Memlükler devrinde iskân edilen güneydeki merkezî kesimle Fatımî devrinde iskân edilmiş bulunan kuzey ve batı kesimlerinin temelleri üstünde yükselen bugünkü modern şehir eski şehrin mimari eserlerinin tarihinin incelenmesini zorlaştırmaktadır. Fustat, el-Asker ve Katâi’ gibi yerleşim merkezlerinin kuzeyinde yer alan başlangıçtaki Fatımî şehri Ezher Camii, kışlalar ve bir saray külliyesiyle iskân bölgelerinin uzağında bir hükümet merkezi olarak kurulmuştu. Surlar içindeki Kahire. Kasrüşşem’ ve Fustat, Nil üzerindeki ana limanlan ve yerleşim birimleriyle sanayi merkezleri olarak önemlerini bir müddet korumuşlardır. Nil yatağının tedrîcen batıya doğru kayması ve hükümet merkezi olarak Kahire’nin önem kazanması nüfus akışını kuzeye doğru yöneltti. Modern Kahire’nin Bâbüllûk,’ Bâbülhadîs, Bâbülhalk (hark) gibi kesimleri bu devrin hâtıralarıdır. Fatımî döneminden sonra İbn Tolun Camii’nin güneyindeki Katâi’ bölgesi güneydeki mezarlıklarla irtibatlı olarak kaldı. Kuzeye doğru yönelen iskân hareketi, XII. yüzyıl ortalarında harap olan Fustat’ın terkedilmesine sebep oldu. 572’de (1176) Fustat, Selâhaddîn-i Eyyûbî öldüğünde yarım kalmış durumdaki bir surla kısmen iskân bölgelerine bağlanmıştı. Halen mevcut olmayan ikinci Eyyûbî kalesi. Memlükler devrinde de birçok defa tâdil edilmiş olan el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb’un yaptırdığı Ravza (Roda) Kalesi’ydi.
Bahrî Memlükleri döneminde şehrin genişlemesi Fatımî duvarları dışına doğru sürdü. Eyyûbî devrinde tahkim edilmeden bırakılmış bulunan kalenin güneybatı yamaçları el-Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun tarafından surlarla tahkim ettirildi. Bu kesimde sultanın sarayı ve yüksek âmirlerin evleri bulunuyordu. Bu devirde büyük caddeler oluşturuldu; Derbü-lahmer kaleden Bâbüzüveyle’ye, Şârius-salîbe kaleden İbn Tolun Camii’ne uzanan bir şekilde tanzim edildi. Ayrıca şimdiki Port Said caddesi olarak bilinen kanal da yapıldı. Tahkimatlı Kahire şehrinin kuzeyinde ayakta kalan önemli eserler, sultanların çevgân sahası üzerinde yer alan Zahir Meydanı’ndaki Sultan I. Baybars Camii (665-667/1 267-1 269) ve el-KubbetÜ’l-Fedâviyye’dir (884-886/1479-1481)
Nil kıyısındaki limanın arkasında Maks Özbekiye kesimi tahkimatlı Fatımî şehrinin batı sınırını tayin eden halicin batısındaydı. Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’s-Sâ-lih Necmeddin Eyyûb devrinde bu kısımda bir hipodrom ve köşkler İnşa edilmişti. Sultan Baybars zamanında buraya Moğol hâkimiyetinden kaçan göçmenler yerleştirildi. el-Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun döneminde yerleşme genişledi. Emîr Hüseyin burada 719″da (1319) bir cami yaptırdı. Fakat bir veba salgınının ardından bölge önemli ölçüde boşaldı. Kayıtbay’in hükümdarlığı sırasında, 880-901 “de (1475-1496) Emîr Özbek b. Tutuk tarafından yaptırılan ve büyük havuzun kıyısında yer alan cami, saray, bahçe ve köşklerle oluşturulan Özbekiye mahallesinin tesisine kadar da fazla gelişme göstermedi. Osmanlı idaresinde Özbekiye mahallesi özellikle Bekriyye tarikatıyla ilgili bir yerdi. Kahire’de yabancılara oturma izni verilmesiyle birlikte bu mahal tedrîcen elçiler ve yabancı tüccarların oturduğu bir Avrupalı mahallesi oldu.
