Mehdi Nedir, İnancı -İslam Öncesi İnançlarda- Hakkında Bilgi

Mehdi. Dünyanın son zamanlarında ortaya çıkıp doğru inancı ve adaleti yeryüzüne hâkim kılacağına inanılan kurtarıcı.

Sözlükte “doğru yolu bulmak; yol gös­termek, rehberlik etmek” anlamındaki hüdâ (hedy, hidâyet) kökünden türemiş bir sıfat olup “hidayete erdirilmiş, kendisi­ne doğru yol gösterilmiş kişi” demektir. İleride gelecek bir kurtarıcı (mesîh, mehdî) inancı büyük dinlerde olduğu gibi ilkel dinlerde de görülmekte, bu inanç bir ba­kıma tarihte ve günümüzde bazı dinî-siyasî hareketlerin güç kaynağını oluştur­maktadır. Kavramın içeriğindeki âhir za­man, hükümdarlık, dini yenileme, kurta­rıcılık gibi ana özellikleri değişmemekle birlikte içinde bulunduğu dinin karakteri­ne göre ayrıntılarda farklılıklar görülmek­te, bu kavramı ifade eden kelimeler de dinlere ve kültürlere göre değişmektedir. Meselâ Avrupalı araştırmacılar. Yeni Gine ve çevresindeki halklarda görülen mehdîlik hareketleri için kargo kültü, Kuzey Amerika yerlileri için ghost-danc tabirini kullanmışlardır. Eski Amerika yerlilerin­den Aztekler mehdilerine quetzalcoatl, Eski Mısırlılar amenî demişlerdi. Kavram için Hinduizm kalki, Budizm maytreya (maitreya, mettaya), Mecusîlik saoşyant, yahudi ve hıristiyanlar mesîh kelimesini kullanırlar. Mehdî, farklı kültür ve dinlere göre dünya tarihinin sonunda (âhir za­man) Tanrı tarafından yeryüzüne gönde­rilecek ve yeryüzünü hâkimiyetine alacak bir hükümdar, insanlara doğru yolu gös­terecek bir peygamber, dinî bir lider veya Hinduizm’de olduğu gibi bir tanrıdır.

İslâm Öncesi Din ve İnançlarda. Mehdî kavramının kökleri ve gelişmesi konusun­da Batılı araştırmacılar iki görüş ortaya koyarlar. Bunlardan birincisi mehdî inan­cının Sumerler’de doğduğu, Bâbilliler’de ve Mısırlılar’da geliştiği ve bu iki kanal­dan dünyaya yayıldığı düşüncesidir ki ilk örnekleri Kral I. Sargon’da (m.ö. 2350 yıl­ları) ve Hammurabi’de (m.ö. 1 728-1686} görülmektedir. İkinci görüş mehdî inan­cının her dinin kendi içinde, kendi tarihî, psikolojik ve sosyolojik şartlarına göre doğup geliştiğidir. Meselâ Hinduizm’de mehdîliğin menşei Tanrı Vişnu’nun Kalki ismiyle müstakbel avatarasma ve Hint zaman tasavvuruna dayanırken İslâmi­yet’te Hulefâ-yi Râşidîn devrinin arkasın­dan başlayan iç savaşların tarihî, siyasî ve psikolojik tezahürleri buna sebep ol­muştur.

Dinlerin çoğunda insanlığın maddî ve manevî sıkıntılarını sona erdirecek, içti­maî ve dinî hayatı ideal olgunluğa ulaştı­racak bir otoritenin geleceği İnancı vardır. Geleceği beklenen ideal zamanın vakti ve süresi her dinde merak konusu olmuştur. Genelde bu süreç dünya hayatının sonla­rına doğru öngörülmüştür. Mevcut du­rumda ideal mutluluğu bulamadıklarına inanan insanlar kendi dönemlerini güz mevsiminin son zamanlarıyla karşılaştı­rırlar ve hayatın daha da kötüye gidece­ğinden endişe ederler. Ancak mevsimle­rin birbirini takibi, gece ve gündüzün pe­riyodik akışı gibi sosyal bozulmaların da kışı sayılan karanlık devri bir aydınlık ba­harın ve yazın yahut karanlık bir geceyi aydınlık gündüzün takip edeceği düşü­nülmüştür. Karanlık süreç tabii, içtimaî ve dinî hayattaki bozulmalar olarak tasvir edilir. Meselâ Eski Mısırlılar’a göre Nil nehri ve göller kuruyacak, içindeki balık­lar ve etrafındaki kuşlarla beraber kaybo­lacaktır. Güneş kendini insanlardan uzak­laştıracak, günde yalnız bir saat görüne­cek ve Öğle vaktinin olduğunu kimse farketmeyecektir. Sosyal felâketler de yo­ğunlaşacak, ülkeyi bedeviler ve yabancı­lar istilâ edecek, ülkeye karmaşa hâkim olacaktır.

Hinduizm’e göre ülke barbarlar tarafın­dan istilâ edilecek, dinin inanç öğretisi yok olacak, barbar hükümdarlar halkı soy­maktan başka bir şey düşünmeyecektir. Halkın kıymetli eşyalarını, karılarını, kızla­rını ellerinden alacaklar, asaletin tek şartı zenginlik olacaktır. Aile bağları çözüle­cek, kimse evlenmekiçin bakire arama­yacak, kadınlar kocalarına sadakat gös­termeyecek, çocuklarını henüz ana rah­minde iken öldüreceklerdir. Aileye kadın hükmedecek, sayıları erkeklerden çok ola­cak, hiçbir dul kendini kocası ile beraber yaktırmayacaktır. Tabiatın düzeni de bo­zulacak, mevsimlerin ahengi kalmayacak, yağmurlar zamanında yağmayacak, ne­hirler ve dereler kuruyacaktır. Devrin so­nuna doğru ağaçlar otlara dönüşecek, in­sanlar kıtlık korkusuyla yaşayacaktır. Hinduizm’deki bu felâket tasvirlerinin benzeri Mecûsîlik’te, Yahudilik’te ve diğer dinler­de de vardır.

Mehdi devrinin açılış ve başlangıcına bazı olaylar olağan dışı görüntüleriyle ka­tılır. Hindular’ca mehdînin gelişinde gü­neş ve ay. Tisya ve Jüpiter birbirlerine ka­vuşacaktır. Mecûsîler’e göre güneş otuz gün otuz gece semanın ortasında dura­caktır. Hıristiyanlarca îsâ Mesih’in gelişin­de gün ortasında hava kararacak, gün ne geceye ne gündüze benzeyecek, gece de hava kararmayacaktır. Yine o gün beklen­medik bir soğuk, arkasından beklenme­dik bir sıcak olacaktır. Bu olağan üstü za­manın takvim hesabını yapanlar da var­dır. Çeşitli dinlerde yer alan bu hesaplar, inananlarını daima hayal kırıklığına uğ­ratmasına rağmen dar çevrelerde gün­celliğini sürdürmektedir. Meselâ eski Şîa rivayetlerine göre mehdîon ikinci ima­mın gaybı ihtiyar edişinden altmış gün, altmış ay veya altmış yıl sonra, Muhyîddin İbnü’I-Arabî’ye göre 1284’te, Yahova Şahitleri’ne göre mesîh 197S’te görüne­cektir. Bu hesaplar diğer dinlerin inanan­ları arasında da yaygındır. Mehdilerin ik­tidar süreleri Hinduizm, Mecusîlik ve Hı­ristiyanlık’ta biner yıl olarak düşünülür­ken Budizm’de 84.000 yıla kadar çıkarıl­mıştır. Bu süreç Yahudilik’te kırk, yetmiş veya dört yüz yıl öngörülür, İslâmî riva­yetlerde ise iki yılla kırk yıl arasında çe­şitli sayılar nakledilir.

Kimlikleri her dinin kurucusunun özel­liğini taşıyan mehdiler kurucunun soyun­dan gelir. Saoşyant Zerdüşt’ün, mesîh Dâvûd’un, mehdi Hz. Muhammed’in soyun­dan olacaktır. Bunlar ya Sünnî müslümanlarda olduğu gibi müstakbel bir şahsiyet­tir veya Şiî müslümanların inandığı gibi daha Önce yaşamış, vaad edilen dönemin zamanı gelmediği için bekleme süresini insanlardan gizlenerek tamamlamaya ça­lışan, zamanın olgunlaşmasını bekleyen tarihî şahsiyetlerdir. Nitekim Hz. îsâ bu süreyi gökte Tann’nin sağında oturarak beklemektedir. Tann’nın enkarnasyonu (avatara) inancının hâkim olduğu Hindu-izm’de ise mehdi Kalki, Tanrı Vişnu’nun avatarası olacak, Kali Yuga’da gelecek, Sambhala şehrinde (Delhi’nin yaklaşık 130 km. doğusunda) Yâjnavalkya mezhe­bine ait bir Brahman ailesinden doğacak, babasının ismi Vışnuyaşas, annesinin is­mi Sumati veya Vişnukirti olacaktır. Genç­lik çağına geldiğinde önce Seylan Kralı Brhadraha’nın kızı Patmavati ile, ardın­dan Bhallâta şehri hükümdarı Şaşidhva-ya’nın kızı Rama ile evlenecektir. Patma-vati’den Yaya ve Viyaya, Rama’dan Meg-lamâla ve Valâkaha isimli oğulları doğa­caktır. Maceralarla dolu bin yıllık bir ha­yattan sonra Himalayalar’da inzivaya çekilecek, oradan da tekrar semaya yükse­lecektir.

Mehdîler’in doğumu da peygamberle­rin doğumu gibi olağan üstü olaylarla do­ludur. Quetzalcoatl, Saoşyant ve îsâ er­keksiz olarak hamile kalan bakire anne­lerden doğar. Doğan bebeği semavî var­lıklar, yüksek şahsiyetler, bilge kişiler ziya­rete gelir. Bebekler mucize gösterirler. Meselâ Budistler’in inancına göre Ayita Maytreya’nm annesi Brahmavati hami­leliğinin onuncu ayında bir çiçek bahçesi­ne gidecek ve orada çiçekli bîr ağacın ya­nında dururken hiç acı duymadan Ayita’-dan kurtulacaktır. Ayita annesinin normal rahim yolundan değil karnının sağ tara­fından güneşin buluttan çıktığı gibi dün­yaya çıkacaktır. Bedeni anne vücudunun kirleriyle kirlenmeyecektir. Saçtığı nur üç âlemi aydınlatacak ve hemen yürüyüp yedi adım atacak, ayağını bastığı yerden mücevher Iotos çiçekleri fışkıracaktır. Mehdilerin varlığı da bazan normal insanlarınkinden ayrı, sıfatları olağan üstü olarak tasavvur edilir. Onların tanrısal benliğe sahip olduğuna veya üzerlerinde Tann’nın özel rahmetinin bulunduğuna inanılır. Genellikle mensubu oldukları di­nin kurucusuna benzerler. Hata yapmaz­lar, diledikleri zaman mucize gösterirler, eğitimlerinde silâh kullanma sanatlarını, mensubu oldukları dinlerin kutsal kitap­larını öğrenirler. Yeni bir meseleyle karşılaştıklarında Tanrı onları vahiy ve ilhamla aydınlatır.

Konfüçyüsçülük’te mehdî Çin kültürü­nün özelliklerini taşır. O yüksek bir azizdir, kâinattaki her şeyi işitir, görür ve bilir. Ge­niş kalpli, açık elli, yumuşak huyludur. Se­maya göre yaratılmış, hakikati kavramış ve ona nüfuz etmiştir. Gök onun Örneği­dir. Üstadı hakikattir. İsterse kendini her­hangi bir eşyaya dönüştürebilir. Ruhu yeri göğü doldurur, kâinatı ihata eder. Onun nereden geldiği, nereye gittiği bilinmez. Öyle büyüktür ki onun dışında hiçbir şey yoktur ve yüksek Tao vahyinin taşıyıcısıdır.

Mecûsîler’e göre saoşyant Tanrı Ahura-Mazda’nın ilk yaratıklanndandır ve ölüm­süz kutsallardandır. Manevî yiyeceklerle yaşar. Vücudu güneş gibi parlar. Olağan üstü bir güce sahiptir ve etrafı altı gözle görür.

Yahudiler mesîhin Hz. Dâvûd soyundan geleceğine, meshedilmesi dolayısıyla kut­sal bir güce sahip olacağına. Tann’nın hi­mayesi sayesinde günah işlemeyeceğine inanırlar. Mesîhi diğer insanlardan ayıran özellik onun Tann’nın yeryüzündeki vekili olması, Tann’nın özel lutfuna sahip bu­lunmasıdır. Yahudilere göre mehdî dev­rinde Kudüs ve çevresi cennet bahçeleri­ne benzeyecek, çöller ormanlara dönüşe­cek, hayvanların tabiatı değişip vahşilik­leri kaybolacak, kurt ve kuzu beraber bulunacak, yılanın ekmeği toz ve toprak olacaktır. Bu tür beklentiler diğer mehdî telakkilerinde de vardır.

Mehdilerin yaşayacakları ve faaliyetle­rini gösterecekleri bölgeler mensubu bu­lundukları dinlerin merkezî yayılma alan­larıdır. Dünyaya hâkim olacakları söyle­nirse de yer isimleri dinlerin bilinen coğ­rafyalarının dışına çıkmaz. Meselâ Eski Mısırlilar’a göre ameni Yukarı Mısır’da Hn-hn’da doğacak ve kendisine Memphis’i başşehir seçecek, saltanatı Mısır’da ola­caktır. Hindular’a göre Kalki Hindistan’da Sambhala şehrinde doğacak. Sambhala’yı başşehir edinecektir. Mücadelesini Hin­distan’a saldıran ülkeler ve milletlere kar­şı yapacaktır. Yahudilerce mesîh Kudüs’ü başşehir yapacak, hareket alanı Filistin ve çevresi olacaktır.

Ülke içinde halkına cennet saadetini tattıracak olan mehdî ideal bir devlet adamı, sosyal reformcu, dinin kurallarını hayata geçirecek peygamber ve rahip ola­rak tasavvur edilir. Meselâ sömürge altın­daki Yeni Gine halkının ve Amerikalı Kızılderililer’in inancına göre gelecekteki kurtancı yabancıları ülkeden kovacak, eski dinî hayatı geri getirecek bir kahraman­dır. Hindular’da Kalki dinin zayıflayan öğ­retisini yenileyecek, kutsal kitap Vedalar’ı zamana göre tefsir edecek ve şeriatı uy­gulayacak olan insan suretine girmiş bir ilâhtır. Yahudilerce mesîh Kudüs’ü put­perestlerden temizleyecek, dağılmış İsrâ-iloğuliarı’m tekrar toplayacak, diğer din mensuplarını ve dünyayı hâkimiyeti altı­na alacak, Ye’cûc ve Me’cûc ordularını İm­ha edecek, Roma’yı ele geçirecek, Habeşistan’ı, Mısır’ı ve Araplar’ı vergiye bağ­layacak, Tevrat’ı yahudi olmayan millet­lere de öğretecek, Süleyman Mâbedi’ni tekrar yaptıracak ve dinî kanunları uygu­layacak bir kraldır.

Mehdî sonrası devir parlak bir günü ta­kip eden karanlık bir gece gibi düşünü­lür. Hindular’a göre mehdinin ardından tabiatın ve insanların durumu tekrar kö­tüye gidecek, insanlar arasında maddî ve manevî hastalık ve kötülükler salgın hale gelecektir. Dönemin sonuna doğru gökte yedi veya on İki güneş doğacak, sıcaklığı bütün insanları öldürecek, nehirleri ve de­nizleri kurutacak, otları ve ağaçları yaka­caktır. Gökten yağmur yerine taş yağa­cak, bunları kuvvetli bir rüzgârla Samvar-taka ateşi (kâinatı yakan ateş) takip ede­cek, yaşaması muhtemel her türlü hayat sahibini yok edecektir. Mesîhler kendi dönemlerinin sonuna doğru hâkimiyeti Tann’ya bırakacaktır. Bu olayları ölenle­rin dirilişi ve hesap günü takip edecektir. Müslümanlara göre de mehdî dönemini sosyal ve tabii felâketler takip edecek, kıyametle dünya hayatı son bulacak, ar­dından haşir ve hesap günü gelecektir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski