Arim -Me'rib Seddi, Marib Barajı- Nedir, Yıkılması, Hakkında Bilgi

Arim. Kur’ân-ı Kerîm’de Sebe halkının cezalandırıldığı bildirilen büyük sel baskını sırasında yıkılan set, baraj.

Arim “Set, baraj; büyük sel ve şiddetli yağmur” demektir. Arimin Sebe vadisinin adı olduğu, tarla faresine arim dendiği, fareler tara­fından delinip yıkıldığı için sete bu adın verildiği de nakledilmektedir. Arm kelimesi eski Yemenliler’de bir yerin özel adı olmaksızın “Set” mânasında kullanılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de “Seylü’l-arim” diye zikredilen [Sebe’ 34/16] sel baskını Sebe diyarı ve oranın hal­kıyla ilgili olduğuna göre burada sözü edilen set, Sebe Devleti’nin eski merke­zi olan Me’rib şehri yakınındaki Me’rib su şeddi olmalıdır. Bu şedde Sebe Şeddi, Arim Şeddi de denilmiştir. İlkçağ’larda Arap yarımadasının güney batısında kurulan Sebe Krallığı”nın baş­şehri Me’rib ve çevresi kurak bir bölge olduğu için bütün ziraî faaliyetler sunî sulamaya bağlı idi. Bu sebeple eski Güney Arapları birçok sulama tesisi yap­mışlardı; bunların en önemlisi ise Me’rib Şeddi idi.

İlkbaharda yaklaşık on beş gün, yaz sonunda üç hafta olmak üzere yılda iki defa yağış alan bölgede su Ezene vadisinden akmaktadır. Ezene vadisi ise Me’rib ovasına gelmeden önce Belak adı verilen iki dağ arasında dar bir geçitten geçmektedir. Buraya yapı­lacak bir baraj sayesinde ise ova tama­mıyla sulanabilecektir. Ancak bu büyük barajdan önce de bölgede çeşitli setler ve su tesisleri inşa edilmiştir. San’a Al­man Arkeoloji Enstitüsü tarafından ya­kın zamanlarda yapılan araştırmalar, su­lama neticesi meydana gelen alüvyonun bazı yerlerde 30 metreye ulaştığını gös­termektedir ki bu da bölgede 2700 yıl­lık bir sulama tarihini ortaya koymak­tadır.

En eski Sebe kitabelerinden birinde Yadail Yenûfun kayaya oyulmuş bazı havuzları bir ilaheye ithaf ettiği belirtil­mektedir ki bu kitabenin milâttan önce 775’lerde yazıldığı tahmin edilmektedir. Me’rib ovası sulama tesislerinin inşası ile ilgili en eski yazılı belge muhtemelen milâttan önce 685 tarihine aittir ve bu konuda yapılan faa­liyetlerden bahsetmektedir. Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafın­dan yapılan araştırmalarda Ezene vadi­sinin aşağı kısmında, ortasında ve güney yakasında eski su sistemine ait kalıntı­lar tesbit edilmiştir.

Me’rib su şeddi diye de bilinen baraj ise daha sonra yapılmıştır. İslâmî kay­naklarda şeddin yapılışına dair verilen bilgiler farklılık arzetmektedir. Ancak araştırmalar neticesinde bulunan çeşitli kitabelerde, söz konusu iki dağ arasın­daki dar geçit üzerine yapılan bu baraj ile tesviye havuzlarının inşasına, milât­tan önce 528’lerde yaşayan Sumhuali Yenûn’un idaresinde baş­landığı belirtilmektedir. Eski Me’rib şeh­rinin yaklaşık 8 km. kadar batı-güneybatısındaki bu barajın yapımına, Sumhuali Yenün’un oğlu Yisaemer Beyyin tarafından da devam edilmiştir. Barajın yüksekliği yaklaşık 16 m., genişliği 60 m. ve uzunluğu ise 620 m. idi. U. Brunner’in hesabına göre baraj vasıtasıyla sulanabilen toplam alan 9600 hektar idi ki bunun 5300 hektarı gü­ney, geri kalanı ise kuzey ovasına aitti, Me’rib ovasının vadinin güneyinde bulu­nan kısmına Yesran, kuzeyindeki kısmı­na ise Abyan denilmekteydi. Bu iki ova Sebe kitabelerinde bazan “Me’rib ve iki vadi” diye zikredilmektedir ki Kur’ân-ı Kerîm’deki “Sağda ve soldaki iki bahçe” ifadesi [Sebe 34/15] buna işaret et­mektedir. Bu baraj ve sulama tesisleri sayesinde bölge Yemen’in en iyi sulanan ve en verimli kesimi olarak şöhret bul­muştur. Kur’ân-ı Kerîm de oradan “Beldetün tayyibetün” diye bahsetmektedir. [Sebe’ 34/15]

Bölgeye can veren baraj ve sulama te­sisleri çeşitli dönemlerde yıkılmış veya hasar görmüş, her defasında da yeni­den tamir edilmiştir. Milâttan önce 25-24’te bir Roma ordusu Güney Arabistan’ı işgal etmiş, vahayı sulayan tesisleri yık­mıştır. Romalılar’m geri çekilmesinden sonra halk baraj ile birlikte tesviye ha­vuzlarını ve su dağıtma tesislerini yeni­den inşa etmiştir. Sebe Devleti’nin daha sonraki dönemlerinde, barajın hasar gör­mesi veya yıkılmasıyla ilgili bilgiler ihti­va eden kitabeler mevcuttur. Bu kitabe­lere göre milâttan sonra IV. asrın başlarında bazı havuzlar yıkılmış, bu asrın ikinci yarısında baraj hasar görmüş ve üç ayda tamir edilebilmiştir. Milâttan sonra 449’da Şurahbil Yafur zamanında, yaz sonu yağmurlarının sebep olduğu taş­kınlar neticesinde baraj hasar görmüş ve tamir edilmiş, ertesi yıl barajda yeni­den büyük hasarlar meydana gelmiştir. Bir kitabede ise aynı kralın 457’de set­te onarımlar yaptırdığı ifade edilmekte­dir. Glasser’in bulup neşrettiği ve Ebrehe tarafından yazdırılmış olan bir kita­bede 542 yılında bendde yeni bir çatlak meydana geldiği ve tamir edildiği ifade edilmektedir. Barajla ilgili son kitabe milâttan sonra 553’ten sonraya aittir ve baraj alanındaki çamur birikintisinin temizlenmesinden bahsetmektedir. U. Brunner’in baraj alanında yaptığı araş­tırmalar, Ebrehe tarafından 542’de yap­tırılan tamirattan yaklaşık otuz beş yıl sonra barajda yeni bir çatlak meydana geldiğini ve tamir edildiğini ortaya koy­muştur.

Kur’ân-ı Kerîm’de Me’rib Seddi’nin yı­kılışına sebep olan sel baskınlarının bi­rinden şu ifadelerle söz edilmektedir: ‘Gerçekten Sebe kavminin oturduğu yer­de büyük bir ibret vardır. Orada biri sağ­da diğeri solda iki bahçe bulunmakta­dır. Onlara, “Rabbinizin verdiği rızıktan yiyiniz, ona şükrediniz. Güzel bir belde­niz, çok bağışlayıcı bir rabbiniz var” de­nildi. Fakat onlar yüz çevirdiler. Bu se­beple üzerlerine Arim selini gönderdik ve o iki bahçelerini buruk yemişli, acılgınlı, içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki [verimsiz] bahçe haline getirdik” [Se­be’ 34/15-16]

Barajın yıkılmasına yol açan su bas­kınlarından birinin bu suretle çok kısa ve kapalı olarak Kur’an’da da yer alması dolayısıyla müslüman tarihçiler bu ola­yın vuku bulduğu zamanı ve sonuçlarını tesbit etmeye çalışmışlar ve halen ke­sinlik kazanmamış olan bazı görüşler ileri sürmüşlerdir. İslâmî kaynaklar ge­nellikle Güney Arabistan’daki kabilele­rin kuzeye göçmelerini, barajın yıkılma­sı yüzünden arazinin verimsiz hale gel­mesine bağlarlar. Nitekim bu kaynakla­ra göre Benî Gassân ve Ezd kabileleri bu hadise üzerine kuzeye göç etmişler­dir. Hatta Benî Gassân kendi takvimle­rini barajın yıkıldığı yıla fâmü’s-seye göre tesbit etmişlerdir. Bu ise “Seylü’l-arim’in çok daha gerilere [m.s. I-III. Asırlara] gö­türülmesi demektir ki sonraki dönem Se­be kitabelerine ters düşmektedir. Eğer Kur’an’da sözü edilen Arim seli. güney­den kuzeye göçün sebebi olan sel ise bu, Me’rib Seddi’nin son yıkılışıyla ilgili olmayıp daha önceki yıkılışlarından biri­ne sebep olan baskın olmalıdır. Nitekim İsfahânî şeddin yıkılışını İslâm’dan dört asır önceye götürürken İbn Hişâm ve Mes’ûdî’ye göre hadise, Kehlanlılar’ın Ezd kolundan Amr b. Âmirin hükümdar­lığı zamanında vuku bulmuştur. Yâküt ise sel felâketinin Yemen’deki Habeş hâkimiyeti döneminde meydana geldi­ğini söylemektedir. Eğer Kur’an’da belirtilen sel barajın son yıkı­lışına yol açan su baskını ise yukarıdaki görüşler içinde gerçeğe en uygun olanı Yakut’un görüşüdür. Çağdaş yazarlar arasında da bu görüşü benimseyenler vardır. Ancak bu durumda Kur’an’da belirtilen “Seylü’l-arim” göçlerin sebebi olarak gösterile­mez. Çünkü göçler son baskından en az iki yüzyıl önce vuku bulmuştur.

Barajın tabii sebeplerle yıkıldığını be­lirtenlerin yanında bunu tabiat üstü başka sebeplere bağlayanlar da vardır. Doğruluğu kabul edilmese de genel olarak İslâmî kaynak­larda yer alan bir rivayet şöyledir: Ezd kabilesinden, kendisine Muzaykıyâ da denilen hükümdar Amr b. Âmir, Zarîfe adlı bir kâhine ile evlenir. Zarîfe birta­kım kehanetler göstermekte ve bunları yorumlamaktadır. Nitekim ona ileride vuku bulacak korkunç olaylar bildirilince o da Amr’ı uyarır ve barajı kontrol et­mesini eğer barajda taşlan yuvarlayan bir fare görülürse felâketin mutlaka ve yakın bir zamanda vuku bulacağını söy­ler. Amr baraja gider ve orada “Huld” adı verilen demir dişli, büyük pençeli dev bir farenin büyük kayaları yuvarla­yıp barajı yıkmaya çalıştığını görür. Bu­nun üzerine malını mülkünü satarak ak­rabaları ile birlikte bölgeyi terkeder.

TDV İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski