Mekke Tarihi -Başlangıçtan Mekke Fethine Kadar- Hakkında Bilgi

Mekke’nin yerleşim birimi olarak orta­ya çıkmasında belirleyici en önemli un­sur merkezinde yer alan Kabe’dir. Bu ba­kımdan Mekke’de şehir hayatı Kabe’nin yapımıyla başlamıştır. Mekke’nin Hz. İb­rahim ve ailesinin buraya gelmesinden önceki tarihi hakkında fazla bilgi yoktur. Hz. İbrahim’den önce Mekke’de veya ci­varında Amâlika ile Benî Cürhüm’e men­sup bazı insanlardan bahsedilmesinin burada yerleşik hayatın varlığına delâlet ettiği ileri sürülmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de İsma­il’in Hz. İbrahim tarafından Mekke’ye ge­tirildiği ve Kabe’nin İnşasında birlikte ça­lıştıkları kaydedilir.[Bakara 2/125, 127; İbrâhîm 14/37] Mekke’ye üç defa gelen ve üçüncüsünde Kabe’nin yapımının ar­dından insanları hac için davet edip göre­vini tamamlayan Hz. İbrahim’in İsmail’i burada bırakarak Filistin’e döndüğü riva­yet edilmektedir. Rivayetlerin çoğuna göre anayurt­ları Yemen olan Cürhümlüler, Mekke ci­varına Zemzem suyunun bulunmasın­dan sonra gelip yerleşmişlerdir; Hz. İb­rahim’in neslinden Arapça konuşan ilk şahıs olan İsmail de bu dili Cürhümlüler’-den öğrenmiştir. Mekke’de kısa sürede çoğalan ve önceleri Hz. İs­mail’in tebliğ ettiği dini benimseyen Cür­hümlüler zamanla tevhid inancından sap­tılar ve hâkim oldukları Mekke’ye gelen­lere işkence yapıp zarar vermeye başladı­lar. Arim selinden sonra Mekke ve çevre­sine gelen Huzâa ve Kinâneoğulları şehre saldırarak Amâlika’nın kolları İyâd, Katûrâ ve Cürhümlüler’i yenilgiye uğratıp Mekke üzerinde hükümranlık kurdular. Huzâa kabilesinden Amr b, Luhay. Mek­ke ve Kabe idaresini eline alınca tevhid geleneğini tamamen bozup şehirde put­perestliği yaygınlaşırdı. V. yüzyılın ilk ya­rısında Kusay b. Kİlâb Kinâne ile Kudâa kabilesinin yardımıyla Mekke’ye hâkim oldu. Böylece kuruluşundan itibaren iç içe olan Mekke ve Kabe’nin yönetimi Kureyş’e geçti. Kusay Mekke ve Kabe’nin idaresiyle ilgili nedve, kıyâde, liva, hicâbe (sidâne), sikâye, rifâde gibi hizmetlerin ta­mamını üstlendi. Kusay’dan sonra Mek­ke ve Kabe’nin yönetimini oğlu Abdüddâr devraldı. Ancak bu durum Kureyş’in di­ğer kolları arasında ihtilâfa sebep oldu ve Mekkeliler görevlerin taksimi konusunda üç gruba ayrıldı. Varılan anlaşma sonu­cunda hicâbe, liva ve nedve görevleri Abdüddâroğullan’na; sikâye, rifâde ve kıyâ­de Abdümenâfoğullan’na verildi, bu du­rum Mekke’nin fethine kadar devam et­ti. Dârünnedve Mekke ile ilgili kararların alındığı bir asiller meclisiydi. Kusayoğul-lan’ndan başka Mekke’deki Kureyş boy­larının kırk yaşının üstündeki başkanları­nın katılabildiği bu meclisin toplantıları Kusayy’ın Dârünnedve’yi yaptırmasından önce onun evinde gerçekleştiriliyordu.

