Menât. İslâm öncesi Arap toplumundaki putlardan biri.
İslâm’dan önce Arap putperestliğinde üstün varlıkla (Allah) insanlar arasındaki aracı tanrılardan biri de Kur’an’ın bildirdiğine göre [Necm 53/19-20] putperest Araplar tarafından Allah’ın kızları olarak kabul edilen Lât ve Uzzâ ile birlikte Menât adlı puttur. Menât, Sâmî panteonunun en eski ilâhlarından biridir. Onun adına, Babilonya verimlilik ilahesi İştar’ın isimlerinden biri olan Menutum şekliyle Sargon öncesi dönemde de rastlanmaktadır. Kur’an’da Menât kelimesi elif harfiyle olduğu gibi vav harfiyle olarak da yazılmaktadır ki Lih-yânî dilinde manat ve Nabatî dilinde manavvatu şeklindedir. Milâttan önce V ve IV. yüzyıllara ait Lihyânî metinlerinde Allah ve üç ilahe inancına tesadüf edildiği gibi Semûdî ve Nabatî belgelerinde de Menât adı geçmektedir. Kitâb-ı Mukaddes’te “mnv” kökündeki v, i harfine dönüşmekte ve kelime Meni şeklini almaktadır.[İşaya, 65/11] Sallier papirüsünde Meni, Mısır dininde ilâh Ptah’ın evindeki dokuzlu ilâh grubunda yer alan bir Sâmî ilâh diye takdim edilmektedir. Meni, Bâbil esareti sonrasında bazı yahudilerin taptığı kader kısmet putunun adıdır ve Menâfin karşılığı olarak kabul edilmektedir.
Gerek Menât gerekse Meni isminin menşei olan ve bütün Sâmî dillerde bulunan “mnv” (mny) kökü “saymak” yani “hayatın günlerini saymak”, dolayısıyla “ölüm” (meniyye) ve “paylaşmak” (herkese hissesini vermek, dolayısıyla kader, talih) anlamlarına gelmektedir. Müslüman dilciler de Menât kelimesinin “kader” veya “ölüm” mânasındaki “mnv” (mny) kökünden gelmiş olabileceğini belirtmektedir (Lisânü’l-‘Arab, “mny” md.; Tâcü’l-‘arûs, “mny” md.). Kelimenin “kesmek” anlamına geldiği, taştan özel bir şekilde kesildiği için Menâfa bu adın verildiği de nakledilmektedir. Yâküt ise Menâfin “kader, ölüm” veya “imtihan” mânasındaki menâdan gelmiş olabileceğini belirtmektedir. Menât kelimesi, muadili olan Grek-Roma kader İlâhlarının isimleriyle (Tukhai ve Fortunae) aynı anlamdadır. Bu kullanım Semûd ve Nabatî dillerinde de vardır. Palmİr’de Menât kader ilahesi Nemesis gibi bir platform üzerine oturmuş, elinde bir âsa tutar vaziyette tasvir edilmiştir.
İbnü’l-Kelbî’ye göre Menât, Araplar’ın taptıkları putların en eskisiydi ve bütün Araplar ona saygı gösteriyordu. Fedek’te olduğu da rivayet edilmekle birlikte Menât, Mekke ile Medine arasında Kudeyd’e yakın, Medine’ye 15 km. mesafedeki Müşellel denilen yerde deniz kenarında Hüzeyl kabilesine ait siyah bir kaya idi. Menâfa ait bir ev, hediyelerin konulduğu bir oda ve bekçi vardı.
Menât’in bir kayadan ibaret olduğu, kesilen kurbanların kanları orada akıtıldığı için bu adın verildiği ileri sürüldüğü gibi taştan yontulmuş, deniz kenarında dikili bir heykel olduğu da nakledilmektedir. Menât sunağında kurban kesilmesi onun yağmur yağdırması içindir. Bu da gösteriyor ki Menât rüzgârı estiren, bulutlan getiren ve yağmur yağdıran bir İlâhtır; dolayısıyla onun deniz ve su ile alâkası vardır ve belki de bu sebepten onu sembolize eden kaya deniz kenarına dikilmiştir. Evs ve Hazrec kabileleri başta olmak üzere Araplar buraya o kadar çok önem veriyorlardı ki Menâfi ziyaret edip başlarını tıraş etmedikçe Mekke’de yaptıkları haccın tamam sayılmadığına inanıyorlardı.
Menât Mabedi. Mekke fethinin ardından çevredeki putları yıkmak için çeşitli birliklerin gönderilmesi çerçevesinde, 25 Ramazan 8 [16 Ocak 630] tarihinde Hz. Peygamberin görevlendirdiği Sa’d b. Zeyd el-Eşhelî tarafından ortadan kaldınlmıştir. Bu hadisenin Mekke’nin fethi için Medine’den hareket edildikten dört veya beş gece sonra vuku bulduğu, Resûl-i Ekrem’in Menât Mâbedi’ni yıkmak üzere Ali b. Ebû Tâlib’i gönderdiği, onun da mabedi yıkıp oradan aldıklarını Resûlullah’a getirdiği, içlerinde Gassân Kralı Haris b. Ebû Şemir el-Gassânî’ye ait “mihzem” ve “resûb” adında iki kılıcın da olduğu ve Hz. Peygamber’in bu kılıçları Hz. Ali’ye verdiği de rivayet edilmiştir. Fakat aynı kaynaklar, bu kılıçların Tay kabilesinin putu olan Füls (Fils veya Fels) Mâbedi’nde bulunduğunu da nakletmektedir. Bir rivayette ise putu yıkmaya Ebû Süfyân b. Harb’in gönderildiği belirtilir.
Hadislerde, ensarın müslüman olmadan önce Menât putuna Müşellel’de ibadet ettiği ve bunun için ihrama girdiği, müslüman olduktan sonra ise Safa ile Merve arasındaki sa’y konusunda şüpheye düştüğü için Bakara sûresinin 158. âyetinin indirildiği bildirilmektedir.
TDV İslâm Ansiklopedisi