Medresetü’n-nüvvâb. Bağımsızlık sonrası Bulgaristan’da müslümanların dinî eğitim ve ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kurulan müessese.
1877-1878 Osmanlı Rus Harbi’nin ardından geçen zaman içinde Bulgaristan 1908’de bağımsızlığını elde etmiş, bu tarihten itibaren Bulgaristan müslümanları, kendi dinî ve içtimaî ihtiyaçlarını artık İstanbul’a bağlı olarak sürdüremeyeceklerini anlamışlardı. Bu sırada Bulgaristan ile Osmanlı Devleti arasında 6-19 Nisan 1909’da imzalanan İstanbul Protokolü ve bu protokol esas alınarak 29 Eylül 1913’te imzalanan İstanbul Muahedenâmesi’nin ikinci ek protokolünün 7. maddesi gereğince nüvvâb (müftü veya müftü vekili) yetiştirmek üzere dinî bir okulun açılması kararlaştırıldı. Ancak I. Dünya Savaşı dolayısıyla bu karar uzun süre uygulanamadı. Dönemin Bulgaristan çarı tarafından 23 Mayıs 1919’da onaylanan ve 26 Haziran 1919 tarihli Hükümet Cerîde-si’nde yayımlanan Bulgaristan Müslümanları Müessesât-ı Dîniyye İdare ve Teşkilâtı Nizamnâmesi’nin ilgili maddelerine göre kurulması planlanan okulun malî kaynaklan tesbit edilerek önemli bir adım atılmış oldu. Önce beş yıllık talî kısmının açılmasına karar verildikten sonra Medresetü’n-nüvvâb’ın Nizamnâme-i Esâsî Program ve Dahilî Tâlimatnâmesi’nin hazırlanması için Başmüftü Süleyman Faik Efendi’nin 12 Haziran 1920 tarihli emirnamesi gereğince bir komisyon oluşturuldu. Bu komisyonun hazırladığı nizâmnâme kabul edilerek yürürlüğe kondu.[Bulgaristan Müslümanları Müessesâl-ı Dîniyye İdare ve Teşkilâtı Nizâmnâmesi, s. 3]
Anlaşmalarda adı geçen Medresetü’n-nüvvâb’ın bir benzeri Süleymaniye Medresesi’ne bağlı olarak 1854’te İstanbul’da açılan Muallimhâne-i Nüvvâb olup 1885′-te ismi Mekteb-i Nüvvâb, 1908’de Mekteb-i Kudât, 1909’dan itibaren Medresetü’l-kudât olarak değiştirilmiştir. Şumnu’da Şerif Halil Paşa Camii (Tombul Camii) Külliyesİ’nde ve civarında açılacak olan Medresetü’n-nüvvâb’da, komisyonda yer alanların çoğunluğunun eğitimci olması dolayısıyla din derslerinden çok fen derslerine ağırlık veren bir program izlendi. Çünkü komisyonun asıl hedefi, kurulacak müessesenin adı Medresetü’n-nüvvâb olmakla birlikte müftü veya müftü naibi yetiştirmekten ziyade âcil ihtiyaçları karşılamaya yönelik öğretmen yetiştirmekti. Medresetü’n-nüvvâb’ın programıyla ilgili bu gelişmeler bölgede uzun yıllar devam eden fikrî tartışmaların temelini oluşturmuş nihayet eğitim görmüş çok az sayıdaki insanın üç gruba ayrılmasına sebep olmuştur. Bunlardan ilki çağın bilgileriyle donanmış din âlimi yetiştirmeyi hedefliyordu. Bu kurum on iki yıl sürecek olan rüşdî, talî ve âlî şeklinde üç kademeli bir medrese olacaktı. İkinci grubu teşkil eden ıslahatçı ve ittihatçılar Medresetü’n-nüvvâb’ın mevcut haliyle tesisi için çaba gösteriyordu. Üçüncü gruptakiler ise din eğitimine tamamen karşı olan Batılılaşma yanlısı gazetecilerden oluşmaktaydı.
Bu tartışmalar arasında 1922-1923 öğretim yılında Medresetü’n-nüvvâb’ın talî kısmı açıldı. Esasen birbirinden farklı gibi görünen bu üç eğilimden birinci ve üçüncü gruptakilerin talepleri de Medresetü’n-nüvvâb’ın açık kaldığı değişik dönemlerde kısmen gerçekleşti. Öte yandan okulun açılışından kısa bir süre sonra 5 Şubat 1923 tarihinde öğrenciler arasındaki iş birliğini arttırmak, kardeşlik duygularını geliştirmek, kütüphane kurmak ve konferanslar düzenlemek üzere Öğrenciler tarafından Müsterşidler Cemiyeti adıyla bir dernek kuruldu ve amacına uygun olarak Medresetü’n-nüvvâb’ın tarihi boyunca çok aktif rol oynadı. Gerek ılımlı ıslahatçı ve ittihatçıların müfredata yön vermesi, gerekse adı geçen Öğrenci derneğinin gayretleriyle okul Bulgaristan müslümanlarınm dinî ıslahat çabalarının da odağı haline geldi. Bu zihnî yapılanmada Muhammed Abduh’un talebelerinden olan Yûsuf Ziyâeddin Ezheri’nin rolü büyüktür.
Medresetü’n-nüvvâb’ın rüşdiye mezunlarına yönelik olan müfredat programı modern eğitim kurumlarına uygun biçimde hazırlanmıştı. Kur’an, Arapça, Farsça, fıkıh, kelâm, ahlâk. İslâm tarihi gibi derslerin yanında müfredatın büyük kısmını matematik, botanik, coğrafya, Bulgarca, Bulgaristan tarihi, umumi tarih, Türk edebiyatı, hüsn-i hat, resim, tabii bilimler, kozmoloji, kimya, fenn-i tedris ve terbiye gibi dersler oluşturuyordu. 1933 yılında talî kısmına lise statüsü verilince ayrıca pedagoji, jeoloji, beden eğitimi, el işleri ve mûsiki dersleri ilâve edildi. Medresetü’n-nüvvâb’ın 18 Ekim 1930′-da açılan üç yıllık âlî kısmında ise fıkıh, usûl-i fıkıh. Mecelle, usûl-i muhâkemât-ı şer’iyye, medhal-i ilm-i hukuk, hukük-ı düvel, ferâiz, ahkâm-ı evkaf, ilm-i iktisat, hukük-ı idare derslerinin yer aldığı bir eğitim verilmekteydi.
Bulgar Komünist Partisi’nin 9 Eylül 1944 tarihinde gerçekleştirdiği ihtilâlden kısa bir süre sonra Bulgaristan Türk Azınlığı Konferansı’nda Medresetü’n-nüvvâb’ın bir Türk lisesine çevrilmesi, Bulgar liseleriyle eşit haklara sahip olması, âlî kısmının da Yüksek Pedagoji Enstitüsü’-ne dönüştürülmesi teklif edilmişti. Bu süreçle birlikte millî duyguların dinî hissiyatla çatıştığı şeklindeki bir algılama sonucu okulun dinî niteliğinin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar başlatıldı ve sadece sembolik olarak Kur’an ve Arapça dersiyle muâmelât-i dîniyye dersi bırakıldı. 1945-1946 öğretim yılında eğitim süresi beş yıldan dört yıla indirildi. İdareciler ve bazı hocalar görevden uzaklaştırıldı. Ayrıca ilk defa Medresetü’n-nüvvâb’a kız öğrenci kaydedildi. 1949 yılında din dersleri kaldırıldı ve okul Nazım Hikmet Türk Lisesi adını aldı.
Medresetü’n-nüvvâb’dan mezun olanlar müftü, müftü vekili, imam ve şer’İyye mahkemelerinde kâtip olabiliyordu. Ayrıca öğrenciler, Bulgaristan Türkleri’nin din hizmetlerini ifa etmek üzere ramazan aylarında müslümanların bulunduğu bölgelere giderek halkı irşad ederlerdi. Bu sayede bir yandan tecrübelerini arttırırken bir yandan da kendilerinin ve okullarının ihtiyaçları için yardım toplarlardı.
Kurumun âlî kısmının ilk mezunlarını vermesiyle müftülük görevine sadece bu kısımdan tayin yapılması kararlaştırıldı. Okul ilk mezunlarını 1925-1926 öğretim döneminde vermesine rağmen mezunlara öğretmenlik haklarının tanınması çok uzun zaman aldı ve bu süreçten itibaren Batılılaşma yanlılarının yoğun ısrarları ile Medresetü’n-nüvvâb’ın üçüncü sınıftan itibaren pedagoji ve ilahiyat şeklinde iki bölüme ayrılması gündeme getirildi. Neticede 28 Haziran 1933 tarihinde Medresetü’n-nüvvâb mezunlarına öğretmenlik hakkı verildi. Bu hakkı elde etmek için 1927’de başlayan talebe boykotları bir gelenek halini aldı ve daha sonra da okulun kapandığı 1950 yılına kadar değişik vesilelerle devam etti. Medresetü’n-nüvvâb’ın talî kısmından 1947’dekapatılıncaya kadar 676, âlî kısmından 1945 yılındaki son dönem dahil toplam on dönemde altmış yedi kişi mezun oldu.
Medresetü’n-nüvvâb’da okutulacak ders kitaplarının bulunmayışı sürekli problem olmuş, özellikle ilk yıllardaki İmkânsızlıklar dolayısıyla klasik kaynaklardan takrir edilen dersler zamanla kitap haline getirilmiştir. Yûsuf Ziyâeddin Ezherî’nin yazdığı tefsir, hadis, hadis usulü, fıkıh, kelâm, İslâm tarihi ve âdaba dair eserler ihtiyacı büyük ölçüde karşılamıştır. Ayrıca Şerif Halil Paşa Kütüphanesi’n-deki Arapça, Farsça ve Türkçe eserler de kitap ihtiyacını karşılamada yardımcı olmuştur. Medresetü’n-nüvvâb’da son zamanlar hariç ezber yerine tahlile ve müzakereye dayalı bir eğitim sistemi benimsenmiştir.
Açık kaldığı yirmi yedi yıllık süre boyunca Medresetü’n-nüvvâb’da sırasıyla Emrullah Efendi, Yûsuf Ziyâeddin Ezherî, Ahmed Hasan (Davudoğlu), liseye dönüştürüldükten sonra da Beytullah Şişman müdürlük yaptı. Kapatıldığı döneme kadar aralıksız hocalık yapan Yûsuf Ziyâeddin Ezherî ve Süleyman Sırrı’nın da aralarında bulunduğu otuz altı hocadan üçü Bulgar, altısı Türkiyeli, diğerleri de Bulgaristan Türkü idi. Hocalardan onu Medresetü’n-nüvvâb’ın âlî kısmından mezun olmuştu. Yine bunların önemli bir kısmı Medresetü’n-nüvvâb’dan mezun olmuş kişilerdi. 1950 yıllarında yaşanan tehcir olayları dolayısıyla Ahmet Davudoğlu, Osman Keskioğlu, Hafız Nazif Konuk, İsmail Ezherli. Osman Kılıç, Halil Ali Osman Aydoğdu’nun da içlerinde yer aldığı hocaların önemli bir kısmı Türkiye’ye göç ederek çeşitli kurumlarda hizmet etti.
Medresetü’n-nüvvâb 1950 yılından itibaren fiilen kapalı olmasına rağmen orada hocalık yapanlar veya mezun olanların hizmetleri gerek Türkiye’de gerekse Bulgaristan’da 1990’lı yıllara kadar devam etmiştir. Bu dönemde biri Şumnu’daki Medresetü’n-nüvvâb’in binasında olmak üzere açılan üç imam hatip lisesi ve Sofya’da kurulan Yüksek İslâm Enstitüsü, Medresetü’n-nüvvâb’ın talî ve âlî kısımları gibi Bulgaristan müslümanlannın din görevlisi ve din âlimi ihtiyacını karşılamak üzere faaliyet göstermektedir.
TDV İslâm Ansiklopedisi