Marakeş -Fas- Nerede, Tarihi, Eserleri, Hakkında Bilgi

Merakeş. Fas’ta tarihî bir şehir.

Merakeş (Merrâküş) adının menşei hak­kında kesin bilgi yoktur. Arap müellifle­rinin yaptıkları etimolojik tahliller hayal mahsulü rivayetlere dayanmaktadır. Fas’ın güneyindeki geniş ve düz Havz ovasında deniz seviyesinden 465 m. yükseklikte kurulan Merakeş’in kuruluş çalışmaları, yaygın kabule göre Murâbıt Emîri Ebû Bekir b. Ömer tarafından 454′-te (1062) başlatılmış [459/1067 veya 462/ 1070 yıllarında başlatıldığı da rivayet edi­lir] Yûsuf b. Tâşfîn zamanında muhte­melen 470’te tamamlanmış ve Murâbıtlar’ın başşehri olmuştur. Şehrin kuruluşunun Dern dağında yaşayan Berberî asıllı Masmûde kabilelerini (Masâmidei kontrol altında tutmak amacına dayandığı ve bunun için başlangıçta Lem-tûneliler’in barındığı bir ordugâh-şehir olarak planlandığı sanılmaktadır. Surla­rın yapılması Masmûde saldırılarının yoğunlaştığı Ali b. Yûsuf b. Tâşfîn dönemi­ne (1106-1143) rastlar. Rivayete göre sur İnşa etme fikri Ali b. Yûsuf un, oğlu Tâşfîn için biat almak üzere davet ettiği Endü­lüslü Mâliki fakihi ve kadısı İbn Rüşd’ün (ö. 520/1126) tavsiyesine dayanmaktadır. Ali b. Yûsuf ayrıca şehrin ortasına kendi adıyla anılan (İbn Yûsuf) büyük bir cami ve bir medrese yaptırmıştır. Daha sonraki asırlarda yenilenen ve çeşitli değişiklikle­re uğrayan medreseye son zamanlarına kadar Senegal, Nijerya ve Cezayir ile diğer Mağrİb şehirlerinden öğrenciler gelirdi. Burada bulunan yazmaları sömürge dö­neminde Vali Tihâmî el-Cilâvî Paşa kendi adına yaptırdığı sarayına nakletmiştir. Ali b. Yûsuf zamanında birinci altın çağını yaşayan Merakeş, bu dönemde özellikle güvenli bir bölgede ve ana yolların kavşa­ğında bulunmasından dolayı kervanların uğrak yeriydi ve tüccarlar kadar sanat­kârlar için de cazip bir şehir haline gel­mişti. Deri işlemeciliği bugün de olduğu gibi buradaki en gözde mesleklerdendi; hatta sur kapılarından birine Bâbüddebbâgln adı verilmişti. Aynı zamanda sabun­culuk, bakırcılık ve dokumacılık sanatları da gelişmişti.

Murâbıtlar’ın başşehri Merakeş’i, Muvahhidier’in kurucusu İbn Tûmert’in 524’te (1130) başarısızlıkla sonuçlanan kırk günlük muhasarasından on yedi yıl sonra halefi Abdülmü’min on bir ay süren ku­şatmayla ele geçirdi.[18 Şevval 541/23 Mart 1147] Ardından Abdülmü’min’in Selâ’da bulunduğu bir sırada İbn Tûmert’in yakınları tarafından başlatılan İsyan kısa sürede bastırıldı (547/1152 veya 549/ 1154). Şehir Muvahhidler’in çöküş döne­minde Abdülmü’min ve İbn Tûmert aile­leri arasındaki mücadeleye sahne oldu. Merakeş’i başşehir edinen Muvahhid hü­kümdarları burayı batıda bulunan İslâm ülkelerinin (Fas, Cezayir, Tunus, Endülüs] merkezi olmaya lâyık bir seviyeye ulaştır­mak için çeşitli mimari eserlerle süsledi-ler ve özellikle Endülüs’ten getirdikleri İbn Tufeyl, İbn Rüşd, Ebû Mervân Abdül-melik İbn Zühr gibi çok sayıda filozof, âlim ve ediple bir ilim ve İrfan yuvası ha­line soktular. Rivayete göre bu dönemde Merakeş’in nüfusu yarım milyona ulaş­mıştı. Muvahhid hükümdarları şehrin mesken problemiyle bizzat ilgilendiler. Halife Ebû Yûsuf el-Mansûr, kendi kabi­lesi Sanhâce ile Heskûre kabilesi için özel bir mahalle inşa ettirdi. Bu mahallenin kuruluşu tamamlandıktan sonra o taraf­taki yıkık surlar yeniden yapıldı. Ardından başka kabilelerin de şehre yerleşmesiyle surlar büyümeyi engellemeye başladı. Bu­nun üzerine Ebû Yûsuf şehrin güneyine ona bitişik yeni bir kasaba kurdu ve 58S (1189) yılında buraya taşındı. Onun yaptırdığı binalar arasında bîmâristan da bulunmaktadır. Abdülvâhid el-Merrâküşî, bu yapıyı kendi türünün yegâne numu­nesi ve halifenin hastalara gösterdiği il­ginin sembolü kabul eder. Bugün Mağrib sanatının en güzel örneklerinden sayılan Kutubiyye Camii de bu sultan tarafından son şekline kavuşturulmuştur.[bk. Kütübiyye Camii] Ebû Yûsuf el-Mansûr dönemi Merakeş’in ikinci altın çağı olarak görülür; şehrin düşüşü onun vefatından sonra başlamıştır. Şehir, Muvahhid Hü­kümdarı Abdülvâhid er-Reşîd ile Yahya b. Nasır arasındaki iktidar mücadeleleri sırasında çeşitli şekillerde zarar gördü. Merîni Sultanı Ebû Yûsuf Ya’küb 10 Mu­harrem 668’de [9 Eylül 1269] Merakeş’e girerek yedi ay kaldı. Merînîler’in hükü­met merkezini Fas şehrine nakletmele­rinin ardından buranın Murâbitlar ve Muvahhidler devrindeki ilmî önderliği koru­namadı; imar ve inşa faaliyetleri de geri­ledi. Merînî sultanlarından Merakeş’e hiz­met edenlerin sayısı çok azdır. Bu döne­me ait en önemli eserler İbn Salih Camii ileMevâsîn Çeşmesi’dir. Ebû Yûsuf Ya’­küb saltanatının ilk günlerinde bir med­rese yaptırmaya başladı, fakat bitireme­diği inşaatı Ebü’l-Hasan Ali tamamladı. Merînîler devrinde Merakeş idarî merkez olmaktan çıktığı için merkeze uzak diğer büyük şehirler gibi nüfuzlu valiler tara­fından idare edildi. Daha sonra bu görev şehzadelere verildi ve bunlardan bazıları Fas’ta oturan sultanlara karşı ayaklandı­lar.

930’da (1524} Sa’dîler’den Ahmed el-A’rec Merakeş’i savaşsız ele geçirdi ve burayı yeniden başşehir yaptı; bu sayede şehir yeniden canlandı. Ancak Hasan el-Vezzân kuruluşundan 500 yıl sonra gör­düğü Merakeş’in eski ihtişamlı dönemini kaybettiğini ve bedevî saldırıları yüzün­den büyük ölçüde boşalarak arazisinin ekilmediğıni söyler. Sa’dîler devrinde Merakeş, en parlak günlerini Sultan Ahmed el-Man­sûr zamanında (1578-1603) yaşadı ve Ba­tı İslâm dünyasının kültür merkezi haline geldi. Ahmed el-Mansûr tarafından 986 (1578) yılında Portekiz’e karşı kazandığı Vâdilmehâzin savaşının zafer hâtırası ola­rak on altı yılda yaptırılan Kasrülbedî Sa­rayı. Gırnata”daki Elhamra Sarayı örnek alınarak yapılan mimari tarzıyla İslâm dünyasının en önemli eserlerinden biri kabul edilmiştir. Ancak Merakeş’in şöhre­tini asırlarca sürdürebilecek nitelikteki bu saray, Filâlî Sultanı Mevlây İsmail ta­rafından 1119’da (1707! yıktırılarak mal­zemeleri yeniden kullanılmak üzere Mik-nâs’a götürüldü.

Merakeş 1669’da hâkimiyetlerini bu­güne kadar sürdüren Filâlîler Alevî şerif­leri  tarafından ele geçirildi. Yağmalanan ve idare merkezinin Miknâs’a taşınması sebebiyle İhmal edilen şehir o tarihten itibaren özellikle saltanat kavgaları sıra­sında vuku bulan el değiştirmeler yüzün­den çeşitli yıkımlara uğradı ve bu durum XVIII. yüzyılın ortalarına kadar sürdü. Mevlây Muhammed’İn saltanat dönemi (1757-1790) Merakeş’in en mesut devirlerinden birini oluşturur. Merakeş’i baş­şehir yapan Mevlây Muhammed, burada bir saray ve bazı yeni binalar yaptırdığı gibi birçok tarihî eseri de tamir ettirdi. Onun ölümünün ardından şehir yine mü­cadelelere sahne oldu ve sıkıntılı günler yaşadı; XIX. yüzyılda idare merkezi tek­rar buraya taşındı. Günümüzde turistler tarafından ziyaret edilen eserler bu son asırlara aittir. Şehrin surları I. Hasan dö­neminde onarıldı (1873). Dönemin vezir­lerinden Ebû Hammâd’ın on dört yılda yaptırdığı Kasrülbâhiye Sarayı Mağrib sivil mimarisinin en güzel örneğidir. 30 Mart 1912’de Sultan Abdülhafîz ile imzaladık­ları antlaşma uyarınca himaye dönemini başlatan Fransızlar 7 Eylül’de Merakeş’e girdiler ve şehrin idaresini buranın yerli­si Tihâmî el-Cilâvî Paşa’ya vererek onun sayesinde nüfuzlarını Merakeş çevresin­deki bütün Berberi kabilelerine kabul et­tirdiler. Fransızlar’ın himayesinde güçle­nen ve aşın derecede zenginleşen bu yerli sömürge valisinin mallarına bağımsızlı­ğın ilânından sonra el konulmuştur; hâlâ şehirde onun adını taşıyan bir saray bu­lunmaktadır. Fransızlar’ın sömürge ida­relerine Rabat’ı merkez seçmeleri Mera­keş’i tekrar ikinci plana düşürmüştür.

Günümüzde Merakeş-Tansift-Havz idari biriminin (cihet) merkezi ve nüfus bakımından ülkenin dördüncü büyük şeh­ri olan Merakeş iki kesime ayrılmakta ve bunlardan 12 km. uzunluğundaki surlarla kuşatılmış eski şehre Medine veya Kasba (Kasaba), Fransız İdaresi sırasında kuru­lan hurma ve portakal bahçeleriyle ünlü yeni kesime Çiliz, İnciliz veya Ceviliz de­nilmektedir. Nüfusu 2004 yılı başlarına ait tahminlere göre 850.000’i aşan Me­rakeş önemli bir turizm merkezidir. Tu­ristlerin en fazla ziyaret ettikleri yerlerin başında Sâhatü’l-Murâbıtm, Sâhatü câmii’l-Fenâ, Sâhatü’İ-Muvahhidîn, Sâhatü’l-meşvere ve Sâhatü’I-hürriyye kesimlerin­de yer alan İbn Yûsuf Medresesi, Kütübiy-ye Camii, Kasba Camii, Dârü SîSaîd (mü­ze), Bâbü Dükkâle Camii ve Çeşmesi, İbn Salih Camii, Mevâsîn Camii ve Çeşmesi, Fena Camii, Sa’dî türbeleri, Bâhiye Sarayı, Dârüİmahzen Sarayı, Cilâvî Sarayı ve sur­lar gelmektedir. “Seb’atü rical” de Merakeşli yedi meşhur şahsiyet Sîdî Ebü’l-Haccâc Yûsuf b. Ali es-Sanhâcî, Kâdî İyâz, Ahmed b. Ca’fer es-Sebtî, Sîdî Muham-med b. Süleyman el-Cezûlî, Sîdî Ebû Fâ-ris Abdülazîz et-Tebbâ’, Ebû Muham-med Abdullah el-Gazvânî, Sîdî Abdurrah-man b. Abdullah es-Süheylî başta olmak üzere birçok âlim ve sûfînin kabirlerini barındıran bir ziyaretgâhtir. İfrenî. Dü-rerü ‘î-hicâl fî menâkıbi seb’ati rical adlı eserinde bu yedi âlimin biyografileri­ne yer vermektedir.

Merakeş’te Atlas dağlarından inen ka­bilelerle Sahra bölgesinden gelen göçebe­ler, Mağribli Berberîler’le Araplar ve Bati Afrika’dan göçen siyahiler kaynaşmış va­ziyette olup şehir Fas şehirleri içinde Af­rika kimliğinin en fazla hissedildiği yerdir. Ticaretin çok canlı olduğu Merakeş’te Mu-râbitlar’dan beri çeşitli el sanatları de­vamlı gelişmiş ve deri işlemeciliği, dövme demir ve bakır İşçiliği, dokumacılık gibi alanlarda burası dünya çapında ün ka­zanmıştır. Günümüzde Merakeş’te meş­hur âlim Kâdî İyâz adını taşıyan bir üniver­site bulunmakta ve şehrin milletlerarası bağlantısı Merakeş Minare Havaalanı ile sağlanmaktadır.

Merakeş’te yaşamış olan büyük âlim­ler arasında yukarıda adları geçen yedi kişiden başka Ebû Mervân Abdulmelik İbn Zühr, Ebû İshak İbrahim ed-Dânî, Mu-hammed b. Kasım İbn Ebû Bekir el-Ku-reşî el-Mâleki, İbnü’I-Bennâ el-Merrâkü-şî. Hasan b. Ali el-Merrâküşî, Ali b. Ömer el-Merrâküşî, İbn Tufeyl, İbn Rüşd, Abdülvâhid el-Merrâküşî, İbn Abdulmelik, İbnü’l-Muvakkit, İfrenî, Mencûr, İbnü’l-Kâdî, Fiştâlî ve Abdülvâhid es-Sicilmâsî sayılabilir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski