Medyen Neresi, Nerededir, Halkı Kimdir, Kuranda, Tevratta, Hakkında Bilgi

Medyen. Hz. Şuayb’ın peygamber olarak gönderildiği kavmin ve bu kavmin yaşadığı yerin adı.

Medyen kelimesinin menşei hakkında farklı görüşler ileri sürülmektedir. Hz. Şuayb’in ve gönderildiği kavmin Arap, dola­yısıyla bu kavmin adı olan Medyen’in “ika­met etmek” anlamındaki müdûn veya hükmetmek” mânasındaki dîn kökünden türemiş Arapça bir kelime olduğu ileri sürüldüğü gibi Arapça olmadığı da ifade edilmektedir.

Kitâb-ı Mukaddes’e göre Medyen İbranîce’de Midyan Midian, Tevrat’ın Yunan­ca tercümesinde Madian  Madiam) ön­celikle bir şahıs adı olup Hz. İbrahim’in üçüncü eşi Keturah’tan olan dördüncü oğlunun ay­nı zamanda bu kişinin soyundan gelen ve Midyânîler denilen halkın ve onların yaşadığı bölgenin adı­dır. Tevrat’ta, Hz. İbrahim ve Keturah’ın üçüncü çocuklarının adı olan Medân’ın Medyen’in farklı yazılmış şekli olup ikisi­nin aynı kişi olduğu da ileri sürülmüştür. Medân aynı zamanda Arapça’da bir put adıdır. Diğer taraftan kelimenin Mısır’daki bir yer veya kabilenin adından türediği de söylen­mektedir.

Kur’an’da Hz. Şuayb ve Mûsâ kıssaları dolayısıyla on yerde geçen Medyen keli­mesi, Şuayb’ın peygamber olarak gönde­rildiği [A’râf 7/85; Hûd 11/84; Ankebût 29/36] ve Hz. Musa’nın Mısır’dan çık­tıktan sonra evlenip yıllarca aralarında kaldığı kavmin yaşadığı [Tâhâ 20/40; Kasas 28/22-28] bölgeyi ifade etmekte, bu kavimden de Ashâb-ı Medyen [Tevbe 9/70; Hac 22/44] ve Ashâbü’l-Eyke [Hicr 15/78; Şuarâ 26/176; Sâd 38/13; Kâf 50/14] diye bahsedilmektedir. Kur’âni Kerîm’de verilen bilgiye göre Med­yen halkına mensup olan ve bu halka pey­gamber olarak gönderilen Hz. Şuayb kav­mini çok tanrıcılıktan uzaklaştırıp Allah’a tapmaya çağırmış; ölçü ve tartıda, alış­verişte haksızlık yapmak, ülkede bozgun­culuk çıkarmak, tehditle insanları Allah’ın yolundan alıkoymak gibi tutum ve dav­ranışlara son vermelerini istemiştir.[A’râf 7/85-86; Hûd 11/84-87] Ancak kav­minin önde gelenleri Şuayb’ı yalancılıkla itham etmiş, isteklerine karşı çıkmış, ona inananları tehdit etmiş, kendisini ve üm­metini ülkeden sürme tehdidinde bulun­muştur. Bunun üzerine Şuayb onlara ilâhî azabın geleceğini bildirmiş, nitekim şid­detli deprem ve korkunç bir gürültü on­ları helak etmiştir.[A’râf 7/85-92; Hûd 11/84-95]

Yine Kur’an’da Hz. Şuayb’ın peygamber olarak gönderildiği kavimden Eyke halkı diye de söz edilmektedir [Şuarâ 26/ 176-189]Eyke kelimesinin “sedir ağacı. sık ve bol ağaçlıklı yer” anlamına gel­diği, kelimenin Leyke şeklinde de okunduğu, bu takdirde şehrin adı olduğu Medyen hal­kına çok ağaçlı bir bölgede yaşadıkları için bu adın verildiği de ifade edilmek­tedir. Bölgede araştırmalar ya­pan Alois Musil, Vâdilebyaz’ın alt tarafı­nın çalılıklarla kaplı olduğunu söylemek­tedir. Diğer taraftan As­hâb-ı Medyen (Ehl-i Medyen) ve Ashâbü’l-Eyke’nin Kur’an’da anlatılan vasıfları bir­birine uymaktadır; Hz. Şuayb’ın bu kavme tebliği de Medyen halkına olan tebliğinin aynıdır [Şuarâ 26/177-183]Ancak bazı müfessirler, Kur’an’da Şuayb’dan Med-yenliler’in kardeşi diye söz edilirken Eyke-liler hakkında böyle bir nitelemenin bu­lunmadığını dikkate alarak bunların iki ayrı kavim olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Kur’ân-ı Kerîm’de Medyen halkının dep­rem, sarsıntı veya gürültü ile, Eyke hal­kının ise “gölge günü”nün azabı ile (gün­düzü karartan korkunç kasırga) cezalan­dırıldığı belirtilmektedir.[A’râf 7/91; Hûd 11/94; Şuarâ 26/189; Ankebût 29/37] Eyke halkı Şuayb’dan eğer doğru söylüyorsa gökten üzerlerine azap indir­mesini istemiş, bunun üzerine gölge gü­nünün azabı gelmiştir.[Şuarâ 26/) 87-189] Ashâb-ı Medyen ile Ashâbü’l-Eyke’-yi aynı kavim sayanlar, bulutların ateş ve azap getirmesiyle şiddetli bir gürültü ve yer sarsıntısının peşpeşe geldiğini belirt­mektedir. Medyen halkı da aynı volkanik bölgede daha önce yaşayan Semûd ve Lût kavim­leri gibi volkanik bir patlamanın getirdiği gürültü ve sarsıntı ile helak edilmiş ol­malıdır.

Eski Ahid’e göre Medyen, Mısır ve Kenân ile ticaret yollarını elinde tutan yerle­şik ve göçebe kabilelerin hâkimiyetindeydi. Bu kabileler başta tica­ret olmak üzere hayvancılık ve madencilik alanlarında faaliyet gösteriyorlardı. Midyânîler güneyden kuzeye giden ticaret yoluna da âşinâ idiler. Medyen halkının ticaretle meşguliyeti Hz. Şuayb’ın onlara verdiği Kur’an’daki öğütlerden de anla­şılmaktadır.

Eski Ahid, Midyânîler’den ilk defa Hz. Yûsuf dolayısıyla bahsetmektedir. Tüccar olan ve Mısır’a mal satan Midyânîler ku­yuya atılan Yûsuf u oradan çıkarıp bir ri­vayete göre 20 gümüş karşılığında İsmâilîler’e vermiş, diğer bir ri­vayete göre ise bizzat kendileri Mısır’a götürüp Potifar’a satmışlardır. Öte yandan Hz. Mûsâ Mısır’dan kaçınca Medyen’e gitmiş, Tevrat’ın Midyân kâhini diye takdim ettiği Yetro’nun (Şuayb) yanında kalmış ve onun kızıyla ev­lenmiştir. Daha son­ra Medyenliler İsrail’e düşmanlık etmiş­ler, İsrâiloğulları da krallarını ve bütün er­keklerini, erkek çocuklarını, evli kadınları öldürerek onlardan öç almışlardır.

Hâkimler döneminde Midyânîler, Amâ-lika (Amâlekîler) ve Şarkoğulları Ken’ân di­yarını işgal etmişler, yedi yıl sonra İsrâilo­ğulları tekrar özgürlüklerine kavuşmuş­lardır. Bu olayın ar­dından Kitâb-ı Mukaddes’te Midyânîler’­den bahsedilmemektedir. Bu durumu on­ların çökerken dönemlerden itibaren İsmâiloğulları’na karıştıkları ve Araplar için­de eridikleri şeklinde izah edenler varsa da araştırmacıların çoğu Midyânîler’i bir Arap kabilesi olarak ka­bul etmektedir.

Midyânîler’in yaşadığı bölgeye Midyân diyarı denilmektedir. Araştırmacılar, Kuzey Arabis-tan-Suriye çölünde yaşayan Doğu kavim­leriyle birlikte zikredilen Midyânîler’in bulunduğu Mid­yân diyarını Akabe körfezinin doğu sa­hiliyle Arap yarımadasının kuzeybatısın­daki bölge olarak kabul etmektedir. Eski Ahid’e göre göçebe olan Midyânîler Aka­be’den batıda Sina’ya kuzeyde Moab’a, Moab ve Ammon’un doğusundaki Suriye çölünün uzantılarına Ürdün va­disinin doğusuna kadar yayılmıştır.

Eski Ahid’de Medyen adında bir şehir­den söz edilmemektedir. Ptoleme ise aynı bölgede sahilde Modiana adlı bir şehirle körfezden 26 mil uzaklıkta iç kesimde Madiana isminde bir başka şehirden bah­setmekte olup burası Josephus’un Madian, Eusebius’un Madiam ve müslüman yazarların Medyen dedikleri yere tekabül etmektedir.

Grek, Roma ve İslâm kaynaklarında Medyen Arabistan’da ve Kızıldeniz kena­rında gösterilir. Josephus’a göre Kitâb-ı Mukaddes’teki Midyân burasıdır. İslâm kaynaklarında Medyen bölgesinin sınır­lan Hicaz’la Suriye arasında kuzeyde Lût gölü, güneyde Vâdilkurâ, doğuda Nüfûd çölü, batıda Akabe körfezi olarak veril­mektedir. Medyen şehri, Suriye’yi Yemen’e ve Mısır’ı İran körfezine bağlayan iki işlek ticaret yolunun kavşak noktasında bulunuyordu. Bunların birincisi aynı za­manda kuzey-güney yönündeki ana hac yolu idi ve Medyen, Eyle’den Medine’ye gelen hac güzergâhındaki ikinci konak ye­ridir. Kur’ân-ı Kerim Medyen’in işlek bir yol üzerinde olduğunu bildirmektedir. Medyen, Arap yarımadasının güneyinden ve özellikle Yemen’den gelip kuzeye, Filistin ve Suriye’ye giden ticaret kervanlarının, ayrıca Ken’ânlılar’ın, Amo-riler’in ve Kuzey Arapları’nın Filistin ve Sînâ yarımadasına ve Aşağı Nil vadisine göç yolu üstündeydi. Öte yandan burası Kızıldeniz’deki deniz yolu güzergâhında önemli bir merkez durumundaydı.

Tarihî Medyen şehrinin Akabe körfezi­nin doğu kıyısı üzerinde önemli yerleşim merkezlerinden olan Maknâ’nın 25 km. kadar kuzeydoğusundaki Vâdilebyaz’ın güney kısmında ve Tebük hizasında olup Tebük’e sekiz günlük mesafede, sahile yakın bir mevkide yer aldığı, vadinin batı yakasında Akabe körfezi sahilinde Megâir-i Şuayb denilen harabelerin bulun­duğu ifade edilmektedir.

Asr-ı saâdet’te Medyen şehri, Hz. Pey­gamber oraya Zeyd b. Harise kumanda­sında bir kuvvet göndermesi ve şair Kü-seyyir’in oradaki keşişlerden bahsetmesi. ayrıca Muhammed b. Hanefıyye’nin Eyle’-ye gidişini nakledişi münasebetiyle zikre­dilmektedir. Zamanla şehir gerilemiştir. XII. yüzyılda İdrîsî buranın gelir kaynak­ları sınırlı, önemsiz bir ticaret merkezi ol­duğunu, Makrîzîde ticaretin zayıflaması sebebiyle Medyenliler’in mütevazi şart­lara sahip bulunduğunu belirtir. Medyen bölgesinde araştırmalar XX. yüzyılda Mu-sil ve Philby tarafından başlatılmış. P. J. Parr başkanlığındaki bir grup tarafından arkeolojik çalışmalar yapılmış ve Nabatîler’e ait olduğu tahmin edilen çok sayıda mezar bulunmuştur.

Alfred Felix Landon Beeston, Ashâbü’l-Eyke’nin Nabatî ilâhı Zü’ş-Şara’ya tapan­lar olabileceğini, onların Medyen’le sıkı alâkalarının bulunduğunu söylemektedir. Ashâbü’l-Eyke adlandırmasının Mekkî sû­relerde yer aldığı, Hz. Peygamber’in Mek­kî sûrelerdeki bu tebliğinin ticarî ilişkileri sebebiyle Arabistan’ın kuzeybatısındaki Zü’ş-Şara kültüne âşinâ insanlara. Me­denî sûrelerde ise Medyen hakkında bil­gisi olanlara yönelik olduğu da ifade edil­mektedir. Ancak Ashâ­bü’l-Eyke adlandırması sadece Mekkî sû­relerde bulunmakla beraber Medyen ve Ashâb-ı Medyen kelimeleri sekiz defa Mekkî, iki defa da Medenî sûrelerde geç­mekte, dolayısıyla Mekkî sûrelerde hem Ashâbü’l-Eyke hem de Medyen ifadeleri yer almaktadır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski