Tarihlerde bu kolun adı geçmemekte, ancak onların varlığı Mengücüklüler’in Divriği’de yaptırdıkları sosyal eserlerin incelenmesinden anlaşılmaktadır. Bu eserlere göre Divriği kolunun ilk beyi Mengücük Gazi’nin torunu ve İshak’ın oğlu Süleyman’dır. Fakat Süleyman’a ait bir eser mevcut değildir, ne zaman öldüğü de bilinmemektedir. Süleyman’ın oğlu Şehinşah”ın eserleri olduğu gibi sikkesi de vardır. Şehinşah Divriği Hisan’ndaki caminin (Kale Camii) bânisidir. Kitabesinde eserin 376 (1180-81) yılında yapıldığı kaydedilmiştir. Şehinşah’ın türbesi kasabanın merkezinde bulunmaktadır. Onun eşi de oraya gömüldüğü için Divriği halkınca Sitti Melik adıyla anılan bu türbenin kitabesinin tarihi 592’dir (1196). Gerek kitabedeki İfadelerden gerekse paralarından Şehinşah’ın 593’ten (1197) sonra öldüğü anlaşılmaktadır. Türbe kitâbesindeki “katilü’l-kefere ve’l-müşrikîn” gibi bazı ibarelere bakılırsa Şehinşah gazalarda bulunmuştur. Yine kitabede Şehinşah yoksulların ve zavallıların arkadaşı, öksüzlerin ve mazlumların babası olarak tanıtılmış; o zamanlar bütün Türk sultan ve beyleri tarafından kullanılan alp, kutluğ, uluğ, tuğrul, tigin, cebû-ye fyabgu) gibi Türkçe unvanlar kaydedilmiştir. Bu kitabenin önemli bir hususiyeti de Mengücük Gazi’nin orada İshak’ın babası olarak gösterilmiş olmasıdır.
Şehinşah’ın Süleyman ve İshak adlı iki oğlunun varlığı bilinmektedir. Süleyman’ın adı sadece kitabelerde görülür. İshak’ın adı 645’te düzenlenen Karatay vakfiyesindeki şahitler arasında geçmektedir. Divriği’deki ulucami Şehinşah’ın torunu ve Süleyman’ın oğlu Ahmed Şah tarafından yaptırılmıştır (626/1229). Caminin kitabelerinin birinde Ahmed Şah’ın metbuu Alâeddin Keykubad’ın adı zikredilmektedir. Ahmed Şah Camii’nin minberi de bu beyin adını ve 638 (1240-41) tarihini taşımaktadır. Ahmed Şah birini 634 (1236-37), diğerini 641 (1243-44) yi İmda olmak üzere hisar kapılarını da yeniden yaptırmıştır. Ahmed Şah’ın camisinin bitişiğindeki dârüşşifâ Fahreddin Behram Şah’ın kızı Turan Melek Hatun tarafından yaptırılmıştır. Mahallî rivayete göre Turan Melek, Ahmed Şah’ın zev-cesidir. Ahmed Şah’ın vefat tarihi hakkında bilgi yoktur. Kendisine oğlu Salih halef olmuştur. Bu husus, Salih’in hisar burçlarından birinin üzerine koydurduğu ve kendisinin melik unvanıyla anıldığı 650 (1252) tarihli kitabeden anlaşılmaktadır. Melik Salih’in ölüm tarihiyle halefinin olup olmadığı da bilinmemektedir. Böylece Divriği Mengücüklü Beyliği’nin ne zaman sona erdiği de meçhuldür. 676 (1277) yılında Memluk Sultanı Baybars’ın Anadolu seferi dolayısıyla bu ülkeye gelen İlhan Abaka Divriği’ye de uğramış ve şehir ileri gelenlerinin kendisini iyi bir şekilde ağırlamasına rağmen surların yıktırılmasını emretmişti. Bu emrin yerine getirilip getirilmediği belli değildir. Yalnız bu haberler şehrin anılan tarihte artık Mengücüklüler’in idaresinde olmadığı fikrini vermektedir. Divriği’deki Mengücük hâkimiyeti, dıştan gelen bir müdahaleden ziyade şehri idare edebilecek hanedan mensubu bir şahsın olmaması yüzünden sona ermiş olmalıdır.
Erzincan, Kemah, Divriği ve Karahisar şehirleriyle yetinen Mengücüklüler bunlara yenilerini katma gayesini taşımamışlardır. Tarihlerde onlardan pek az bahsedilmesinin sebebi budur. Buna karşılık Mengücüklüler ülkelerinin imarına çalışmışlar, her biri birer sanat âbidesi olan eserler meydana getirmişler, âlim ve şairleri himaye etmişlerdir. İlk Mengücük beylerinin oturduğu Kemah’ta şehrin 500 m. kuzeybatısında birbirine yakın, çoğu yıkıntı halinde, kitâbesiz veya kitabesi ele geçmemiş birçok türbe vardır. Bunların Mengücüklü beylerine ait olduğu ve bu mevkinin (Sultan Melek semti) onların aile mezarlığını teşkil ettiği anlaşılmaktadır.
