Mihaloğulları Kimdir, Tarihi, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Mihaloğulları. Osmanlı Devletî’nin kuruluş devrinde ve Rumeli’nin fethinde yararlılık gösteren akıncı ailesi.

Osmanlı tarih geleneğine göre ailenin atası olan Köse Mihal, Osman Bey zama­nında Bizans’a bağlı Harmankaya tekfuru iken zamanla beyin silâh arkadaşları ara­sına girmiş, muhtemelen 713’te (1313) Osmanlılar’a tâbi olarak İslâmiyet’i kabul etmiştir. Müslüman olduktan sonra Ab­dullah Mihal adını aldığı, Osman Bey’in bütün savaşlarına katıldığı ve Sakarya havzasında yapılan akınlarda da Osmanlı ordusuna rehberlikte bulunduğu belirti­lir. Ayrıca yine onun Bursa’nın fethinde yer aldığı, fetih öncesinde Bizans tekfu­ru ile Orhan Bey arasındaki müzakereleri yürüttüğü ifade edilir. Ona atfedilen me­zar Bilecik’te Söğüt’e bağlı Gazimihal na­hiyesindeki Harman köyündedir. Gölpazarı’nda bir zaviye ile hamam yaptırdığı anlaşılan Köse Mihal’in türbesi 1885’te II. Abdülhamid tarafından yeniden inşa et­tirilmiştir.

Köse Mihal’in soyundan gelenler, daha sonra Rumeli’nin fethiyle birlikte Avrupa kıtasına geçerek akıncı beyi olarak görev yaptılar. Köse Mihal’in Aziz Paşa, Balta Bey ve Gazi Ali Bey adlarında üç oğlunun bulunduğu ve bunların Rumeli’de sınır boylarında faaliyet gösterdikleri kabul edilmektedir. Ancak hem onların hem de oğulları olarak gösterilenlerin faaliyetleri hakkında kaynaklardaki bilgiler oldukça karışıktır.

Köse Mihal’in oğlu Aziz Paşa’nın Vize Kalesi’nin fethinde bulunduğu ve 806’da (1403) vefat ettiği, onun oğlunun ise Gazi Mihal Bey olduğu belirtilir. Ailenin ilk ta­nınmış şahsiyeti olduğu anlaşılan Gazi Mihal Bey, I. Mehmed ve II. Murad dö­nemlerinde Rumeli’deki askerî faaliyet­lerde başarılı olmuş, Özellikle Bulgaris­tan’ın fethinde büyük yararlılık göster­miştir. Mihal Bey 839’da (1435) Edirne’­de vefat etmiş olup türbesi Gazi Mihal Bey Camii hazîresindedir. Mihal Bey, kah­ramanlığı dolayısıyla bazı tarihçiler tara­fından Mihaloğullarfnın atası olarak ka­bul edilmiştir. Bazı araştırmacılar, Har­mankaya tekfuru Köse Mihal efsanesinin Âşıkpaşazâde metnine özellikle eklendi­ği ve uydurma olduğu tezini benimseye­rek Mihaloğullarfnm Rumeli kökenine işaret ederler. Harmankaya’nın aslında Mihaloğlu Ali Bey tarafından satın alındı­ğını, onunla tanışıklığı olan Âşıkpaşazâde’nin de bu olayı bildiği için ailenin men­şeini Harmankaya’ya ve daha sonraki Mi­hal Bey’in adından hareketle uydurduğu Köse Mihal’e bağladığını ileri sürerler. Öte yandan ailenin ilk tanınmış şahsiyeti Mihal Bey’in Şam’dan geldiğine dair Enverfnin kaydı da bu konudaki bilgileri iyice karışıklığa düşürmektedir. Bu bakımdan ailenin ilk şahsiyetinin kimliği hususunda kaynak eksikliği sebebiyle kesin bir hük­me varmak zor görünmektedir.

