el-Muhtaşar. Halîl b. îshak el-Cündî’nin (ö. 776/1374) Mâliki fıkhına dair eseri.
İbnü’l-Hâcib’in fö. 646/1249) Muhtaşaru İbni’l-Hâcib olarak tanınan Câmful-üm-mehâfı ile birlikte Mâliki mezhep birikiminin sistematik sunumunu yapan çalışmalar, gelişmiş teknik terimlerin kullanıldığı muhtasarların telifinde bir dönüm noktası teşkil etmiş, Halîl b. İshak el-Cündî’nin el-Muhtaşar’ı da bu çizginin en yaygın ve etkili eseri olmuştur. İbnü’l-Hâcib’in muhtasarı, fetva ve kaza sahalarında Mâliki mezhebi mensupları için delil değeri olan önermelerin yanı sıra mezhep içi istidlal vasıtalarıyla hüküm elde edebilen fakihlerin bilgi kaynağı olarak yararlanabileceği diğer görüşlere de yer vermekteydi. Halîl b. İshak’ın başarılarından biri, kendisinden önceki literatürden farklı şekilde Mâliki fakihleri için delil değerine sahip meselelerden oluşan ortak bir metin teşkil etmesidir. Eser, fıkhî hükmü nihaî olarak belirtilmeyen birçok meseleyi içermekle beraber bu meselelerin mezhep içinde nasıl değerlendirileceğine yönelik bir rehber vazifesi görmektedir.
Yirmi beş yılda tamamlandığı rivayet edilen el-Muhtaşar, kısa sürede Mâliki fıkhının öğretildiği ilim halkalarında ders kitabı haline gelmiş olsa da aslında fetva ve kaza sahalarında Mâliki mezhebine göre hüküm vermek mevkiinde olan fakih-ler için kaleme alınmıştır. Nitekim fıkıh ilminin dil ve meselelerinin bilinmesi bu eseri anlamak için yeterli olmamakta, Mâliki tarihi ve literatürünün yanı sıra Halil’in ders halkasından itibaren eseri çözümlemek amacıyla yapılan çalışmalar hakkında da bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Halîl b. İshak, mukaddimesinde eserini terim veya rumuz haline getirilen bir dizi kelime ile ördüğünü ifade eder. Buna göre kitapta “fîhâ” Sahnûn’un ei-Müdevvene’sini, “üvvile” el-Müdewene sarihleri tarafından farklı yorumlanan meseleleri, “hilaf”, Mâliki fa-kihlerinin çoğunluğunun hakkında ortak bir görüş sahibi olmadığı ve müellifin de bir tercihte bulunmadığı meseleleri, “kav-leyn” ve “akvâl”, Mâlikî mezhep birikimi içinde birden fazla görüşün tercih edilip uygulandığı meseleleri, “tereddüd” müte-kaddimîn devrinde yaşayan fakihlerden herhangi bir görüşün aktarılmadığı meseleleri, “lev”, Mâlikî mezhebini temsil eden görüşle diğer mezheplerin görüşlerinin mukayese edildiği meseleleri ifade etmektedir. Ayrıca eserde, Mâlikî mezhebinin teşekkül devrinin ardından fürû-i fıkıh sahasında bu mezhebe önemli katkılarda bulunmuş müctehidlerin görüşleri için de terimler geliştirilmiştir. Buna göre “ihtiyar” Ebü’l-Hasan el-Lahmî’nin, “tercih” Ebû Bekir İbn Yûnus es-Sıkillî’nin, “zuhur” İbn Rüşd el-Cedd’in ve “kavi” Mâzerî”nin çalışmalarını belirtmektedir. Bu dört terim, yukarıda geçtiği gibi masdar olarak zikre-dildiğinde anılan Mâlikî fakihlerinin el-Mü-devvene üzerine yazdığı şerhlere işaret eder. Öte yandan söz konusu terimlerden türetilen fiiller bu kişilerin kendi İctihad ve görüşlerini belirtirken aynı kavramlardan türetilen isimler, diğer Mâlikî fakihlerinin görüşleri arasından bu dört fakihin yaptığı tercihleri ifade etmektedir. Adı geçen dört müctehid için kullanılan terimlerin kelime anlamları ile bu kişilerin Mâlikî fıkıh tarihi içindeki mevkileri arasında ilişki olduğu eser üzerinde çalışan birçok müellif tarafından belirtilmektedir. Meselâ Halîl b. İshak’ın İbn Yûnus için tercih kelimesini kullanmış olmasının bu fakihin mezhep içinde ictîhad ve tah nelerinden ziyade tercihleriyle tanınmasından kaynaklandığı söylenir. Eserde bu dört kişi dışındaki Mâlikî müctehidlerinin tercihleri “suhhihâ” ve “ustuhsine” kelimeleriyle belirtilmiştir. Mezhebi temsil eden bir hükmün bulunmadığı durumları akvâl, hilaf ve tereddüd gibi terimler kullanarak farklı açılardan tasnif etmesi el-Muhta-şar’m en önemli özelliklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bu terimlerle ifade edilen meseleler hakkındaki görüşlerini İbnü’l-Hâcib’in el-Muhtaşar’ma yazdığı et-Tavzîh adlı şerhte açıklayan müellif, el-Muhtaşar’da söz konusu meselelerde mezhep birikiminin hangi açıdan incelenip mezhep içi fıkhî istidlalin nasıl kullanılacağına dair zımnî tekliflere yer vermektedir. Yukarıdakiler dışında müellif tarafından belirtilmediği halde başka kelimelerin terim olarak kullanılıp kullanılmadığı ve eserin mukaddimesinde zikredilen terimlerin kullanılışında bir tutarsızlığın bulunup bulunmadığı tartışılmıştır. Ajentunmobi’ye göre esere has terimlerin kullanılışında bir tutarsızlıktan bahsetmek özellikle eserin belirli yerleri için mümkün olduğu halde Oloyede’ye göre böyle bir tutarsızlıktan söz edilemez. Kitabın müellif tarafından nikâh bahsine kadar kaleme alınıp geri kalanının talebeleri tarafından hocalarının vefatının ardından notlarının bir araya getirilerek tamamlandığı yönündeki rivayet, Ajentunmobi’nin tutarsızlıkların el-Muh-taşar’m son çeyreğinde görüldüğüne dair Kanaatini desteklemektedir.
Gerek mefhum gerek mesele seviyesinde yoğun bir metin olan el-Muhta-şar’ın anlaşılmasının zorluğu hakkındaki umumi kanaate, bazı çağdaş müelliflerin eserde kullanılan kelimelerin fıkıh diline âşinâ herkes tarafından bilinebilecek cinsten olduğu gerekçesiyle karşı çıkmasına rağmen kitabın mûtat Arapça söz dizimine ve ilmî üslûbuna uymayan ibarelerle örülü olması bu itirazın isabetli olmadığını göstermektedir. el-Muhtaşar, önceki ve sonraki önermelere sürekli atıfların yapıldığı, yalnızca bu metni çözümleme kültürüne sahip okuyucuların anlayabileceği cümleler içeren bir fıkıh kitabıdır.
el-Muhtaşar’ü CûmFu’l-ümmehât’m ihtisarı olduğuna dair bazı tarih ve taba-kat kitaplarında rastlanan ifadeleri, Ha-lîl’in ihtisar konusunda İbnü’i-Hâcib’in takipçisi olduğu ve onun eserinden faydalandığı şeklinde anlamak isabetli olacaktır. Her iki eseri mukayese eden birçok Mâlikî fakihi, Halil’in kitabının kavram ve muhteva olarak CâmFu’l-ümmehûî’tan daha farklı ve zengin olduğu hususunda müttefiktir. el-Muhtaşar sarihleri eserin kaç mesele ihtiva ettiği hususunu tartışmış ve çok farklı rakamlar ileri sürmüşlerdir. Bu tartışmada kitabın muhtevası man-tûk ve mefhum olarak ikiye ayrılmış, metnin özelliklerinden dolayı mantûk açısından dahi kaç mesele ihtiva ettiği hakkında bir ittifaka varılamamıştır. Hacvî, Mâlikî fıkhını öğreten bazı hocaların eî-Muh-taşar’m kapsadığı meseleleri yalnızca ortaya koyarak ders yapmasına rağmen bu derslerin kırk yıldan fazla devam ettiğini belirtmektedir. Bertellî ise bazı meselelerin sadece Halil’in eserinin mantûk veya mefhumunda yer aldığını, Mâlikî literatürünün başka bir metninde bulunmadığını ifade etmektedir.
Önce Mısır Mâlikî çevresinde, hemen ardından İfrîkıye’de ve IX. (XV.) yüzyılın başlarında Mağrib’de yayılan el-Muhtaşar’ı inceleyen birçok âlimin okutmakta olduğu İbnü’i-Hâcib’in ve İbn Arafe’nin muhtasarlarını terkettiğine dair rivayetler bulunmaktadır. VIII. (XIV.) yüzyıldan sonra Mâlikî fıkhının büyük ölçüde Halîl b. İshak’ın el-Muhtaşar’ı ekseninde geliştiği ve bu eserin gerek fıkıh eğitiminde gerekse fetva ve kaza sahalarında başlıca kaynak haline gelerek kendisinden Önce kaleme alınmış metinleri gölgede bıraktığı görülmekte, Nâsırüddin el-Lekânrnin, “Biz Mâliki olmaktan ziyade- Halîlîyiz” sözü de [611] eserin Mâlikî fıkıh tarihinde ne kadar merkezî bir yeri bulunduğuna işaret etmektedir. Bu gelişmenin, bünyesinde hem ehl-i hadîs anlayışından ve ihya hareketlerinden etkilenmiş fakihlerin, hem müte-ahhîrîn döneminde fıkhın aldığı şekilden rahatsız olarak erken dönem metinlerine dönülmesini isteyen âlimlerin, hem de fıkıh eğitimini bir muhtasar metin çerçevesinde yürütmenin sakıncalarına dikkat çeken Mâlikîler’in yer aldığı özellikle Mağrib merkezli bir muhalefet akımının teşekkül etmesine sebep olduğu anlaşılmaktadır.[612]
Hanefî ulemâsının Kudûrî’nin el-Muhtaşar için kullandığı gibi müteahhirîn devri Mâlikîler’inin “el-Kitâb” olarak adlandırdıkları Halîl b. İshak’ın el-Muhtaşar’ı, modernleşme süreciyle birlikte İslâm dünyasında ortaya çıkan düşünce hareketlerinin etkisiyle önemini kısmen yitirmişse de klasik fıkıh eğitimi ve fetva sahalarında merkezî metinlerden biri olma özelliğini korumaktadır.
el-Muhtaşar, XIX. yüzyılın ilk yarısında Kuzey ve Orta Afrika’daki sömürge idarelerinin ilgisini çekmiş ve bu sebeple ilk baskıları Paris’te yapılmış [613] daha sonra İslâm dünyasında yayımlanmıştır.[614] Nicolas Per-ron’un dipnotlar ve farklı şerhlerden iktibas ettiği açıklamalarla beraber Precis de jurisprudence musulmane ou princip-les de îegislation musulmane çivile et religieuse selon le rite malekite par Khalil İbn-lshak adıyla neşredilen Fransızca tercümesinin [615] eksik olduğu ifade edilmektedir. Bir başka Fransızca çeviri N. Seignette tarafından Code musuîman par Khalil: Rite malekite, statut reeî ismiyle yayımlanmıştır.[616] Edmond Fagnan, eser için Perron tercümesini esas alarak Con-cordances du manueî de droit de Sidi Halil adıyla hacimli bir indeks hazırlamış [617] ayrıca cihad ve nikâh bab-larını Le djihad ou guerre sainte selon l’ecole malekite [618] ve Maria-ge et repudiation başlıklarıyla Fransızca’ya tercüme etmiştir.[619] Nijery sömürge hükümeti için F. H. Huxton’ı yaptığı İngilizce çevirinin London 1916 aslında eserin özeti olduğu ve Nicolas Per ron’un tercümesinden yararlanılarak ha zırlandığı anlaşılmaktadır. eî-Muhtaşar’n İngilizce’ye tam tercümesi Alexander Da vid Russel ile Abdullah el-Me’mûn es-Süh reverdî tarafından yapılmıştır.[620] Eseri Ignazio Guidİ ve David Santillan; Muhtasar o Sommario del Diritto Ma lechita di Halîl îbn lshaq adıyla İtalyan ca’ya çevirmiştir [621] XX. yüzyıl boyunca İslâm dünyasında bir çok defa basılan eseri Ahmed Ali Harekât meseleleri numaralandırıp ihtirazî ifade leri ve metne sonradan eklenen kelimele ri belirterek neşretmiştir.
Şerhleri. el-Muhtaşar, İslâm medeniyeti tarihinde hakkında en çok şerh yazılan kitaplar arasında yer almaktadır. Müteahhirîn devri Mâlikîliğinde fıkıh eğitim amacıyla kullanılan başlıca eser oluşunur yanı sıra yoğun, zor ve kendine has terimlerle örülü metin yapısı da kitap hakkındc bu kadar çok çalışma yapılmış olmasının sebepleri arasında sayılmaktadır. Sâlimî’-ye göre yalnız Batı Sahrâ’da esere dair kaleme alınan şerh, haşiye, nazım gibi çalışmaların sayısı 1500’ü aşmaktadır.[623] el-Muhtaşar üzerine yazılan şerhlerin başlıcaları şunlardır:
1. Behrâm b. Abdullah ed-Demîrî (ö. 805/1402), eş-Şerhu’1-kebîr, eş~Şer-hu’1-evsat, eş-Şerhu’ş-şağir. Bu üç şerh, Mâlikî çevrelerinde yaygın olarak kullanılan el-Muhtaşar şerhleri arasında en erken kaleme alınanlar olarak tanınmaktadır. Mâlikî halkalarında eş-Şerhu’1-evsafın daha çok tanındığı kaydedilmekle beraber söz konusu çalışmalar arasında kompozisyon ve muhteva açısından öne çıkan eserin, notlar halindeki müsveddelerini Beh-râm’ın bir talebesinin düzenlemesiyle meydana gelen eş-Şerhu’ş-şağîr olduğu belirtilir.
2. Muhammed b. Yûsuf el-Mev-vâk, et-Tâc ve’1-iklîl. Önceki şerhlerden farklı olarak metindeki her önermenin Mâlikî literatürü ndeki kaynaklarını tesbite çalışmakta ve bu kaynaklarda bulduğu en veciz ve el-Muhtaşardaki önermelere en yakın ifadeleri açıklama niteliğinde zikretmektedir.
3. İbn Gâzî el-Miknâsî, Şifâ^ü’1-ğa-lîl iî halli mukfeli Halîl. Behrâm’ın şerhlerinde eksik kalan yahut müellif tarafından hatalı kabul edilen meseleler üzerin-de yoğunlaşması ile temayüz etmektedir. Meşhur sarihlerden Hattâb’ın Övdüğü ve yararlandığı şerhler arasında yer alır.
4. Muhammed b. Muhammed el-Hattâb, Me-vöhibü’l-celîl ti şerhi Muhtasarı Halil (Mevvâk’ın şerhiyle birlikte basılmıştır). Bu şerh, kendisinden sonra el-Muhta-şar üzerine eser yazanların müstağni kalamadığı tek kitap olarak şöhret bulmuştur.
5. Ali b. Muhammed el-Üchûrî, eş-Şerhu’l-kebîr, eş-Şerhu’1-vasît, eş-Şer-hu’ş-şağîr. Bunlardan özellikle eş-Şer-hu’l-kebîr daha önceki şerhlerin nakil ve tahrîc hatalarını göstermesiyle öne çıkmaktadır. Üchûrî’nin başlattığı şerh geleneği, muhteva ve üslûp açısından kendisine has bir tarz geliştirerek el-Muhtaşar şerhleri içinde ayrı bir grup teşkil etmekte, bu geleneğe mensup olan çoğu Mısırlı Mâliki fakihlerine Ecâhire adı verilmektedir. Abdülbâki b. Yûsuf ez-Zürkanî, Muhammed b. Abdullah el-Haraşî ve Şübra-hîtî, Ecâhire’nin en tanınmış sarihleri arasında sayılır. Ecâhire’nin tercih ve açıklamaları mezhep geleneği içinde ayrı bir delil değerine sahip olmuş ve onların ortak görüşleri birçok meselede râcih olarak kabul edilmiştir. Ecâhire’nin geç dönem Mısır Mâlikîliği’nin mezhebe katkılarını temsil ettiği söylenebilir. Nitekim Mısır Mâli-kîliği XI. (XVII.) yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ecâhire geleneğini esas almış ve bu geleneğin katkı ve görüşlerini muteber kabul etmiştir. Her ne kadar Ecâhire’nin görüşlerini eleştiren fakihler Mısır’da da var olmuşsa da bu geleneği tenkit eden esas çalışmalar Kuzey Afrika’da yapılmıştır. Birçok Kuzey Afrikalı fakih, bu şerh geleneğinin ürünlerini mezhep literatürünün güvenilir eserleri arasında kabul etmemektedir. Geç dönem Kuzey Afrika Mâlikîliği’nin çalışmalarını yoğunlaştırdığı başlıca sahalardan biri Ecâhire’nin eserlerinde gördükleri hatalardır. Söz konusu çalışmalar arasında Tâvüdî-Bennânî-Ruhûnî-Cennûn çizgisi özellikle zikredilmelidir.
