Masiva Nedir, Ne Demek, Tasavvufta Anlamı, Hakkında Bilgi

Mâsivâ. Allah’tan başka her şey anlamında bir tasavvuf terimi.

Sözlükte “şey” anlamına gelen mâ ile “başka, gayr” anlamındaki sivâ kelimesin­den türetilmiş bir tabir olan mâsivâ mâsivallah, mâsive’l-Hak şeklinde de kulla­nılır. Tasavvufta yaygınlığı sebebiyle çok defa mâsivâ demekle yetinilir.  

Tasavvuf yoluna yeni girmiş veya bu yolda olmakla birlikte vahdet makamına erememiş sâlikier Hakk”ın varlığı (vücûd) ve Hakk’ın gayrinin varlığı (mevcudat) ola­rak iki varlık görür. Hakk’ın gayri kabul edilen varlıklara tasavvufta mâsivâ adı ve­rilir. Bu bağlamda Cenâb-ı Hakk’ın ahadiyyet mertebesinden sonraki bütün mertebelerde ve âlemlerdeki zuhuru mâ-sivâdır. Ancak mâsivâ denildiğinde bu an­lam değil şehâdet âlemi denilen âlem ve bu âlemde Hakk’ın gayriyet perdeleriyle zuhur ettiği yerler (mezâhir) anlaşılır. Bu­na göre evren, dünya, dünyadaki her şey, insan, insanın bütün ilgileri, yapıp etme­leri, zihnindeki suretler ve bilgiler mâsivâ olarak nitelenir. Mâsivâ sayılan şeylerin taayyün itibariyle Hakk’ın gayri olmakla birlikte bâtında Hakk’ın aynı olduğunu dü­şünen muhakkik sûfîler, sâlikleri Hakk’ın zâtına yöneltmek için bunların Hak ile kul arasındaki perdeler ve engeller olduğunu, tasavvuf yoluna giren kimsenin Hakk’a erebilmesi için bu perdeleri ortadan kal­dırması gerektiğini söylemişlerdir. “Alâik” adı da verilen bu perdelerin ortadan kal­dırılması, insanın gönlündeki ve zihnin­deki Allah’tan gayri her şeyi silip atmasıy­la mümkündür. Bazı sûfîler İnsanın gön­lünü ilâhî tecellilerin yansıdığı parlak bir aynaya, mâsivâyı da yansımayı engelleyen tozlara benzetmiş, ilâhî tecellilerin yan­sıması için aynanın tozlardan silinip te­mizlenmesini şart koşmuşlardır. Hüseyin Lâmekânî’nin, “Pâk eyle gönül çeşmesin tâ durulunca” mısraı bu görüşün bir ifa­desidir.

Mal mülk, servet düşkünlüğü, büyük-lenme, gösteriş, haset vb. kötü huylar mâsivâ sayıldığı gibi ibadetler ve güzel ahlâkî davranışlar da mâsivâdır. Sûfîler keşf. ilham ve keramet gibi hususları da mâsivâ olarak görmüşler, bunlardan kur­tulmanın güçlüğüne dikkat çekmişlerdir. Telvin halindeki sûfîlerde mâsivâya karşı bir meyil olabilirse de temkin makamın­da olanlar gönüllerinde Hak’tan başkası­na yer vermezler.

Tasavvufta güzel ahlâkî davranış ve hallerin genellikle üç mertebesinden söz edilir. Meselâ tövbenin üç mertebesi var­dır. Birinci mertebede avam günahları için, ikinci mertebede havas günahları­nın yanı sıra gaflet halleri İçin, üçüncü mertebede havassü’l-havas Allah’tan gayri her şey için tövbe eder ve artık mâ­sivâ akla gelmez. Öte yandan tövbe insanın fiili olduğundan o da mâsivâdır, tövbeden de tövbe etmek gerekir. Râbia el-Adeviyye, “Bizim tövbemiz tövbeye muhtaçtır” sö­züyle bunu anlatmak istemiştir. Sûfîlerin, “Ebrâra göre sevap olan işler Hak ile kurbiyet sağlamış olanlara göre günah­tır” sözünün anlamı da budur. Tasavvuf­ta “terk-i dünyâ, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk” diye özetlenen dört terk as­lında mâsivâyı terktir.

Şiblî tasavvufu. “Kaygısız bir şekilde Al­lah’la olan birlikteliktir” veya, “Hiçbir ol­guyu ve yaratığı görmemektir” şeklinde tarif ederken mâsivâya takılıp Hak’tan uzak kalmmaması gerektiğine işaret et­miştir. Sûfîler. “İki nalı­nını çıkar” mealindeki âyeti de [Tâhâ 20/ 12] “Dünya ve âhireti terket” şeklinde yo­rumlamışlardır, çünkü cennet ve oradaki nimetler de mâsivâ olup sûfînin muradı bunun Ötesindedir. Hakk’a giden yoldaki en bü­yük engellerden biri sâlikin kendi varlığı­dır. Mâsivâ olan bu engelin de kaldırılması (terk-i hestî) şarttır. Nitekim Bâyezîd-i Bistâmî’ye nefsini terkedip Hakk’a öyle git­mesi ilham edildiği kaydedilmektedir. Hü­seyin Lâmekânî, “Vücûdumdur günâhım ol sebebden her gün ahım var” mısraın­da bu durumu anlatmıştır. Mutasavvıf şairlerin divanlarında mâsivâdan kurtul­manın gereğine temas eden birçok şiire rastlanmaktadır.

Tasavvuf kaynaklarında tevhid konusu anlatılırken mâsivâya özellikle vurgu ya­pılmıştır. Sûfîlere göre Hak Teâlâ hakkın­da insanın zihninde oluşan tasavvurlar, bilgiler, hayaller ve inançlar ne kadar mü­kemmel ve doğru olursa olsun mâsivâdır. Allah hakkındaki marifet de böyledir. Zünnûn el-Mısrî. “Allah hakkında zihnin­de her ne oluşursa oluşsun bil ki o Allah değildir, Allah ondan başkadır” sözüyle bu hususa işaret etmiştir.

Hakk’ın tecellilerini temaşa edip mest olan velîler şair Lebîd b. Rebîa’nm “Allah’­tan başka her şey bâtıldır” mısraını tasviple nakleden Hz. Peygarnber’in [Buhârî,”Edeb”,90; Müslim,”Şier”, 3-6] hadisine dayanarak mâsivâya fena ve zeval gözüyle bakmış, “İki cihanda Al­lah’tan başka bir şey yok” sözünü sık sık tekrarlamışlardır. Hak’tan gayri hiçbir şey görmeyen ve bil­meyen tevhid ehli için mâsivâ diye bir şey söz konusu değildir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski