Câhiliye toplumunda Allah’ın varlığına ve birliğine inanan, az sayıda insanların oluşturduğu, Hanîfler adı verilen bir topluluğun dışında büyük çoğunluk putperestti; ayrıca zamanın ezelîliğine inanan, yeryüzünde cereyan eden olayların Tanrı’dan bağımsız olarak “dehr” denilen bir kaynaktan ortaya çıktığını ileri süren, hayatı basit bir şekilde “oluş ve yok oluş” şeklinde anlayan, ölümden sonra tekrar dirilmeyi reddeden bir topluluk mevcuttu.[meselâ bk. En’âm 6/29; Yâsîn 36/77-78; Câsîye 45/24]
Nâzil olduğu süreçte çeşitli vesilelerle Hanîfler’e övgüde bulunan Kur’ân-ı Kerîm putperestleri ve dehrîleri şiddetle kınamıştır; onları yaratılış üzerinde düşünmeye, insanlık tarihinden ibret almaya, gerçeklerin araştırılmasında ön yargılardan kurtularak samimi, dürüst ve ahlâkî davranmaya çağırmıştır. Kur’an’ın temel öğretisine göre bütün kâinat Allah tarafından O’nun özgür iradesiyle muayyen şartlarda ve kendine has işleyiş kanunlarıyla birlikte yaratılmıştır. Maddenin kendi başına var olması, yaratıcının iradesinden bağımsız olarak cansız, hareketsiz, âtıl ve kaotik bir durumdan belirli bir zaman içerisinde canlı bir organizmaya dönüşmesi ve mevcut düzenli halini alması mümkün değildir. Bunun aksini iddia etmek anlayış kıtlığı, bilgisizlik ve sapkınlıktır.[meselâ bk. Câsiye 45/22-26; Tûr 52/35-36; Vâkıa 56/47-73]
Kur’ân-ı Kerîm’in bu temel tavrını esas alan başlıca kelâm ekollerinin maddeci düşünce karşısındaki güçlü duruşu ve tavizsiz tutumuyla Tanrı merkezli düşünce üreten İslâm felsefesi ve tasavvuf ekollerinin fikir hayatına olan mutlak hâkimiyetleri sayesinde İslâm tarihinde sistemli bir materyalist düşüncenin ortaya çıkmadığı söylenebilir. Bununla birlikte bazı ferdî teşebbüslere rastlanmış ve metarya-Iist düşünceyi ifade anlamında dehrîlerden, âlemin ezelî olduğunu ve bir yaratıcısının bulunmadığını savunan kişilerden söz edilmiştir. Kur’an da bunlara atıfta bulunmuş, onların dünya hayatından başka bir şeye inanmadıklarını ve mevcut hayatlarını zamanın şekillendirdiğini kabul ettiklerini haber vermiştir.[Câsiye 45/24] Dehrî nitelemesinin yanında Tanrı’yı, peygamberliği, âhireti inkâr eden, mevcut âlemin başlangıcının olmadığını düşünen ve kendilerine “muattila”, “mülhid”, “tabîiyyûn”, “sümeniyye”, “ezeliyye” ve daha ziyade “zındık” denilen kimselere de rastlanmaktadır. Kaynaklarda isimleri zikredilen kişiler arasında Ebû Ali Recâ, İbn Tâlût. Salih b. Abdülkuddûs, Ebû îsâ el-Verrâk, Beşşâr b. Bürd, Ebü’l-Atâhiye. İbnü’r-Râvendî, Ebû Bekir er-Râzî ve İbnü’l-Mukaffa’ gibi düşünürler ön plana çıkmaktadır. Ancak bunlardan Ebû Bekir er-Râzî ile İbnü’I-Mukaffa’ gibi bazılarının çeşitli görüş ve inançlarla ilgili ciddi eleştirilerine rağmen tanrıtanımaz veya materyalist olmadığı söylenmektedir. Nitekim Ebû Bekir er-Râzî felsefî sisteminde Tanrı’ya yer vermiş ve O’nu ruh, madde, zaman ve mekânla birlikte beş ezelî ilkeden biri olarak görmüştür. Tabiatçı ve maddeci olduğu, ilâhî hikmeti reddettiği, Kur’an’a inanmadığı söylenen İbnü’r-Râvendi’nin de maddeci olmadığı, ona atfedilen fikirlerin hocası Ebû îsâ el-Verrâk’a ait bulunduğu belirtilmektedir. Beşşâr b. Bürd’ün ve yine şiirlerinde zühd ve takvaya önem veren Ebü’l-Atâhiye’nin ne kadar materyalist oldukları da tartışmalıdır. Eski İran kültüründen geçen ve heteredoks diye nitelendirilen bazı unsurları materyalizm olarak anlamamak gerekir. Ayrıca yaratılışın mahiyeti ve âlemin, dolayısıyla maddenin başlangıcıyla ilgili teorik tartışmaları da materyalizmin dışında tutmak lâzımdır.
Batı dünyasıyla yoğun bir ilişki içine giren Osmanlı Devleti’nde XIX. yüzyıl materyalistlerinin büyük tesirleri olmuş, eserleri tercüme edilerek belli başlı eğitim kurumlarında okutulmuştur. Vikior Hügo (İstanbul 1302), Seşer (İstanbul 1303), Voiter (İstanbül 1304) ve İntikad (istanbul 1304) gibi eserleri ve çeşitli makaleleriyle Beşir Fuad, muhtelif çevirileri ve Felsefe Mecmuasındaki yazılarıyla Bahâ Tevfik, Târîh-i İstikbâl adlı eseri başta olmak üzere çeşitli tercüme ve telifleriyle Celâl Nuri (İleri), İctihad dergisindeki fizyoloji ve biyoloji muhtevalı materyalist yazılarıyla Abdullah Cevdet, Târîh-i Kadîm (İstanbul 1321) adlı şiiriyle Tevfik Fikret gibi düşünce adamları, Büchner ve Haeckel başta olmak üzere bazı materyalist ve pozitivist yazarların görüşlerini Osmanlı Devleti’ne taşıyan kişiler olmuştur. Bunlar, İslâm dünyasının, içinde bulunduğu sıkıntıları aşması için materyalist felsefeyle özdeş gördükleri bilime sarılmasının gerekliliğinden bahsetmişlerdir.
Materyalistlere karşı çıkarmış olduğu Ulûm gazetesinde yer alan yazılarıyla Ali Suâvi, Ben Neyim: Hikmet-i Maddiyyeye Müdafaa isimli eseriyle {İstanbul 1308) Ahmed Midhat, Maddiyyûn Mezhebinin izmihlali adlı eseriyle (İstanbul 1928) İsmail Fenni (Ertuğrul), İbtâl-i Mezheb-i Maddiyyûn isimli eseriyle (İzmir 1312) İsmail Ferid, Red ve İsbat adlı eseriyle (İstanbul 1330) Mustafa Efendi (Harputîzâde), Huzûr-ı Akl ü Fende Maddiyyûn Meslek-i Dalâleti (İstanbul 1332) ve Allah’ı İnkâr Mümkün müdür (İstanbul 1327) isimli eserleriyle Ahmed Hilmi (Şehbenderzâde), Hakîkat-i Mezheb-i Neyçerî adlı eseriyle (Dekken 1298/İ881) Cemâleddîn-i Efgânî materyalizme karşı çıkmış ve dine yönelik eleştirileri cevaplandırmaya çalışmışlardır. Doğrudan reddiye yazan bu düşünürlerin dışında Said Halim Paşa, Ömer Ferit (Kam), Mehmet Ali Ayni, İsmail Hakkı (İzmirli), Mehmet Şemsettin (Günaltay), Ahmed Naim, Mehmed Âkif (Ersoy), Muhammed Hamdı (Yazır) ve Mustafa Sekip de (Tunç) materyalist düşünceyle mücadele etmişlerdir.
XIX ve XX. yüzyıllarda Batılı materyalist etkilerle İslâm dünyasında yeşermeye çalışan maddeci düşünce çağdaş fizik, kimya ve biyolojideki gelişmelerle birlikte kabuğuna çekilmek zorunda kalmıştır. Din karşıtı olarak yaşatılmaya çalışılan ve müslümanların geleneğine, kültürüne, örf ve âdetlerine karşı yargılayıcı, uyarlamacı ve indirgemeci bazı maddeci düşünceler de ideolojik saplantıların ötesine gitmemektedir.[ayrıca bk. Allah; İlhâd; İman; Madde; Ruh]
- Materyalizm Tarihi, Felsefe, Kurucuları, Filozofları, Hakkında Bilgi
- Materyalizm Nedir, Akımı, Ne Demek, Anlamı, Tanımı, Hakkında Bilgi