Maks Özbekiye gibi Bulak kesimi de ilk defa Memlükler devri başında önem kazandı. Baybars orada rıhtımlar ve depolar yaptırdı. Bu kesim, büyük veba salgınına ve XIV. yüzyıl sonu ile XV. yüzyıl başlarında meydana gelen büyük fiyat artışlarına kadar yaşadı. XV. yüzyılın sonlarında burada, bir tanesi Kârimî tüccar Hâce Şemseddin b. Zaman tarafından kurulan iki hanla birlikte şeker rafinerileri, un değirmenleri ve bir donanma tersanesi bulunuyordu. Osmanlı fethinin ardından Bulak Osmanlı ticaretinde büyük rol oynadı ve XVIII. yüzyılda kahve ticaretinin çöküşüne kadar önemli bir liman olarak kaldı. Burada halen mevcut Aydemir el-Hâtırî Camii’nin kuruluş kitabesi 737 (1337) tarihli ise de bölgede sadece Osmanlı öncesi döneme ait iki yapı kalmıştır. Bunlar 853 (1449) tarihli Kadı Yahya Camii ve yaklaşık 890’da (1485) yaptırılan Sultan Ebü’I-Ulâ Camii’dir. Osmanlı valilerinin zengin vakıfları ve ticarî tesisleri bulunan mahallede Hadım Süleyman Paşa1-nın eserleri mimari açıdan önem kazanamayacak derecede çok sık tâdil edilmiştir. İstanbul tipi ahşap evlerle birlikte daha az önemi haiz fakat ilgi çekici hanların yanı sıra çok sayıda XVII ve XVIII. yüzyıl tesisini barındıran bu mahalde Hadım Hasan Paşa’nın külliyesi ve hanı ile Sinan Paşa’nın külliyesi de bulunmaktadır. Osmanlı devrinde ticarî merkezin yer değiştirmesiyle Nil’in batı kıyısındaki Cîze ve İmbâbe İle Mehmed Ali Paşa tarafından bir sarayın yaptırılmış olduğu Şübrâ ve Abbâsiye banliyösündeki iskân mahalleri önem kazandı. En son olarak da XIX. yüzyılda Garden City ve Heliopolis ortaya çıktı.
Mezarlıklar. Fustat’tan Katâi’e doğru gelişen eski Kahire’de şu anda neredeyse şehri kuşatmakta olan mezarlıklar özellikle dikkat çekicidir. Amr b. Âs’ın fethinden beri Kahire’nin büyük güney mezarlığı Karâfetülkübrâ önemli bir dinî grubun merkezi olduğu Fatımî devrinde de kullanıldı. Burası, Mısır’ın Eyyûbîler tarafından fethedilmesinden kısa bir müddet sonra İmam Şafiî Türbesi’nde bir medresenin tesisiyle Sünnîler için de önem kazandı. Mezarlığın güneyinde bir grup türbe ve Fatımî meşhedi bulunmaktadır. Bunlar yaklaşık 545 (1150) tarihli Yahya eş-Şebîhî Meşhedi, 884’te (1479) Yeşbeg (Yüşbek) b. Mehdî tarafından bir minare eklenen ve 911’de (1505) Kansu Gavri tarafından, ayrıca 1201’de (1786-87) tadilât gören İmam Leys Türbesi, 945 (1538) tarihli Şâhîn el-Halvetî Hankahı ve Türbesi, es-Sâdâtü’l-Vefâiyye olarak tanınan ve 1066’da (1655-56) Silâhdar Mehmed Paşa tarafından yeniden yaptırılıp 1099′-da (1688) tâdil edilen Sîdî Ukbe Türbesi’-dir. Bölgedeki Memlûk kalıntıları dağınık olup Makrîzî ve diğer müelliflerin andığı bu döneme ait birçokyapıdan önemli bir şey kalmamıştır. İmam Şafiî Türbesi1-nin arkasında sultan sülâlelerinden gelenlerin mezarları vardır (Havşü’l-Bâşâ).
Mezarlığın kuzey kısmında Hâfız-Lidî-nillâh (1131-1149) dönemine tarihli tamir kitabeleri olan Seyyide Nefîse’nin mesnedini de içine alan daha büyük ve önemli Fatımî meşhedleri yer almaktadır. Seyyide Rukıyye (527/11 33) ve Seyyide Âtike (519/1125 civarı) meşhedleri de burada mevcuttur. Bunları kesintisiz bir şekilde, aralarında Şecerüddürr’ün de bulunduğu geç Eyyûbî ve Bahrî Memlûk hükümdar ve hanım sultanlarının türbeleriyle Abbasî halifelerinin türbeleri takip eder. el-Melikü’1-Eşref Halîl Türbesi de (687/ I 288) buradadır. Daha kuzeyde kalenin güneybatısında bir diğer türbe grubu yer alır. Bunların en eskisi Mustafa Paşa Türbesi olarak bilinmektedir. Ayrıca 736 (1335-36) tarihli Kûsûn Türbe ve Hankahı ile göz alıcı minareli mezar külliyesi olan Sultaniye de buraya dahildir.
Eski hıristiyan ve yahudi mezarlarının da bulunduğu güney mezarlığı çevresindeki anıtların en şaşırtıcısı Mukattam dağı üzerinde Bedr el-Cemâlî tarafından yaptırılan Muharrem 478 (Mayıs 1085) tarihli el-Meşhedü’l-Cüyûşî’dir (Cüyûşî Camii). Bu yapı yanlış olarak Bedr el-Cemâiî’nin türbesi sanılmıştır. Oysa Cemâlî Bâbünnasr’daki Kubbetü’ş-Şeyh Yûnus diye bilinen yerde gömülmüştür. Kaynaklarda uzun zaman önce ortadan kalkmış köşkler ve diğer binalardan bahsedilmekteyse de bugün meşhed Mukattam tepelerinde tek başına kalmıştır.[bk. Cüyûşî camii]
Kalenin kuzey ve kuzeydoğusundaki Bâbülvezîr Mezarlığı Selâhaddin’in kuzey surlarının hemen dışına düşer. En eski ve en önemli bina, 750 (1349) tarihli Mencek el-Yûsufî’nin yaptırdığı mescid ve ona bitişik mezardır. Bu mezarlıktaki diğer eserler, Kahire’nin bilinen en eski müstakil sebili olan 755 (1354) tarihli Şeyhû Sebili. 740 (1339-40) civarında yapılan ve 757’de (1356) tamir edilen Şeyh Nizâmeddin Hankahı ve Mukattam’ın aşağılarında mezarlığın merkezî kesiminden uzakta ıssız bir konumda inşa edilen 764 (1362) tarihli Tenkizboğa Türbe ve Hankahı’dır. Bu grubun en geç tarihli eseri 784’ten (1382) sonra yapılan Yûnus ed-Devâdâr Türbesi’dir. Bu küçük mezarlık, kaleden merkeze uzanan ana caddede ve surlar ardındaki Memlûk sultanlarının mezar âbideleri tarafından teşekkül etmiş bulunan açıklığa olan ilginin işaretidir.
Burcî Memlükleri’nin başmezarlığı olmasına rağmen halk arasında yanlış olarak halife türbeleri diye adlandırılan büyük kuzey veya kuzeydoğu mezarlığı ayrı bir gelişim gösterir. Bâbülvezîr ile hemen hemen bitişik olan bu kısım şimdi yeni bir yolla Salâhsâlim caddesi ayrılmıştır. Zamanında Avâmîdü’s-Sibâk olarak tanınan bu bölgedeki ilk mezar anıtı gerçekte Berkuk’un babası Enes’in (ö. 783/1382) gömüldüğü yer olmasına rağmen Yûnus ed-Devâdâr için yapılmış hankah-türbe olup 783 (1381-82) tarihlidir. Fakat Bâ-büivezîr’e bitişik olan bu mezarlığın güney kesiminde Bahrî Memlükleri’ne ait dört önemli eser yer alır. Bunlar 735 (1334) tarihli Taştimur, 749 (1348) öncesine ait ve halk arasında Ümmü Ânûk olarak bilinen Hând (Hudâvend) Tugay, kubbesinin kaidesinde zengin stuko ve mozaik çini süsleme izleri görülen bir türbe ve hankaholan 765(1363-64) tarihli Hând Tulbây Tulbiyye ve 768 (1366) öncesine tarihlenen Tayboğa et-Tavîl’dir. Bu grubun kuzeyinde çoğu geniş boyutlu ve sultanların eseri olan ayaktaki Burcî Mem-lükleri âbideleri bulunur. 803-813 (1400-1411) tarihli Ferec b. Berkuk’un hankah-külliyesi. 874-879 (1470-1474) tarihli Kayıtbay’ın mezar külliyesi. 855-860 (1451 -1456) tarihli Sultan el-Melikü’l-Eşref İnal’ın ve 911-916 (1506-1510) tarihli Emîr Korkmaz’ın medrese ve mezar anıtları burada yer alır.
Günümüzde Bâbünnasr olarak bilinen ve Kahire surlarının kuzeyinde yer alan mezarlık sadece tek bir tarihî binayı ihtiva eder; bu dayaklaşık 487 (1094) tarihli Kubbetü’ş-Şeyh Yûnus’tur. Bu kesim, özellikle 700’den (1300) sonra pek çok Memlüklü saygın kişi tarafından iskân yeri olarak kullanılmıştır. Ancak el-Melikü’l-Eşref Şa’bân devrindeki fiyat artışları ile veba salgınından sonra terkedilmiştir. Bu mezarlığın yaygın olarak önem kazanması son zamanlarda olmuştur. Kuzeyinde iki önemli Burcî Memlükleri dönemi eseri bulunur. Bunlar. Kayitbay’m devadan Yüşbek b. Mehdî tarafından 884-886’da (1479-1481) yaptırılan el-Kubbetü’l-Fedâviyye ve Hüseyniye mahallesindeki el-Melikü’l-Adil Tomanbay’ın 906 (1501) tarihli türbesidir. İlk eser Osmanlı Kahiresi’nin mimari anlayışı üzerinde çok etkili olmuştur.
Osmanlı fethiyle birlikte Mısır’da ölen Türkler’in çoğu daha önceden mevcut bulunan Memlüklü mezarlıklarına gömülmüştür. Şehirde Osmanlı hükümranlığını gösteren pek az türbe vardır. Osmanlı devrinin en önemli mezar anıtı, Hıdiv İsmail Paşa’nın başkumandanı Süleyman Paşa için yapılmış olan Ravza adasının güney ucunun tam karşısında ve Nil’in doğu kıyısında yer alan dökme demir parmaklıklı Mağribî tarzındaki türbedir.
- Kahire Mimari, Tarihi Eserleri -Memlükler Dönemi-
- Kahire Mimari, Tarihi Eserleri -Osmanlı Dönemi-
- Kahire Mimari, Tarihi Eserleri -Eyyubiler Dönemi-
- Kahire Mimari, Tarihi Eserleri -Erken, Tolunoğulları, Fatımi Dönemi-
- Kahire Şehri Tarihi
TDV İslâm Ansiklopedisi