Mîr-i alem, Osmanlılar’-da hem sancaktar hem mehterhane bölüklerinin âmirini ifade eder. “Emîr-i alem-i dergâh-ı âlî” ve “emîr-i alemlik-i hâssa” olarak da geçer. XVI. yüzyıla ait arşiv kayıtlarında daha ziyade “emîr-i alem” şeklinde kaydedilirken XVII. yüzyılın başlarından itibaren belgelerde çoğunlukla “mîr-i alem” biçiminde görülür.
Mîr-i alemliğin ne zaman ihdas edildiği belli değildir. Fâtih Sultan Mehmed’in teşkilât kanunnâmesinde mîr-i alemlik, statüsü belirlenmiş üst düzey memuriyetlerden biri olarak tarif edilir. Osmanlılar’da ilk dönemlerden itibaren bayrak kullanıldığı bilindiğine göre böyle bir görevin daha kuruluş yıllarında ortaya çıkmış olması kuvvetle muhtemeldir.
Mîr-i alem mehterân-ı tabi ü alem denilen sancaktarların ve mehterhanenin başı idi. Mehterân-ı alem adı verilen alemdarlar saltanat sancaklarının muhafazasından ve taşınmasından sorumluydu, mehterhane takımı ise imparatorluğun askerî mûsikîsini icra ederdi. Alemdarlar otuz kırk, mehterhane İse 200 kişiden oluşuyordu ve her iki grubun idaresi mîr-i aleme verilmişti. Bununla beraber mîr-i alemin asıl görevi saltanat sancaklanyla ilgiliydi. Saltanat sancakları 1529’a kadar dört adet iken bu tarihte sayı yediye çıkmıştı. Bunlar bir ak, iki kırmızı, bir yeşil, iki alaca yeşil ve kızıl, bir san alaca ve kızıl sancaktan ibaret olup içlerinde en muteberi ak sancaktı ve bunu mîr-i alem taşırdı. Bu sancak hükümdara yakın bir yerde durur, padişah sefere çıktığında bunu sadece mîr-i alem taşırdı. Ancak önemli bir sefere giden veya bir isyanı bastırmak için görevlendirilen veziriazamın isteği durumunda sancak-ı şerifi ona götürmek de mîr-i alemin göreviydi. Vezir, beylerbeyi ve sancak beylerine tayinleri sırasında padişah tarafından verilen sancak ve tuğların teslimi işi de ona aitti. Saray hazinesinden çıkarılan sancağı mîr-i alem sancaktarlar, mehter takımı ve bir kısım devlet erkânı ile birlikte teslim edilecek kişiye götürür, sancağı kapıda karşılayıp öpen paşa veya bey çevreye tepsiler içinde para dağıttıktan sonra mîr-i aleme de muayyen aidatı ile at ve hil’at hediye ederdi. Sancak beyi, beylerbeyi veya vezir görevde iken ölürse verilen tuğ ve sancaklar mîr-i alem vasıtasıyla geri alınarak hazî-ne-i âmireye konulurdu.
Elçi kabullerinde de mîr-i alemin görev yaptığı bilinmektedir. Padişahın huzuruna giren elçi takdim edeceği mektubu önce ona verirdi. Mîr-i alem de mektubu en düşük rütbeli vezire teslim eder, sırayla elden ele aktarılan mektup en son vezîri-âzam vasıtasıyla padişahın yastığına konulurdu. Eğer padişah tarafından elçiye bir mektup verilecekse bu defa veziriazamdan başlanarak tersine bir sırayla elden ele geçirilir ve yine en son mîr-i alem vasıtasıyla elçiye ulaştırılırdı.
Mîr-i alemler, üzengi (rikâb) ağalan sınıfından olduğu için protokolde yeniçeri ağasından sonra ikinci sırayı alır, kapıcıbaşı ve mîrâhurun önünde bulunurdu. Bu bakımdan mîr-i alemliğe tayin silsilesi başkapıcıbaşılıktan veya kapıcıbaşılıktan geçerdi. Fakat büyük mîrâhurluk, rikâbdarlık, teberdarlık, küçük mîrâhurluk, peşkir ağalığı, çuhadarlık, kiler-i âmire kethüdâlığı gibi görevlerden mîr-i alemliğe tayin edilenler de vardı. Mîr-i alemlikten ise büyük mîrâhurluğa, başkapıcıba-şilığa, yeniçeri ağalığına, sancak beyliğine ve beylerbeyi lige tayin yapılabiliyordu.
Diğer rikâb ağaları gibi mîr-i alem de selîmî kavuk giyerdi. Divan toplantılarına katılacaksa mücevveze ile ve serâser üst, dîbâ iç kaftanı, orta ağır raht ve orta ağır abâyili atla gelirdi. Törenlere selîmî ve erkân ferace giyerek divan rahtlı ve abâyili atla katılırdı. II. Mahmud devrinde memurların kılık kıyafetlerinin yeniden düzenlenmesinden sonra mîr-i alem resmî günlerde âdi fes, mertebanî çuhadan harvani giyer ve vezirlere mahsus lehkârî gâşiye ve raht takımlı ata binerdi. Mîr-i alem Dîvân-ı Hümâyun üyesi olmadığından toplantıya katılması gerektiğinde ayakta beklerdi.
XVI. yüzyılın ortalarına ait rûznâmçe defterlerinde ve daha sonraki kayıtlarda kapıcıbaşıların ve mîrâhurlann maaşı günlük 150 akçe iken mîr-i aleminki 200 akçeydi. Mîr-i alem, rikâb ağalan içerisinde 500 akçe maaşı olan yeniçeri ağasından sonra en fazla mevâcib alan görevliydi. Onun bu maaşı diğer rikâb ağalan gibi XIX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar değişmemiştir. Mîr-i alemin maaş dışında ayrıca arpalığı da vardı. Rikâb ağalarının emekliye ayrılması 120 akçe ile olurdu, ancak 150 akçe ile emekli olan mîr-i alemlere de rastlanılmaktadır. Mîr-i alemin asıl önemli gelirini bir göreve tayin edilen vezir, beylerbeyi ve sancak beylerinden aldığı harçlar oluşturuyordu. XVI. yüzyılın sonlarında yüksek gelirli bir eyalete gönderilen beylerbeyi-ler mîr-i aleme 29.000 akçe. daha düşük hassa sahip bir eyalete tayin edilenler 10.000 akçe, sancak beyleri de 1000 akçe verirdi.
Kırım hanları, veziriazamlar, beylerbeyiler, sancak beyleri gibi üst düzey devlet adamlarının da mîr-i alemleri vardı. II. Mahmud’un hükümdarlığı zamanında Mîr-i alem Çayırzâde Ahmed Bey’in 9 Zilhicce 1248 [29 Nisan 1833] tarihinde vefatından sonra yerine yeni tayin yapılmayarak mîr-i alemlik unvanı lağvedilmiş ve bu memuriyetin görevleri büyük mîrâhura verilmiştir.
- Emir i Alem Nedir, Ne Demek, Görevi, Hakkında Bilgi
TDV İslâm Ansiklopedisi