Mevcut bilgilerden hareketle Mihal Bey’in Mehmed. Yahşi (Batışı), Aziz, Hızır ve Yûsuf adlarında beş oğlu olduğu belir­tilir. Bunlardan Mehmed ve Yahşi Bey, Yıldırım Bayezid devrinde Osmanlı ordu­sunda hizmet etmişlerdir. Yahşi Bey 816’da (1413) aimüş. Mehmed Bey ise Mûsâ Çelebi zamanında ona tâbi olmuş ve Rumeli beylerbeyiliği yapmıştır. Bu se­beple Mehmed Bey, Mûsâ Çelebi’nin öl­dürülmesinin ardından kısa bir süre To­kat Kalesi’nde tutuklanmışsa da sonra serbest bırakılmıştır. Ancak 819 (1416) yılında meydana gelen Şeyh Bedreddin Simâvî isyanı sırasında şeyhin tarafını tutması dolayısıyla tekrar Tokat’ta hap­se atılan Mihaloğlu Mehmed Bey, II. Mu­rad zamanında padişaha karşı yapılan Düzmece Mustafa hareketinde Rumeli beylerini Murad tarafına çekmesi için serbest bırakılmış ve Rumeli beylerbeyiligine getirilmiştir. Ulubat Köprüsü önün­de Mehmed Bey’in telkinleri sonunda akıncı beyleri II. Murad’ın safına geçmiş, böylece II. Murad tahtını koruyabilmiştir. 825’te (1422) meydana gelen Şehzade Küçük Mustafa isyanının bastırılmasında da Mihaloğlu Mehmed Bey’in rolü olmuş­tur. Ancak İstanbul’a iltica eden Şehzade Mustafa’nın oradan İznik’e gelerek tek­rar faaliyete geçmesi üzerine Mehmed Bey şehri kuşatmış, fakat hücum esna­sında yaralanıp 826’da (1423) Tâceddinoğlu Mehmed tarafından öldürülmüş­tür. Cenazesi yurt olarak yerleştiği Plev-ne’ye götürülerek orada bulunan türbe­sine gömülmüştür.

Gazi Mihal Bey’in diğer oğlu Hızır Bey de Mihaloğullan arasında büyük şöhrete kavuşmuştu. Kardeşi Mehmed Bey gibi Plevne’de yerleşmiş olan Hızır Bey bura­da Abdullah, Bâlî, Ali, İskender ve Fıruz isimlerindeki oğullan ve torunlarıyla bir­likte uzun süre yaşamıştır. Şehzade Mus­tafa’nın isyanında oğlu Gazi Fîruz Bey’le birlikte Eflak sınırını ve Silistre Kalesi’ni muhafaza etmiştir. Fîruz Bey daha sonra Tırnova’ya yerleşmiş ve burada Mihalo-ğulları’nın yeni bir kolunu kurmuştur. 856’da (1452) ölen Hızır Bey’in öteki oğul­ları İskender, Bâlî ve Gazi Ali beyler de II. Mehmed (Fâtih) devrinde yapılan savaş­larda Ön plana çıkmışlardır. Bu beyler ara­sında bilhassa Gazi Ali Bey, Mihaloğulla-rı’nın en ünlü beyi idi. 866 (1462) yılında yapılan Eflak seferinde, Osmanlılar tara­fından Kazıklı Voyvoda olarak bilinen III. Vlad’ı yenilgiye uğrattıktan sonra onu Er-del’e(Transilvanya) kadar takip etmiştir. Bu sefere katılmış olan Sûzî Çelebi, Mi­haloğlu Ali Bey’in akınlarını, kahraman­lıklarını manzum olarak yazmış olduğu Gazavatnâme adlı eserinde anlatmıştır.

Daha sonra Bosna’ya akınlar düzenleyen Gazi Ali Bey, bir ara Fâtih Sultan Mehmed tarafından Anadolu’da devletin doğu sı­nırını korumakla görevlendirilmiş, kendi­sine Sivas eyaleti, kardeşi İskender Bey”e Kayseri sancağı ve diğer kardeşi Bâlî Bey’e de Niksar subaşılığı verilmiştir. Otlukbeli Savaşı’ndan sonra 878’de (1474) tekrar Rumeli’ye dönen Gazi Ali Bey, kardeşleri İskender ve Bâlî beylerle birlikte Macaris­tan ve Arnavutluk üzerine akınlar düzen­lemiş, onun zamanında Osmanlı akıncı­ları en uç noktalara kadar ulaşmıştır. Gazi Ali Bey, II. Bayezid döneminde de akınla­rını sürdürmüştür. 906’da (1500) Plevne’-de vefat etmiş ve burada yaptırdığı mes­cidin yanında bulunan türbeye gömül­müştür.

Gazi Ali Bey’in kardeşi İskender Bey de Rumeli’de akıncı olmuş, 868’de (1464) İzvornik muhafızlığı yapmıştır. İskender Bey. II. Bayezid devrinde yapılan Osman­lı-Mısır savaşları sırasında Kayseri san­cak beyliğine getirilmiş, bu sırada Mem-lükler’le mücadele eden Dulkadıroğlu Şahbudak Bey’e yardıma gitmiş, ancak 895 (1490) yılında meydana gelen bir sa­vaşta oğlunu kaybetmiş, kendisi de esir edilerek Mısır’a gönderilmiştir. Yapılan antlaşmalar sonucunda ertesi yıl serbest bırakılan İskender Bey’in ülkesine döndükten sonraki faaliyetleri hakkında bilgi bulunmamaktadır. Onun Yahşi ve Mah-mud Bey isimlerindeki oğullan ile Yahşi Bey’in üç oğlu da ataları gibi akincılıkyap­mışlardır.

Gazi Ali Bey’in Gazi Hasan, Ahmed, Mehmed, Hızır ve Mustafa adlarında beş oğlu vardı, bunlar da XVI, yüzyılın ilk ya­rısında akıncı beyleri olarak ün yapmışlar­dı. Hepsi savaşlarda şehid olan bu bey­lerden Mehmed Bey, Çaldıran Savaşi’na öncü birliklerinin kumandanı olarak ka­tılmış, 923’te (1517) Bosna. 926’da (1520) Hersek sancak beyi olmuştur. Gazi Ali Bey’in oğlu Hızır Bey ise 949’da (1542) Segedin sancak beyi idi.

Rumeli’deki Mihaloğulları’nin bîr kolu da İhtiman’da yerleşen Köse Mihaloğlu Balta Bey soyundan gelenler tarafından kurulmuştur. İhtiman’da Gazi Mihaloğlu Mahmud Bey Camii mevcuttur. Bu kolun daha sonraki faaliyetleri hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Bununla birlikte XIX.  yüzyılda Mehmed Safiyyüddin Bey.

XX. yüzyılda Halid Şâzi Bey, Nureddin Şâzi Kösemihal, Mustafa Ragıp Bey ve Mah­mut Ragıp Gazimihal gibi şahsiyetlerin bu koldan geldiği tesbit edilebilmektedir.

Mihaloğulları, Rumeli’de olduğu gibi Anadolu’da da önemli hizmetler yapmış­lardır. Köse Mihal’in oğlu Gazi Ali Bey’in soyundan gelenler Bursa ve Amasya’da yerleşmişler, idari görevlerde bulunmuş­lardır. II. Murad devri başında Amasya valisi bulunan Yörgüç Paşa’nın Mihaloğul-lan’ndan Gazi Ali Bey’in soyundan geldiği vakfiye kayıtlarından anlaşılmaktadır. Bu koldan gelen Mihaloğulları günümüze ka­dar sürmüştür.

Akıncılık geleneğinin XVII. yüzyıldan iti­baren önemini kaybetmesiyle birlikte etki ve nüfuzları azalan Mihaloğulları ailesine mensup olanlar bilim ve kültüre de önem vermişlerdir. Bunun yanında ailenin fert­leri özellikle Harmankaya, Gölpazarı, Bur­sa, Amasya, vize, Edirne, İhtiman, Plevne ve Tırnova’da birçok cami, zaviye, med­rese, çeşme ve köprü gibi mimari eser­ler yaptırmışlar, vakıflar kurmuşlardır. Gazi Mihal Bey 825’te (1422) Edirne’de bir cami, daha sonra iki köprü [bk. Gazi Mihal Bey Camii; Gazi Mihal Köprü­sü] Eskişehir Seyitgazi’de de hayır eser­leri yaptırmıştır. Tırnova’da bulunan Mi­haloğlu Fîruz Bey burada bir cami inşa ettirmiş, Gazi Ali Bey ise Plevne’de cami, türbe, medrese, mektep, tekke, çeşme ve saray; Niğbolu’da cami, Vidin’de ha­mam yaptırmıştır. Bugün Balkanlar’da ayakta kalmayı başarmış olan Osmanlı eserlerinden bir kısmı Mihaloğulları’na aittir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski