Mektubun Osmanlı diplomatiğinde bir tür yazışma evrakı olarak Özel bir yeri bulunmakta olup yazılış şartları ve şekillerine münşeat mecmualarında bolca rastlanır. Mektuplar diğer belgeler gibi belli rükünlerden meydana gelmiştir. Meselâ hitâbî mektupların rükünleri “İbtidâ olunur” sözünün kullanılması, sena, dua, gönderilenin İsminin yazılması, kâtibin adı, selâm ve hayır duada bulunma, selâm ulaştırılması. Özlem belirtme (iştiyak); görüşme isteğinde bulunma, tarih, halini bil-dirme, iltimas talebi, hatimenin başlangıcı, uygun bir dua ile bitirme şeklinde sıralanır. Bunlardan dua, sena. selâm, halin bildirilmesi ve dua ile bitirme rükünlerinin yazılması mecburi olup diğerlerinin bir kısmı ihmal edilebilir. Cevabî mektuplarda ise bunlara ilâve olarak mektubun sıfatı, mektubun varmış olduğu ve mektubun cevabî rükünleri de bulunur.
Mektubun on şartı ise şöyledir:
- Gönderen ve gönderilenin rütbeleri dikkate alınmalıdır.
- Eğer gönderilen gönderenden üst rütbede ise isminin yazılmaması tercih edilmelidir. Ancak gönderenin meşâyihten olması halinde bu hususa riayet edilmeyebilir. Gönderenle gönderilenin mevkileri eşitse gönderilenin ismi yazılır.
- Gönderilen gönderenden daha aşağı bir mevkide ise İştiyak ve görüşme talebi rükünlerinin yerine iyi niyet, devletin bekası, ricanın kabulü ve muradın hâsıl olması yazılır.
- Uzun süredir ayrı değillerse iştiyak kısmının da yazılmaması tavsiye edilir.
- Gönderenin rütbesi aşağı ise “Sâmi-i huddâm-i zevi’l-ihtirâm i’lâm olunur ki” şeklinde bir ifade kullanılması gerekir.
- Uzun zaman geçmemiş bulunması ve mekânın uzak olmaması halinde tarih rüknü ihmal edilir.
- Gönderilen için gaip sîgası kullanılıp şahsen hitap edilmemelidir. Meselâ, talep etmişsin” denil-meyip “taraflarından … talep etmişler” şekli yazılmalıdır.
- Üstten alta yazılan mektuplarda edesiz” şeklinde çoğul sîgası kullanılmamalıdır.
- İ’lâm-ı hâl rüknü selâm rüknüne bağlı olmalıdır.
- Selâm iblâğı ile halini i’lâm rükünlerinde kullanılan sîgalar aynı olmalıdır.
Mektuplar da diğer belgeler gibi davet rüknü ile başlar. Bu çok defa sadece “nüve” yazılarak, bazan da mektubun yazılış sebebine göre değişik formüller kullanılarak yapılır. Elkâb denilen hitap formülü de gönderen ve gönderilenin mevkiine göre farklılık gösterir. Alt makamdan üst makama yazılan mektuplarla üstten alta ve aynı düzeydekiler arasında yazılan mektuplardaki elkâb birbirinden farklıdır. Yabancı devlet büyüklerine gönderilen mektupların elkâbı ise nâme-i hümâyun elkâbına oldukça benzer. Ancak gönderilen şahsın müslüman veya hıristiyan oluşuna göre elkâb da değişir. Elkâbdan sonra müslümanlara gönderilen mektuplarda birbirine oldukça benzeyen, fakat uzunluğu değişen dua ve ona bağlı selâm rükünleri bulunur; mektubun hal bildirme rüknüne geçilmeden önce muhatabın elkâbı genellikle bir defa daha tekrarlanır. Mektubun hal bildirme kısmına ise ekseriya “hâlâ. bu esnada, bu hilâlde, bu defa” kelimelerinden biriyle girilip mektubun yazılma sebebi izah edilir. Mektubun herhangi bir hususun yerine getirilmesini emretmesi, bilgi veya haber verici mahiyette olması, iltimas ricası vb. maksatlarla yazılmasına göre bitiş kısmına geçiş şekli değişir. Tayin bildiren veya bir hususun yerine getirilmesini emreden bir fermanla birlikte gönderilen sadrazam mektuplarıyla bir vazifenin yerine getirildiğini bildiren yahut İltimas talebinde bulunulan mektuplarda bu kısım farklılık gösterir. Mektubun sonunda ise belgenin mektup olduğunu belirten bir ifade kullanılır. Bitiş rüknünün bundan sonraki kısmı, mektubu gönderen ve gönderilenin mevkiine ve mektubun hüviyetine göre değişiklik arzeder. Hatime ve sonda yer alan dua rükünleri de mektubun yazılış maksadına göre değişir.
Münşeat mecmualarında mektup rükünleri arasında tarih de bulunmasına rağmen XIX. yüzyıldan önceki mektupların çoğunda buna rastlanmamaktadır. Sonda imzanın üzerinde yazan ve yazılanın rütbelerine göre değişen “kulunuz, köleniz, dostunuz” mânalarına gelen ibareler vardır. İmzanın yeri de yazan ve yazılanın mevkiine göre değişikti; eşit durumdaki şahıslarda mektubun sağ yanına yahut bir tevazu işareti olarak mektubun bitiminde sağ tarafa, yazanın daha aşağı rütbede bulunması halinde ise sol alt tarafa konulması gerekirdi. Ancak XVI. yüzyıldan sonra buna pek riayet edildiği söylenemez. XVI. yüzyıl başlarına ait sağ marja pençe çekilmiş emir mahiyetindeki mektuplar istisna edilirse alttan üste gönderilenlerde imza hemen hep sol altta yer almaktadır. Resmî mektuplarda XVI, hatta XVII. yüzyıldakilerde İmza yanda veya altta olsun pençe şeklindedir. Alttakilerin bazılarında başlangıçta helozonî bir kuyruk varken sadrazam ve vezir imzalarında bunların yerini zamanla “vasla”lılar almıştır. XIX. yüzyıl sonlarında ise artık sade ve basit imzalar kullanılmaya başlanmıştır.
Davet ve elkâbda olduğu gibi yazan ve yazılanın mevkilerine göre mektubu gönderenle gönderilenin mevkilerine göre de kâğıdın kullanılış şekli farklılık gösterirdi. Alttan üste yazılan mektuplarda kâğıdın orta yerinden başlanır, satırlar sık ve katlaması ince olurken üstten alta yazılan mektuplarda satırlar seyrek ve katlama geniş yapılırdı. Eşit rütbedekiler arasında gönderilen mektuplara ise kâğıdın yarıdan yukarı kısmından başlanırdı.
Özel mektuplara gelince padişahın şehzadeler, valide ve haseki sultanlar vb.ne yahut bunların padişaha, daha küçük mevkilerdeki lerin üstleri veya birbirierine. eşlerin baba, anne ve evlâtların, dostların birbirine yazdıkları mektuplar bu türe girer. Özel mektupların rükünleri de diğerlerinden farklı değildir. Yalnız yakınlık derecesine göre elkâb çok daha samimi ve basittir; zaman içinde daha da sade ve basit bir şekle bürünmüştür.
Mektuplar yazılış sebeplerine göre tebrik, teşekkür, taziye, tavsiye ve itizar mektupları şeklinde sınıflandırılabilir. Bunlar da kendi içlerinde kısımlara ayrılabilir. Meselâ tebrik mektuplarının pek çok çeşidi vardır: Kandil, ramazan ve bayram, yeni yıl tebrikleri, bir makama tayin edilen veya bir üst rütbeye terfi edene gönderilen tebrikler, doğum tebriki vb. Bu vesilelerle yazılan mektuplarla cevapları hep belli kalıplara uygun olarak yazılırdı. XIX. yüzyılda kitabet usullerinde değişiklik meydana gelince mektuplar da yeni şekle göre yazılmaya başlandı. Bunlar da yazan ve yazılanın anne, baba, kardeş, evlât veya eş oluşuna göre gerek elkâb gerekse bitiş formüllerinde değişiklik gösterirdi.
Mektupların cinsine göre kullanılan kâğıdın büyüklüğü ve yazının cinsi de değişirdi. Özel mektuplarda resmî mektuplar gibi büyük ebatta kâğıtlar ve divanî yazı kullanılma kuralı yoktu. Bununla beraber XIX. yüzyılda resmî mektupların da gerek kâğıt büyüklüğü gerekse yazı cinsinin zaman içinde değişikliğe uğradığı, ebat küçülürken divanî yazının da yerini rik’aya bıraktığı dikkati çeker.
Arıza, tahrirat, şukka gibi mektuplar önceleri bir keseye konulurken XIX. yüzyılda bir zarf içine konmaya başlandı. Bunların üzerine de gönderilenin adresi yazılırdı. Buraya ekseriya “bi-mennihî teâlâ”, bazan da “inşâallâhu teâlâ” duaları eklenirdi. Zarflarda gönderilenin makamıyla birlikte adı da zikredildiği gibi sadece “sultanım, paşa, karındaşım” kelimelerinin yer aldığı da olurdu. Genellikle üst makama gönderildiği takdirde sadece vazifesi yazılır, isim konmazdı. Alta yazılanlarda isim de bulunurdu. Gönderilenin sıfatlan belgedeki elkâbda kullanılan sıfatlarla hemen hemen aynıdır. Tanzimat sonrasında elkâbda yapılan sadelik üzerine adreslerin de basitleştirildiği görülür. Ancak adreslerde ihmal edilmeyen bir kelime vardır: “Bedûh.” Bir rivayete göre bedûh yazışmaları yerlerine ulaştırmakla görevli meleğin adıdır. Kelime bazan bedûh olarak açıkça yazılır, bazan da bedûh yazılı bir mühür basılır. Bedûh kelimesi yerine adresin altına konulan he-lezonî şeklin içine “2, 4, 6, 8” rakamlarının yazıldığı zarflar ve mektup arkalarına da rastlanır. Bedûh kelimesi ebced hesabıyla bu rakamları verir. Fakat hepsinden çok kullanılan şekil adresin kâğıdın arkasına yazılması halinde hemen bitimine, zarflanması durumunda adresin altına konan bedûh kelimesinin stilize biçimidir. XVIII. yüzyıl sonlarına kadarki yazışmalarda adreslerin daha çok belgenin arkasına yazılmasına karşılık XIX. yüzyılda çoğunlukla ince uzun zarfların kullanıldığı dikkati çeker. Adresler İse genellikle dar kenarlarına paralel bir şekilde ve üstten dörtte birlik kısmı boş bırakılarak yazılmıştır. Bugün olduğu gibi zarfın geniş kenarına paralel olarak yazılan adresler de vardır. Elkâb gibi adresler de yazılan ve yazan şahsın mevkiine göre değişiklik göstermektedir.
- Mektup Nedir -Tasavvufta-
- Mektup Nedir -Türk Edebiyatında-
- Mektup Nedir -Arap Edebiyatında-
- Mektup Nedir -Fars Edebiyatında-
- Mektup Nedir, Tarihçesi, İslamda, Tarihte
TDV İslâm Ansiklopedisi