Mengücüklüler’in XII. yüzyılda burada gaziler için bir yurt yaptırdıkları bilinmektedir. Erzincan, Melik Fahreddin Behram Şah’tan itibaren önemli bir şehir haline gelmiştir. Mengücüklüler’den sonra Selçuklu yöneticileri arasında birçok Erzincanlı görülür. Bu husus, Behram Şah’ın himmet ve gayretiyle Erzincan’da başlayan ilim ve kültür faaliyetlerinin neticesidir. Mengücüklüler’in devlet teşkilâtı hakkında da bilgi yoktur, vezirlerinden bile söz edilmez. Bununla beraber Selçuklu-lar’daki gibi, fakat çok daha küçük bir devlet teşkilâtına sahip oldukları şüphesizdir. Divriği’deki kitabeler buradaki beylerin hâciblerinin olduğunu göstermektedir.
Erzincan’da Mengücüklüler’e ait cami, medrese, han ve hamam gibi bir eser günümüze kadar gelmemişse de bunun sebebi şehrin geçirdiği depremler olmalıdır. Zira Fahreddin Behram Şah gibi akıllı, iyilik sever ve varlıklı bir insanın altmış yıldan fazla süren melikliği devrinde bu tür eserler yaptırmamış olması düşünülemez. Nitekim adını taşıyan bir medrese XVI. yüzyılda varlığını korumaktaydı. Karahi-sar’da da Mengücüklüler’e ait herhangi bir esere rastlanmamıştır. Kemahta ise sadece birkaç türbe vardır. Bu durumda Mengücüklüler’e ait yadigârları Divriği’deki eserler temsil etmektedir. Bunlar da iki camiyle bir hastahane ve birkaç türbeden ibarettir. 576 (1180-81) yılında Süleyman oğlu Şehinşah tarafından yaptırılan Kale Camii kıbleye dikey bir tonoz ve dörder pandantif kubbeli, yan neflerle dikdörtgen bir plana sahiptir. Taçkapının nişinde çeşitli taş ve tuğla İşlemelerle kitabeler görülür; geniş bordur hendesî bir kompozisyonla işlenmiştir. Caminin içinde sade ve etkili bir mimari hâkimdir. Şehinşah’ın torunu Ahmed Şah’ın inşa ettirdiği ulucaminin mimarı Ahlatlı Hürrernşahtır. Ulucami kaleye yakın bir yerde olup on altıdan fazla tonoz görülür. Yalnız mihrabın üzerinde kubbe vardır. Taş mihrap, nişe geniş ölçüde yerleştirilmiş barok palmetler ve onu çevreleyen silmelerle Türkiye’de benzeri olmayan bir eser sayılmaktadır. Yüksek bir sanat değeri taşıyan abonoz minber, rûmîlerve kıvrık dallarla işlenmiş panoların hendesî yıldızlar halinde sıralanmasından meydana gelmiştir. Camiye bitişik dârüşşifâ sakin ve sürükleyici mekân tesiriyle daha başarılı bir mimari görünüştedir. Asıl yapı özelliğini koruyan dârüşşifâ da uzmanlara göre âbidevî bir eserdir. Ahmed Şah ile Turan Melek Hatun’un dârüşşifâya bitişik türbeleri ayrı bir güzelliktedir. Baştan başa çinilerle kaplı olan lahitler altın yaldızlı fîrûze çinilerle süslenmiştir. Külliyenin her biriminin iç mimari ve süsleme bakımından birer şaheser olduğu, dış yapısının ise tesirli bir görünüşe sahip bulunmadığı kabul edilmektedir. Bununla beraber eşsiz güzellikte olan dörttaçkapı ile bu görünüş giderilmiştir. Kendilerine has üslûplar taşıdığı kabul edilen Mengücüklü yapıları Anadolu’daki en eski Türk eserleri arasında bulunmalarıyla da önemli bir değer taşır. Ulucami kale camisinden kırk sekiz yıl sonra yapılmış olup bu durum şehirde kalabalık bir Türk varlığının teşekkül etmiş olduğunu gösterir. Bir taraftan tabii çoğalma, diğer taraftan Moğol istilâsı yüzünden Orta Asya ve İran’dan gelen göçler bunun başlıca âmillerini teşkil eder. Divriği’de Mengücüklüler”e ait bir medresenin görülmemesi hayret vericidir. Çünkü buralı olan, aynı zamanda Salur boyuna mensup değerli bir âlimin Mısır’a göç ederek sultanlar katında büyük bir itibara sahip olduğu yukarıda kaydedilmişti.
- Mengücekliler Beyliği Mimarisi, Mengüceklilerde Mimari,
- Mengücekliler Beyliği Tarihi (Kemah-Erzincan Kolu)
- Mengücekliler Beyliği Tarihi, Nerede, Ne Zaman Kuruldu
TDV İslâm Ansiklopedisi