Mecâzü’l-Kur’ân. Ebû Ubeyde Ma’mer b. Müsennâ’nın (ö. 209/8241?]) Kur’ân-ı Kerîm’in filolojik yorumuna dair eseri.
Garîbü”l-Kur’ân ve meâni’l-Kur’ân türü eserler arasında, Kur’an’da geçen garîb kelime ve tabirlerin filolojik tefsiriyle Kur-‘an’ın üslûp özelliklerinin mecâzü’l-Kur-‘ân” adıyla ilk ele alındığı eserdir. Mecâzü’l-Kur’ân, Ğaribü’l-Kur’ân, Mecâni’l-Kur’ân, İ’râbü’l-Kur’ân adlarıyla müellife nisbet edilen dört ayrı eserin muhtevası dolayısıyla veya bazı yazma nüshalarında müstensihlerce verilmiş farklı isimler sebebiyle Mecâzü’l-Kur’ân’ın değişik adlan olduğu anlaşılmaktadır. Kitap, Ebû Ubeyde’nin öğrencisi Ali b. Mugire el-Esrem’in hocasına okuyup icazet aldığı rivayetiyle günümüze intikal etmiştir. Ancak yazma nüshalar arasındaki bazı farklılıklar eserin başka rivayetlere de dayandığı izlenimi vermektedir. İslâm fetihleri sırasında ana dili Arapça olmayan unsurların İslâm’a girmesiyle Kur’an’ın anlam ve üslûp bakımından anlaşılmasında ortaya çıkan problemlerin Kur’an’da geçen garîb kelimeler ve mecazi tabirler üzerinde odaklandığını gören Ebû Ubeyde eserini bu ihtiyaca cevap vermek üzere kaleme almıştır.
Bir mukaddime ile başlayan ilk kitap sayılan Mecûzü’l-Kur’ân’ın mukaddimesi ulûmü’l-Kur’ân, garîbü’l-Kur’ân ile Arap dili ve belagatı açısından çok değerli olup râvi Esrem tarafından ilâve edilmiş olması muhtemel görülmektedir. Mukaddimede Kur’an kelimesinin Allah’ın kitabının adı olduğu belirtilerek bunun etimolojik ve semantik açıklaması yapıldıktan sonra furkân, sûre ve âyet terimleri üzerinde durulmuştur. Ayrıca Fatiha sûresi ve bu sûrenin diğer isimleri hakkında bilgi verilmiş, mecaz anlayışından ve mecaz kapsamına giren hususlardan söz edilmiştir. Ebû Ubeyde’ye göre sarf ve nahiv ilimlerinin konularından olan, kelimelerin etimolojik ve morfolojik yapılan ile i’rab yönleri mecaz kapsamına girdiği gibi ihtisar. İzmâr, hazif, tekrar, tekid, takdim-tehir, istiare, teşbih, temsil, teşhis-intak, kinaye vb. belagat ilminin konusuna giren hususlar da bu kapsama dahildir. Bu sebeple mecaz, hakikatin karşıtı olmaktan çok Araplar’in Arap dilini kullanım şekilleri ve ifade tarzları, filolojik izahlar, tefsir ve te’vil anlamındadır.
Açıklamaların sûre ve âyet sırasına göre yapıldığı eserde kelimelerin sarf, nahiv ve iştikak açısından tahlilleri yapılmakta, tekrar eden kelimeler hakkında bazan daha önce geçen açıklamaya işaret edilmekle birlikte genellikle kelimeler her geçtikleri yerde yeniden ele alınmaktadır. Bu arada hurûf-i mukattaaların tefsir ve te’-viline girilmemiştir. Filolojik açıklamaların umumiyetle kısa olduğu eserde gerektiğinde sebeb-i nüzul, Mekkî-Medenî, nâsih- mensuh gibi hususlara temas edildiği görülür (1, 50, 259, 375). Kıraat farklarından doğan i’rab şekilleriyle anlam farklarını âyet, hadis ve Arap şiirinden getirdiği örneklerle açıklayan müellif hatalı kıraatlere hocası Ebû Amr b. Alâ’dan yaptığı nakillerle işaret etmektedir (I, 305-306, 372-374). Garib kelimeleri ve ifadeleri Arap şiiriyle nesrinden (meseller) getirdiği örneklerle izah etmiş, Câhiliye, muhadram ve İslâm dönemi şairlerinden 1000 kadar beyit nakletmiş, bunlarda geçen kelimeleri de izah etmesi eserin hacmini arttırmıştır. Böylece filolojik ve etimolojik açıklamasına yer verdiği garîb kelime ve ifadelerin sayısı 2500’ü aşmıştır. Ebû Ebeyde Kur’an’in her kelimesinin Arapça asıllı olduğunu ısrarla savunmakta Kur’an kelimeleri hakkında Arapça asıllanyla ilgisi olmayan açıklama yapanları üstü kapalı bir şekilde eleştirmektedir (1, 309). Onun âyetlerin anlamlarının belirlenmesinde genellikle diğer âyetlere ve hadislere başvurduğu görülmektedir (I, 77, 124, 130, 1-50; II, 91, 122). Zaman zaman âyet veya kelimelere farklı mânalar vererek bağlamın anlamı belirlemedeki önemine işaret etmektedir (I, 84,90, 128).