Kusay Kureyş’in çeşitli kollarını Mek­ke’ye yerleştirdi, böylece kabile yan gö­çebelikten yerleşik hayata geçti. Şehrin etrafı tarıma elverişli olmadığından halk geçimini Mekke’nin yakın çevresini aş­mayan ticarî faaliyetlerle sağlamaya ça­lışıyordu. Mekkeliler şehirlerine gelen yabancı tacirlerden mal satın alır, kendi aralarında ve civardaki Araplar’la alışve­riş yaparlardı. Abdümenâf b. Kusayy’ın Mekke ekonomisini geliştirmek için baş­lattığı girişimler oğlu ve Hz. Muhammed’în büyük dedesi Hâşim b. Abdüme­nâf tarafından sürdürüldü. Hâşim, kabi­lesi adına Sâsânîler, Himyerîler, Habeşî-ler. Gassânîler ve Bizanslılar başta olmak üzere bazı devlet ve kabilelerle diploma­tik ve ticarî İlişkiler kurarak Kureyş’in Mekke ve çevresiyle sınırlı olan ticaretini daha geniş alanlara yaydı. Böylece Mek­ke milletlerarası ticaret merkezlerinden biri haline geldi. Saldırı korkusu bulun­maksızın gelinebilecek ve sığınılabilecek kutsal bir yer (harem) oluşu Mekke’nin hızla gelişmesine imkân verdi. Çevrede yaşayan ve bedevî bir hayat tarzını benim­seyen Ehâbîş kabileleriyle yapılan anlaş­malar da ekonomik gelişmeyi sağlayan diğer bir etken oldu. Böylece Arap yarı­madasının ekonomisi Mekke’nin öncülü­ğünde merkezîleşti. Her yıl kışın Yemen ve Habeşistan’a, yazın Suriye ve Anado­lu’ya kadar uzanan ticarî amaçlı yolculuk­lar yapmaya başlayan Mekkeliler, bir yan­dan Bizans-Sâsânî rekabetinden fayda­lanmaya çalışırken bir yandan da Kabe’­ye bağlı olarak düzenlenen hac merasimlerinden daha çok gelir elde etmeye gayret gösteriyorlardı.

Mekke İslâm öncesinde coğrafî konu­mu, ayrıca dinî ve ticarî bir merkez olma­sından dolayı Roma, Bizans, İran ve Ha­beş hükümdarlarının zaman zaman dik­katini çekmiş, bunlar şehri hâkimiyetleri altına almak için teşebbüslerde bulun­muşlardır. Çünkü Arap yarımadasını ge­rek siyasî gerekse ekonomik açıdan kont­rol etmenin yolu büyük ölçüde Mekke’ye hâkim olmaktan geçiyordu. Mekke’ye melik olmak için Bizans imparatorundan gerekli belgeyi alan Osman b. Huveyris yanına uğradığı Gassânî emîri tarafından kıskançlık yüzünden öldürülmüştü. Ha­beş Krallığı’nın müstakil Yemen valisi Ebrehe el-Eşrem, Araplar’ın Kabe’yi ziyaret­lerini önlemek üzere San’a’da bir kilise yaptırmış, ancak amacına ulaşamayınca Kabe’yi yıkmaya karar vermiş, şehri zaptederek dinî merkez olma Özelliğini orta­dan kaldırmayı ve Mekkeliler’in ticarî fa­aliyetlerine son vermeyi planlamıştı. Ebrehe böylece San’a’yı Arabistan’ın mer­kezi haline getirecek, ayrıca Mekke’yi saf dışı bırakmak suretiyle Suriye’ye uzanıp Sâsânîler’le savaşan Bizans’a yardım ede­cekti. Ordusuyla Mekke yakınındaki Mugammes’te konak­layan Ebrehe bütün çabalarına rağmen şehre girmeye muvaffak olamamıştı. Ebrehe’nin başa­rısız teşebbüsünden sonra Mekke’nin Arabistan yarımadasındaki itibarı daha da arttı. Kureyşliler, Mekke’de oturduk­ları ve Kabe’nin hizmetinde bulundukları için kendilerine birtakım dinî iktisadî im­tiyazlar tanıyıp kurallar koydular ve şehir ekonomisinin gelişmesine imkân verecek faaliyetlere giriştiler. Bu dö­nemde Mekke ve çevresinde yaklaşık 10.000 kişi yaşıyordu. Putperestliğin hâkim olduğu şehirde tevhid inancına sahip Hanîfler ile az sayıda hıristiyan bulunuyor­du. Kabe ve çevresinde sayıları 360’a ula­şan putların dışında evlerin çoğunda put vardı.

Hz. Muhammed’in doğduğu yıllarda Benî Abdümenâf’ın kolları olan Hâşim, Muttalib, Abdüşems ve Nevfel oğulları şehirde hâkimiyetlerini hissettirmeye başlamışlardı. Hâşimoğullan’nın lideri Ab-dülmuttalib, Zemzem Kuyusu’nu yeniden halkın hizmetine sunması ve Ebrehe ile yapılan görüşmelere Mekkeliler adına ka­tılması gibi faaliyetlerinden dolayı Mek­ke’de seçkin bir konuma sahipti. Abdülmuttalib’in ölümünden sonra yerine geçen oğlu Zübeyr’in öncülüğünde bazı Ku-reyş kabileleri Mekke’de haksızlığa uğra­yanlara yardım etmek amacıyla Hilfü’l-fudûl antlaşmasını gerçekleştirdiler. Bi’-setten önce ticaretle meşgul olan Hz. Muhammed, şehirde haksızlığa uğrayan ta­cirlerin haklarını bizzat takip ederek Hilfü’l-fudûl’ün işleyişine katkıda bulundu. Otuz beş yaşlarında iken gerçekleşen Ka­be’nin yeniden inşası sırasında Hacerül-esved’in yerine konulmasında hakem seçildi ve Mekkeliler için büyük önem taşı­yan bu şerefe herkesi ortak ederek şehir­de muhtemel bir çatışmayı önledi.

Hz. Muhammed peygamber olunca İs­lâmiyet’in tebliğine yönelik faaliyetlerde bulundu, Mekke’de geçmişten gelen tev­hid inancına aykırı bütün geleneklere kar­şı çıktı. Resûl-i Ekrem, İslâmiyet’i önceleri gizlice tebliğ etti. Nübüvvetin dördüncü yılından itibaren müslümanlann belli bir sayıya ve güven duygusuna erişmesiyle davet şehrin tamamını kapsadı. Bunun üzerine kurulu düzenin zarar göreceğin­den endişe duyan Ümeyyeoğulları ve Mahzûmoğullan gibi şehir aristokrasisini temsil eden kabilelerin önemli bir kısmı İslâm’a ve Hz. Peygamber’e karşı cephe aldı. Mekkeli müşriklerin şiddetli hücum­larına ve işkencelerine mâruz kalan bazı müslümanlar Habeşistan’a hicret etti. Mekke’de kalan müslümanlar. müşrikle­rin baskı ve işkencelerinin yanı sıra yakla­şık üç yıl Ebû Tâlib mahallesinde toplum­dan tecrit edilmiş bir şekilde yaşadılar. İs­lâm’ın Mekke’de tebliğine imkân kalma­dığını gören Resûl-i Ekrem, Akabe biatta-rından sonra ashabına Medine’ye hicret için izin verdi. Mazeret sahibi bazı kişiler dışındaki herkesin ardından kendisi de Medine’ye hicret etti.

Bi’setten sonra Mekke müşrikleriyle müslümanlar arasında başlayan müca­dele Medine’ye hicretten sonra iki şehrin çekişmesine dönüştü. Mekke-Medine mücadelesi Mekke kervanlarının ekono­mik baskı altına alınmasıyla başladı. İki şehrin ilk büyük çatışması olan Bedir Gaz-vesi’nde uğradıkları mağlûbiyet Mekke müşriklerinin yarımada içerisindeki oto­ritelerinin sarsılmasına yol açtı. Ardından Uhud’da sağladıkları üstünlük Hz. Peygamber’in Medine’deki nüfuzunu kırma­larına yetmeyince bir sonuç vermedi. Sü­rekli güç kaybeden Mekkeliler, Medine’ye karşı son hamlelerini Hendek Gazvesi’nde ortaya koydular. Ancak bundan da bir netice elde edemediklerinden daha sonra kendilerinde Medine’ye yönelik herhangi bir harekete geçecek gücü bulamadılar. Umre için Mekke’ye gelen Hz. Peygamber ve ashabını şehirlerine sokmadılarsa da Hudeybiye Antlaşması (6/628) ile Medine devletini tanımak zorunda kaldılar.

  • Mekke Tarihi -Mekke Emirliği-
  • Mekke Tarihi -Bugünkü Mekke, Nüfusu, Ekonomisi vd. Özellikleri-
  • Mekke Tarihi -Literatür, Kitapları-
  • Mekke Tarihi -Osmanlı Dönemi, Devri-
  • Mekke Tarihi -Mekke’nin Fethi-
  • Mekke Tarihi -İlim ve Kültür Hayatı, Osmanlı Devrine Kadar-
  • Mekke Tarihi -İslam Fethinden Sonraki Dönem-
  • Mekke İsminin Anlamı, Eski İsmi, İsimleri,
  • Mekke Tarihi -İmar Faaliyetleri, Osmanlı Devrine Kadar-
  • Mekke Coğrafi Konumu, Özellikleri,

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski