Melik. Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) bîri.
Sözlükte “mâlik ve sahip olmak, elinin altında bulundurup tek başına tasarruf etmek” mânasındaki mülk (melk, milk) kökünden türemiş bir sıfat olan melik “görünen ve görünmeyen âlemlerin sahibi” demektir. Râgıb el-İsfahânî, melik isminde akıl sahibi canlılara emir ve yasaklarıyla hükmetme mânası bulunduğuna dikkat çeker ve “insanların meliki” [Nâs 114/2] denmesine karşılık “nesnelerin meliki” vb. bir ifadenin kullanılamayacağını söyler.
Mülk kavramı kırk âyette Allah’a nisbet edilmektedir. Birçok âyette de kendilerine tanrılık nisbet edilen nesnelerin zarar verme veya zarar bertaraf etme, yarar sağlama, rızıklandırma, insanlara hitap etme, hayatı veya ölümü yaratma gibi fiillere mâlik olmadıkları belirtilerek mülk kavramı dolaylı bir şekilde zât-ı ilâhiyyeye izafe edilmiştir Mâlik olma, kudret ve tasarrufu altında bulundurma” anlamındaki mülkün sadece Allah’a mahsus olduğu otuz kadar âyette tekrarlanmış, bunların yarıdan çoğu “görünür ve görünmez âlemler” mânasına yorumlanabilecek “se-mâvât ve arz” çerçevesinde şekillendirilmiş, dört yerde de âhiretteki mülkiyete atıfta bulunulmuştur. “Hükümranlık, kudret ve azamet” mânasına alman ve daha çok görünmeyen âlem için kullanılan “melekût” kelimesi Cenâb-ı Hakk’a izafe edildiği iki âyette Allah’ın her şeyin mülkiyet ve tasarruf hakkını kendi elinde bulundurduğunu ifade eder.[Mü’minûn 23/ 88; Yâsîn 36/83] Melik iki âyette “hak” [Tâ-hâ 20/114; el-Mü’minûn 23/116] iki âyette “kuddûs” [Haşr 59/23; Cum’a 62/1]ismiyle birlikte zikredilmiş, Nâs sûresinde de “rab” ve “ilâh” isimleri arasında yer almıştır (114/1-3). Fatiha sûresinin 4. âyetini teşkii eden ve mütevâtir kıraatlerde “mâlik” ve “melik” şeklinde okunan İsim hakkında müfessir Taberî ikinci okuyuşu tercih ederek bunun mâlikten daha kapsamlı bir içeriğe sahip olduğunu söylemiştir. İbn Kesîr, her iki kıraati sahih diye niteledikten sonra Hz. Peygamber’le içlerinde Ebû Bekir, Ömer ve Osman’ın da bulunduğu bazı sahâbîlerin “mâliki yevmi’d-dîn” şeklinde okuduklarını kaydetmiş ve “melik” kıraatinin sonradan ortaya çıktığı yolundaki bir rivayeti aktarmıştır Âhiret hayatında takva sahiplerinin geniş mekânlarda kurulmuş ve ırmaklarla donatılmış cennetlerde, kudretli ve yüce rablerinin huzurunda hak meclisinde bulunacaklarını ifade eden âyette geçen “melik” de [Kamer 54/ 55] melik gibi sıfat sîgasında bir isimdir. Doksan dokuz isimli esmâ-i hüsna listesi içindeki mâlik Âl-i İmrân sûresinde (3/26) “mâlikü’l-mülk” terkibiyle yer almakta ve daha çok dünya hayatıyla ilgili hükümranlığın zât-ı ilâhiyyeye has olduğunu ifade etmektedir. Fatiha sûresinde geçen “mâliki yevmi’d-dîn” terkibindeki mâlik ise ebedî hayatın hükümranlığını Allah’a izafe etmektedir.
Melik ismi hem İbn Mâce hem de Tir-mizî rivayetinde yer almakta mâlik ise sadece Tirmizf-de geçmektedir. Kur’ân-i Kerîm’de Allah’a nisbet edilen mülk, melekût, melik, melik ve mâlik kelimeleri çeşitli hadis rivayetlerinde de görülmektedir. Hz. Peygamber tarafından farz namazların sonunda okunması tavsiye edilen ve, “lâ ilahe illa’l-lâhu vahdehû …” diye başlayan zikir metninde “lehü’I-mülk” ifadesinin yer aldığı bilinmektedir. Bu hadis Wensinck’in el-Mu’cem’i için esas aldığı dokuz kitabın tamamında mevcuttur. Ayrıca hac ibadetinin ifası sırasında tekrarlanan, “Hamd sanadır, nimet senin, mülk senindir” mealindeki cümleyi de içeren “lebbeyk” niyazı aynı kaynaklarca rivayet edilmiştir. Melekût kelimesi de “sahip oluş” mânası ifade eden “zû” ve “azamet” anlamına geien “ceberut” kelimeleriyle birlikte (zü’l-ceberût ve’l-melekût) Hz. Peygamber’in hamd, teşbih ve tekbir zikirlerinde tekrarlanmaktadır.
Melik ismi birçok hadis mecmuasında yer almaktadır. Kutsî hadis üslûbunda Allah’a izafe edilen ve “ene’l-melik” (yegâne hâkim ve kudret sahibi benim) diye başlayan hadisi Nesâî’nin Süneni hariç Kütüb-i Sitte tarafından rivayet edilmiştir. Resûluliah’ın özellikle teheccüd namazında melik isiminin geçtiği dua ve zikirleri okuduğu anlaşılmaktadır. Yine Resûlullah’ın sabah ve akşam okunmak üzere Hz. Ebû Bekir’e öğrettiği dua-zikir metninde Cenâb-ı Hak nitelendirilirken “her şeyin rab-bi ve meliki” ifadesi geçmektedir. Mâlik ismi de “görünen ve görünmeyen âlemlerin sahibi” anlamında hadis rivayetlerinde zikredilmişti.
Esmâ-i hüsnâ müellifleriyle kelâm ve tefsir âlimleri melik ve mâlik isimlerinin mânalarını “görünen ve görünmeyen âlemlere, dünya ve âhiret hayatındaki her şeye gerçek anlamda ve hiçbir şartla mukayyet olmayarak hâkim ve kadir olup dilediği gibi tasarrufta bulunma” noktasında yoğunlaştırmışlardır. Mâtürîdî mutlak mânada mâlik kavramının sadece Allah’a nisbet edilebileceğini, insanlar için “falan şeyin mâliki” şeklinde kayıt koymanın gerektiğini kaydeder.
Kuşeyrî, Allah’ın yegâne mâlik olduğu bilincine ulaşan kimsenin herhangi bir mahlûka boyun eğmeyeceğini söyler; çünkü O’nun kudret ve mâlikiyetinin mahiyetine vâkıf olmak kişiyi başkasına değil sadece O’na yönelip yaklaşmaya sevkeder. Gazzâlî de melikle ganî ismi arasında bağlantı kurar ve ganîyi “hiçbir şeye muhtaç olmayan”, meliki ise ayrıca “her şey kendisine muhtaç olan” diye mânalandınr.
Melik genellikle kâinata yönelik ilâhî isimler içinde mütalaa edilir. Ancak kadir İsmiyle olan bağlantısı sebebiyle fiilî sıfatlan hadis kabul edenlere göre de melik kadîm bir sıfattır. Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, kelimenin “hiçbir şeye muhtaç olmama” şeklindeki mânasını tercih ederek zâtî-tenzihî bir isim olduğunu söyler. Melik ganî ve kadir isimlerinden başka kahhâr, mâlikü’l-mülk, kavî, kayyûm, muktedir, samed ve vâcid isimleriyle anlam yakınlığı içinde bulunur.
TDV İslâm Ansiklopedisi