Haricî ve Şuûbî olduğu kaydedilen müellifin siyasî, itikadî ve ideolojik eğilimlerinin eserine yansımadığı görülmektedir. Ancak Allah’a yüz, el, ayak nisbet eden âyetlerle kaza ve kadere dair müteşâbih âyetleri Basra’da hâkim olan ve akıl öncelikli hür düşünme yöntemini ilke edinen, birçok itikadî konuda Hâricîler’le aynı görüşü paylaşan Mu’tezile’nin tevhid ve tenzih esasına paralel biçimde yorumlamıştir (I, 46. 170, 243,266, 276, 290; II. 112, ) 32). Bu arada bazı müteşâbih âyetlerin sadece sözlük anlamını vererek te’vile yönelmediği de olmuştur (I, 273; II, 15).
Muhtevanın tarihî olaylardan çok filolojik yorumlarla ilgili olmasından dolayı eserde İsrâiliyat’a yer verilmemiştir.
Basra dil okulunun önemli bir temsilcisi olmakla birlikte Ebû Ubeyde’nin Mecâzü’l-Kur’ân’da Basra-Kûfe dil mekteplerinin tesbit ettiği gramer kurallarından çokArap dilinin kullanımını esas alan serbest filolojik yorumlara meylettiği, ictihad ve kıyasa dayalı olarak dili en geniş biçimde kullananlardan olduğu görülmektedir. Arapça’nın çeşitli kullanımlarına vâkıf olan sahabenin Kur’an’ı rahatlıkla anladığını düşünen (I, 8), bu sebeple tefsire dair Seleften nakledilen rivayetlerden ziyade Arap dilinin gramer incelikleriyle kullanım ve üslûp özelliklerini esas alan Ebû Ubeyde, bu eserinden dolayı başta rakibi Asmaî olmak üzere dönemin ileri gelen âlimleri tarafından kişisel görüşlerine göre Kur’an’ı tefsir etmekle itham edilmiştir. Ebû Ubeyde, şahsî düşmanlık ve kıskançlık yüzünden kendisini eleştiren Asmaî’ye somut bir örnekle verdiği cevapta şevâhide dayalı lugavî/filolojik açıklamaların kendi görüş ve arzusuna göre tefsir sayılamayacağını ifade etmiştir. Ebû Zekeriyyâ Yahya b. Ziyâd el-Ferrâ, Ahfeş el-Evsat, Zeccâc, Nehhâs ve Muhammed b. Ahmed el-Ezherî gibi dilciler tarafından da eleştirilen eserin geniş ve sistematik tenkidine Ali b. Hamza el-Basrî’-nin et-Tenbîhât calâ eğâlîti’r-ruvât adlı eserinde yer verildiği belirtilmektedir. Ancak bu eserin Mecâzü’l-Kur’ân’la ilgili bölümüne henüz rastlanmamıştır. Taberî’nin Ebû Ubeyde’yi dille ilgili konularda eleştirmesi ve onu te’vil ehlinin açıklamalarını bilmemekle itham etmesi kendisinin Mecâzü’l-Kur’ân’dan faydalanmasına engel olmamıştır.
Bu eleştirilere rağmen Mecâzü’l-Kur’ân, daha sonraki dönemlerde gerçekleştirilen dil ve tefsir çalışmalarında, özellikle de garîbü’l-Kur’ân ve garîbü’l-hadîs türü eserlerde önemli bir kaynak olmuş, kendisinden geniş ölçüde yararlanılmıştır. Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm, Abdullah b. Yahya el-Yezîdî, Muhammed b. Uzeyz es-Sicistânî, Zeccâc, İbn Hişâm, Buhârî, İbn Hacer el-Askalânî, İbn Düreyd, Muhammed b. Ahmed el-Ezherî, Cevheri. İbn Berrî, Ebû Ali el-Fârisî, Taberîve Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî eserden faydalanan müellifler arasındadır. Gilliot gibi bazı şarkiyatçılara göre Mecâzü’l-Kur’ân, ilk dönemin rivayet ve kıssa ağırlıklı tefsir geleneğinden bir metnin filolojik analize dayalı profesyonel yorumuna geçişte dönüm noktası teşkil etmektedir.
Mecâzü’î-Kur’ân sarf, nahiv, lügat ve iştikak meseleleri yanında mecaz, teşbih, temsil, kinaye, i’câz, hazif, takdim-tehir gibi belagata dair birçok teknik terimle birlikte şevâhid olarak değerlendirilmiş, Câhiliye ve İslâm dönemlerine ait zengin şiir hazinesine sahip olmasıyla Arap dili ve belagatı çalışmaları için temel kaynaklardan biri olmuştur.
M. Fuat Sezgin, Mecâzü’l-Kur’ân’ı mevcut beş yazma nüshasını esas alıp doktora tezi olarak tahkik etmiş, geniş bir inceleme kısmı ve çeşitli indekslerle birlikte yayımlamıştır. Eser üzerinde çeşitli çalışmalar yapılmış olup Yûsuf b. Hasan es-Sîrâfî’nin Şerhu Ebyâti’î-Me-câz, Muhammed Seyyid Ahmed Ali’nin Kadâya’l-müzek-ker ve’l-müenneş fî Mecâzi’l-Kur’ân Ii~Ebî’Ubeyde (Kahire 1410/1990), Muhammed Alevî Mukaddem’in “Mukâyese-yi Mecâzi’l-Kur’ân-ı Ebû cUbeyde ve Telhîşi’l-beyân fî mecâzâti’l-Kur’ân-ı Seyyid Şerif Radî, Ella Almagor’un “The Early Meaning of Mecaz and The Nature of Ebû Ubayda’s Exegesis” John VVansbrough’un “Majâz al-Qur’ân: Periphrastic Exegesis” ve Semîre bint Muhammed Saîd Besyûnînin Ebû ‘t/beyde ve’t-tefkîrü’l-belâğî fî Kitabî Me-câzi’l-Kur’ûn adlı çalışmaları bunlar arasında yer alır.
TDV İslâm Ansiklopedisi