Maskat. Uman Sultanlığı’nın başşehri.
Arabistan yarımadasının güneydoğu sahilinde olup eskiden beri denizcilikle uğraşan Uman halkının başlıca ticaret limanıdır. Bununla birlikte Portekiz işgali (1507) öncesi dönemin İslâm coğrafyacıları buradan pek önemli bir yer olarak bahsetmezler. İbnü’l-Fakih, Hindistan’a ve Çin’e giden gemilerin bu limandan su aldıklarını belirtirken Makdisî şehri “meyveleri bol güzel bir liman şehri” olarak tanımlar. VII. (XIII.) yüzyılda İbnü’l- Maskat’ın bölgede seyahat eden gemilerin uğrak yeri olduğunu söyler. Şehrin önemi XVI. yüzyılın başlarında Portekizliler’in bölgeye gelmesiyle ortaya çıkmıştır. Önceleri Doğu Arabistan sahillerinin kuzey kesimlerinde bulunan Suhâr ile iç taraflarda kalan Rustâk ve Nezve buraya nisbetle daha fazla dikkat çeken yerlerdi. Ancak Basra körfezine girişi sağlayan Hürmüz Boğazı ile birlikte Mas-kat’ın da önemi arttı. Çünkü burası Basra körfezini kontrol etmek isteyen güçler için önemli bir konuma sahipti. Bunu ilk keşfedenler Portekizliler ile İspanyollar ve daha sonra Hollandalılar ile İngilizler oldu. Osmanlı Devleti de Basra körfezi ve Hindistan ticaret yoluna hâkimiyeti dolayısıyla, 1552’de ele geçirdiği fakat kısa bir süre sonra Portekizliler’e kaptırdığı Maskat’ın yerli halkın yönetiminde kalması hususunda çaba harcadı ve sömürgeci güçlere karşı verilen mücadeleleri destekledi. Basra körfezinde yeniden hâkimiyet kuran Portekizliler, muhtemel Türk baskınlarına karşı şehrin limanı kontrol eden iki köşesine iki kale inşa ettiler; günümüzde de mevcut olan bu kaleler Celâli ve Mirânî (Fort Capital) adlarıyla bilinmektedir.
1630’da İran’ın desteğiyle Portekizliler’den Maskat’ı geri alan Ya’rubîler Hindistan, Doğu Afrika kıyılan ve Zengibar-la ticaretlerini genişletme yolunda bu liman şehrini bir üs olarak kullandılar. İbâzıyye mezhebine bağlı Uman halkının karıştığı Maskat iç savaşlarında 40.000 kişi hayatını kaybetti. Hinâvîler’le Gâfirîler arasındaki şiddetli mücadelelerle İran Hükümdarı Nâdir Şah’ın Hint seferi sırasında Maskat’ı ele geçirmesi Ya’rubîler’in son dönemlerine rastlar. Ya’rubîler’in ardından gelen Bû Saîd hanedanı döneminde Maskat güçlü devletlerin sahip çıkmak İstedikleri bir yer oldu. Hanedanın kurucusu Ahmed b. Saîd Maskat’ı İranlilar’ın işgalinden kurtardı. İran Devleti ile Maskat imamı arasında başlayan bu mücadele döneminde Kerîm Han Zend, Osmanlı idaresindeki Basra’yı kuşatma altına aldığında (1775] Maskat’tan yardım geldi; böylece Osmanlı Devleti ile Maskat arasında başlayan iyi ilişkiler uzun süre devam etti. Doğu Afrika limanlarından Zengibar ve Kilve ile yapılan ticaret Maskat üzerinden Hindistan’a bağlandı, bu durum şehrin gelişmesine yol açtı. Bu arada İngilizler’in siyasî ve ticarî merkezlerini karşı İran kıyılarındaki Benderabbas’tan (bugün Benderhumeynî) buraya taşıma-larıyla (1763) şehir bölgenin en önemli limanı oldu; Uman’ın başşehrinin iç kesimlerdeki Rustâk’tan Maskafa taşınması (1784) Önemini daha da arttırdı. 1798’de İngilizler burada daimî temsilcilik kurdular. Aynı yıl Mısır’ı işgal eden Napolyon Bonapart’ın da konsolosluk açmasıyla (1803) Maskat Basra körfezi-Hindistan- Afrika ticaret ve siyasetinde çok hareketli bir merkez haline geldi. Özellikle Basra ile olan ticaret Maskat Limanı için çok önemliydi; bu sebeple Seyyid Sultan b. Ahmed (1792-1804] karşılıklı gümrük uygulamasına dahi yönelmiş ve bu ticaretin önünü açmıştı. Hindistan’ın Malabar sahilindeki şehirlerle yapılan ticarete % 6 vergi uygulanıyordu. Seyyid Sul-tan’ın ölümü üzerine bir ara yönetimi ele geçiren yeğeni Bedir b. Seyf döneminde (1804-1806) Maskat çok zenginleşti. Bedir b. Seyf’i öldürerek tahta geçen Seyyid Sultan’ın oğlu Saîd b. Sultan yönetim merkezini Maskat’tan Zengibar’a taşıdı. Önceleri bu iki şehirde de ikamet eden Saîd b. Sultan daha sonra Zengibar’da oturmayı tercih etti. Öldüğünde oğlu Süveynî Maskafta, diğer oğlu Mâcid Zengibar’da kaldı. Bu yıllardan itibaren Maskat önemini yitirmeye başladı. 1899’da şehirde çıkan veba salgını halkın başka yerlere göç etmesine yol açtı. Ancak buharlı motorların icadından sonra Maskafın gemiler İçin kömür deposu haline gelmesi burayı yeniden hareketlendirdi. Şehir konumu itibariyle yüksek tonajlı gemiler için tabii bir liman teşkil ediyor, dünya ticaretinde bulunan en büyük gemiler dahi buraya uğruyordu. Bugün ise gemiler daha çok Maskat’ın hemen bitişiğindeki Matrah Limanı’na yanaşmaktadır. Halen Maskat Mînâ el-Fahl’deki petrol limanı, geniş yolları, düzenli şehirciliğe uygun tünelleri, üst geçitleri, hava alanı ve Sultan Kâbus Üniversitesi ile Batı şehirlerindeki normları yakalamış bir merkez durumundadır. Son tahminlere göre şehrin nüfusu 410.000, Medîneti-kâbûs, Matrah. Kurum, Ruvî ve Sîb gibi yerleşim yerlerini de ihtiva eden Maskat idarî biriminin nüfusu ise 660.000 civarındadır.
TDV İslâm Ansiklopedisi