tesbitlerde bulunmakla birlikte Kur’an’a karşı saplantılı bir tavır ortaya koymuş, İslâmiyet’i Yahudilik, Hıristiyanlık ve diğer dinlerden aldığı unsurlardan oluşmuş bir din şeklinde görmüştür. Ariusçu mezhebin bir mensubu olarak nitelediği Hz. Muhamrned’in îsâ, Meryem ve havarileri takdir etmesini bir türlü açıklayamamış ve bu unsurların hıristiyanlardan, yılın belli bir ayında oruç tutma ibadetinin ve şarap içmeme gibi uygulamaların yahudilerden alındığını iddia etmiştir. Luther, teslîse ve vaftize inanmadıkları için müslümanların hıristiyanlardan çok yahudilere yakın olduğunu ileri sürmüştür.
Türkler’in inancının aslî kaynağı olarak nitelediği Kur’an’ı yahudilerin Talmut’u ve papanın dinî kararları ile aynı gören ve onun ilâhî olduğunu inkâr eden Luther, Kur’ân-ı Kerîm’i Nesturi ve yahudilerin yardımıyla yazılmış, içinde uydurma, yalan, zina ve fuhuş gibi uygulamaları barındıran insan eseri bir kitap olarak tavsif eder, Luther’e göre Hz. Muhammed’in böyle bir kitap yazma ihtiyacı hissetmesinin en önemli sebebi onun İncil’in süresini doldurduğuna, bundan dolayı kendisine yeni bir kanun verildiğine ve bu kanunun da Kur’an olduğuna inanmasıdır.
Müslümanların tesiîsi reddetmelerini dinî değil rasyonel bir tavır olarak gören Luther, tevhidi Tanrı’nın pederliğine aşırı vurgu yapan bazı hıristiyan mezheplerinin görüşlerine benzetmektedir. Öte yandan müslümanların yerin ve göklerin yaratıcısı tek Tanrı’ya inandıklarını, O’nun adına yemin ettiklerini, O’nun resim ve tasavvurlarını reddettiklerini bilmekte ve müslümanların Tanrı’ya şirk koşanı lanetlediklerini ve hıristiyanlar teslîse inandıkları için onlara da lanet ettiklerini söylemektedir. “Allah” lafzının İbrânîce “eloha” kelimesinden bozma olduğunu da iddia etmiştir.
Luther, Kur’an’ın isa’nın bakire Meryem’den doğduğunu, peygamberliğini ve semaya yükseltildiğini kabul ettiğini, ancak îsâ’nın Tanrı’nın oğlu olmasını ve insanların günahlarına kefaret olarak kendini feda ettiğini, yeniden dirildiğini ve tekrar geleceğini inkâr ettiğini söylemektedir. Ona göre müslümanlar bir taraftan Hz. îsâ’nın semaya yükseltildiğine, diğer taraftan Hz. Muhammed’in öldüğüne inanmakla çelişki içindedir. Dolayısıyla îsâ yaşadığı halde Muhammed öldüğüne göre müslümanlar îsâ’nın Muhammed’den üstün olduğunu kabul etmelidir. Ayrıca müslümanlar ibadet çeşitlerinin çoğunu Yahudilik’ten almışlardır. Türkler’in Tanrı tarafından kendi günahlarından dolayı bir ceza olarak gönderildiğini kabul eden Luther, onlarla savaşmanın Tanrı ile mücadele anlamına geldiğine ve Türkler’i mücadele ile değil ancak kendi günahlarından tövbe etmekle yenebileceklerine, hem Türkler’in hem papalığın kıyametin alâmetlerinden olduğuna inanın Türkler’in hâkimiyetinden sonra insanlık kıyameti yaşayacaktır. Luther müslümanlan (Türkler’i) azılı düşmanları olduğu Katolikler’e benzetir.
TDV İslâm Ansiklopedisi