Mektep Nedir -Osmanlıda Mektepler- Özellikleri, Hakkında Bilgi

Abbasîler dev­rinde “küttâb” adıyla anılan mekteplere Karahanlılar veya Selçuklularda “sıbyan mektebi” denildiği ve Osmanlılar’da da bu ismin kullanıldığı belirtilir. Osmanlılar zamanla bu tip mektepleri “dârütta’lîm, dârülilm, muallimhâne. mahalle mekte­bi, taş mektep, mekteb-i ibtidâiyye” gibi adlarla da anmışlardır. Bu mekteplerin hocalarına “muallim”, yardımcılarına “kal­fa” (halife) denilmiştir. Osmanlılar’da XIX. yüzyılda mektep kelimesi bütün öğretim kurumlarını içine alacak bir genişlik ka­zanmış, hatta fakültelerin adında bile yer almıştır.

Genel olarak Kur’ân-ı Kerîm öğrenimi etrafında toplanan program İslâm dün­yasının değişik ülkelerinde farklı şekiller arzeder. Mağrib’de (Batı Afrika) Kur’an tilâvetine hasredilen program Endülüs’­te Kur’an tilâveti, Arap grameri, kompo­zisyon, şiir ve güzel yazıya; Kuzey Afrika’­da Kur’an tilâveti, hadis ve dinî bilgilerle yazıya; Meşrik’ta Kur’an tilâveti, dinî bil­giler, şiir, büyük şahsiyetlerin sözleri, sâlih kişilerin hikâyeleri, beili seviyede Arap dili ve bazı hesap bilgilerinin öğretilme­sine dayanıyordu.

Osmanlı sıbyan mekteplerinin program­ları başlangıçtan 1924 yılına kadar çeşitli değişiklik ve gelişmeler göstermiştir. Fâ­tih Sultan Mehmed, İstanbul’da kurdu­ğu ilk dârütta’lîmin vakfiyesinde “ta’lîm-i kelâm-ı kadîm ve Kur’ân-ı azîm” okunma­sını şart koşmuştu. II. Bayezid, İstanbul’­daki külliyesine ait vakfiyesinde sıbyan mektebinin programını da vermektedir. Buna göre muallimhâneye tayin edilecek muallim ve halife çocuklara Kur’an oku­mayı ve bazı ilmihal bilgilerini öğrete­cektir.

Daha sonra programa yeni dersler ilâve edilmiştir, i. Mahmud’un İS Şevval 1152 [15 Ocak 1740] tarihli vakfiyesinde mual­limhâneye bir de hat hocasının tayin edil­diği görülmektedir. Yine I. Mahmud’un annesi tarafından Galata’da yaptırılan mektebin vakfiyesinde “fenn-i kitabette mahareti müsellem ve ta’lîm-i meşk-i hatta âlim bir kimesne hâce-i meşk olup” denildiği gibi I. Abdülhamid vakfiyesinde de “bir hattat üstat” ifadesi yer almakta­dır. Aynı padişahın 1195’te (1781) tesis ettiği Babıâli’deki Hamidiye Mektebi’nde Arapça ve Farsça da programa alınmıştı. II. Mahmud tarafından 1824’te çıkarılan ta’lîm-i sıbyan hakkındaki fermanda ise öncelikle zaruri dinî bilgilerin öğretilmesi şart koşulmuş ve program şöyle tesbit edilmişti: Mektep hocaları çocukları iyi bir şekilde okutup onlara Kur’an tâlim etti­recekler, ardından çocukların İstidadına göre tecvid, ilmihal okutacaklar. İslâm’ın şartlarını ve dinî kaideleri öğreteceklerdi.

Tanzimat’ın iiânından bir müddet önce 1838’de Umûr-i Nâfia Meclisi’nde mek­tepler için hazırlanan bir lâyihada mek­tepler küçük ve büyük olmak üzere ikiye ayrıldı. Küçük mahalle mekteplerinde Kur’an öğretilmesi, camilerin yanındaki büyük mekteplerde ise (sınıf-ı sânî) kulak dolgunluğu olması için Türkçe inşâ, Tuh-ie-i Vehbî, Nuhbe-i Vehbi, Sübha-i Sıbyân gibi lugatlarla Birgivî’nin Risâ-Je’si gibi kitaplar, ahlâk risaleleri okutul­ması, hat ve kitabet Öğretilmesi kararlaş­tırıldı. Ardından bu lâyiha Dâr-ı Şûrâ-yı Babıâli’de ve Meclis-i Ahkâm-i Adliyye’de bazı değişikliklere uğradı, sarf ve nahiv dersleri de programa dahil edilerek bu mekteplere rüşdiye adı verildi. Tanzi­mat’ın ilânı arefesinde söz konusu mek­teplerde elifbadan başlamak üzere Kur-‘an, yazı. ilmihal, hesap okutulurken prog­rama sonraları tarih ve coğrafya da ilâve edilmiştir.

1846’da dört yıllık eğitim veren sıbyan mekteplerinde elifba, Kur’an, ilmihal, tecvid, Türkçe, muhtasar “ahlâk-ı mem-dûha” risaleleri okutuluyor, lügat, sülüs ve nesih yazılar öğretiliyordu. Tanzimat’­tan sonra üç yıllık mekteb-i ibtidâî ola­rak faaliyet gösteren bu okulların prog­ramlan elifba, Kur’ân-ı Kerîm, tecvid, il­mihal, ahlâk, sarf-ı Osmânî. imlâ, kıraat, müiahhas târîh-i Osmânî, muhtasar coğ-rafya-yı Osmânî, hesap ve hüsn-i hattan oluşmaktaydı.

1847’de ilk ve orta öğretimin işlerini yürütmek üzere Mekâtib-i Umûmiyye Ne­zâreti kurularak başına Sahaflar Şeyhizâde Esad Efendi getirildi ve sıbyan mektepleriyie rüşdiyeler ıslah edildi. 20 Nisan 1857’de bu nezâret müsteşarlığa dönüş­tü. 10 Şubat 1864’te Mekâtib-i Sıbyân-ı Müslime kuruldu. 1882’de bu daire Me­kâtib-i İbtidâiyye adını aldı.

Mekteplerin İlk örneği olan küttâblar-da sadece erkek çocuklar öğrenim görür­ken Osmanlılar devrinde kız çocuklarının da erkek çocuklarla birlikte bu ilk mek­teplere devam etmesi dikkati çeker. Bu­nunla beraber sadece erkek veya kız ço­cuklarına ait sıbyan mektepleri de vardı. Sıbyan mektepleri hocalarına dair 1847 tarihli talimatta karışık mekteplerde kiz ve erkek çocukların yan yana oturtulma-masi tavsiye edildi. 1858 tarihli bir sadâ­ret tezkiresinde Maarif Nezâreti’nce Sul­tanahmet civarındaki yirmi altı sıbyan mektebinde kız ve erkek öğrencilerin bir­birinden ayrılması istenmektedir.

Sumerler’de öğrencilerin sıralara, eski Yunan’da iskemlelere oturmalarına kar­şılık İslâm mekteplerinde öğrenciler hal­kalar oluşturarak yere otururdu. Yahudi, Mısır, Bizans ve Japon mekteplerinde de öğrencilerin yere oturduğu bilinmektedir. Sıbyan mekteplerine başlama yaşı dört-altı arasında olurdu. Anadolu’da çocuklar daha ziyade dört yaşında okula verilirken İstanbul’da beş-altı yaşlarında okula baş­lanırdı. Tanzimat’tan önce çocuklara bir sanata verilmeden Kur’an ve ilmihal öğ­retilmesi emredildiği halde 1846’da ya­yımlanan bir talimatla dört-beş yaşındaki çocukların ebeveynlerinin rızası ile okula gönderileceği, altı yaşını bitiren çocukla­rını sıbyan mektebine göndermeyenle-rin ise cezalandırılacağı bildirilmektedir. 1868 tarihli bir tebliğde herkesin altı yaşındaki çocuğunu okula göndermeye mecbur edildiği görülmektedir.

Sıbyan mekteplerinin tahsil müddeti 1846 tarihli tezkirede dört yıl olarak be­lirlenmiştir. 1869 tarihli Maârif-i Umû­miyye Nizamnâmesi’nde de bu müddet muhafaza edilmiş ve mektebe devam mecburiyeti yaşı erkek çocuklar için yedi, kız çocuklar için altı olarak belirlenmiştir.

Sıbyan mekteplerinin hocaları umumi­yetle medrese mezunu olup cami ve mes-cidlerde imam-hatiplik veya müezzinlik yapan kimselerdi. Kız çocuklarına mahsus mekteplerin hocaları ise Kur’an bilen, Sübha-i Sıbyân ve Tuhfe-i Vehbî gibi risaleleri okumuş yaşlı kadınlardı. II. Mahmud devrinde sıbyan mektebi hocaları medrese teşkilâtı içinde hususi bir tahsile tâbi tutulmaktaydı. 1868’de sıbyan mek­teplerine hoca yetiştirmek üzere İstanbul’da bir dârülmuallimîn-i sıbyân açıl­mış ve ertesi yıl hazırlanan Maârif-i Umû-miyye Nizamnâmesi’nde ancak bu okul­lardan mezun olanların sıbyan mekteple­rine hoca olabileceği belirtilmiştir. İl. Abdülhamid döneminde ibtidâî mekteple­rinin açılmasıyla sıbyan mektebi tabiri­nin yerini “mekâtib-i ibtidâiyye” almıştır. Bununla birlikte zamanımıza kadar ca­milerde çocuklara basit dinî bilgiler veri­len ve Kur’an okuma öğretilen yerlerin halk arasında sıbyan mektebi olarak ad­landırılması geleneği sürmüştür.

    • Mektep İlahisi ve Gülbangi Nedir
    • Mektep Mimarisi, Sıbyan Mektepleri, Mimari Özellikleri
    • Mektep Nedir, Ne Demek, Anlamı, İslamda Mektep

    TDV İslâm Ansiklopedisi

    Daha yeni Daha eski