Me’rib. Yemen’de tarihî bir şehir.
Tarihleri milâttan önce Vîll. yüzyıla kadar inen Sebe kitabelerinde Mryb (Mrb) şeklinde kaydedilen şehrin adı Arapça kaynaklarda Me’rib (Mârib) olarak geçmektedir. Me’rib kelimesi hakkında, Sebe krallarına verilen bir unvan veya Âd kabilesinin kollarından birinin adı olduğu yahut “sâhib, hâkim” anlamını taşıyan Himyerîce mârîden ya da Arapça “ihtiyaç” anlamındaki erebden geldiği yolunda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür.
Kimler tarafından ne zaman kurulduğu bilinmeyen Me’rib. milâttan önce I. bin-yılda Güney Arabistan’ın deniz ipek yolu üzerindeki en büyük merkezi ve Sebe Krallığının başşehriydi. Arkeolojik kazı sonuçlarına göre antik şehir 1 km2’lik bir alanı kaplamaktaydı ve sekiz kapılı bir
surla çevrilmişti. Me’rib’in en büyük ve en meşhur yapıları arasında saraylar ve mâbedleryer almaktaydı. Hemdânî Me’rib’de Selhîn, Hecer ve Kaşîb adlı saraylardan bahseder. Kitabelerde de adı geçen Selhîn (Selhim) Sarayı kralların yönetim merkezi ve ikametgâhı olarak kullanılmakta, paralar da burada basılmaktaydı. En önemli tapınak, şehirden 5 km. mesafede ay tanrısı Almakah adına yapılan ve bugün Haremü (Mahremü) Belkis denilen Evâm adlı hac merkeziydi. Diğer Önemli bir tapınak da onun yakınındaki yine aynı tanrı adına inşa edilen ve günümüzde Amâid diye bilinen Ber’ân’dı. Halen beş sütunu ayakta duran bu binanın kalıntılarına, Kur’an’da büyük bir tahta (arş) sahip olduğu belirtilen Sebe melikesine izafetle [Neml 27/23] Arşu Belkis de denilmektedir. Zamanımızda Mescidü Süleyman adıyla cami olarak kullanılan sütunlu bina da eski bir mâbeddir. III. yüzyılda Himyeriler”in eline geçen Me’rib, başşehrin Zafâr’a taşınmasına rağmen ticaret ve hac merkezi niteliğiyle önemini korumaya devam etti; S2S yılında Habeşler’in Yemen’i işgalinden sonra buraya bir de kilise yapıldı. Şehrin kurak iklim kuşağında bulunması sebebiyle çevresindeki bütün ziraî faaliyetler suni sulamaya bağlıydı ve bunun için birçok sulama tesisi yapılmıştı. Bunların en ünlüsü Kur’ân-ı Kerîm’de de bahsi geçen Me’rib, Sebe veya Arim Şeddi denilen barajdı.[ bk. Arim]
Şehrin sahip olduğu zengin ve kaliteli kaya tuzu yataklarından üretilen Me’rib tuzu çok meşhurdu. Hemdânî tuz yataklarının bulunduğu dağdan (Cebelülmilh) bahseder ve billur gibi olan bu tuzun benzerinin bulunmadığını söyler. Hz. Peygamber’e elçi olarak gelen Ebyaz b. Hammâl el-Me’ribî (el-Mâzinî) İslâmiyet’i kabul ederek yılda yetmiş elbise göndereceğine söz vermiş ve isteği üzerine Me’rib yakınındaki tuz ocakları kendisine iktâ edilmişti. Resûl-i Ekrem’e tuzun akarsu gibi kamu malı sayıldığı hatırlatılınca onun da rızası alınarak tuz ocakları Cevf bölgesindeki bir araziyle değiştirilmişti. Vali Bâzân”ın vefatından sonra Hz. Peygamber Yemen’in yönetimini bölgelere ayırmış ve bunlardan Me’rib’in başına Ebû Mûsâ el-Eş’arî’yi getirmiştir.
IV. (X.) yüzyılda Hemdânî, Şıfatü Cezî-reti’l-cArab’üa (s. 220-221) Me’rib’i Yemen’in “mihlâf” adı verilen küçük idari birimlerinden biri olarak zikreder; el-İk-iîi’de de (VIII, 52-53) buranın tarihî açıdan dikkat çekici şeylere sahip bulunduğunu, ancak sağında ve solundaki verimliliğiyle ünlü iki ovanın yıkılan barajın suları altında kaldığı için ziraata elverişsiz hale geldiğini, bununla birlikte su maksemlerinin ayakta durduğunu belirtir ve tarihî şeddin kalıntılarından söz eder. Me’rib V. (XI.) yüzyıla ve sonrasına ait coğrafya kaynaklarında da küçük bir kasaba olarak anlatılır.
Yemen tarihine dair eserlerde Me’rib’den bazı siyasî hadiseler sebebiyle bahsedilir. V (XI.) yüzyılın başlarında Nâıt’ta imamlık iddiasıyla ortaya çıkan bir kişi Me’rib’e giderek burada İmamlığını ilân etmiş ve kendisine bağlı olanlarla birlikte San’a’ya ve Yemen’in diğer bazı bölgelerine girmeyi başarmışsa da bir süre sonra Ansîler tarafından öldürülmüştür. 599 (1202-1203) yılında Me’rib halkı zekâtlarını İmam Abdullah b. Hamza el-Mansûr-Billâh’ın görevlendirdiği âmil Ahmed b. Muhammed’e vermek istemeyince İmam kardeşi İbrahim b. Hamza’yı bir ordunun başında şehre göndermiş ve itaati sağlandıktan sonra zekâtları toplatmıştır. Osmanlılar’ın Yemen’den ayrılmasının ardından Me’rib’i, daha önce Osmanlilar’a karşı yürütülen mücadelelere aktif bir şekilde katılmış olan Şerîf Hüseyin b. Muhammed ele geçirdi (1050/ 1640) ve emîr unvanını alarak Me’rib’i bağımsız şekilde idare etti. Zamanla hâkimiyetini Cevf bölgesine de yayan Şerîf Hüseyin ölümünden önce topraklarını dört oğlu arasında paylaştırdı ve Me’rib bunlardan Hâlid’in yönetiminde kaldı. 1932′-de İmam Yahya Hamîdüddin el-Müte-vekkil-Alellah’a bağlı Abdullah el-Vezîr kumandasındaki birlikler Me’rib’e girdiler ve Emîr Muhammed b. Abdurrahman’ı tahtından indirip Şerîfler’in yönetimine son verdiler.
Me’rib 1962-1966 Yemen iç savaşında taraflar arasında birkaç defa el değiştirdi, ciddi bir şekilde hasar gördüğü, halkı civardaki yerleşim birimlerine göç ettiği için de nüfusu azalarak küçüldü. Günümüzde Yemen Cumhuriyeti’nin on sekiz idarî biriminden (muhafaza) birinin merkezi olduğu halde nüfusu 2000’i dahi bulmayan küçük bir yerleşim merkezi durumundadır. Yakınına bir havaalanı inşa edilen şehrin 135 km. kadar batısındaki başşehir San’a’ya ulaşımı yeni yapılan kara yoluyla sağlanmaktadır. 10 km. mesafeye 10.000 hektar alanı sulayabilecek şekilde yeni bir baraj inşa edilmiş ve eskiden olduğu gibi çevredeki ziraata elverişli alanlarda buğday, susarn ve diğer tahıl ürünleriyle çeşitli sebze ve meyve üretimine başlanmıştır. Me’rib yakınlarında çıkarılan petrol, boru hattıyla Kızıldeniz sahiline kadar taşınmakta ve buradan ihraç edilmektedir. Yöredeki yer altı zenginlikleri arasında petrolden başka doğalgaz, gümüş ve kaya tuzu başta gelmektedir. Me’rib çeşitli yönleriyle Yemen şairlerine ilham kaynağı olmuş ve bu şiirler çeşitli kaynaklarda yer almıştır. Abduh Osman ve Abdülazîz el-Mekâllh Me’rib yetekel-lemü adlı eserde bu şiirleri bir araya toplamışlardır. Bölgede XIX. yüzyıl sonlarında Th. J. Arnaud, J. Halevy ve özellikle Eduard Glaser ile XX. yüzyılda San’a Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından yapılan araştırmalar şehrin tarihinin aydınlatılması bakımından oldukça önem taşımaktadır.
TDV İslam Ansiklopedisi