6. Abdülbâki b. Yûsuf ez-Zürkânî, Şerh aiâ Muhtasarı Halil. En tanınmış şerhlerden biri olup Ali el-Üchû-rînin şerhlerinden yararlanılarak hazırlanmıştır. Birçok müellif, bu eserin daha önceki şerhlere ihtiyaç bırakmayacak bir muhteva zenginliğine sahip bulunduğunu ifade etmekle birlikte eserin çok sayıda hatasının olduğu anlaşılmaktadır. Kuzey Afrika ulemâsının Ecâhire’yi eleştirirken üzerinde en çok durdukları eser Zür-Kânî’nin bu şerhi olmuştur. Ali b. Ahmed el-Adevînin Haşiye “ala Şerhi’z-Zürkanî caîâ Muhtasarı Hatifi, Muhammed b. Hasan el-Bennânî’nin el-Fethu’r-rab-bânîûmâ zehele ‘anhü ez-Zürkânî”si, Muhammed İbn Sûde et-Tâvüdî’nin Tâ-licu’l-emânî ‘alâ metâlici’z-Zürkânî’s\ ve Muhammed b. Ahmed er-RuhûnHıin Evdahu’l-mesâlik ve eshelü’I-merâki ilâ sebki ibrîzi’ş-Şeyh cAbdilbâkî adlı eseri, Zürkânî şerhini tenkit ve hatalarına işaret etmek amacıyla kaleme alınan başlıca haşiyeler olup bunlardan özellikle Tâvüdîve Bennânî’nin eserleri olmadan Zürkânî şerhinin okunmasına izin verilmediği kaydedilmektedir. Hocası Muhammed b. Hasan et-Tıtvânî el-Cenevî’-nin Zürkânî, Hattâb, Mevvâk, Ramâsî ve Bennânî’ye dair yazdığı notlan da esas alan Ruhûnî ise bu haşiyeler üzerine Ecâhire’nin ulaşamadığı eserlerden de istifade ederek geniş ve İktibaslarla dolu bir eser kaleme almıştır. el-Emîrü’1-Kebîr es-Sün-bâvî’nin Haşiye “ala Şerhi cAbdilbûki ez-Zürkânî calâ Halil adlı kitabı da Zürkânî şerhinin hatalarına dairdir. Muhammed b. Medenî Cennûn, Ruhûnî’nin haşiyesini ihtisar etmiş ve naslarla irtibatını yeniden kurmuştur. Zürkânî şerhinin ayrıntılı bir analitik indeksi, Kuveyt Vezâre-tü’1-evkâf ve’ş-şuûnü’1-İslâmiyye tarafından eserin Beyrut 1978 baskısı esas alınarak hazırlatılmıştır.
7. Muhammed b. Abdullah el-Haraşî, eş~Şerhu’l-kebîr cgM Muhtasarı Halîl, eş-Şerhu’ş-şağîr calâ Muhtasarı Halîl. Haraşî, her iki şerhini de babasının el-Muhtaşar hakkında tuttuğu kayıtlardan istifade ederek yazmıştır. el-Muhtaşar üzerine yazılan şerhlerin en tanınmışlarından olan her iki şerhe dair birçok haşiye kaleme alınmakla beraber küçük şerhin Mağrib’de daha çok yaygın olduğu belirtilmektedir. Muhammed b. Muhammed el-Attâr ez-Zimâmî ve Ali b. Ahmed el-Adevî’nin haşiyeleri Haraşî1-nin eseri hakkında kaleme alınan en tanınmış çalışmalardır. Büyük şerh hem müstakil olarak hem Adevî hâşiyesiyle birlikte yayımlanmıştır.
8. Ebû Ali İbn Rah-hâl, Şerhu Muhtaşari Halîl. Hemen hemen Mâliki mezhebinin bütün metinlerini ihtiva ettiği söylenen eserin bazı nüshalarının on beş cilt olduğu kaydedilmektedir.
9. Ahmed b. Abdüiazîz es-Sicilmâsî el-Hilâlî, Nûrü’l-başar fi şerhi’l-Muhta-şar. Tamamlanmamış olmasına rağmen kullandığı mezhep kaynakları, literatür tenkidi, yer verdiği fıkıh usulü ve küllî kaide bilgilerinden ötürü sürekli müracaat edilen bir şerh olmuştur. Nâbiga Muhammed b. A’mer ei-Galâvî’nin mezhep literatürünü ve birikimini ele alan Bûtlayhiy-ye adlı manzumesi büyük ölçüde bu şerhin ilgili kısımlarının nazmedilmiş halidir.
10. Derdîr, Şerhu Muhtaşari Halîl. Eserin en meşhur şerhleri arasında sayılan kitap daha önceki şerhlerden farklı tercih ve açıklamaları ile dikkati çeker. Zürkânî, Şübrahîtî ve Haraşî’den istifade edilerek kaleme alınan eser Kuzey Afrika’da fetva kaynağı sayılan şerhler arasında kabul edilmiştir. Muhammed b. Ahmed ed-De-sûki’nin Hâşiyetü’d-Desûki ale’ş-Şerhi’l-kebîr li-Derdîr ‘alâ Muhtasar adıyla bilinen haşiyesi eser üzerine yazılmış haşiyelerin en tanınmışıdır. Bu haşiyenin, XIII. (XIX.) yüzyılın ortalarında yaşamış Mâliki âlimlerinin fetva ve kaza sahasında en çok başvurdukları ve en sık atıf yaptıkları eser olduğu belirtilmektedir.
11.el-Emîrü’l-Kebîr es-Sünbâvî, el-İklîl şerhu Muhtasarı Halîl Doğrudan alâkalı görmediği bilgilere yer vermeyen ve el-Muhtaşar’ın metnine uygun üslûbu sebebiyle Mâliki çevrelerinde kabul gören şerhlerden biridir. 12. Muhammed İlîş, Minehu’l-cel’il calâ Muhtasarı Halîl. Mısır başmüftüsü olan müellifin bu şerhi yine kendisine ait hâşiyesiyle birlikte basılmıştır.
Bunların dışında Ali b. Hasan İbnü’l-Furât, Abdullah b. Mikdâd el-Akfehsî, İbn Merzûk el-Hafıd, Bisâtî, İbn Sirâc, İbrahim b. Fâyid ez-Zevâvî, İbnü’l-Ezrak el-Gırnâtî, Ahmed b. Abdurrahman Halevlev, Ahmed ez-Zerrûk, Nâsırüddin el-Lekanî, İbnü’n-Nâsıh et-Trablusî, Menûfi, Muhammed b. İbrahim et-Tetâî, Bedreddin el-Ka-râfı, Salim b. Muhammed es-Senhûrî, Ahmed Bâbâ et-Tİnbüktî, İbn Âşir el-Fâsî, Ahmed b. Saîd el-Müceylîdî, İbrahim b. Mer’î eş-Şübrahîtî, Ahmed b. Kasım el-Bûnî, Cessûs lakabıyla tanınan Muhammed b. Kasım el-Fâsî, Muhammed el-Emîn b. Ahmed el-Cekenfnin şerhleri de burada zikredilmelidir. eî-Muhtaşar’\n metni üzerine haşiye kaleme alan başlıca Mâlikî fakihleri arasında Şemseddin Muhammed b. Hasan el-Lekânî, Meymûn b. Mûsâ et-Tahîhî, Abdurrahman b. Ali el-Üchûrî, Muhammed b. Mahmûd el-Ven-kerî Bağyu’, İbn Âşir el-Fâsî, Hamdûn b. Muhammed b. Mûsâ, Muhammed b. Ahmed Meyyâre, Ahmed b. Muhammed el-Makkari, Muhammed b. Ahmed el-Misnâvî anılabilir. el-Muhtaşar’i nazmetme çalışmalarının en tanınmışları içinde Ah-med b. Kasım el-Bûnî’nin Nazmü fuşû-li Muhtasarı Halil’i yer almaktadır. Ayrıca eî-Muhtaşar’m belirli yönleri ve özelliklerini işleyen risale ve zeyil formlarında kaleme alınmış bir telif geleneğinden söz edilebilir. İbn Azzûm el-Kayrevânî’nin Terâcimü’l-Muhta-şari’I-Halüî adlı eseri bu geleneğin bir parçası kabul edilmelidir.
TDV İslâm Ansiklopedisi